|

Asparagas koalisyon

Yaşar Taşkın Koç
00:00 - 20/09/2014 Cumartesi
Güncelleme: 23:19 - 19/09/2014 Cuma
Yeni Şafak
Asparagas koalisyon
Asparagas koalisyon
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Yeni Şafak yazarlarından Yaşar Taşkın Koç'un aralarında bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. İşte Davutoğlu'nun açıklamalarından satır başları:
Sınırda yardım için bir operasyonel hazırlıktan söz ediliyor. Bunu, tampon bölge ile ilişkilendirmek mümkün mü? Ayrıca uçuşa yasak bölge konusunda bir gelişme olur mu?

Sınırda yardım eskiden de yaptığımız bir şeydi. Bunun için tampon bölge olması gerekiyor. Suriye sınırında yüzbinlere yardım ettik ve o sayede bir ara sayıyı belli bir yerde tutmak mümkün olabildi. Aynı durum Kobani'de, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde sözkonusu olursa valilerimize talimat verildi. İnsani yardım amacıyla her türlü çalışma yapılacak. Çözüm sürecini olumsuz etkileyenler, 'Türkiye, Suriye'deki Kürtlere yardım etmiyor' diyerek propaganda yürütenler bunu, 'Türkiye, IŞİD'e destek veriyor' kampanyası ile birleştiriyorlar. Aslında burada bir koalisyon görülüyor. (Asparagas olduğu ortaya çıkan haberler hakkında) New York Times ile Zaman gazetesi arasındaki o ilginç paslaşma da böyle... Cumhurbaşkanı ile Başbakan bir camide namaz kılıyor. O caminin etrafında IŞİD adam topluyormuş, Şimdi bunun Zaman'la New York Times'ta aynen çıkmış olması Hacı Bayram Veli'nin kemiklerini sızlatmıştır. Algı koalisyonu oluşturuluyor.

GÜVENLİ BÖLGE OLSAYDI...

Sınırda yardım yapacağız. Tampon bölge ve uçuşa yasak bölge bizim hep söylediğimiz bir şeydi. Tampon bölgeyi insani gerekçelerle söylüyoruz. Yani bir askeri tampon bölge değil. Öyle bir yer olsun ki BM güvencesi altında insanlar oraya sığınabilsinler ve o insanlar bizim sınırımızdan içeriye bir baskı oluşturmasın. Türkiye'nin çevresinde 30 kilometrelik böyle bir tampon bölge olsaydı Suriye halkı, 'memleketimi terk ettim' psikolojisine girmezdi. 'Yeni bir hayat kuruyorum' duygusu oluşmazdı. Boşluğa düşmezdi. Biz sürekli 'güvenli bölge' diyoruz. Bu bölgede insanlar barınacak. Bu olmuş olsaydı 1.5 milyon Suriyeli, sınır boylarında olurdu. Biz de yine aynı yardımı yapardık. Şimdi Kürtler için de aynı şey. IŞİD baskısıyla kaçtıklarında kendi topraklarında korunmaları önemli.

REJİMİN İNSAN GÜCÜ YOK

Tampon bölge talebi Kürtlerin de Arapların da Türkmenlerin de menfaatine. İnsani bir şey. Uçuşa yasak bölge (no fly zone) stratejik ve insani bir taleptir. Niye? Eğer biz dediğimiz zaman Suriye'de uçuşa yasak bölge ilan edilseydi IŞİD bu kadar geniş alana yayılamazdı. Ha diyeceksiniz IŞİD'in uçağı var mıydı? Yok... Peki nasıl oluyor bu iş? Şöyle oluyor: IŞİD'in 2013 yazına kadar Suriye topraklarında ciddi bir hakimiyeti yoktu. 2013 Mart'ında zaten adını değiştirdi. O arada, 2012 Ocak ayından itibaren Rusya ve İran'ın desteğiyle Suriye muhalefetine Scud füzeleri atılmaya başlandı. Düşünün, muhalefetin elinde uçağa karşı bir savunma aracı yok, rejim vuruyor, rejimin de savaşacak insan gücü yok. Yani gidip de orada göğüs göğse çarpışacak kimse yok.

IŞİD BOŞ YERE YERLEŞTİ

Geçen sene rejimin elde ettiği başarılar Hizbullah'tan kaynaklandı, bir de oraya gelen İranlı milislerden. Ama Hizbullah da ciddi darbe yedi, geri çekilmek zorunda kaldı. Rejim bu sefer havadan bombaladı ki muhalefet güneye inmesin. Rejim bombalayınca muhalefet de çekilmek zorunda kalıyor, daha emin yerlere çekiliyor. Onun boşalttığı yere IŞİD girdi. Burada, IŞİD'le rejim arasında taktiksel bir koalisyon doğdu. IŞİD'i büyüten de bu... Eğer 'no fly zone' olsaydı, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) alanda çok rahat ilerleyebilir, kendisini koruyabilir ve belki de yeni bir yönetimin önü açılırdı. Onlar 'no fly zone'a savaşı tırmandırır diye karşı çıktılar, halbuki bunun olmaması savaşı derinleştirdi. Ve biz bunun her aşamasında gerekli uyarıları yaptık.

'SİZE DEMİŞTİK BUNU!'

Şimdi Amerikan basınında Türkiye'ye yönelik eleştirilerin arkasında biraz da bu suçluluk psikolojisi var, Türkiye her türlü uyarıyı yapmıştı. Türkiye, batılılarla oturduğunda bir şey izah etmek zorunda kalan taraf gibi yansıtılıyor. Yok! Oturduğumuzda ilk söylediğimiz şey 'Bunu size demiştik!' Yani Irak'ta demiştik, Suriye'de demiştik... Birileri bizi suçluluk psikolojisine sokmaya çalışıyor ama bizim müzakerelerdeki durumumuz kesinlikle bir suçluluk psikolojisini değil, aksine 'Bunları hep söyledik, ÖSO'ya vaktinde sağlam destek verilseydi ya da 'no fly zone' ilan edilseydi, bunlar yaşanmazdı' mesajı oldu.

Tezkerelerin muhtevasının değişebileceğini söylediniz. İncirlik meselesi çok medyatik.

Tezkerede İncirlik'le ilgili bir boyut yok.

Bu çabayı herkes görmeli

'Yezidilere yardım yapılmıyor' propagandası yapıyorlar. Şu anda 35 bini aşkın Yezidi Türkiye'de. Suriye ve Irak sınırı boyunca nasıl bir çaba sarfedildiğini herkesin görmesi lazım. Bir taraftan güvenlik tedbiri alıyorsunuz, diğer yandan yardım etmeniz gerekiyor. Aslında bu, devletin kapasitesinin nereye geldiğini de gösteriyor. Bunu, 1990'lı yıllarda yapmak mümkün müydü?

6 ayda 10 milyon litre imha
ABD Dışişleri Bakanı Kerry'nin, 'IŞİD petrol ticaretini Türkiye sınırında yapıyor' açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yok böyle bir şey. Kesinlikle herhangi bir petrol satışı sözkonusu değil. (Bu sırada uçak türbulansa giriyor. Davutoğlu, 'Korkmayın, korkmayın...' deyip gülerek bizi sakinleştirmeye çalışıyor.) Kaçakçılık teşebbüsleri vardı ve hepsinde de ele geçirilen akaryakıt toplu olarak imha edildi. Şu ana kadar Gümrük ve Ticaret Bakanlığı verilerine göre, 2011 yılında 35 bin 265 ton, 2012'de 52 bin 935 ton, 2013'te 67 bin 371 ton, 2014'ün ilk 6 ayında ise 50 bin 543 ton kaçak akaryakıt ele geçirildi. Suriye ve Irak sınırında yer alan 7 ilimizde yakalama miktarı ise 2013 yılında 10 milyon 258 bin 227 litre, 2014'ün Ocak-Ağustos döneminde 10 milyon 939 bin 360 litre olarak gerçekleşti.

Kemal Bey'in hocası olurum
'Yumrukları sıkma zamanı değil' şeklinde yumuşama mesajlarınız var. Muhalefetten somut karşılık gördünüz mü?

Karşılık görmedik. 10 Ağustos'tan bu yana yaşananları herkes hatırlasın. Biz reaktif bir dil kullanmadık. Fakat öbür tarafa bakın. Bir sürü yabancı misyon şefinin önünde kitap fırlatıldı. Sonra, Kılıçdaroğlu'nun mektup dediği şey, ki mektup falan değil, mektupta bir adap olur... Mektup demeyeyim ben, mektuba hakaret. Kullandığı dil en süfli dil. Yani karşı tarafa güya istihza yapacak. İstihza da bir şeydir, bir seviyedir. İstihza ediyor görüntüsünde işte 'O zat' falan... Komik duruma düşüyor.

Yemin törenine katılmıyor, hükümet programına katılmıyor, Meclis'te hiçbir şeye katılmıyor. 10 Ağustos'tan bu yana Meclis'te yok. Kılıçdaroğlu görülmedi. Görüldü mü? Yok... Meclis'e saygısız. Milletin iradesine saygısız. Ya bırakın diğer şeyleri, medeni ilişkilerin bir doğası var. İhtilaf etmenin de bir kültürü var. Kavga etmenin de bir ahlakı var. Bana Başbakanlık gibi bir paye sanki sen mi verdin de ben sana sorup sahip çıkacağım? AK Parti delegesi verdi, halk verdi. Yani bu yaptığı, Bank Asya üzerinden yaptığı şeyi söylüyorum, 'Başbakanlığını ispat et!' Kim neyi ispat edecek? Sen önce kendi genel başkanlığını ispat et. 204 adam sana imza atmış, aday göstermiş ve oy vermemiş. Ya o imzayı zorla attılar yani mahalle baskısıyla ya da sende öyle eksiklikler gördüler ki oy vermekten vazgeçtiler. Biz kendi ahlakımızdan sorumluyuz. Kılıçdaroğlu ne yaparsa yapsın bizim için doğru olanı yaparız. Ne onun seviyesine düşeriz ne devlet ahlakına aykırı bir iş yaparız. Bize o kendi tutumunu öğretemez, biz ona ahlakı öğretiriz de. O bizim hocamız değil, gerekirse biz onun hocası oluruz ama o bizim hocamız değil. Biz ondan bir şey öğrenmeyiz.

Aynı hedefe birlikte yürüyelim
Çözüm süreci toplantısıyla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Bakanlıklardan brifing alarak devletin envanterini çıkarıyorum. Yaptığımız reformlar ne kadar başarılı hangisinde değişim gerekiyor. Bu değişimi nasıl yönetmemiz lazım? Buna bakıyoruz. Önümüzdeki 10 yıla, ondan sonrası Allah kerim, planlamamızı buna göre yapmamız lazım. 'Güvenlik-İstihbarat-Diplomasi' alanlarını tek bir paket olarak görüyorum. Birindeki bir zaaf diğerini etkiliyor. Üçünde eş zamanlı yürüyemezseniz herhangi bir stratejiyi hayata geçiremiyorsunuz. Bu üç alan varoluşsal bir entegrasyona sahip. Öyle mekanizmalar kuralım ki bu üç unsur iç içe geçsin. Biz bunu daha öncesinde kriz yönetimi olarak yapıyorduk. Mesela, Suriye'den mülteciler geldi. Konya'da idim. Sayın Başbakanımızı (Erdoğan) aradım. Gece 01.00'de Konut'ta toplantı yaptık. MİT Müsteşarı, Dışişleri Müsteşarı, Genelkurmay 2. Başkanı ile toplanıyorsunuz. Bir kriz yönetimiydi.

O tecrübe bize çok şey kazandırdı.

ÇARKLAR İŞLİYOR
Yeni bir birim mi kurulacak?

Birimin ötesinde bir şey bu. Yapmaya çalıştığım şey 'süreç yönetimi'. Süreç yönetimi kurumsal paylaşım, kriz yönetimi ise anlık paylaşım gerektiriyor. Yol haritası zihnimizde net. Aynı anda kriz yönetimi yapıyorsunuz bu dönemde. Kamu düzeni, çözüm sürecine feda edilemez. Aksi taktirde süreç diye bir şey olmaz. Okullar meselesinde belli bir tavır alındı. Şu anda bölgede çok ciddi bir türbulans yok. Ama birtakım asayiş problemlerinin de yaygınlaşarak devam ettiğini biliyoruz. Belli kanallar var: Ada, siyasi parti, kamuoyu... Bu kanallarla ilgili bazım adımları değerlendirdik. Çarklar işliyor ve herkes konumunun hakkını vererek yürüyor.

HERKES HASSAS OLMALI
Süreçle ilgili somut adımlar olacak mı?

Olabilir. Kamu düzeni konusunda gerekli adımlar atılmazsa sürecin devamını getirmek çok zor. Bir taraf her şeyi yapmakta serbest, diğer taraf çözüm sürecinde hassasiyet gösteriyorsa bu olmaz. Herkesin hassas olması lazım. Önemli olan aynı hedefe kilitlenip, birlikte yürümek. Bir tarafın atacağı somut adımlar değil. Başlık olarak atılacak adımlar olacak. Adımlar zihnimizde berrak. Kamuoyu algısı bağlamında bunun adım adım paylaşılması gerekiyor.

Genelkurmay Başkanı, 'Yol haritasından haberim yok' demişti...

Onun da berrak. Bu konuda böyle bir sıkıntı yok. Sürece katkıda bulunacak tarafların zihninde bir ay öncesine göre daha netleşmiş bir fotoğraf var.

Baktık ki uçak küçük...

Başbakan Davutoğlu, Erdoğan'ın da kullandığı yeni uçağın alınmasına karar veriliş öyküsünü, '2005 Haziran'ında G-8 için 'ATA' uçağıyla ABD'ye gitmiştik. Bir diğer liderlerin uçaklarına baktık, bir de bizimkine. O zaman söyledi Başbakan (Erdoğan) 'Başka bir uçak alalım' diye...' sözlerile anlattı.

Türkiye'ye ait okulda sevgi seli

Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan'daki temasları kapsamında dün önce eski Devlet Başkanı Haydar Aliyev'in anıt mezarını ziyaret etti. Daha sonra, içinde Türk şehitliğinin de bulunduğu Bakü Şehitler Hıyabanı'na giden Davutoğlu, '20 Ocak şehitleri'ne dua etti. Ardından Başbakan, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda biraraya gelerek yaklaşık 1 saat görüştü. Görüşmenin ardından yaptığı açıklamada Davutoğlu, Ermeni işgali altındaki Karabağ bölgesi ile ilgili 'Azerbaycan topraklarının her bir santimetre karesi kurtulana kadar Türkiye, Azerbaycan'ın verdiği mücadelenin yanında olacaktır' dedi. Azerbaycan'a yönelecek her türlü olumsuz tavrın Türkiye'de de aynı tepkiyi göreceğine vurgu yapan Başbakan, savunma sanayiinde de iki ülkenin ortak projelere imza atacağını açıkladı. Öğleden sonra Bakü'de Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'na ait Türk Okulu'nu ziyaret eden Davutoğlu, öğrencilerin yoğun ilgisiyle karşılaştı.


10 yıl önce