|

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk söyleşisi

Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk söyleşisini verdi. Erdoğan iç ve dış siyasetin gündemindeki konuları ve nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağını anlattı.

Aljazeera
00:00 - 30/08/2014 Cumartesi
Güncelleme: 11:13 - 30/08/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk söyleşisi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk söyleşisi

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk söyleşisini Al Jazeera'ye verdi. Erdoğan, "Yeni Türkiye", Kürt sorununa çözüm süreci, Cemaat'le mücadele, Suriye, Mısır ve Irak'la ilgili konularda AK Parti kongresinin hemen öncesinde, 26 Ağustos'ta değerlendirdi. İşte Erdoğan'ın ilk söyleşisi:

Çok teşekkür ederim. Sayın Cumhurbaşkanı bildiğiniz gibi Arap dünyası sizi ülkesinde büyük atılım gerçekleştirmiş bir lider olarak görüyor. Halkların büyük çoğunluğu sizi davalarında bir destekleyici olarak görüyor, Filistin halkının davasında olduğu gibi. Aynı şekilde bölgede yaşanan gelişmelerle ilgili Arap dünyasında sizden net ve açık cevap bekleyenler var. Fakat biz ilk olarak iç meseleler ile başlayalım. Siz şuan Türkiye Cumhurbaşkanısınız. Başbakan iken Türkiye'ye çok şey kattınız, verdiniz. Şimdi Cumhurbaşkanısınız ne vadediyorsunuz, Öncelikleriniz nedir?

Öncelikle çok çok teşekkür ediyorum. Tabii bir Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'de anayasamızın bizlere vermiş olduğu görevler nelerse bu görevleri bu çerçeve içerisinde yürüteceğiz. Tabii bizim şu andaki sistemimiz bir başkanlık sistemi değil. Ama yarı başkanlık sistemine benzer bir yapı bizde mevcut ve bu yapı içerisinde bizler seçilmiş bir başbakan ve ilk defa halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı olarak birlikte el ele vermek suretiyle gerek ülkemizin gerekse bölgenin aynı zamanda uluslararası ilişkilerde farklı bir Türkiye'yi ki biz bunu seçimlerde Yeni Türkiye adıyla sürekli işledik, inşa etmek üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Tabii çok yoğun bir çalışmaydı bu. Gerek demokrasi de gerek ekonomide çok yoğun bir çalışmayla geleceğe yürüyoruz. Öncelikle Türkiye'de tabii halkımızın bize olan teveccühü burada çok farklıydı. Biz partimizin şahsımı aday göstermesiyle bu seçime girdik. Ama ana muhalefet partisi ve diğer bir muhalefet partisi Türkiye'deki diğer muhalefet partilerini de yanına almak suretiyle 13-14 parti destekleyerek bir aday çıkardılar ve bunun yanında bir diğer aday daha vardı. Dolayısıyla üç aday yarıştık sonunda halkımızın % 52'sinin oylarıyla cumhurbaşkanlığına seçilmiş olduk. Tabii bu gelecek süreci çok farklı bir şekilde biz inşa edeceğiz ve bunun adı bir defa Yeni Türkiye, Yeni Türkiye tabii farklı olacak ve bu seçim bildiğiniz gibi ilk turda biten bir seçim oldu ikinci tura kalmadı. İlk kez böyle bir şey gerçekleşmiş oldu. Bu noktada da çok anlamlı. Göreve başladığımızdan bu yana dokuzuncu seçimi yaşadık. Dokuz seçimde de sürekli olarak oylarını arttıran bir hareket ve sürekli olarak da halkımızın teveccühünü kazanan bir hamdolsun bir cumhurbaşkanı olduk. Şimdi tabii biz burada değerli inşallah atacağımız başbakanımızla beraber ve aynı zamanda ülkemizde şu andaki iktidarla el ele vererek 12 yıllık tecrübemizi çok daha farklı bir şekilde işleyeceğiz ve bu deneyimi gerek cumhurbaşkanlığı makamı gerek iktidar makamı olarak dayanışma içerisinde Türkiye'mizi ve ülkemizin tüm halkının imkanlarını daha da arttırma üzerine inşa edeceğiz ki aydınlık yarınların Türkiye'si çok farklı olsun. 2023 hedeflerine çok daha farklı ulaşalım istiyoruz. Bunu da başaracağız.

Tüm bunları başarmak için Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu'nu seçtiniz. Neden Ahmet Davutoğlu? Size yakın olduğu için mi, siyasi ortak ve yol arkadaşı?

Şimdi tabii şunu özellikle ortaya koymak lazım. Görevlendirme noktasında yaptığım tüm istişarelerde çok geniş kapsamlı bir istişare yaptım ve bugüne kadar yani bir başbakan olarak bir genel başkan olarak hayatımı hep istişareler üzerine bina etmişim. Çünkü gerek bizim biliyorsunuz medeniyet perspektifimiz içerisinde istişarenin yeri çok farklıdır. İnancımızda da istişarenin yeri çok farklıdır. Ve Türkiye'de hiçbir siyasi parti bu denli geniş kapsamlı bir istişareye dayalı olarak adayını tespit etmez, biz adaylarımızı da böyle tespit ederiz. Başbakan adayımızı da tespit ederken Türkiye genelinde partimizin özellikle tabanında bu işte söyleyecek sözü olan bütün arkadaşlarımızı en üst kuruldan en alt kurula kadar dinledik. Oradan aldığım kanaatler neticesinde başbakan adayı olarak aynı zamanda partimizin genel başkanı adayı olarak Ahmet Davutoğlu Beyi bizler inşallah yarın partimizde genel başkan adayı olarak teklif ediyoruz ardından da cumhurbaşkanı olarak devir teslim töreninden sonra cumhurbaşkanı adayı olarak karşımıza gelecek ismi başbakan olarak görevlendireceğiz ve hükümeti kurma işlevini sürdürecek. Burada bir hassasiyet var. Tabii ben göreve geldiğimde danışman olarak Ahmet Bey' yanımda göreve başladı ama ben Ahmet Bey'i o gün tanımadım. Ahmet Bey'i daha geçmişten tanıyorum ve daha sonra da tabii kendisinin üniversiteye dönme arzusu falan da oldu. Biz dedik ki artık bak buraya kadar danışman olarak geldin, Abdullah Bey'in yanında çalıştın şimdi bizim yanımızda çalıştın bundan sonra sizi çok daha farklı görevler bekleyecek. Siz bugüne kadar teorisyendiniz. Şimdi bundan sonra bu işin pratiğini de yapmak suretiyle teoriyle pratiği bir araya getirecek ve ülkemize, milletimize bu şekilde çok daha faydalı olacaksınız. Ve zaten değerler noktasında fikri planda en ufak bir ayrılığımız söz konusu değil. Ve çalışkan bir kardeşimiz, arkadaşım. Buna inanıyorum, buna güveniyorum. Burada çalışmak çok önemli. Yani bu biraz böyle keyfilik kabul etmez, çok koşturmayı ister. Dışişleri Bakanlığı'nda bu noktada başarılı bir performans Sayın Davutoğlu ortaya koydu şimdi de inşallah gerek ülke içi gerek ülke dışı beraberce koşturacağız. Bakanlarımızla beraber inşallah ülkemizi çok daha farklı bir yere taşıyacağız.

Peki, parti konusu ne olacak? İşaret ettiğiniz gibi partide size yakın başbakan üzerinde bir ittifak var. Söylediğiniz gibi parti yarın toplanacak. Özellikle Türkiye basınında ve siyasi çevrelerde Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde bölünmeler olduğu söyleniyor. Bu bölünmelerin gölgesinde partinin geleceği ne olacak?

Partimizin içinde farklı sesler olabilir. Ama şimdi yarın kongre yapılacak. Şu ana kadar olan sesler farklıdır varsa bilemiyorum ama yarın kongrede göreceksiniz ki inanıyorum çok güçlü birlik, beraberlik içerisinde inanıyorum ki inşallah bir kongre gerçekleşecektir. Ve bu kongreyle birlikte de artık Ahmet Bey hemen zaten listesini de orada açıklayacak ve listesinin açıklanmasıyla birlikte mevcut liste zaten şu anda benim çalıştığım liste. Ama bu listenin içerisinde kendi icra kurulunu tekrar oluşturabilir, bu imkanı var. Büyük bir ihtimalle de oluşturacaktır. Çünkü her genel başkan çalışabileceği arkadaşlarını kendisi seçecektir ve bunu da süratle halledecektir. Bir taraftan da tabi biz kendisine görevi verir vermez fazla vakit kaybetmeden kabinesini kurup gelecektir bir taraftan da hükümet kurulacaktır. Yoğun bir şekilde önümüzde bir hafta var. Bu bir haftada çok yoğun bir çalışmayla Türkiye farklı bir atmosferin içerisinde birlik beraberlik içinde yoluna devam edecektir.

İç meseleleri çok hızlı bir şekilde geçmek için hemen sormak istiyorum. Görev süresi dolan Sayın Abdullah Gül ile ilişkiniz nasıl?

Abdullah Gül'le aynen Dışişleri Bakanı olduğu zaman kendisini cumhurbaşkanlığına aday gösterdiğimizde aramızdaki hukuk ne kadar sıcaksa şu anda da bu hukuk aynı şekilde sıcaktır. Tabii partimizin içerisine fitne sokmak isteyenler tefrika sokmak isteyenler bu tür şeyleri 7 yıllık cumhurbaşkanlığı döneminde zaman zaman Abdullah Bey'le benim aramda zaman zaman hanımlarımız arasında bu tür ayrılıkların olduğunu net işlemişlerdir bundan sonra da işleyebilirler. Ama onların hiçbir zaman bu attıkları adımlar tutmamıştır bundan sonra da tutmayacaktır. Çünkü biz sıradan bir parti değiliz. Bu bir davadır ve bu davaya gönül verenler artık inanıyorum ki kıyamete dek bu anlayış içerisinde o kardeşlik duygusu içerisinde bu hizmeti sürdüreceklerdir.

Bu süreçte öncelikleriniz açısından sormak istiyorum. İç çekişmelerden biri olan sizin adlandırmanızla 'Paralel yapı' Fethullah Gülen cemaati ile çekişmeyi nasıl bir sonuca bağlayacaksınız?

Bunu Hatice Hanım çok açık net şöyle söyleyeyim. Şimdi biz tabii 11-12 yıllık şu ülkedeki hizmet süreci içerisinde bu gruba önceleri bunlar bir cemaat anlayışı içerisinde bize yaklaşıyorlardı. Biz tabii elimizden gelen her türlü desteği ülkemizdeki yasalar çerçevesi içerisinde verdik. Fakat zaman içerisinde bu maalesef bir çeteleşmeye bir mafyalaşmaya bir paralel devlet yapılanması süreci içerisine girdi. Ve paralel devlet yapılanması olarak da bizim artık resmi kayıtlarımıza girmiştir. Milli Güvenlik Kurulu olarak bu isimle artık tescil edilmiştir, böyle bir durumu vardır. Şu anda tabii kurumlarımız içerisinde bunların temizliğine yönelik çalışmalar başlamıştır. Cumhurbaşkanı olarak görev süreci içerisinde ben bunun mücadelesini devam ettirmemi ulusal güvenliğimize bir tehdit olması sebebiyle yapmak zorundayım. Aynı şekilde başbakanım aynı şekilde kabinemiz bu mücadeleyi tüm kurumlarımızla beraber sürdürmek durumundayız. Çünkü burada bir ulusal güvenliğimizin tehdidi söz konusudur. Biz ulusal güvenliğimizin tehdidini bu tür çetelere asla bir defa yaptırtmayız. Onlara karşı da bu mücadeleyi de güçlü olarak veririz ve onları da temizlemek durumundayız ve bunu temizleyeceğiz. Gerek ulusal gerekse uluslararası bazda bu mücadelemiz kararlı bir şekilde sürecek. Şunu da söyleyeyim; Tabii bunlar hep geçmişte cemaat diye anılmışlardır ama şunu söyleyeyim ki bizim Türkiye'de cemaatlerle bir problemimiz yoktur. Ama bunlar cemaat olmaktan çıkmış artık bir çete haline dönüşmüştür ve daha da ileriye giderek devletin birimlerinde yapılanma içerisine girmiştir. Devlet içerisinde devlet asla olmaz.

Evet, fakat ben onlarla nasıl mücadele edeceğiniz öğrenmek istiyorum. Yani aramalar, soruşturmalar ve belki de İnterpol'den yardım alma gibi mi? Cemaat ile mücadele nasıl olacak?

Bunların hepsi başladı yapılmaya bunlar yapılıyor şu anda, tabii. Bakın şu anda emniyet teşkilatı içerisindeki yapılanmada birçok isim şu anda hukukun genel çerçevesi içerisinde tutuklanmaya başladılar ve serbest kalacak olanlar serbest kalıyor ama tutuklanması gerekenler tutuklanıyor, daha işin başındayız. Ama bundan sonraki süreçte de bu aynı kararlılıkta devam edecek. Bu sadece emniyetteki yapılanmadır. Diğer kurumlarımızın içerisindeki yapılanmalar var. Bunlar bulundukları görev yerlerinden farklı yerlere bunların tayinleri çıkmıştır, bazıları açığa alınmıştır, bunlar devam ediyor. Birçok yasal düzenlemelerle çünkü süreç itibariyle Meclis'in kapandığı bir zamana da tabii bu rast geldi. Ama yeni yasama yılıyla birlikte bu çok daha kararlı bir şekilde sürdürülecektir.

Sayın Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iç meseleler konusunu geçmeden önce benim açımdan da önemli olan Kürt meselesini sormak istiyorum. Türkiye'nin içerisinde bu sorunun çözümü nedir? Hemen sınırlarınızın dışında komşu bölgelerde Irak Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanı için çalışmalar yapılıyor. Kendi kaderlerini belirleme referandum çalışması var. Yani komşularınızda bağımsızlık konusuna bir ilgi var. Türkiye Kürtleri açısından durum nedir?

Şimdi şunu çok açık net söylemek durumundayım. Bir defa Türkiye'de benim Kürt vatandaşlarımın sorunu noktasında benim ne kadar sorunum varsa Kürt vatandaşlarımın da o kadar sorunu vardır. Yani böyle bir ayrımcılık falan söz konusu değildir. Ama Türkiye'de maalesef bunu farklı bir perspektif içerisine oturtup Kürt Sorunu veya Kürt Meselesi diye ifade etmişlerdir. Yani buna Kürt Meselesi dediğiniz zaman bunun karşısına Türk Meselesi de çıkar, Laz Meselesi de çıkar, Arnavut Meselesi de çıkar, Arap Meselesi de çıkar, Boşnak Meselesi de çıkar bunların hepsi çıkar. Ama tüm ülkemizdeki etnik unsurların kendilerine has sorunları vardır ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu sorunları minimize eden AK Parti iktidarından başka bir iktidar olmamıştır, bunu biz başardık. Ve şu anda bu bölgelerin hepsinde madden ve manen altyapıdan üstyapıya varıncaya kadar birçok hizmetleri eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, ulaşımda, enerjide, tarımda bütün bunlarda bu hizmetleri vermiş bir iktidar olarak biz yolumuza devam ediyoruz. Şunu özellikle söylüyorum; Biz 780 bin km. kare üzerinde bir ülkeyiz. Ülkemizde bir defa en ufak bir operasyona müsaade etmeyiz. 36 etnik unsur vardır bizim ülkemizde. Hepsi de bizim açımızdan birdir, aynıdır ve benim için Türk neyse Kürt de odur, Arap da odur, Boşnak da odur, Arnavut da odur. Hepsini yaradılanı severiz yaradandan ötürü anlayışıyla seviyorum, seviyoruz. Kuzey Irak'taki gelişmelere bakınca Kuzey Irak'taki gelişmelerde biz bir defa Irak'ın genelinde toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Bölünmesini asla arzu etmeyiz. Son gelişmeler bizi ciddi manada üzmüştür. Yani biz orada ne mezhepsel bir ayrışmayı ne etnik bir ayrışmayı arzu etmiyoruz. Dün nasıl onlar bir ve beraber ise istiyoruz ki bugünde öyle olsunlar yarın da öyle olsunlar. Fakat tabii ki bu son gelişmelerin Suriye'deki gelişmelerde bağlantılı olarak bu şekilde gelişmesi hepimizi yaralamış, bölgeyi yaralamış tabii ister istemez burada birçok tavırları almak zorunda kaldık, kalıyoruz. Bunun bir an önce aşılması tabii bizimde en önemli sorunumuz. Fakat sevindiğimiz bir şey var o da geçmişte Maliki ile olan süreç maalesef hiç iyi gitmedi. Bizim onlarla ilişkilerimiz çok çok ileriydi ve kendilerine her alanda her türlü desteği verebileceğimizi söylememize rağmen bu tür uyarıları yapmamıza rağmen dinlemediler ve şu anda onun bedeli ödeniyor. Fakat Meclis'te başkanın seçilmiş olması ardından cumhurbaşkanının seçilmiş olması ardından da başbakanın seçilmiş olması şimdi artık kabinenin bir milli mutabakat hükümeti olarak gerçekleşecek olması umutlarımızı yeşertiyor. Şimdi onun beklentisi içerisindeyiz inşallah Irak birlik beraberlik içerisinde yeniden ayağa kalkar diye dua ediyorum.

Sizin sözünü ettiğiniz durum Irak'ta federal yapılanmayı da gündeme getirdi. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, sizin bahsettiğiniz sorunlar ışığında Irak'ta çözümün Kürt, Sünni ve Şii federasyonlardan geçtiğini söyledi. Komşuların evinde federasyon sizin için ifade ediyor?

Tabii onların başından itibaren arzuları buydu. Yani Irak'ı bölmek ve bunların tabii haritalarını falan gördük. Ama bir bölünmüş Irak ne yapar bütün o gücü kaybettirir ve içerideki bu çatışmalar hiçbir zaman bitmez. Bu tabii çok çok tehlikeli bir süreç. Yine ben bütün bunlara rağmen Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını savunuyorum. Böyle bir bölünme meydana geldiği zamanda burada tabii yapılacak artık herhangi bir şey de kalmayacaktır ama arzumuz toprak bütünlüğü savunmaktır. Irak'ın birliğini, beraberliğini savunmaktır. Çünkü ne kadar birlik beraberlik güçlü olursa o ülke o kadar güçlü olur.

Bildiğiniz gibi Irak bugün tehdit altında. Bugün herkes Irak Şam İslam Devleti ile savaşmak için hazırlanıyor. Sizin Irak Şam İslam Devletinin elinde onlarca rehineniz var. Musul'da esir bulunuyorlar. Irak Şam İslam Devleti yapılanması ile ilgili nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?

Tabii bunun biliyorsunuz kaynağında Suriye yatıyor, kaynağında El Kaide yatıyor. Bütün bunlarla ilgili geçmişte yaptığımız açıklamalar var, düşüncelerimiz var. Ve Suriye'de başlayan bu hareketlenme özellikle örgütlerin sayısının artışının altında da ne yazık ki zalim Esed yatmaktadır. Esed'in Suriye'deki bu bölücülüğü Suriye'yi paramparça böyle bir hale getirmiş olması ne yapmıştır örgütleri doğurmuştur. Örgütler sağlıklı bir yönetimin olmadığı ülkelerde meydana gelir. Terör de oralarda meydana gelir terör de oralarda yaygınlaşır. Tabii bu gelişmeler neticesinde El Kaide biliyorsunuz IŞİD'i doğurmuştur. Şimdi IŞİD Suriye'den başlattığı hareketini maalesef Irak'a doğru devam ettirmiş ve Irak içerisinde de bu süreç devam ediyor. Yani temenni ederiz ki Irak Devleti yeni hükümetiyle beraber bu doğan kaosu ortadan kaldırır. Çünkü kaostan beslenen bu tür örgütlere de böyle bir fırsatı vermemiş olur diye düşünüyorum, temennim o. Bizim de biliyorsunuz 49 konsolosluk görevlimiz orada. Şimdi IŞİD bir taraftan biz Müslüman'ız diyor ama öbür taraftan Müslüman olan 49 insanı orada rehine olarak tutuyor. Şimdi bir Müslüman'ın bir Müslüman'a bundan daha büyük zulmü olabilir mi? Bunun olmaması lazım, bu insanların bırakılması lazım. Bunların evlatları var, bunların eşleri var ve bütün bunların hepsi, yani beyleri ne zaman gelecek? Orada iki tane çocuk var, üç tane bayan var. Bütün onlar orada şu anda bir esir durumunda. Bunlar tabii ki bizi ve halkımızı ciddi manada üzmektedir. Temenni ederim ki aklı selim hakim olur ve bu 49 tane rehinemiz de sağ salim ailelerinin yanına dönerler.

Onlarla sürekli görüşmeler yapılıyor mu, direk bağlantı var mı?

Tabii bu konularla ilgili olarak malum şu anda istihbarat örgütlerimiz çalışmalarını yürütüyorlar. Görüşme kanallarını çalıştırmaya gayret ediyorlar. Bu tür irtibatları kurmak suretiyle de tabii bunu en ideal hangi yolla çözeriz bunun gayreti içerisindeyiz. Bütün mesele oradan salimen herhangi bir bizler için aileleri için ülkemiz için üzüntü doğuracak netice olmaması.

Bu kriz ile ilgili bazıları Irak Şam İslam Devletinin rehineleri serbest bırakma karşılığında tırnak içinde, 'kendilerini meşru olarak tanımanızı' istediğini iddia ediyor. Bu doğru mu?

Şimdi Türkiye Cumhuriyet devletinin bir defa böyle bir örgütü kalkıp da medya dedikodularıyla değerlendirmesi mümkün değil. Örgüt örgüttür, devlet devlettir. Yani konu çok farklı bir konu ve medya birçok dedikodular üretiyor ve bu dedikoduları üretmesinin altında yatan sebep de Türkiye'deki AK Parti iktidarıdır. AK Parti iktidarı değerlerinden taviz vermez ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin de haysiyetine asla zarar getirmez.

Sayın Cumhurbaşkanı Irak'tan bahsettiniz. Irak bugün çok büyük bir kaos yaşıyor. Binlerce Iraklı göçe zorlanıyor. Dünyada birçok ülke göç eden binlerce Ezidi ve Hristiyan'la yardım ve dayanışma içinde. Bu arada göçe zorlanmış iki milyon civarında Sünni Arap var. Sizler yani Türkiye bölgedeki en büyük Sünni ülke olarak kabul ediliyor. Irak'taki Sünni Araplara destek için ne yapıyorsunuz?

Şu anda Irak'taki Sünni, Şii, Ezidi kim olursa olsun hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın insani yardımlarımızı en ileri derecede devam ettiriyoruz. Kaldı ki bu dağları aşıp ülkemize gelen Ezidileri zaten şu anda misafir ediyoruz. Bunların bir kısmı okullarımızda bir kısmı çadırlarda vs. bütün gıdaları, ilaçları her şeyi verilmek suretiyle aynı zamanda dağlarda olanlara helikopterlerle insani yardımlar götürdük ve 150'ye yakın tır aynı şekilde gıda, ilaç yardımlarını oraya taşıdılar, götürdüler ve Kuzey Irak yerel yönetimiyle sıcak bir irtibat halinde onlara bu desteklerimizi sürdürmeye devam ediyoruz. Sünnilere, Araplara, Türkmenlere aynı şekilde bu tür yardımlarımızı sürdürüyoruz ve bunu bir komşuluk görevi olarak gördüğümüz gibi insani İslami görev olarak da bunu görüyoruz ve bu görevi de yerine getirmek bizi mutlu ediyor. Tabii ki şu anda bu bir süreç bu sürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi de bizim için çok çok önemli. Özellikle şu anda sınır ilimizde Şırnak'ta bu tür bir yığılma söz konusu. Biliyorsunuz bir de Suriye'den gelen 1 milyon 250 bin şu anda sığınmacı var ülkemizde. Onları da aynı şekilde bizler bir ensar anlayışıyla kucakladık, onlara bakıyoruz. Bunların bir kısmı konteynır kentlerde, bir kısmı çadır kentlerde, bir kısmı da ülkemizin değişik vilayetlerinde kiraladıkları evlerde kalıyorlar. Bu süreçte de bizim şu ana kadar yaptığımız yardım yaklaşık 3,5 milyar doları aşmış vaziyette. Şimdi onlara yönelik tabii bir anlayış da geliştirdik. Yeni bir yasal düzenlemeyle Türkiye'de iş sahibi olabilmelerine yönelik yasal bir altyapı oluşturuyoruz ki bu bizim kardeşlik anlayışımızın gereği olarak bunlar da Türkiye'de çok çok zor durumlarda kalmasın istiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı soruma tam cevap alamadım. Türkiye bölgenin en büyük Sünni ülkesi kabul ediliyor. İran ile yan yana koyduğumuzda, bazılarına göre İran daha aktif, daha hızlı hareket eden, her yerde bağlantıları ve kolları olan, Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve her yerde gücü var. Türkiye nerede?

Şimdi ben diliyorum ki La Sünni'ye, La Şii'ye illa İslamiye İslamiye. Biz Müslümanız. Allah bizleri en sevgili varlık olarak, insan olarak yarattı. Dolayısıyla eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan insana bizler değer vermemiz gerekir. Dolayısıyla bu değeri vermediğimiz takdirde bunun bedelini biz ama bu dünyada ama ölüm ötesinde çok ağır öderiz diye düşünüyorum böyle inanıyorum. Onun için de bizde Şii, Sünni ayrımı söz konusu değil. Şu anda biz sadece insan olarak bakıyoruz.

Ankara'dan Özel Röportajımızla Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile birlikteyiz. Sayın Cumhurbaşkanı tekrar hoş geldiniz. Şimdi Gazze konusunda konuşalım. Gazze'de herhangi bir çözüm durumunda şartlar ne olmalı? Siz nasıl görüyorsunuz?

Şu anda tabii Gazze bizim için kanayan bir yara. Artık iki aya doğru yürüyor ve dün hastanedeki yaralıları ziyaret ettim, oradan geleyim konuya. Tabii ayakları ampute duruma gelmiş üç tane kızımızın halini gördüm ve bunun yanında 11-12 yaşında 4 yaşındaki yavrularımızı gördüm. Ve orada yirmiye yakın yaralımız var. Bir taraftan ameliyatları yapılıyor bir taraftan bakımları yapılıyor. Yoğun bakımda olan sizler gibi bir iletişimci bir kızımız var iletişim tahsili gören. Onun da yine ne yazık ki bir ayağı kopmuş onun da ameliyatı yapıldı yoğun bakımda. Onu da ziyaret ettim. İstanbul'da 25 civarında var. Bu hafta bir 39 tane daha gelecek. Yalnız az önce bir haber aldım. Şimdi bir ateşkese giriliyor ve bu ateşkesle birlikte temennim odur ki süresiz bir ateşkes başlar ki bu süresiz ateşkesin de bir ay kadar bir defa bu insani yardımların Gazze'ye getirilmesi noktasındaki engeller ortadan kalkacak ve bunlarla birlikte de donörler toplantısında verilen sözler yerine gelmeye başlarsa altyapısı, üstyapısı çökmüş olan bir Gazze var artık. Bütün bunların yanında tabii bizler orada da çok daha Katar gibi aktif olmanın gayreti içerisindeyiz. Temennim odur ki; başta Suudi Arabistan gibi ülkeler bu donörler toplantısında verdikleri sözleri süratle yerine getirirlerse buranın altyapısı yeniden imar etmeye, inşa etmeye hep birlikte gayret ederiz ve oradaki yavrular okullarına başlayacak. Okul sezonu geldi. Şu anda okullarına henüz başlayamıyorlar böyle bir durumları söz konusu. Bunların önünü açmamız lazım ve burada insanlık olarak her türlü gayretin içerisine girmemiz gerekiyor. Şimdi ayın üçünde ve dördünde NATO Liderler Zirvesi var, buradan oraya geçeceğim ve Liderler Zirvesi'nde de ben bunu gündeme taşıyacağım. Tabii Amerika orada, NATO ülkeleri orada. Hepsiyle bu konuları birebir de görüşeceğim ama genel görüşmelerde de bunu gündeme taşımak istiyorum. Çünkü bu sorun bir insanlık sorunudur. Sadece bir Filistin-İsrail sorunu değildir. Bu sorunu artık kökünden çözmek durumundayız ve ardından da biliyorsunuz Eylül ayının sonuna doğru Birleşmiş Milletler Genel Kurulu geliyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da bunu gündeme taşımak durumundayız. Temennim odur, artık bu İsrail – Filistin sorununu şöyle kalıcı bir şekilde çözelim, kan dursun, ölüm dursun.

Sayın Cumhurbaşkanı, insani durumla ile ilgili çalışmalara katılıyorsunuz. Fakat siyasi açıdan baktığımızda bahsettiğiniz bu ateşkes meselesindeki çalışmalara katılmıyorsunuz. İsrail tarafından da size yöneltilen suçlamalar var. Sizin Katar ile birlikte Hamas'ı desteklemek için bir ittifak oluşturduğunuz söyleniyor. Bu konudaki cevabınız nedir?

Çok açık net söyleyeyim. Bir defa burada gerek Katar gerekse Türkiye olarak mağdurun, mazlumun yanında olmak eğer suç olarak kabul ediliyorsa biz o suçu çoktan üstlendik. Burada mazlum bir Gazze halkı vardır ve İsrail burada acımasız olarak buraya bombalar yağdırıyor. Ve bu bombaların altında bütün binalar yıkıldığı gibi o yavrular öldürülüyor. Şu anda 2200'e yakın burada insan öldü ve on bini aşkın insan yaralı vaziyette. Yani bütün bunları vuran... Şimdi aynı şekilde sormam lazım yani acaba İsrail'de kaç kişi öldü? Bütün bu olaylar karşısında bir çocuk öldü diye İsrail çok farklı bir şekilde saldırının temposunu arttırırken öbür tarafta 250 çocuğun ölmesini biz bir kenara koyabilir miyiz? Adalet denilen bir şey var, insan hakları denilen bir şey var ve bu daha da hızlı artarak devam ediyor. Bunun önüne geçmek eğer bir suçsa ben bu suçu kabul ediyorum. Ama Türkiye olarak biz asla mazlumların yanında olmayı erteleyemeyiz. Biz her zaman mazlumun yanında olduk ve Katar'ı bu noktada gerçekten duruşundan dolayı da hep takdir ettim, takdir ediyorum. Ve burada biz el ele verdik. Aynı şekilde Suriye'de de el ele verdik. Suriye'de de mazlumların yanında kaldık. Bizim yapmamız gereken budur, siyasetçiye düşen budur. Eğer insan haklarına inanıyorsak yapmamız gereken de budur. Biz bunu yapıyoruz. Bundan dolayı da kimsenin rahatsız olmaması gerekir.

O zaman belli ki siz ve Katar arasında birçok konuda çözüm için koordineli siyasi bir uyum var. Bu ittifakı nasıl nitelendiriyorsunuz?

Demek ki biz ortak payda yakaladık. Bu ortak paydada insan hakları evrensel beyannamesinde belirlenen şartların bir defa yerine getirilmesidir. İlkeli olmak, bu çok önemli. Devletler adaletle ayakta dururlar. Eğer adalet denilen o anlamlı kavram kaybolduğu anda siz de kaybolursunuz. Demek ki bizi bir araya getiren adalettir. Katar'la Türkiye bunu yakaladı. Barıştır, demek ki Katar'la Türkiye bunu yakaladı. Özgürlüktür, demek ki Katar'la Türkiye bunu yakaladı. Yani bu barış için, özgürlük için, adalet için verilen mücadelede bizim el ele olmamızdan daha tabii. daha doğal ne olabilir? Ama ne yazık ki bundan uzak olanlar da var. Onlara da söyleyecek bir şeyim şu anda yok. Onları da inşallah Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda söyleriz.

Fakat Sayın Cumhurbaşkanı, Gazze konusunun çözümü anahtarlardan bir tanesi de Mısır'ın elinde. Mısır ile neden ilişkileri tekrar Gazze için başlatmıyorsunuz?

Şunu çok açık net söyleyeyim. Bizim tabii bir demokrasi mücadelemiz var. Dünya lafa geldiği zaman hep demokrasiyi konuşur. Demokrasi nedir? Demokrasi bir toplumun kendi tercihlerinin kendi siyasi tercihlerinin kabul görmesidir ve o irade istikametinde bir siyasi bir iradenin tecelli etmesidir. Mısır'da böyle bir siyasi irade tecelli etmiştir. Nedir o? Yüzde 52'yle Mursi Mısır'da seçilmiştir. Mısır'da yüzde 52 halkının oyunu alarak cumhurbaşkanı seçilen Mursi'ye daha kendi kabinesini dahi tam manasıyla kuramadan hemen hemen bir yıl geçmemişti ki burada bir askeri darbenin yapılmış olmasını demokrasiye inanmış bir insan olarak benim kabul etmem mümkün değildir. Ve biz 2012'deki yine İsrail- Filistin arasındaki barış görüşmelerinde biz devredeydik. Hatta biz orada şunu söyledik. Bizim derdimiz bağcı olmak değil üzümü yemektir. Buradaki arabulucu rolünü Mısır oynasın biz üzerimize düşen görev bize neyse biz o görevi yerine getirelim. Şu anda da Mısır bu işi çözebiliyorsa Mısır bu işi çözsün, biz takdir ederiz. Ama burada böyle bir sürecin içerisinde çok farklı bir rolü oynamak altyapılarda olabilir ama kişisel olarak ben kendi değerlerimle, ilkelerimle de ters düşmek istemem.

Cevabınızda Mısır ile yakınlaşmayı demokrasiye bağladınız. Sonuçta da Abdülfettah Sisi yüzde 95'ten daha fazla bir oy oranı ile Mısır halkı tarafından Cumhurbaşkanı seçildi.

Şimdi bir defa; orada bir seçim olmadı. O seçim güdümlü bir seçimdir. Bir defa seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanı orada hapse atılmıştır. Daha bir yıl içerisinde. Ona bir defa her şeyden önce saygı duyulmamış o darbeyle gönderilmiştir. Darbeyle gönderildikten sonra gelen bu yönetim bir defa demokratça isteyenler seçime girememiştir. Ya kimi istiyorsak onlar seçime girebilir denmiştir. Dolayısıyla orada şu anda hükümet kurma noktasında veya aday olma noktasında birçok parti seçime girememiştir. Bakın şu anda 2012'de Refah Sınır Kapısı ne durumdaydı şu anda Refah Sınır Kapısı ne durumda? Sormazlar mı; Refah Sınır Kapısı niye açılmadı, niye Refah Sınır Kapısı'ndan insani yardımlar girmedi diye sorulmaz mı? Bakın yakın siyasi tarihte bir günde 5 bin, 6 bin insanın öldürüldüğü başka bir ülke yoktur. Ama Mısır'da bir günde 5 bin, 6 bin insan öldürüldü. Bu yakın siyasi tarihte yok. Biz böyle bir darbe hareketini nasıl tasvip edebiliriz, nasıl buna evet diyebiliriz. Her şeyden önce ben insanım, her şeyden önce ben bir siyasetçiyim, her şeyden önce ben bir babayım. Dolayısıyla evlatlarım var, sorumlusu olduğum bir topluluk var. Bu toplulukta bizler barış için nasıl bir mücadele veriyorsak aynı mücadeleyi bizim uluslararası camiada da vermemiz gerekir. Mısır gibi, Müslüman kardeşlerimizin yaşamış olduğu bir topluluk içerisinde de bizim bunların olmasını tasvip etmemiz mümkün değil. Kaldı ki oradaki Hristiyanlar Mısır'ın vatandaşları olarak onlar da burada çok mağdur oldular. Kiliseler yakıldı, camiler yakıldı bütün bunlar oldu. Bunların olmasını kabul etmemiz asla mümkün değil.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye meselesi çok önemli. Irak'tan bahsettiğiniz bölümde ona da değindiniz. Fakat bugün Türkiye'de dört sene önce gördüğümüz o isteği, bugün görmüyoruz. Suriye'de halk direnişi başladığında çok istekliydiniz. Şimdi ise bir durgunluk görüyoruz. Bunu nasıl değerlendirmeliyiz?

Bakın Suriye'yle nereden nereye geldik, bu çok önemli. Gerek Türkiye-Suriye ilişkilerinden gerek Katar-Suriye ilişkilerinde aslında çok çok farklı bir geçmiş var. Bakın ben Sayın Temimin babasının Suriye'de yerleri olduğunu biliyorum. Biz ailece Esed'le de görüşüyorduk. Aynı şekilde Temimin babası Emir görüşüyordu ve üçlü olarak bizim bir araya geldiğimiz anlar oldu, zamanlar oldu ve Mısır'da hareketlenmeler başladığı zaman bir araya geldik, konuştuk. Suriye'de bakın bu gidişler iyi değil. Bir an önce gelin bazı adımlar atalım biz üzerimize ne düşüyorsa onu da yapalım ama Suriye'de artık şu baskıcı rejimi bir defa gevşetelim. Ne yazık ki Esed bize verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. O kadar samimiyken, o kadar ilişkilerimiz iyiyken bu ilişkilerin hepsi adeta kopma noktasına geldi. Hiç unutmuyorum bir gün üç saat baş başa görüşme yaptık. Suriye'de, Halep'te ve aynı şekilde daha sonra Dışişleri Bakanımı yani şimdi Davutoğlu'nu gönderdim altı saat baş başa görüşmeler yaptılar. Şu cenderelerden çıkalım ve Suriye bir kardeş kanının akıtıldığı iç savaşın olduğu bir ülke haline dönüşmesin diye. Ne yazık ki sözümüz geçmedi ve işte bu güne geldik. 4 yılın faturası çok ağır. 200 bini aşkın orada ölüm var ve şu anda bizdeki 1 milyon 250'nin dışında Lübnan'da, Ürdün'de olanları da kattığımız zaman içerideki aynı şekilde sığınmacıları da kattığımız zaman 6 milyona yakın insan göçebe halinde, böyle bir durum var. Bunu tabii tasvip etmek mümkün değil ve şu anda Suriye artık dünyada kabul edilen bir ülke olmaktan çıkmış vaziyette yani birkaç tane ülkenin dışında Suriye'ye olumlu bakan yok. Esed'e olumlu bakan yok. Esed şu anda acaba dünyanın hangi ülkesine gidebilir, böyle bir durumu var mı? Yok. Esed'in şu andaki tavrı tarihin affetmeyeceği bir tavırdır. Tarih Esed'i hiç iyi yazmayacak. Hakkında 200-250 bin yani Baba Esed ne yazmışsa bu babasını da geçmiş vaziyette ve şu anda bütün tarih aynı şekilde Suriye'de çökmüş vaziyette. Yeniden bir Suriye'yi inşa etmek o da öyle zaten kolay bir iş değil. Bunu Esed neyle yapacak onu da merak ediyorum tabii, o da ayrı bir sorun. Ama benim üzüldüğüm şey sadece o insanların düştüğü durumdur. Kampları gezdiğim zaman oradaki insanların düştüğü durumdur. Bunları bir an önce temenni ediyorum ki yine Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Birleşmiş Milletler Genel Konseyi'nin kararlı duruşuyla bir çözüme kavuşturmamız gerekir. Burada ABD'ye, Rusya'ya, İran'a bunun yanında Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelere Çin gibi ülkelere çok önemli görev düşüyor. Biz zaten komşuyuz ve komşu bir ülke olarak da bizler burada atmamız gereken adımları atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz.

Sayın Cumhurbaşkanı, ABD'nin bugün konuşulan Suriye topraklarındaki olası bir operasyonu için sizinle de koordinasyonu gerektirir. Gelecekte Suriye'de herhangi bir operasyona katılabilir misiniz veya İncirlik Hava Üssü'nü mesela ABD savaş uçaklarının kalkması için kullandırır mısınız?

İncirlik'teki bu tür olaylardaki kullanma şartları esasları bellidir. Ama Türkiye'nin kendi içinde bu konuyla ilgili yapabileceği işler tamamıyla böyle bir şeye karar verildiği anda bunlar tabii ki zaten görüşülen, oturulup konuşulan şeylerdir. Çünkü bunlar stratejik konular. Bu stratejik konular konuşulmaz, yapılır. Taktikler ona göre belirlenir, adımlar ona göre atılıyor. Bu noktada eğer ben Cezire kanalıyla böyle bir şeyi açıklama konumuna girersem burada Suriye'de bir şey yapmayacağımızın işaretleri ortaya çıkar. Bu bakımdan biz sabırla şu anda Suriye'deki gelişmeleri takip ediyoruz sabırla da bu işi takip etmeye devam edeceğiz.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan bu röportajı sonlandırmak istiyorum. Fakat spor servisimizdeki bir arkadaşımdan futbola olan ilginizle ilgili bir emanet taşıyorum, bana müsaade eder misiniz? Youtube'da sizin oynadığınız veya gol attığınız maçlardan ulaşılması mümkün çok görüntüler var. Sizin açınızdan devleti yönetmek, futbol oynayıp gol atmaktan daha mı zevkli?

Tabii herkesin de kendine has özellikleri var. Futbolu genç yaşlarımızda farklı oynarken aynı dönemlerde ben siyasette yapıyordum. Hem futbol oynuyordum hem siyaseti yapıyordum. Tabii şimdi artık yaş ilerledikçe aynı güçte değilsiniz. Hele hele o gün bir de ramazan ayıydı. Ramazan ayı içerisinde o maçı oynadık ve o gün orada hakikaten güzel üç tane gol atmak bana da nasip oldu. Biliyorsunuz Katar'a gönderdiğim çok iyi bir teknik direktör var, başarılı. Geçen yıl düşme noktasında bir takımı düşmekten kurtardı üst seviyelere çıkardı. İnanıyorum ki Türk antrenörler Türk futbolcular da Katar'da kendilerini gösterecek. Ama benzer yanı da var. Futbol biliyorsunuz kolektif oynandığı sürece başarı getirir. Kondisyonu iyi olduğu zaman başarı getirir. Siyasette de takım oyunu çok önemlidir. Kolektif oyun çok önemlidir. Tabii bir de kondisyon çok çok önemlidir. Koştuğunuz sürece halkınızla bütünleştiğiniz sürece o kolektif yapıyı ortaya koyduğunuz sürece halk sizi hiçbir zaman yere indirmeyecektir.

10 yıl önce