Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde seçim vaatleri arasında Suriyelileri geri göndermeyi de zikretti. Savaştan kaçan ve hayatlarını kurtarmak için Türkiye'ye sığınan insanlarla ilgili bu sözü nasıl değerlendirirsiniz?
Kılıçdaroğlu'nun Suriyeliler hakkındaki sözleri İngiltere, Almanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerdeki yabancı düşmanı partilerin söylemleri ile bire bir örtüşüyor; Avrupa'daki ırkçı ve yabancı düşmanı partilerle söylem birliği içinde. Kılıçdaroğlu, Avrupa'ya gidince partisini Sosyalist Enternasyonal üyesi sosyal demokrat bir parti olarak pazarlıyor. Avrupa'da hiçbir sosyal demokrat parti bu söylemlerle bırakın sosyalist Enterasyonal üyesi olmayı ya da herhangi bir şekilde kendisine sosyal demokrat demeyi, halkın önüne çıkamaz.
Avrupa'da bu söylemi yapanların hepsi tamamen marjinal gruplardır. Bu partiler ırkçı ve yabancı düşmanlığına dayalı söylemler kullanıyorlar. Mesela Fransa'da Marine Le Pen'in, İngiltere'de Nigel Frage'in başında bulunduğu partiler, göçmenlerin gönderilmesi üzerine politika yaparlar. Ve bu iki partinin iki önemli özelliği, mainstream denilen ana akım dışında kalmaları ve marjinal olmalarıdır. Açık söyleyeyim, sol partiler bunlarla aynı mekanda bulunmadıkları gibi onlara selam bile vermezler. CHP bugün, Avrupa'da Avrupa Birliği'ni dışlayan marjinal, yabancı düşmanı ırkçı partilerle aynı çizgidedir. 'Mültecileri geri göndereceğiz' diyor. Kimi gönderiyorsun! Bu insanlar savaştan kaçmış, mülteci pozisyonunda. Türkiye, Cenevre Konvansiyonuna imza koymuş. Siz insanları göz göre göre ölüme geri gönderemezsiniz.
Esasen bildirgelerinde böyle bir şey yok. Çünkü bildirgeyi yazanlar muhtemelen partideki eski büyükelçiler. Onlar bunun ne demek olduğunu çok iyi bildikleri için asla böyle bir şey demiyorlar. CHP bildirgesinde “Suriye'deki savaş nedeniyle ülkemize sığınan kardeşlerimizi insanlığa yakışır, düzenli bir şekilde misafir edeceğiz” diyor. Meydanlara da çıkıp “İktidara gelir gelmez Suriyelileri geri göndereceğiz” ifadesini kullanıyor. Kılıçdaroğlu, popülizm yaparak aslında nefret suçu işleme sınırında şu anda.
Aslında bu Kılıçdaroğlu'nun her zaman yaptığı bir şey. Sürekli yalan söylediği, bir söylediğini diğer söylediği ile inkar ettiği için ben durumu da normal karşılıyorum. Ama bunu aklı başında bir CHP'linin görmesi gerekiyor. Bir sıkıntıya düşerek sizin kapınıza gelmiş insanları “gidin” diye kovmak kesinlikle kabul edilemez.
Toplumda son dönemlerde Suriyeli mültecilere yönelik el altından çok ciddi bir psikolojik harp yürütülüyor. Ben bu tavrın altında Suriye istihbaratının parmağı olduğunu düşünüyorum. Birileri de bu kampanya neticesinde 'Bunlar bizim işimizi alıyor' türünden olumsuz bir yaklaşıma giriyorlar. Aslında CHP'nin hitap ettiği kitle bu kesim. Bu kesime hitap ediyor ancak bu kesim Türkiye'nin ana akımı değil. Bu kesim marjinal bir kitle. CHP o açıdan giderek marjinalleşiyor. CHP bildirgesinde itidalli ve sorumlu bir dil kullandığı halde meydanlardaki söylemi baştan aşağıya ırkçı ve yabancı düşmanlığına dayalı.
Tabi bağımsız dış politika yürütmediğiniz zaman sıkıntıya girmezsiniz. Çünkü o sizin politikanız değildir, başkalarının politikasıdır. Sizde orada sadece bir aracı olursunuz. Aslında CHP Türkiye'nin AK Parti döneminde kazandığı bağımsız dış politika uygulama dönemini sona erdirip Türkiye'yi Avrupa Birliği güdümünde bir dış politikaya mahkum etmek istiyor.
CHP'nin meselesi yapmak değil. Bunlar yıkmak için geliyorlar. Yıkmak için geldikleri için de 'ne pahasına olursa olsun gelelim' diyorlar. CHP farz edelim ki iktidara geldi, o dediği maaşı ancak iki kez ödeyip üçüncü kez ödeyemez ve ülke batar. Bakın Yunanistan'da Çipras benzer vaatlerde bulundu, şimdi ülkeleri batıyor.
Gerçeklerle elbette bağdaşmıyor bu iddia. Mesela CHP bildirgesinde “AKP öncesi hükümetler dış politikada Türkiye'nin çok boyutlu kimliğini ön plana çıkarmaya çalışmıştır” deniyor. Bu külliyen yanlış ve yalandır. Çünkü Türkiye AK Parti öncesinde aslında kanat politikası güttü. Soğuk Savaş sonrasında ise ne yapacağına karar veremedi. NATO'dan 'el kaldır' denildiğinde kaldırılırdı, indir denildiğinde indirilirdi. Sonra da AB çizgisinde devam ettik. Aslında CHP'nin büyük ölçüde yapmak istediği 'Türkiye siyaseten AB yörüngesine girsin, biz de ona göre bir dış politika belirleyelim' şeklinde.
CHP'nin önerdiği dış politika önerisi bağımsız bir dış politika önerisi değildir. Biz dış politikayı Avrupa Birliğine ihale edeceğiz, Avrupa Birliği 'Siz şu işleri yapın dediğinde biz bu işleri yaparız' anlamına geliyor. Türkiye'nin bağımsız yürüyüşünü durdurmak isteyen bütün uluslararası güçlerin ortak çalışma alanı şu an için CHP'dir. Sadece CHP değil elbette. MHP, HDP üzerinden de bir çalışma yürütülüyor. Paralel Yapı da bunları koordine ediyor.
Bütün bu çalışmaların temel amacı; 'Türkiye bağımsız bir çalışma yürütmesin, etkin bir bölgesel güç haline gelmesin' şeklindedir. Aslında bütün hikaye bu. CHP de bu odaklara bildirgesinde 'Merak etmeyin bir bu hedeften vazgeçeceğiz. Biz içte de, dışarıda da size teslimiz' diyor. Açık açık bunun teminatını veriyor. CHP'nin bu dış politika vizyonu 'biz Avrupa'ya taşeronluk yaparız' demenin teminatıdır.
Burada bir yıkım ekibi var. Bu ekibin bir şey yapmaya niyeti yok. Bu ülkenin iç politikasını, ekonomiyi, dış politikayı birilerine teslim etmek için gelmiş bir yıkım ekibi. CHP'nin bütün amacı bu. Onun içinde bol keseden vaat ediyor. Tek istedikleri bir biçimde iktidara gelmek. 'Ne olursa olsun, yeter ki iktidara gelelim' diyorlar. Geldiklerinde yapacakları tek şey yıkım olacak. Ve iktidarı bazı odaklara teslim edecekler.
İçerde başka bir vesayete, uluslararası alanda da başka bir vesayete teslim olmak istiyorlar. İçeride teslim edecekleri odaklardan birisi paralel yapı, diğeri de geleneksel vesayet odaklarıdır. Bunlar aslında içerde de vesayetçidir, dışarıda da.
Afrika'yla ilgili enteresan bir durum var; CHP Afrika ile ilgili bir şeyler söylemiş! Bu pozitif bir katkı çünkü dünyayı öğrenmeye başlamışlar. Dünya sadece Batıdan ibaret değildir. Ancak 'ticari ve kültürel yatırımları arttıracağız' diyorlar ama bunları neyle arttıracaklar, nasıl arttıracaklar buna ilişkin bir teklifleri yok. Şimdiye dek buralarda çalışma yapan sivil toplum örgütleriyle en küçük bir bağlantıları da yok. Zaten CHP zihniyet olarak Afrika'dabu kadar çok büyükelçilik açılmasına da karşı.
Türkiye'nin Afrika'da ticari ilişkilerini geliştirmesinin ve arttırmasının sebebi öncelikle büyükelçilik sayısını arttırmakla mümkün oldu. İkincisi THY uçuşlarını arttırdı. Bu iki gelişme sonrası ticaret ilişkileri yukarıya doğru fırladı. Dolayısıyla bizim bir teklifimiz ve somut adımlarımız var ortada. Ancak CHP sadece lafı yuvarlıyor.
Bu bildirgeyi yazanlar aslında bir tez değil, antitez olduklarını ortaya koyuyorlar. Yazdıkları her şey aslında sadece “AK Parti bunları bunları yapıyor, biz öyle yapmayacağız” anlamına geliyor. Kendilerine göre bir dış politika stratejisi belirlemiş değiller. Öte yandan temeli olmayan suçlamalar içinde bulunuyorlar. Mesela mezhepçilik ithamında bulunuyorlar ve maceraperest dış politika güdüldüğü iddiasındalar. AK Parti ne zaman mezhepçi ve maceraperest politika izledi? Türkiye, yurtdışına asker mi gönderdi, açıkça bir mezhep tarafında durarak başka mezhebe savaş mı açtı? Bu iddiaların gerçekle en ufak bir bağlantısı yok. Oysa hakikatte bölgemizde ciddi bir mezhep bölünmesi var. Maalesef bu bölünmeyi körükleyen ülkeler de mevcut. Ama Türkiye bu bölünmede iki odak ülke diyebileceğimiz İran ve Suudi Arabistan ile eşit düzeyde iyi ilişkiler kurabilen tek ülke. Dolayısıyla bu paradigma baştan yanlış.
Öncelikle bölgemizin barışa kavuşması önemlidir. Bu barışın sağlanması için Türkiye elinden geleni yapacaktır. Bununla beraber geleneksel kültürel, tarihsel ve dinsel bağlantılarla bağlantılı bulunduğumuz geleneksel havzalarla sınırların sadece fiziki kaldığı yeni bir ekonomik bütünleşme ve kültürel değişim bizim hedefimizdir. Bu bölgenin barışı açısından da önem taşımaktadır.
AK Parti, HDP ve CHP seçim bildirgelerini açıkladı. CHP'nin seçim bildirgesinde ekonomik vaatlerin yanı sıra dış politikayı içeren bir bölüm de mevcut. Ben de hem AK Parti'nin dış politikasını hem de CHP'nin seçim bildirgesinde yer alan diplomasi tavrını Somali eski Büyükelçisi ve yakın zamana dek Başbakan Başdanışmanı görevini sürdüren AK Parti Bursa milletvekili Adayı Dr. Cemalettin Kani Torun'a sordum. Uzun yıllar dünyanın birçok bölgesinde sivil toplum çalışmaları içinde yer alan Torun, Türkiye'nin ilk doktor büyükelçisi oldu. Geçmişte Yeryüzü Doktorları oluşumuyla yıllarını insani yardım alanındaki çalışmalara adayan Torun, bu tecrübesini parlamentoya taşıma arifesinde.