Cumhurbaşkanlığı Sarayı konusu dünya basınında günlerce işlendi, manşet bile oldu. Beyaz Saray'la, Versailles Sarayı ile kıyaslamalar yapıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bina, ülkemiz için bir ihtiyaçtı. O nedenle yapıldı. Yabancı konukları karşılama törenlerini, 11-12 sene caddeyi trafiğe kapatmak suretiyle sokakta yapmak durumunda kaldık. Şimdi Çankaya'da Ahmet Bey (Davutoğlu) oturacak. Pembe Köşk ise müze haline getirilebilir. Gazi'ye ait eşyaların sergilendiği, öğrencilere ve halka açık bir yer haline getirme gibi bir ihtimal olabilir. Ankara müze fakiri bir yer çünkü. Ben Başbakanlığım döneminde resmi konutta oturmadım, Keçiören'de apartman dairesinde, kirada oturdum, bunu konuşmazlar. Ankara'da Abdullah bey'in oturduğu konuta taşınmam, cumhurbaşkanı seçildikten sonradır. Ben gelen devlet başkanlarına vesair hiçbirine otellerde yemek vermedim, bütün yemeklerin hepsini resmi konutta vermişimdir. Oradaki bizim aşçısıyla garsonuyla ordan hallettik. Biz bunları bizden öncekiler gibi otellerde vermiş olsaydık bu rakamlar, bire iki, bire üç katlardı. Bunu konuşmazlar. Bu kadar hassasiyet içinde olduk.
Olacak. Bitince oraya geçeceğiz. Halen oturduğumuz yer esasen Dışişleri Konutu. Oraya Dışişleri Bakanımız taşınacak. Ahmet bey, zaten resmi konuta taşınmış durumda. Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı kapsamında, 2-3 bin kişilik bir kongre sarayı da olacak. Bu dışarıya da açık olacak. Orada büyük çaplı toplantılar yapma imkanımız olacak. Örneğin, muhtarlarla orada biraraya gelmeyi planlıyorum; kendilerini dönüşümlü olarak çağırma suretiyle bunu yapabilirim. Hakeza, tüm Türkiye'den kurayla belirlenecek vatandaşlarımızla da benzer bir toplantıyla biraraya gelmeyi düşünüyorum. Kongre merkezinin yanına bir cami de yapacağız. O bölgede ihtiyaç var çünkü. Cami halka açık olacak.
Bizim amacımız, tıpkı ecdadımız gibi, ülkemize kalıcı bir eser bırakmak. Projeyle ilgili olarak ben nasıl bir şey istediğimizi söyledim. O da şuydu: Binanın dışında, Ankara'da da izlerini gördüğümüz Selçuklu mimarisi olmalı. İçeride Osmanlı'nın taban tavan arasındaki mesafedeki o rahatlık olmalı. Donanım olarak da modern teknolojinin kullanıldığı akıllı bir bina olmalı. Sağ olsun arkadaşlar, iyi bir iş çıkardılar. Malzeme noktasında da bütün hassasiyeti ortaya koydular. Kalitenin elbet bir bedeli de olur. Eğer burada bir suistimal varsa, bunu inceleyecek merciler bellidir. Bu açıdan herhangi bir sıkıntımız yok. Maliyet konusunda 750-800 milyon dolar gibi rakamlardan bahsedenler var. Bu kesinlikle doğru değil. Maliyet 500 milyon dolar civarında.
Duymuyorum. Bizim için herhangi bir kıymeti harbiyesi yok. Biz kendi işimize bakarız. Büyük devletsek, büyük düşünmek durumundayız. Dar düşünceli insanların bakışıyla dünyaya bakamayız, Türkiye'yi de böyle değerlendiremeyiz. Onlar ne derse desin, biz yolumuza devam edeceğiz.
Tüm donanımları dahil olmak üzere maliyeti 179 milyon dolar.
Türkmenistan'da Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Aşkabad İlköğretim Okulu'nda görev yaptığı sırada bir öğrenciyi dövdüğü iddiasıyla 20 Mayıs'ta hapsedilen Hamdi Hamit Polat (49), Cumhurbaşkan Erdoğan'ın talebi sonucu serbest bırakıldı. Türkmen lider Berdimuhammedov'un özel affıyla serbest kalan Polat, Seydi kentindeki Şagal Cezaevi'nden çıkmasının ardından uçakla Aşkabat'a götürülerek, Erdoğan'ın uçağına yetiştirildi. Sevinç içindeki öğretmen ve eşi Müberra Polat ile uçakta bir süre sohbet eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk öğretmene, 'Kaç çocuğun var?' diye sordu. Polat'tan '4 çocuğum var' cevabını alan Erdoğan'ın, 'Durmak yok yola devam' demesi uçakta sohbeti duyan herkesi güldürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çocuk dövmekle suçlanan öğretmenin bunu kabul etmediğini söyledi. Polat'ın kendisine, 'Ben böyle bir şeyi kesinlikle yapmadım' dediğini aktaran Erdoğan şöyle devam etti:
'Türkmenistan'da af günleri varmış. Af günlerinde devlet başkanı bırakabiliyormuş. Berdimuhammedov'dan ricada bulunduk. Sağ olsun bizi kırmadı. Şimdi Nabi bey (Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı) inşallah öğretmenimizi göreve başlatır."
Şu anda İmralı'nın buna benzer açıklamaları var ama geri çekilme şeklinde bir şey henüz gerçekleşmiş değil. Ben o dediğiniz kesimde bu konularda, çift başlılık, hatta çok başlılık olduğunu görüyorum. Bu işin Avrupa ayağı var, Kandil var, İmralı var...
Bu istihbarat teşkilatımızla ilgili bir konu. İstihbarat teşkilatımız, gerektiğinde gider görüşür, gereken neyse yapar. Hükümetimiz sağduyu neyi gerektiriyorsa onu yapar. Ama oraya gidenlerin, oraya gidişi bir meydan okuma fırsatı gibi görmelerinin doğru olmadığına inanıyorum.
O tür pasif direnişler oluyor, olabiliyor. Çünkü bunları malum bir akşamda temizleyemiyorsunuz. Sorunu, Türkiye'deki mevcut yasalarla hukuk devleti içerisinde çözmeye çalışıyoruz. Bu konuda kararlıyız. Birinci mesele konusunda ise, bunların, seçimler sırasında, Güney ve Doğu Anadolu'da terör örgütünün siyasi uzantısı olan adayları desteklemekte beis görmediklerini hatırlatmakla yetinmek istiyorum. Üst akıl talimatı böyle veriyor ve bunlar da bu adımları atıyorlar. Bu dayanışmaları sürecektir.
Eğer parti kurarlarsa bence çok isabetli olur. Her düşünce grubunun parti kurmasında fayda var. Bu sayede her şey, çok açık net ortaya çıkmış olur.
Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni kabul eden ülkeler var etmeyen ülkeler var. İsrail kabul etmeyen ülkelerden. Mahkeme, bundan dolayı soruşturmaya yer yok diyor ama İsrail'in Mavi Marmara'ya yönelik eylemi yaptığına dair kuvvetli belgeler bulunduğunu da belirtiyor. Dolayısıyla biz sürecin takipçisi olacağız. Diğer konuya gelince, aldığım bilgilere göre İsrail mevcut, Mescid-i Aksa'nın mevcut statüsünün muhafaza edileceği yönünde bir açıklama yapmış. Konuyla ilgili olarak ben birkaç gün önce Mahmud Abbas ile Halid Meşal ile de görüşmüştüm. Mescid-i Aksa'ya yapılan Kabe'ye yapılmış gibidir. Gerek Ahmet bey gerekse Mevlüt beyle de konuya ilişkin görüşmelerimizi yaptık. BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri nezdinde girişimlerimiz olacak. Kudüs, İslam dünyasının ortak meselesi. Üzerinde ısrarla durulması gerekir. Takipçisi olacağız.
Burayla ilgili benim başbakanlık dönemimde bir çalışma gerçekleştirmiştik. O zaman Olmert İsrail Başbakanıydı. O zaman münasebetlerimiz iyiydi. Bir mimar arkadaşımızın başkanlığında bir heyeti Kudüs'e göndererek, çevredeki yıkımların, Mescid-i Aksa için bir tehdit oluşturup oluşturmadığını inceletmiştik. İsrail'in izniyle gerçekleştirilen bu çalışmayı o dönemde kitaplaştırarak birçok dilde bastık. Bunu, Olmert'e, Bush'a, BM'ye, Annan'a, UNESCO'ya gönderdik. Mescid-i Aksa'nın bir vakfı vardır. Bu kitabı o vakfın yöneticilerine, İslam ülkeleri yetkililerine, fotoğraflar, planlar ve krokilerle gönderdik. Dün olduğu gibi bundan sonra da konunun takipçisi olacağız.