|

Başörtüsü kamusallaşmadan 28 Şubat bitmez

28 Şubat sürecinin zihinlere kazınan zulmünü daha çok üniversite kapılarında bekletilen başörtülü genç kızlar yaşadı. Başörtüsü yasağının bir nebze olsun gevşemesini yeterli bulmayan Star Gazetesi yazarı Elif Çakır, 'Kamusal alanın tamamında başörtülü kadınlar hiçbir tedirginlik hissetmeden yer alamadığı müddetçe 28 Şubat bitmiş sayılmaz' diyor

Burcu Bulut
00:00 - 2/05/2012 Çarşamba
Güncelleme: 03:34 - 2/05/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Başörtüsü  kamusallaşmadan 28 Şubat bitmez
Başörtüsü kamusallaşmadan 28 Şubat bitmez
Cunta zihniyetinin postal darbeleri yerine psikolojik harekat ve insan haklarını ayaklar altına alan yasaklar üzerinden toplumun yanı sıra demokrasiye balans ayarı yaptığı 28 Şubat süreci, en çok da başörtüsü zulmüyle yakın tarihin karanlık sayfalarına geçti. Postmodern darbe döneminin yakın tanıklarından Star Gazetesi yazarı Elif Çakır, failleri Ankara merkezli soruşturma kapsamında tutuklanan 28 Şubat sürecine has zihniyetin ortadan tamamen kalkmasının yolunu ilginç bir tespitle gösterdi.

'Nice başörtülü genç kız, hayatlarının baharında 'irtica nedeni' diye gazete sayfalarında teröristmiş gibi verildi' diyen Elif Çakır, özel sektör ve eğitim kurumları bir yana, başörtülü kadınların kamusal alanın tamamında hiçbir tedirginlik hissetmeden yer almadığı müddetçe 28 Şubat'ın bitmiş sayılmayacağını belirtti. Yazar Çakır'la postmodern darbe döneminden günümüze yansıyanları ve insan hakkı ihlalleriyle sarsılan Türkiye'de toplumsal normalleşmenin nasıl sağlanabileceğini konuştuk.


Sizce 28 Şubat'ın gerçek mağduru kim?

28 Şubat darbesi, sanılanın aksine Refah Partisi'ne karşı değil topluma karşı yapılmıştır ve bir insanlık suçu işlenmiştir. Mağduriyeti en ağır yaşayanlar ise eğitim kapıları yüzlerine kapatılan başörtülü kızlar oldu elbette.

Sizin mağduriyet tanıklığınız nedir?

Hem komşumun hem de en yakın arkadaşımın kızları ikna odalarında saatlerce sorgulandı. Tıpkı onlar gibi gençlik dönemlerine yeni adım atan nice başörtülü genç kız, hayatlarının baharında 'irtica nedeni' diye gazete sayfalarında teröristmiş gibi verildi. Türkan Saylan'ın başörtülü öğrencilere karşı takındığı tavır, kötü muameleler bu ülkede Saylan gibi düşünen niceleri tarafından devam ettirildi. Bu nedenle 28 Şubat'ı, bir deli gömleği olarak imgeleştiriyorum zihnimde. Aklından zoru olanların girişebileceği büyük bir sosyal tahribat... Bu ülkenin ne acıdır ki ikna odaları gibi bir ayıbı var. ikna odaları da Kemal Alemdaroğlu ve Nur Serter'in, işkence erbaplarını dahi gölgede bırakacak türden bir icadıdır.

KAMU BAŞÖRTÜSÜNE AÇILSIN
Başörtüsü yasağında bir nebze olsun normalleşme yaşandı. Sizce yeterli mi?

Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı da dâhil devletin her kademesinde bütün kadınlara eşit haklar verilmeli. Kamusal alanın tamamında başörtülü kadınlar hiçbir tedirginlik hissetmeden yer alamadığı müddetçe 28 Şubat bitmiş sayılmaz. Çünkü bir yönüyle 28 Şubat, bu ülkenin kadınlarına sadece kıyafetinden ötürü çağdaşlık-çağ dışılık ayrımı yapan hastalıklı bir zihniyettir.

KAVAKÇI MECLİS'E GERİ DÖNMELİ
Meclis'ten kovulan Merve Kavak'çıya bugün iade-i itibar verildi. Son seçimler öncesinde başörtülü kadınların vekil olmalarını hedefleyen kampanyayı da göz önüne alırsak Meclis başörtülülere açılmalı mı?

Düşüncem onun yeniden milletvekili olarak Meclis'e girmesidir. Artık yeni bir anayasa ile birlikte, toplumun her kesimini temsil eden bir Meclis çatısı oluşmalıdır. Bu bağlamda başörtülü kadınlar kesinlikle aday gösterilmeliler. Başörtülü milletvekili adaylarının da popüler isimler arasından değil de toplumsal karşılığı olan kişiler arasından seçilmesi gerektiği kanısındayım. İkna odalarına alınan genç kızlara ablalık yapan, bu hareketin öcülüğünü üstlenen isimler olabilir. Örneğin Sibel Eraslan, Yıldız Ramazanoğlu, Ayşe Böhürler, Leyla Şahin, Eczacı Fevziye Nuroğlu, Dr. Gülsen Ataseven...

MEDYA PATRONLARI DA YARGILANSIN
Soruşturmanın sadece askerler üzerinden yürütülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yargılama sürecinin askerlerle sınırlı kalması gerektiğine kesinlikle inanmıyorum. Zaten yazılarımda bu hususa en çok dikkat çekip itiraz yükseltenlerden biriyim. Sanırım ki adım neredeyse 'yeni andıççı' ve 'intikamcı'ya çıktı. Sadece muvazzaf subaylar ya da emekli askerler tutuklanmaya başlandı. Şayet süreç bu şekilde devam ederse bu toplumla ordu arasında kamplaşma meydana getirecek. Sanki orduya karşı bir husumetimiz varmış gibi algılanacak. Soruşturmayı yürüten savcılık daha dikkatli olmalı diye düşünüyorum. Çünkü darbelerden sorumlu olanlar sadece askerler değil. Askeri bir şekilde darbe yapmaya heveslendiren asıl beyin takımı var.


Demirel 'ihanet'ten sorgulanabilir

Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel her ne kadar 'Darbeyi ben engelledim' dese de, sorgulanması istenen isimlerin başında geliyor. Sorgulanabileceğine inanıyor musunuz?

Demirel, parlamentonun kesintiye uğramamasını düşünerek bu baskıya boyun eğmiş olabilir. Kesinlikle bilgisine başvurulmasının ve yaşananları bütün açıklığıyla anlatmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanları bildiğim kadarıyla 'vatana ihanet' dışında yargılanamıyorlar. Fakat 'vatana ihanet'in mahiyetini irdelediğimizde, '28 Şubat sürecinde yaptıkları bu kapsamda değil miydi' diye düşünmemek mümkün mü?


'Cadı avı' olmasın diyenler kendilerinden korkuyor

Askeri, darbe yapmaya iten beyin takımında kimler var?

Şunu unutmamak gerekiyor askerin postalı var ama bir de postalsever bürokratlar var. Yani medya patronları, iş dünyasında özellikle İstanbul sermayedarları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler... Askerlerin telefonlarında 'emirlerinizi bekliyoruz' diyerek saygı duruşuna geçen akademisyenler, rektörler, hukukçular... Medyada mesela '411 el kaosa kalktı' diye manşet atanların ya da 27 Nisan sürecine destek verenlerin askerle birlik olduğu kuşkusuz bir gerçek. Evet, Çevik Bir içeri girdi ama dışarıda darbe yapma zihniyetine sahip olan nice Çevik Birler, Yaşar Büyükanıtlar, İsmail Hakkı Karadayılar var. Açık bekleyen başka medya patronları var. Eğer demokratik bir yeni Türkiye istiyorsak; bu süreçte aydın kesime düşen görev, darbeci zihniyetin bu topraklardan kazınmasını sağlamaktır.

Ama bazıları sorgulamaların cadı avına dönüşmesinden endişeli...

Kendilerine dokunulmasından korkanların yükselttiği bir ses bu. Hiç kimse suçsuz yere içeri alınmıyor. Medya patronu da suç işlediyse tıpkı askerler gibi yargılanmalı. Ayrıca yargılamalar bence 27 Nisan'dan başlamalıydı...

Neden 27 Nisan?

Hazır bütün aktörleri ve mağdurları hayattayken sorgulamaların 27 Nisan'dan başlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. 27 Nisan'da verilen muhtıra eğer AK Parti tarafından 28 Nisan'da iade edilmesiydi, bugün AK Parti iktidarda olmayacaktı. Ordunun anlaşmış olduğu isimler başa geçecek, yeniden askeri vesayet altında bir Türkiye yaratılmaya çalışılacaktı ve Türkiye 20 yıl daha geriye gidecekti.




12 yıl önce