Bunlar konuşuluyor, benim de bildiklerim var…
Partileri bölme, iktidarları alaşağı etme stratejileri Türkiye'de yeni değil. İktidar partisi yıpratılmalı, seçimle olmuyorsa başka projeler devreye girmeli, içlerinde ihtilafa düşmeliler, bazı adamlara el atılmalı, dosyalar devreye girmeli… Erkan Mumcu olayı böyledir, arkasından kimse gitmez diyordum ama gurup kuracak kadar insan topladı. Bu tür hareketler siyasi açıdan sonuç itibariyle neticesiz akıyor ama bir partiyi içeriden bölme açısından bir işlev yükleniyor. Abdullatif Şener örneği de var…
Meclis başkanı iken bu tür toplantıların nerede, nasıl kimlerle yapıldığını bize bir şekilde duyurdular. Biz, Abdullah bey, Tayyip bey de sorumlu devlet adamlığı ciddiyetiyle bunları ifşa etmek yerine kendi içinde çözmenin yolların aradık. Hükümet bunları gerekli yerlerde konuştu, askerle konuştu, iyi ilişkiler kurdu, askere güven verdi.
Dönemin kara kuvvetleri komutanı, gitmeme konusunda bir numarayı ikna edemediklerini, gidelim bari mesaj verelim, çok kısa kalalım, kapının önünde de bir açıklama yapalım kararı aldıklarını söylüyor. Özkök'ü aşamamışlar. Geldiler, erken kalktılar. Biraz daha otursaydınız dedim, “yarın MGK toplantısı var” dediler. Anladım ki bir şeyler var… Ama onlara gittiğimde teker teker bunun acısını çıkardım… Şener Eruygur iyileşirse anlatacağım çok şey var…
Çok resmiydi, çok mesafeliydik… Bize karşı bakışları çok dostane değildi. Mesela MGK genel sekreteri Tuncer Kılıç'la kaç defa yan yana geldim elini bile uzatmadı…
Evet, ama gerçekçi olmaz…
Miting meydanlarında binlerce insanın içinden birisi bir saçmalık yapmış olabilir, pankarta açar, sizi halife de ilan eder, padişah ta, peygamber de... Hiçbir anlamı yok. Zorlama yorumlar, buradan kimse bir yere varamaz. Anayasada bunların hiçbir karşılığı yok…
Parti kapatma bir tarafa, dava açma konusu içtiğimiz çay kadar kolay. Bunun bir güvencesi olması lazım. Bir milletvekili hakkında dava açmak için bile dokunulmazlığının kaldırılması lazım ama bir siyasi partiye dava açmak için iki sayfalık kağıt yetiyor. Bunun için de bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var.
Öncelikli gündem bu, siyasi partileri güvenceye alacak bir anayasa değişikliğine ihtiyaç var, fakat CHP ne der bilmiyorum…
Yaptıklarımıza bakarsak olmuş gibi… İki dönem yetmeyecek, Türkiye üçüncü dönem AK Parti iktidarını da görmeli…
O kadar çok eleştiriliyorsa bari ben eleştirmeyeyim…
Yeri geldikçe söylerim, mevki-makam, para ve ahlak dışı ilişkiler… Bu korkum hep var. İnsan fıtraten bu tür şeylere meyyaldir, sadece bizim partimizde değil, her partide, her toplulukta çürükler bulunur. Bunun yok olması mümkün değil, bunu asgariye indirmek lazım. Bu işin içine düşmüş insanları önemli mevkilerde tutmamak lazım. Ben bu zaafı yaşayanları biliyorum, çok şükür beni bundan mahrum etti. Meclis başkanı olduğumda ne koltuğumu değiştirdim ne de arabamı. Yeni meclis başkanı bir trilyon 350 milyon liraya bir BMV almış. Bunu benim sipariş verdiğimi söyleyenler oldu. Yalan…
Eşimin Golf'u vardı onu kullanırım dedim, “bu sana göre değil hanım arabası” deyince sen kullanırsın ben yanda oturum dedim… Neyse Manisa'ya sık sık gitmemiz lazım, iyi bir araba olsun deyip beni Audi'ye ikna etiler. 102 milyar… O kadar para nerede. Bütün birikimimiz 60 milyar çıktı. Kalanı için kredi kulandım, hala ödüyoruz…
Bir milyon dolar konuşuluyor… Ben bugüne kadar yüz bin doları bir arada görmedim… İsteseydim olurdu ama biz dürüst yaşamaya mecburuz.
Çok doğru. Bu işlerin şaibesine bile imkan vermemek lazım… Biz 2001'de partiyi kurduğumuzda; dürüstlük, Türkiye için siyaset yapma özlemi o kadar aranır hale gelmişti ki, tavrımız, söylemimiz takdir gördü. Demirel'in meşhur aile fotoğrafı vardı, biz dedik ki “bizim aile fotoğrafımız farklı olmalı”. Seçimler geçince halk “biz sizin aile fotoğrafınızı sevdik” dedi. Bunu bozmamamız lazım. Son seçimlerde yolsuzluklarla ilgi konular bir kırılmaya yol açmış olabilir. Bu CHP ve diğer partilerin, hem adaylarını iyi seçmeleri, hem seçim stratejilerini laiklik, irtica, rejim tehlikesi değil, tamamen yolsuzluk, fakirlik ve bir takım suiistimaller üzerine kurdular. Dolayısıyla AK Parti'nin sermayesini çok iyi koruması lazım, o sermaye de itibarıdır, dürüstlüğüdür, mütevazılığıdır, halktan biri olmaktır… Sayın başbakanın 30 ramazan akşamı fakir sofralarına gönüllü olarak gittiğini biliyorum. Ben iki akşam gittim, üzüldüm dayanamadım gidemedim…
Sinirleniyor…
Müşterek tepkiler veriyoruz, haksızlığa gelemiyoruz. Bazen tepkilerimiz çok aşırı olabiliyor, bunlara gülüp geçemiyoruz, sabırlı olamıyoruz...
Çok sık azarlamadığım için düşünmem lazım… Turgutlu'daki çiftçiden sonra biraz daha temkinliyim…
Sayın başbakan ortaya koyduğu söylemde samimi, bir Kürt sorunu var ve çözmek lazım…
DTP ve benzeri partiler eskiden de vardı, bundan sonrada olacaklar. Artık kanat getirdim, bu tür partilerin işlevsiz hale gelmesi, yok olması mümkün değil.
Kürtleri siyasete entegre etme imkanı açısından öyle görenler var, bunu bana Ahmet Türk de söylemişti…
DTP o çizgideki partilerin kim bilir kaçıncısı, bizim arzu ettiğimiz bir çizgide siyaset yapmayabilirler ama bu bir varlık ve bunu kabul etmemiz lazım. Kürtçe TV ve kültürel hakların giderek genişletilmesi lazım. Bu siyasi yatırım olarak bakmıyoruz, bu bir haktır ve verilmesi gerekir, halk buldan memnun olsun, Türkiye'nin toplumsal barışan katkıda bulunsun istiyoruz.
Daha fazlasını beklerken daha azını aldık. DTP Manisa'da da on bine yakın oy aldı. Bu siyasi düşünceye sahip olanlar her yerde partisine oy veriyor. Bizim en baştan “Diyarbakır'ı alacağız”, “Batman'ı alacağız” şeklindeki söylemlerimizi bölge halkı bir meydan okuma olarak algıladı, sinmedi ve meydan okumaya mukabele etti.
Yapıldı ve tamir edilemedi… Bu AK Parti'nin söylemdeki bir eksikliği olabilir. Sen “alacağız” dediğinde o da “kaleyi vermem” der. Diyarbakır'ın kazanılması zaten zordu, bir takım söylem ve davranışlar bunu daha da zorlaştırdı.
Güneydoğu'da kimlik siyaseti varsa, İzmir'de de laiklik üzeriden bir kimlik siyasete yürütüldü. Buna rağmen Kürt yurttaşlarımızla AK Parti arasında birbirinden kopamaz bir ilişki kurulduğunu biliyorum.
Kullanılmaması gereken bir söz. İstismar edilir, yanlış anlamalara kapı açar…
Yargı sürecinin başarı ile sonuçlanmasını bekliyorum. Türkiye'nin çok zor bir süreçten geçtiğini gösteriyor Ergenekon da gündeme gelen bilgi, belge ve ilişkiler. Fail-i meçhul cinayetlerden, darbe teşebbüslerine, toplumu birbirine kırdıracak hazırlıklara, anayasa mahkemesi üyesini eşinden tutun da çok üst noktalara kadar sirayet etmiş bir ilişkiler ağı var… Bunun deşifre edilmesi Türkiye'de son yüzyılın en önemli olayıdır. Bu yapının deşifre edilip yargılanması ile Türkiye'nin önü açılmıştır.
Çok tebrik aldım… Herkes doğru söyledin dedi…
Ben asker çocuğuyum, TSK'yı yıpratmam. Ordu içinde muvazzaf veya emekli olanlardan yanlış işlere karışanlar varsa ayıklanmalı. Orduyu sevmek kimsenin tekelinde değildir.
Bu ülkenin ordusunun görevleri bellidir. Kime karşı sorumlu oldukları bellidir. Biz askeri vesayet altında bir ülke değiliz. Sivilleri azarlamak ve üzerimizde demoklesin kılıcı gibi olmak olmaz. TSK tertemiz çocuklardan oluşmaktadır. Kimsenin bu kurumu yıpratmaya hakkı yoktur. Ancak bu kurumda görev yapmış bazı kişilerin, darbeye, karanlık ilişkilere, siyasete bulaşmış olmaları kabul edilemez Masumiyet karinesini biliyorum, bir zamanlar bazı masum insanları fişleyenlerin kim olduğunu da iyi biliyorum. Eski Genelkurmay başkanlarından birinin kasetleri ortada, ağza alınmayacak laflar var. Ben bir siyasetçiyim. Siyasetçi paspas değildir. Bunu herkes bilmeli…
Dayanışma duygusu… Başka bir şey söylemem. Ama gittikçe demokratikleşiyoruz. Özkök Paşa, “genç subaylar demokrasiden yana” diye söyledi. Şimdi daha iyi anlaşıldı ki Hilmi Özkök Türkiye için büyük şansmış…
Saadetler diliyorum…
Hayır ben onları seviyorum, onlar da beni seviyorlar. Erbakan hocamızın en çok sevdiği insanlardan biri olduğumu düşünüyorum. Ben iyi bir AK Partiliyim, onlar da iyi birer SP'liler. Aramızdaki gönül bağımını, siyasi düşüncelerimizde zaman zaman örtüşen hususları biliyorum. SP'nin Türkiye için gerekli olduğunu düşünenlerden birisiyim. Ama reel politikaya bakarsak, en azından çok yakın bir zamanda iktidar olmaları mümkün değil, bugünkü söylemleri bunu gösteriyor. Yıllardır birlikte olduğum, dürüstlüklerine, ahlakına, Türkiye sevgisine şahit olduğum o arkadaşlarımın bugün sadece sevgisini taşıyorum.
Yersiz, saçma bir düşünce… Kıvrıkoğlu 28 Şubat bin yıl sürecek diyordu, on yılı doldurmadan siyaseten bitti. 28 Şubat ne amaçla, kime karşı yapıldı. Balans ayarını tankla yapmaya kalkanlar şimdi neredeler. Balans ayarı sandıkla oldu. Ezilen, horlanan insanlar daha itibarlı ve siyaseten daha güçlü hale geldiler. Ben o zaman RP'li idim. 28 Şubat bana karşı da yapıldı. Yargıtay Savcısı “habis ur” diyerek dava açtı. Şimdi bu şahsın yüzüne bakan var mı? Onlar ancak kendileri bir araya gelip birbirlerinin yüzlerine bakıyorlar.
Milletin katıldığı bir cenaze törenine askerin en yüksek temsilcisinin katılması önemli bir olaydır. Paşa nasıl bir mesaj vermek istedi bilemiyorum ama Türkiye geçmişi ile yüzleşmeli. Özür dilemek, yüzleşmek, o dönemlere reddiye olarak algılanır mı bilemiyorum, çok paşanın katılımı anlamlı…
İnsanlar yaşlanınca böyle olurlar. Bir örneğini biz mecliste de gördük. Her şeyi bildiğine inanan, Türkiye'yi biz yönetiriz diye düşünen insanlar, aleme nizamat vermek için bir araya gelirlerdi. Bu da onun gibi bir şey. İcrai bir yanı yok…
Öyle… Cindoruk olsaydı şaşırmazdım ama Necmettin Karaduman'ın Encümen'i Daniş içinde olmasına çok şaşırdım… Katılan insanlara bakıyorum, bunlar Türkiye için bir şey ifade etmiyor.