|

Çözüm istiyoruz deyip silah kullanmak olmaz

Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar, PKK içinde bir grubun çözüm konusunda ayak direttiğini söyledi. Aktar; artan şiddetin çözüme katkı sunmadığını; “Bir yandan demokratik özerklikle ülke bütünlüğü içinde çözümü deklare etmek diğer yandan silahlı şiddeti bir araç olarak kullanmak anlaşılır değildir. Her ölüm aramızdaki ayrılığı derinleştirip, duygusal bölünmeye yol açıyor. Buna yol açacak her girişim herkese zarar verir” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 1/08/2011 Pazartesi
Güncelleme: 01:58 - 1/08/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Çözüm istiyoruz deyip silah kullanmak olmaz
Çözüm istiyoruz deyip silah kullanmak olmaz
Türkiye Kürt sorununun da adım adım ilerlediği bir sürecin içinde. Bu sürecin sonunda bütün temennimiz 'barış'ın galebe çalması. Bunun için içinde herkesin üzerine düşeni yapması şart. Sanırım üzerinde en çok yük olan siyasiler yani AK Parti ve BDP. Siyasiler üzerlerindeki yükün ne kadar farkındalar, farkındaysalar bunun için neler yapıyorlar bunu tüm kamuoyu görüyor ve değerlendiriyor. Ama BDP şu anda siyaseti tamamen devre dışı bırakmış görünüyor.
Öcalan'ın olumlu konuştuğu hafta PKK asker kaçırıyor. BDP Meclis'e gireceği sırada DTK özerklik ilan ediyor, 13 asker şehit oluyor. Kandil ve KCK Öcalan'a rağmen mi bunları yapıyor? Çözümü istemeyen kim? DTK ne?
Bütün bunları Söyleşi-Yorum'da Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar ile konuştuk. Diyarbakır gibi politizasyonun sokağa kadar indiği bir şehirde baro gibi bir kurumun başında olmanın zorluğu aşikar. Aktar ile konuşurken, zor koşullarda 'barış'ı savunmanın ne kadar güç olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Aktar, artan şiddetin örgütün açıkladığı gibi Öcalan'ın elini güçlendirmediğini söylüyor. Ve ekliyor bu süreçte çözüm konusunda en büyük adımı Başbakan atabilir.


Öcalan'ın son açıklamasından başlayalım. Ne anlama geliyor “artık yokum” demesi?

Sürece etkili müdahale şansının olmadığını, koşulları değişmedikçe bunun mümkün olmadığını söylüyor. Haftada 1 saatlik avukat görüşü ile böyle bir sürecin tek kişi üzerinden yürümesi güçtür. Örgütle temasının olanaklı hale gelmesi, daha sağlıklı koşullarda süreçteki tartışmaları izleyebilme olanağı istiyor. Verili koşullarda katkı sunmasının olanaklı olmadığını ifade ediyor ki, son gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde bu durumun anlaşılması gerekir.

Çözüme yaklaşıyoruz derken neden birden şiddet arttı, ne oldu?

Çatışma süreçlerinden çıkışta ve silahsızlanmayı da içeren sorunların çözümü süreçlerinde zaman zaman provokatif eylem ve olayların olabileceği unutulmamalı. Bu tür süreçlerde siyaset kurumunun daha sağduyulu kararlı olması; sivil toplumun ortak bir barış dili oluşturması ve nefret söyleminin gelişiminin önüne geçmesi, en azından sebep olunmaması konusunda özen göstermelidir. Neye mal olursa olsun diyalog ve müzakere süreçlerinin kesintiye uğramaması gerekir.

DERİN GÜÇLER HÂLÂ İŞBAŞINDA

Süreç devam etmeli yani...

Kürt meselesi gibi birçok yönü olan tarihi geçmişi ve derin travmalar bırakan bir meselenin çözümü konusunda iyi şeyler olmasından söz ediyoruz. Bu meselenin çözümü konusunda güçlü bir direncin varlığı biliniyor. 12 Haziran seçimlerinin sonuçlarının en çok merak edilen yanı, oluşacak parlamentonun sadece yeni anayasa yapacağına ilişkin umut değildi. Bu parlamentonun Kürt meselesinin çözümü konusunda önemli bir işlev göreceğine olan inançtı. Ancak parlamento toplanmadan, daha doğrusu seçimden önce demokratikleşme ve değişim önünde direnç oluşturan vesayet kurumlarının devreye girmesiyle karşılaştık. YSK'nın veto kararı ve sonrasında gelişen olaylar toplumda karşılıklı gerekli olan güveni zedeledi. Kürtlerde çok ağır bir mağduriyet duygusu ve karamsarlığın egemen olmasına yol açtı. Seçim barajı nedeniyle bağımsız adaylarla seçime giren bir siyasal hareketin dayandığı toplumsal kesimlerde bunun ciddi bir adaletsizlik olduğu inancı hakim. Bu inanca varılmasında da haksız sayılmazlar.

Neyi gözden kaçırdı Türkiye?

Bu yaşananlara rağmen seçim sonuçları Türkiye'de değişimden ve sorunların barışçıl yöntemlerle adil çözümünden yana olanları memnun ettiğini söylemek mümkün. Merkez dışından gelen bir hareket olarak kabul edilen ve rejimin temel paradigmalarının değişimden yana olduğunu söyleyen AK Parti'nin zaferi, ayrıca Kürt hareketinin seçimlerden başarısını arttırarak çıkması bu umutları beslemişti. Ancak bütün yaşananlara rağmen vesayet kurumlarının yeniden devreye girebileceği dikkatten kaçırıldı. YSK bir kez daha devreye girerek vahim bir karar aldı. Hem Hatip Dicle'nin vekilliğini düşürdü ve hem de onun yerine atama yaptı. Bu karara karşı AK Parti'den beklenen tepki gelmedi. Beklenen tutum YSK'nın yaptığı atama vekilliği kabul etmemesi ve YSK'nın halkın iradesine müdahalesine karşı çıkmaktı. Halkın iradesinin TBMM'de somutlandığı düşünüldüğünde buna karşı bir duruş oluşan güvensizliği güven ilişkisine dönüştürebilirdi. Bu nedenle bu karara karşı BDP'nin parlamento boykotu kendi seçmen kitlesi ve kamuoyundan destek gördü. CHP'nin bu sürece olumsuz müdahalesi BDP'nin tutumunu gölgelediği gibi kamuoyunda tartışılması ve anlaşılmasını da güçleştirdi.

ÇÖZÜME AYAK DİRETEN VAR

PKK çözüm istemiyor mu?

PKK içinde bir grup çözüm konusunda ayak direti-yor. Ve yaptıkları şeyler öyle kabul edilecek cinsten değil. Bu süreçte artan bu şiddetin bir açıklaması olabilir. O da bağımsız devlet kurma isteğidir. Bu tür sorunların çözümünde silahın mücadele aracı olarak kullanılmasının iki temel amacı olabilir: Biri propaganda aracı olarak kullanmak; diğeri ise karşındakini mağlup etmek. Silahın artık Kürt meselesinin duyurulmasının aracı olamayacağı açık. Ayrıca silahla devleti yenemeyeceğiniz de anlaşıldı. Bir yandan demokratik özerklikle ülke bütünlüğü içinde çözümü deklare etmek diğer yandan silahlı şiddeti bir araç olarak kullanmak anlaşılır değildir. Ama bununla bağımsız devlete giden bir süreç inşa etmeye çalışılıyorsa bu kendi içerisinde doğru bir strateji olabilir. Ama bu stratejiyi oluşturanların görmedikleri şu var; Kürtlerin önemli bir kısmı Türklerle beraber yaşamak istiyor. Silahlı mücadeleyle yapılan propaganda dönemi bitti, silah işlevini doldurdu. Silah kullanarak devleti de yenemeyeceğiniz anlaşıldı. Bu saatten sonra silahın Türklere de Kürtlere de bu ülkede yaşayan kimseye bir faydası yok. Her ölüm aramızdaki ayrılığı derinleştirip, duygusal bölünmeye yol açıyor. Buna yol açacak her girişim herkese zarar verir. Silvan olayında evet bir operasyon var bu doğru ama örgütte öncesinde adam kaçırarak askerleri çatışmaya davet var. Hemen şunu da ifade edeyim, Silvan'da şüpheli noktaların da açıklığa kavuşması lazım.

Ne gibi?

Bir kere askerlerin yemek için mola verdikleri yer hiç uygun değil. Çevrede hakim tepeler var yani dinlendikleri yer kolay hedef olacakları yer. Eğer böyle ise örgüte de tepsi içinde bir hedef sunulmuştur demektir. Ama he olursa olsun PKK'nin Silvan saldırısı barış sürecini baltalamaya yöneliktir. Öcalan'ın görüşmelerinde olumlu adımların atıldığı, BDP'nin Meclis'e girip girmemesi tartışılırken; asker kaçırma, Silvan'da yaşanan çatışma, apar topar ilan edilen demokratik özerklik açıkça sürdürülen görüşmeleri, barışı sabote etmektir. KCK, PKK, DTK muhatap Öcalan diyecek ama Öcalan'ın yürüttüğü görüşmelerde onun işini kolaylaştıracak bir davranışta bulunmayacak; bu anlaşılır değildir.

Bununla birlikte parlamentoda 3 parti birden sert bir ortak açıklama yapıyor. Ancak kullandıkları dil çözüme hizmet etmiyor. Oysa bu süreçte en büyük sorumluluk siyasetçilere düşüyor ve onlar her şeye rağmen barış dilini, insanı yaşatma dilini kullanmalılar. Siyasetçilerin sert söylemi ırkçılığa zemin hazırlar. Çatışmaların en yoğun olduğu dönemler olan 1990'lı yıllarda bile Kürtlere karşı bir ırkçı saldırganlık yoktu. Ama bugün toplumun “beyaz Türkler” olarak nitelenebilecek kesimlerinde bile ırkçı bir saldırganlıkla karşı karşıyayız. Bunun sürekli kılınması halklar arasında ayrışma duygusunu güçlendirir. Sadece duygu değil ayrışma davranışlara da yansır. Batı'da oturanlar geri dönüş yaşadıklarında döndükleri yerde karşılaşacakları kendinden olmayan kesimlere karşı hoşgörülü olmayacaklardır. Caz konserinde Aynur Doğan'ın ıslıklanması, Zeytinburnu'nda olanlar.

ŞİDDET ÖCALAN'IN ELİNİ ZAYIFLATIYOR

Peki ne anlama geliyor örgütün eylemleri, DTK'nın çıkışı, Öcalan'a rağmen mi oluyor?

Örgütten gelen açıklamalar, yapılanların Öcalan'ın elini güçlendirmek için olduğu söyleniyor. Ama ben tersine yaşanan sürecin Öcalan'ın elini zayıflattığını düşünüyorum. Düşünün Öcalan önemli metinler imzaladık diyor, asker kaçırıyorsunuz; BDP Meclis'e dönmeyi düşünüyor DTK olağanüstü toplantı yaparak özerklik ilan ediyor, Silvan'da 13 asker ölüyor, Mardin'de subay öldürüyor. Bütün bunlar PKK, KCK ve DTK'nın Öcalan'ı boşa çıkarttığı görüşünü güçlendiriyor bende de. Ama şunu da unutmamak lazım halkın üzerinde Öcalan'ın etkisi örgütün etkisinden daha fazladır.

Ne demek bu?

Örgüt ve KCK'nın Öcalan'ı boşa çıkarma girişimi ya da görüşmeleri sabote etme girişim abesle iştigaldir. Evet görüşme sürecinde, barış sürecinde bu tür provokasyonlar olabilir. Buna hazır olmak gerekir. Ama geçtimiz hafta içinde olanları sadece provakasyon kabul etmek mümkün değil. Bunların yarattığı asıl tehlike toplumun ayrı kamplara ayrılması, Kürt nefretinin toplumda gelişiyor olması. Bu süreçte en büyük sorumluluk BDP'ye düşüyor.

BU OYUNU BAŞBAKAN BOZABİLİR

Ne yapabilir BDP?

BDP bu süreçte artık silahların temelli susmasına ilişkin güçlü bir çıkış yapabilir. Hatta 1 Ekim'i beklemeden Meclis'e gelip yemin dahi edebilir.

Peki AK Parti ne yapabilir?

Hükümet de yeniden güvenlik eksenli bakışa kaymaması gerekir. Bugün hükümetin yapması gereken açılımı sahiplenmesi ve anayasa konusunda adımlar atmasıdır. Elbette hükümet gerekli önlemlerin alınmasını sağlayacak ama yeniden savaş haline izin vermemeli. Hem söylem hem de eylem olarak. Çünkü bu ülkede sorunlar çözülmesin, eski düzen devam etsin diyen çok güçlü odaklar ve bunların bir kısmı hâlâ diri. Son YSK kararında da, PKK saldırılarında da gördük bunu.

AK Parti'den ziyade Başbakan bu süreçte çok önemli rol oynayabilir. Çünkü bu ülkede en güçlü siyasi aktör Başbakan'dır. O açıdan Başbakan'ın yapacağı her açıklama çok etkili olacaktır. Eğer Başbakan çözüm yolunda bir çağrı yapsa bu her kesimden karşılık bulabilir. Bir de akil adamların bir çağrısı olabilir ama onlarınki Başbakan kadar etki yapmaz. Şunu unutmamak gerekir; acıları yarıştırarak asla bir yerlere gelemeyiz.


Siz DTK'nın üyesi misiniz?

Bazı toplantılarına katılmakla birlikte DTK üyesi değilim.

DTK nedir neyi temsil eder?

DTK Kürtler açısından bir ulusal kongre gibi düşünülen yapıdır. DTK, parlamenterler, belediye başkanları, il genel ve belediye meclis üyeleri ile siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu nedenle DTK üyeliği için ayrı bir seçim yapılmamaktadır. Ancak DTK Genel Kurulu kendi içerisinden Daimi Meclis üyelerini seçmektedir.Tüzel kişiliği yok ama dünyada benzeri çok.

ÇOĞULCU DEĞİL TEK SESLİ

Dünyadaki örnekleri gibi mi çalışıyor?

Ne yazık ki, dünyada örneklerinde olduğu gibi çoğulcu değil. Tekseslilik var: böyle olunca bir şey üretilmiyor. Çoğulcuğa, farklı bakış açıları için ihtiyaç var. DTK böyle örgütlense esas işlevini gerçekleştirebilir.

Ya BDP?

DTK'dan ayrı bir siyasi partidir ama DTK bileşenlerinden biridir. Son seçimde stratejik olarak önemli açılım yaptı. Farklı kesimlerden insanları içine aldı, milletvekili sayısını arttırdı. Bu hamle ile Kürt partisi olmaktan kurtulup bir Türkiye partisi olma yönünde hareket etti. Ancak son gelişmeler bu bloğu zedeledi bunu destekleyenler bu bloğu destekleme fikrini kamuoyu ile paylaşamadı. Bir sonraki seçimde baraj sorunu olmadan seçime girme şansını yakalayabilirdi.

Elindeki şansı da kullanamıyor yani...

Öyle. Kendini DTK'nın ve Kandil'in himayesinde gördü. Siyaseten kaybetmiş görünüyor. Oysa bu dönemde BDP siyasete biraz sahip çıksa, bütün Türkiye'nin ezberini bozar ve gerçekten çözümün önemli bir aktörü olabilir.

KÜRTLER AYRILMAK İSTEMİYOR

Kürtler ayrılmak mı istiyor?

Kürt kesiminin önemli bir kısmının ayrı bir devlet düşüncesi yok. Yıllar önce belki vardı ama ayrı devlet çok rağbet görmüyor. Savunan önemli kişilikler var mı evet var. Federasyon isteyenler de var federal çözüm isteyen de var. Ama Kürt siyasetinin ana gövdesini oluşturan siyasi hareketin böyle bir talebi yok. Son dönemde şiddeti arttıranların böyle bir talebi olabilir ama bu da gerçekçi değil. Bunun farkedilmesi gerekiyor.

Temenni mi?

Belki de.

Siz bir toplantıda şunu söylemiştiniz; açılım sürecinden sonra her ölüm iki halkı ayırıyor. Hâlâ aynı yerde misiniz?

Evet aynı şekilde düşünüyorum. Her ölüm gerçekte insanşığımızdan bir şeyler alıyor ve bizi eksiltiyor. Eksilen en öneli şeylerden biri de bir arada yaşama duygusu ve iradesi.


AK Parti'ye karşı bir güvensizlik var Öcalan'da, BDP'de? Şunu akıldan çıkarmamak gerek. Kürt hareketi sol tandanslı bir hareket ve kurucu kadroları “devlet solculuğu” diyebileceğimiz bir gelenekten gelmektedirler. Bu nedenle değişim ve çözümün kendisine benzeyenler tarafında yapılabileceğine ilişkin zihinsel bir arka plana sahipler. Bu açıdan bakıldığında en önemli aktör olarak Öcalan'ın muhafazakâr bir partinin hükümet olduğu devletle çözüm konusunda müzakerede bulunmasının sancılarını yaşamaktadır. Diğer yandan çözüm sonrası politik hareket içinde güçlerini yitirebileceklerine ilişkin kaygılar var. Ayrıca 30 yıllık silahlı bir hareketin silahı araç olmaktan çıkarmasının güçlüğü var. 30 yıllık silahlı yaşamı terk etmenin güvenli koşullarının bulunmadığına ilişkin kaygılar var. Bunlar kolay değil.


erden çıktı bu demokratik özerklik ilanı?

Tek taraflı demokratik özerklik ilanının somut bir karşılığı yok. Çözümün demokratik özerklikte olduğunu söylemek ile bunu tek taraflı ilan etmek arasında fark var elbette. İlan ettiğiniz bir sistemi yaşama geçirmeniz gerekir. İçeriği ve işleyişinin nasıl olacağına ilişkin bir açıklama yok hâlâ. Bu nedenle ilanın sadece bir açıklamadan ibaret kalıp kalmayacağını bilmiyoruz.

Vergi vermemek deniyor mesela ya da savunma gücü kurulması mümkün müdür?

Yukarıda da ifade ettim sistem içerisinde çözüm diyalog ve müzakere sonucu ulaşılan uzlaşmayla mümkün. İlanın pratik bir karşılığı yok. Savunma gücü oluşturulması çatışmaya neden olur. Bu da diyalog zeminini yok eder.

Nedir demokratik özerklik?

Demokratik özerklik egemenliği kullanmaksızın ve böyle bir talep ileri sürmeksizin yerel düzeyde yönetime katılma talebidir. Hem özerk bir yerel yönetim modeli oluşturacaksınız ve hem de bu model kendi içinde kurumlarını oluşturarak demokratik katılım alanını geliştireceksiniz.

ÖZERKLİK İLANI DOĞRU DEĞİL

DTK'nın ilan ettiği özerklik Aralık 2010'da tartışılan model mi?

2010 Aralık ayında tartışılan ve kamuoyuna sunulanın dışında bugüne kadar sunulmuş başka bir model yok. Yeni bir model oluşturulmamışsa açıklananın Aralık 2010'daki model olduğunu kabul etmek gerekir.

İşin doğrusu 14 Temmuz'da kongre kararı alınmasını da bu süreç açısından doğru bulmadım. Siz ülke sınırları içinde çözüm arıyorsanız bunu da devletle görüşerek sağlarsınız. Ama siz ayrı bir devlet kurmak istiyorsanız defacto tutum yaratırsınız. Irak Kürdistan'ında olduğu gibi. Türkiye Irak gibi değil. Siz bağımsız seçimlerde aday gösterip seçilebiliyorsunuz, belediye başkanları seçebiliyorsunuz, merkezi yönetime bağlı olsa da yerelde iktidarsınız. Şimdi birden ortaya çıkıp ben demokratik özerklik ilan ediyorum derseniz olmaz.

Özerlik ilan metnini okuyan Tuğluk'un acele ettik mealinde mesajlarının anlamı ne?

Bu sorunun Aysel Tuğluk'a sorulması gerekir. Siyaset kişisel imajını koruma kaygısı ile yapılan bir faaliyet olmamalı diye düşünüyorum.

Kürt siyasetinin hedefi nedir, devlet kurmak mı?

Kürt siyaseti zaman zaman bocalasa da aslında bir tür satranca dönüşen çözüm sürecinde kendince pozisyonunu güçlendirmek ve Kürtler adına hareket eden tek güç olduğunu göstermeye çalışıyor. Ancak bir yandan parlamentoya dönmek için hükümetle görüşmeler yapan hareketin aynı zaman diliminde demokratik özerklik ilan etmesinin birbiriyle çelişik bir tavır olduğunu söylemek mümkün. Kürt meselesinin temel problemi, (bunu legal siyaset açısından söylüyorum) illegalitenin kodlarını aşamaması. Belli ölçüde normal karşılansa da 2. dönemdir TBMM'de grup kuracak güce ulaşan bir hareketin daha fazla demokratik, çoğulcu bir yapı ve dile sahip olması gerekir. Kürt hareketinin gerek legal ve gerekse illegal alanı sorunun çözümünde Öcalan'ı tek muhatap olarak deklare etmesine karşın buna uygun bir siyasal tutumu sürdürmediğini söylemek mümkün. Şu anda Kürt meselesinde barışçıl çözüme en yakın aktör Öcalan'dır.

Parti içinde de bu itirazla karşılaştı. Mesela Altan Tan, mesela Şerafettin Elçi...

Hem Altan Tan ve hem de Şerafettin Elçi Kürt meselesinin çözümü konusunda ademi merkeziyetçi bir modeli savunan şahsiyetler. Tartışma demokratik özerkliğin bir çözüm modeli olarak ileri sürülmesinde değil. Sorun bunun ilan yönteminde. Tek taraflı ilanın siyaseten de toplumsal olarak da bir karşılığının olmadığını söylemektedirler. Bunda haksız da sayılmazlar. Siz sistem içi bir çözüm arıyorsanız devletle tartışarak müzakere ederek modeli gerçekleştirmelisiniz. Aksi takdirde tek taraflı ilan ve bunun yaşama geçirilmesi girişimi çatışmayı derinleştirir. Eğer bununla bağımsız bir devlete gitmek gibi bir amacınız yoksa hiçbir karşılığının olmayacağının görülmesi gerekir. Ancak BDP seçmeninin önemli bir kısmının demokratik özerklikten yana olduğunu söylemek mümkün. Aslında Kürtlerin önemli bir kısmı çok yüksek bir yüzdesi adem-i merkezi bir yapı ile sorunun çözülebileceğine inanmakta ve bunu istemektedir.




13 yıl önce