Arkadaşımız Nil Gülsüm'ün sorularını cevaplayan Mevlüd Çavuşoğlu, 'Geçmiş dönemde Esed gitmesin diyenler de artık bir an evvel gitmesi gerektiğini ifade etmekteler. Bu konsensüsün oluşmasında çok geç kalındı. Esed'in bu katliamları artık tüm dünya barışını tehdit eder noktaya gelmiş durumda' dedi.
Gelinen noktada Çin, Rusya ve İran dışında bir konsensüs oluşmuş durumda. Geçmiş dönemde Esed gitmesin diyenler, Esed'in artık bir an evvel gitmesi için bir şeyler yapılması gerektiğini ifade etmekteler. Bu konsensüsün oluşmasında çok geç kalındı. Bu rejim üç yıldır kendi vatandaşını katlediyor. Esed'in bu katliamları artık bırakın bölgeyi, tüm dünya barışını ve istikrarını tehdit eder noktaya gelmiş durumda.
Başından itibaren olayların yanı başında yaşayan ve gelişmeleri yakından takip eden Türkiye, tüm muhataplarına her fırsatta ve platformda Suriye'de yaşananları aktarmıştır. Son ABD ziyaretinde de bunlar dile getirildi. Daha önce kimyasal silah denemelerinin olduğu ve yine kullanılabileceği de belirtilmişti.
Kimyasal silah kullanımı ile ilgili artık hiç kimsenin inkâr edemeyeceği kadar somut bir durum var. BM'nin hazırladığı rapor sonuçlanmadan bile başta Amerika olmak üzere birçok ülke ve siyasiler, Suriye'de kimyasal silah kullanıldığına kanaat getirdi. Ayrıca daha önceki süreçte müdahale ile ilgili çekinceler vardı.
Batılı ülkelerin iç politik dengeleri, bu çekincenin birinci sebebiydi. Amerika ve İngiltere'de kamuoyu, Irak ve Afganistan'da yanlış yaptığını düşünüyor. Bu sebeple kendi yönetimlerinin tekrar bir müdahale içine girmesini istemiyor.
Bu ülkelerde, 'Esed kötü, gitmesi lazım; ama o gittikten sonra güç ve silahlar kime geçecek' diye bir endişe yaşanıyordu.
Rahatlamasalar bile, mevcut durum itibariyle Esad yönetiminin gelmesi muhtemel kişilerden daha tehlikeli olduğuna inanıyorlar.
BM'den bir kararın çıkmasını hemen hemen imkansız görüyorum. NATO'nun da ne yapacağı konusunda net bir şey söylemek imkansız. Bence Suriye'ye bu işe gönüllü olan ülkelerden bir grup oluşturularak müdahale yapılabilir.
Rusya işin başında 'Kimse için savaşa girmeyiz' diyerek alacağı tavrın ipuçlarını verdi.
İran şimdi tehditler savuruyor, ama bu işe gireceğini düşünmüyorum. İran zaten hedefte olan bir ülke, özellikle de nükleer konusunda. Dolayısıyla risk alacağını zannetmiyorum.
Kimyasal silah kullanılmadan önce de bu ülkeler tarafından 'Esed gitmelidir' şeklinde açıklama yapıldığına göre müdahalenin kapsamı da, Esed'i götürebilecek bir boyutta olmalıdır. Eğer bir müdahale yapılacaksa, bu müdahalenin amacı barış ve istikrar için büyük risk oluşturan rejimi götürmek olmalıdır.
Esed'in bundan sonra ülkede kalması mümkün değil. Eğer birileri Esed'i iktidarı bırakıp da ülkeyi terk etmeye ikna edebilirse, müdahaleye gerek kalmaz. Esed yönetimi ülkeden gitmeyi kabul etmediği sürece her hangi bir diplomatik temasın anlamı da olmaz.
Biz başından beri Esed'in yanlışlarını eleştirdik. Bu yanlışları yapmadan önce de çok iyi geçiniyorduk. İlişkilerin bozulması Esad'ın halkına yönelik katliama başlamasıyla oldu. Biz durup dururken Esad'a tavır almış değiliz. Sorun onun halkına zulmetmesi.
Çünkü Esed gitmezse, hangi silahı yok ettiğinizden nasıl emin olacaksınız? Ayrıca bir müdahale karşısında Esed'in sonradan halkına karşı ortaya koyacağı tepkinin boyutu nasıl ölçülecek? Bugün Esed'i cezalandırıp orada bıraktığınızda, Esed'in kendi halkına karşı şiddetinin daha da aşırıya gitmeyeceğinin garantisini kimse veremez. Sonuç itibariyle Esed gitmeyecekse, bir müdahale yapmanın ne anlamı var? Tüm bunları göz önünde bulundurunca müdahalenin nasıl ve şekilde olacağı değil de, Esed'in gitmesini sağlayacak bir nitelik ve kapsamda olup olmayacağı önemlidir.
Suriye'nin istikrarı için geçmişte yapılan hataların yapılmaması lazım. Esed sonrası süreçte Suriye'nin tüm dinamiklerini içine alacak bir yapılanma olması lazımdır. Hiç kimsenin dışlanmadığı, ne Rusya'nın, ne de İran'ın rahatsız olacağı bir yapı oluşturulmalıdır. Yeni yapı ne bir tarafın lehine ne de diğer bir tarafın aleyhine olmamalıdır. Bugün İran'la her ne kadar farklı bir kulvarda olsak da, yeni yapılanma onların rahatsızlık duyacağı bir şekilde kurulmamalıdır. Esed'i destekleyenler de dâhil farklı din, mezhep ve etnik kökenden insanların, yeni yapıya dâhil edilmesi gerekir. Ve Suriye'de demokratik seçim ortamı oluşturulmalıdır.
Uluslararası kamuoyu isterse bunu sağlayabilir. Esed sonrasında Suriye'de rol oynayacakların da bunu istemesi lazım elbette. Nasıl ki uluslararası kamuoyu, Berlin duvarı yıkıldıktan sonra demokrasisi olmayan ülkelere yardım ettiyse aynı yardımı burada da yapabilir. O ülkelerin çoğu bugün AB üyesi oldular. Bu iradenin Suriye için de kullanılması gerekir. Suriye'de, diğer ülkelerde yapılan hataların yapılmayacağını düşünüyorum.
İlki İran'dır. İran, başından beri Esed'e her şart altında destek vermiştir. Tavrı değişmeyen diğer ülke de Türkiye'dir. AK Parti iktidarı, Suriye'deki katliamın ve haksızlıkların karşısında olmuş, en başından itibaren bu yanlışlıkları gündeme getirmiştir. Burada ilginç olan bir husus da, CHP'nin de istikrarlı bir biçimde 'madem AK Parti Esed'e karşı, o halde biz de onlarla iyi dost olalım' tavrıdır. CHP'nin Esed rejimiyle canciğer oldukları görülmüştür. Geldiğimiz nokta itibariyle bizim Suriye ile ilgili tüm söylediklerimiz doğru çıktı. Son katliamlara karşı uluslararası kamuoyunun teyakkuza geçmesi, Suriye politikamızın yanlış olmadığını, bugüne kadar en doğru tavrı takınan ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. Fakat biz yine de şunu söylüyoruz: Keşke biz haklı çıkmasaydık da bu katliamlar hiç yaşanmasaydı.
Biz bölgede devam eden istikrarsızlığa katkı sunacak adımlardan uzak durmayı tercih ettik. Bizim tercihimiz gayr-i muharip güçlerle orada yaşanan istikrarsızlığın giderilmesine destek vermektir. Biz kendi güvenliğimizi korumak ve bölge istikrarı için ne gerekirse, onu da yapmak durumundayız.
Türkiye'ye yönelik bir saldırı olduğunda elimiz kolumuz bağlı duramayız. Kimden ve nereden gelirse gelsin yapılacak olan budur. Bu, hem uluslararası hukuk açısından hakkımızdır, hem de devlet olmamızın gereğidir.
Bu açıklamayı yapması doğaldır. İran'ın da Suriye'ye yönelik olası müdahale ilgili tehditkar açıklamaları ve Suriye'yi savunması da normaldir. Bu bir stratejidir. Kaybedeceği bir şey yoksa, karşılık vermeye de çalışır.
Bunu söyleyenler aslında 'Suriye'de olanlardan bize ne' diyorlar. Ancak bizim ne geçmişte, ne de bugün böyle bir anlayışımız olmadı, olamaz. Yanı başımızda bir risk durumu oluşmuşken devlet olarak bizim bu konuda bir şey yapmamamız beklenemez. Ayrıca Suriye bizim için kardeş bir ülke. Oradaki apaçık bir zulme göz yumamayız. Biz ülke olarak Suriye meselesinde istikrarlı bir politika yürüttük. Rusya bile Suriye politikasında zaman zaman zikzaklar çizmiş, Batının Esed'e karşı tavrı kimi zaman değişiklik göstermiştir. Bu süreçte tavrı hiç değişmeyen iki ülke vardır.