Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) genetik mühendislik teknolojisiyle organizmanın DNA'sıyla oynanması yöntemidir. Diğer bir deyişle bir canlıdaki özelliklerin kopyalanarak, bu özellikleri taşımayan bir canlıya aktarılması sonucunda 'üretilen yeni canlıya' genetiği değiştirilmiş organizma deniyor. Bu tür gıdalar toksik, alerjik etkilere neden olabilir ya da besin değeri azalır. Kitabım temelde okuyuculara 'GDO'ya karşı savaş açmalıyız' diyor.
Temel bazı ürünlerin örneğin mısır ya da soya gibi bitkilerin GDO'lu olup olmadığını anlayamayız ancak genetik özelliğinin değiştirilmiş olmasından kaynaklanan dış görünüş farklılığı varsa bu özellikler bize genetiği ile oynanmış olduğunu gösterebilir. Bir de tabii tat ve dokusu çok önemlidir. GDO'lu besin tüketiminden kaçınmak istiyorsak -ki mümkün mertebe bunu yapmalıyız- mevsiminde almalı ve yerli besin maddelerini tercih etmeliyiz.
Son yıllarda yasal bazı eksiklikler nedeniyle GDO'lu ürünlerin yurtdışından ülkelere serbestçe girmesi sözkonusu. Türkiye de bu ülkelerden biri. Mısır, soya, pamuk, kanola, şekerpancarı, pirinç, patates, domates gibi ürünlerin riski fazla. GDO ekimi uygulaması 1995 yılında ABD'de başladığından beri ülkelere genetiği değiştirilmiş ürünlerin ihracı gerçekleşiyor. Maalesef GDO'nun doğduğu ülke ABD'dir. Bu nedenle son 18 yıldır tüketilen GDO'lu gıda maddelerinin ABD'den çıkma olasılığı oldukça yüksektir. Şayet geçmişte ABD'de etiketleme uygulaması söz konusu olsaydı belki de bugün dünyada GDO sorunu olmayacaktı.
Bu teknolojinin savunucularına göre, ürün verimi artıyor, çiftçiye para kazandırıyor, daha çok besleyici vb... ama gerçek bunun tam tersi. GDO'lu ürünlerin sağlığa ve çevreye zararlı olduğuna dair birçok bilimsel araştırma var. Bu ürünlerin kansere yol açtığı biliniyor. Karaciğer, böbrek, pankreasın çalışmasını değiştirdiği ve doğurganlığı azalttığı yolunda kanıtlar var. Sindirim sistemi üzerinde de hasar bırakıyor. Üstelik antibiyotik direncinin ortaya çıkması, sağlık üzerindeki yıkıcı etkileriyle başa çıkmayı da zorlaştırıyor. Yeni nesilde ortaya çıkan pek çok alerjinin nedeninin de GDO'lu besinler olduğu düşünülmekte.
Kesinlikle umursamıyor. ABD hükümeti GDO'lu ürünlere kısıtlama getirmediği gibi 'bu zararlıdır, bu sağlıklıdır' ayrımına da kesinlikle girmez. Bu, ABD halkının sağlığını, hiçe sayan bir bakış açısı. Türkiye'ye tavsiyem kanunlara GDO'yu yasaklayan sıkı kurallar getirmeleridir. Ayrıca labarotuvarlarda GDO'lu gıdalar üzerindeki testlere devam edilmelidir ve etiketleme uygulamasına bir an önce geçilmelidir. Oldukça karmaşık ve detay gerektiren işlemlerden bahsediyoruz. GDO'lu ürünlere karşı gıda güvenliğinin sağlanması kolay değildir. Umarım bu söyleşi vermek istediğim mesajın yerine ulaşmasını da sağlar.
ABD'li yetkililer sadece ticari kapıların Türkiye'deki yetkililerce kapanmaması gerektiğini düşünüyorlar. Bunun bir şekilde yolunu bulmaya çalışıyorlar. Türkiye'deki hatta ABD'deki insanların sağlıklı ve güvenli yaşamları ikinci planda. Onlar için öncelikli olan ABD'nin tarım sanayiinde finansal kalkınmayı yakalayabilmesidir. Oysaki gıda güvenliği her ülkenin temel unsuru olmalıdır. Diyeceğim şu ki sınırlarınızı ucuz, yabancı, genetiği ile oynanmış ürünlere açarsanız bu Türk çiftçilerinin zarara uğramasına yol açacağı gibi gıda güvenliğinin de tamamıyla ihlal edilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle tavsiyem gıda güvenliğini tehdit eden GDO'lu ürünlere ciddi yaptırımların uygulanmasıdır. Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye 21 bin tonluk GDO'lu pirincin yasadışı yollarla ülkeye sokulurken ele geçirildiği haberi bizi açıkçası çok sevindirdi. Bunu çalışmalarımızda örnek haber olarak kullanmaya karar verdik.
Avrupa'daki uygulamaların ABD'den çok daha iyi olduğunu söylemeliyim. Maalesef ABD GDO'lu ürünleri tüm dünyaya ihraç etme kampanyasını başarıyla sürdürüyor. Bunun önüne geçmek ise bilinçlenmekle mümkün.