|

Gülen'i Hz. İsa sanıyorlar

Risale-i Nurlarla ilgili araştırma kitaplarıyla bilinen İttihad Yayınları'nın Genel Müdürü Mesut Zeybek, Gülen'in Hz. İsa olduğu iddialarının 40 yıl önce ortaya atıldığını ve çevresinin buna inandırıldığını söyledi. Zeybek, 'İzmir'de bu yöndeki dedikoduları kendisine sorduk. Öfkelendi. İddiaları da yalanlamadı' dedi.

Recep Yeter
00:00 - 14/03/2014 Cuma
Güncelleme: 23:41 - 13/03/2014 Perşembe
Yeni Şafak
Gülen'i Hz. İsa sanıyorlar
Gülen'i Hz. İsa sanıyorlar
Nur talebelerince önemli başvuru kaynakları arasında gösterilen İttihad Yayınları'nın Genel Müdürü Mesut Zeybek, kendisinin Hz. İsa olduğu yönündeki iddiaları yalanlamadığı için 40 yıl önce yollarını ayırdığı Gülen'le ilgili çarpıcı bilgiler verdi. Yeni Şafak'a konuyan Zeybek, 1974 yılında birebir görüştüğü Gülen'in Hz İsa olduğuna ilişkin iddiaları yalanlamadığını söyledi. Risalelerde Mehdi'nin İman, Hayat ve Şeriat olarak üç vazifesi olduğundan bahsedildiğine dikkat çeken Zeybek, 'Yayınladıkları eserlerde bu bahsi kaldırdılar. Çünkü Risalelerde Mehdi'nin bir kişi değil bir şahsı manevi olduğu yazar. Üstad o Şahs-ı Manevi Risale-i Nur'dur diyor. Burayı çıkarmışlar. Çünkü şahs-ı manevi olursa kendi hocalarına bir şey kalmayacak' şeklinde konuştu.
Gülen ile tanışıklığınız nereden?

İzmir'de İmam Hatip'te okudum. Fethullah Hoca 1967 -68'lerde Kestane Pazarı'nda vaaz verirdi. Orada tanıştık. Kestane pazarı Camii'ne 50 metre mesafede dükkanımız vardı. İzmir'de 1971 muhtırasının ardından Nurculuk davasında ileri gelenleri topladılar ben de mahkemeleri takip etmek için gittim. Orada Nurcuları daha yakından tanıdım. Mahkemeler devam ederken Nur talebeleriyle tanıştım ve derslerine gitmeye başladım. Sonraki dönemde ben de 5-6 ay hapis yattım. Gülen'in Nurlarla ilgisi olmadığını o dönemde öğrendim ilk.

Ama Gülen Nurcu olarak biliniyor?

Gülen cemaati Risaleleri ilk kez 2007'de bastı. Önce Emirdağ, Barla ve Kastamonu lahikalarını işlerine gelmeyen kısımları ayıklayarak bastılar. Daha sonra Risaleleri sadeleştirme adı altında komple bastılar. Gülen Üstad'ın varisi değil, izinleri de yok basmaya. Ama asıl cinayet tahrifatta. Biz sadeleştirme değil Sahteleştirme diye reddiyeler yazdık. Mesela enteresandır Üstadın 2. Dünya Harbi'nde Komünizm'in azgınlığına karşı Hıristiyanlara ve dinsizlere karşı olan mücadelesini kendi politikalarına uymadığı için çıkardılar. İsa (a.s) ile ilgil kısımları da Fethullah Hocayı İsa (a.s) gibi gördükleri için çıkardılar.

'İsa (as) gibi mi görüyorlar?

Yakınındakileri Gülen'in Hz. İsa olduğuna inandırmışlar. Kendisi ben Hz İsa'yım demiyor ama yanındakilere İsa (a.s)nın nasıl geleceğini 40 yıl önce 'Bir gün valizle İzmir'e çıkar gelir' sözleri ile anlatmış. 'Hoca da elinde valizle geldi tamam budur' demişler. Hoca da Hz.İsa değilim demiyor. Ben İsa'yım (as) da demiyor ama bütün adresler ona çıkıyor.

Bu konuyu Gülen ile konuştunuz mu?

Bu konu İzmir esnafı abiler arasında konuşulunca hocanın kulağına gitmiş. Hoca rahatsız olmuş. 'Siz niye ulu orta konuşuyorsunuz' demiş. Bu konu üzerinde bir toplantı yapıldı. Bize de bunu yaydığımız gerekçesiyle kızdı. Biz de 'yanında kalan adamlar bunu yayıyor, sen kızacaksan bize değil onlara kız' dedik. Bu lafımız üzerine kontrolünü kaybetti 'Mehdi'yi de İsa'yı da ben bilirim. Ne zaman nereye geleceğini ben bilirim' dedi ve sinirlendi.

Bunun akabinde irtibatınız nasıl oldu?

Bana karşı tavır koydu ve ilk kopuşumuz bu şekilde oldu. Beni severdi aslında. İzmir Çarşısı'nda karşılaştığımızda benimle konuşmamak için yüzünü gazeteyle kapattığını hiç unutmuyorum. Buna rağmen ben selam verdim almadı. O günden sonra da açıktan tavır koydu.

Siz bunları dile getirdiğiniz için bir yaptırıma maruz kaldınız mı?

Oldu tabi. 1995'teki füruat ifadesine karşı çıktığımız için baskı yaparak kitap satışımızı kestirdiler. Eserlerimizin satılmasını engellediler. Hoca Türkiye'deyken Altunizade'den buraya 5 kişilik ekip gönderdi. Tehdit aldık. Hekimoğlu İsmail'e Zaman'da aleyhimizde yazdırdılar ki kendisi bizi sever ama yine de yazdı. Biz düzeltme yazdık fakat çıkmadı. Allah'a havale ettik.

Hekimoğlu ile görüşmediniz mi bunu?

Hekimoğlu o zaman bize 'bunları siz tek bir cins olarak görmeyin' demişti. 'Bunların içi karışık, 3'e ayrılmış bunlar. En altta Nur talebeleri var, Halk ile muhatap olan hizmetin hamallığını yapan kesim onlar. Bir de Mollalar var direk hocaya bağlı, ne Risaleleri dinlerler ne başkasını, direk hocayı dinlerler. Bir de derin yapı var. Esas karar mekanizmasında bunlar var. Aradaki Mollalar üst yapıyla hoca arasında irtibatı sağlıyor' demişti. Mollalar diye bahsettiği kişiler, İzmir'den tanıdığımız kişiler. Abdullah Aymaz, İsmail Büyükçelebi, İlhan İşbilen gibi isimler.

95'teki reddiyeler hangi konulardaydı?

Bizim Gülen ile irtibatımız tekrar 95'te yayınladığımız reddiye broşürü ile oldu. Gülen 95'te Sabah ve Hürriyet'te yayınlanan ve 11 gün süren Nuriye Akman röportajında Risalelere aykırı pek çok beyanatta bulundu. Bunun üzerine Risale'ye dokunan kısımlarla ilgili reddiye kaleme aldık. Bunların başında 'Başörtüsü fürüattır' ifadesi geliyordu vardı. Çünkü Risalelerde Kastamonu Lahikası 262. sayfada, 'Risalenin ehemmiyetli bir esası olan tesettür...' diyor Üstad. Yani füruat değil esastan görüyor. Üstad 1935 yılında Eskişehir'deki 11 aylık ilk mahkumiyetini tesettür risalesinden almış ve asla geri adım atmamıştır. Yine Büyük Doğu'dan alıntıları da Risalelerden ayıkladılar

Onları niçin çıkardılar?

Üstad 52'de İstanbul'a geldiğinde Necip Fazıl ziyaret ediyor. 'Seni hizmetlerin nedeniyle 20 yıllık talebeliğime kabul ediyorum' diyor. Hatıralarda geçiyor bu. Şahitleri var. 'Büyük Doğu gibi İslam mücahitleri' ibaresini kullanıyor. Necip Fazıl merhumun Büyük Doğu'daki günlük bir yazıyı bile kıymetli bulmuş ve Risale-i Nur'a koymuş. Fethullah Hoca grubu 2007 yılında ilk yayınladıkları eserde Büyük Doğu kısmını çıkardılar çünkü Lozan'a dokunuyordu.

Yayıncılık dünyasında baskı var mıydı?

Kitap piyasasından çok insanın ekmeğine mani oldular. Bir yayınevi Osmanlıca eserleriyle meşhur, diğeri ilmi eserlerde, birisi Cevşen filan satıyor. Dini muhtevalı yayıncılık konusunda tabii bir görev bölümü yapılmış gibiydi. Şimdi bunların hepsini Gülen grubu üretiyor, dağıtıyor, satıyor. Kendi tekellerine aldılar. 20 senedir kitap piyasası böyle. Timaş gibi tamamen kendilerine bağlı olanlar ayakta kalabildi. Küçük dağıtımları bile engellediler. Kimseye hak tanımıyorlar.

ÜSTAD'IN VARİSİYLE GÖRÜŞMEYİ KABUL ETMEDİ
Üstad'ın talebeleri ne düşünüyor?

Bediüzzaman'ın varisi 6 taneydi Mustafa Sungur abi vefat ettikten 5 tane kaldı. Vefat etmeden önce 6'sı Sungur Abi'nin evinde bir araya gelip Gülen'in Risalelerle ilgili tahrifatlarına reddiye yazdılar. Risale-i Nurların sadeleştirilmesiyle alakalı ortaklaşa bir metin kaleme aldılar. Sait Özdemir abiyi ABD'de hocayla görüşmek için görevlendirdiler. Fakat kabul etmedi. Zaman Gazetesi'nin eski sahibi Alaaddin Kaya ile istediler randevuyu. 'O mevzu için geleceklerse gelmesin' demiş. Sene 2012'de oldu bu.

Risalelerde Mehdiyet konusu nasıl işleniyor?

Mehdi'nin 3 vazifesi İman Hayat Şeriat şeklinde anlatılır. Mehdi'nin bir şahsı manevi olduğu yazar. Üstad o Şahs-ı Manevi Risale-i Nur'dur diyor. Burayı çıkarmışlar. Çünkü şahs-ı manevi olursa kendi hocalarına bir şey kalmayacak.

17 Aralık'ı nasıl değerlendirdiniz?

17 Aralık sonrasında Gülen ile ilgili ortaya çıkan gerçeklerin hepsini çok önceden biliyorduk. En ufak bir şüphemiz bile yoktu. Allah Teala 'imhal eder ihmal etmez' yani mehil, süre verir ama işte bugün hesabını görüyor. Normalde birbiriyle hiç anlaşamayan görüşmeyen Nur grupları bile bu noktada müttefikler. İçlerinde Gülen hareketini tasvip eden yok. Sadece karşılıklarının şiddeti değişiyor. Üstad, devlet içinde örgütlenmeye asla sıcak bakmadı. Çünkü bu millet devletin kendisidir.

Biz izleniyorduk o kamp yapıyordu
İzmir'deki faaliyetlerini hatırlıyor musunuz?

İzmir şu anda bile CHP'nin kalesi hükmünde. Gülen, İzmir'in Buca ilçesinde kamp yapıyordu. Sene 1974. Muhtıradan, Nurcuların hapsedilmesinden hemen sonra. Hatta öyle ki biz Risale dersine giderken otobüse biniyorduk ön tarafa yanaşıyorduk, arkamızdan 2 sivil polis biniyordu. Böyle bir ortamda İzmir Buca'da 200 talebeyle gayri resmi kamp yapıyor ve kimse karışmıyor. Tesbihatları açıkta yapıyorlar. Yani biz takip ediliyoruz, kaçarak, gizlenerek ev sohbetine gidiyoruz. Din düşmanı bir İçişleri Bakanı'nın döneminde aynı anda 4-5 yerde nasıl kamp yapabiliyordu? Hatta dönemin Cumhuriyet gazetelerine bakılabilir. Bu kamplar nedir diye haberler bile yapılmıştı ama bir şey olmadı.


10 yıl önce