|

Ne Aleviler ne Sünniler oyuna gelir

Alevi Çalıştayları Koordinatörü Necdet Subaşı, geçmişte Alevilerin büyük ölçekli planlar dahilinde heder edildiklerine dikkat çekerek, “Ama hem Aleviler hem Sünnilerin, bu toprakların tarihine kulak kabartmayı öğrendiği, bu tür oyunları bozacak kaliteye ulaştıklarını söylemek isterim” diyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 4/03/2012 Pazar
Güncelleme: 01:10 - 4/03/2012 Pazar
Yeni Şafak
Ne Aleviler ne Sünniler oyuna gelir
Ne Aleviler ne Sünniler oyuna gelir
Alevi açılımı kapsamında gerçekleştirilen Alevi Çalıştayları Koordinatörlüğü'nü yapan Dr. Necdet Subaşı, çalıştayların sona ermesinin ardından atandığı Diyanet İşleri Başkanlığı'nda Stratejik Geliştirme Başkanı olarak görev yapıyor. Alevilerle devlet arasında bir buluşma sağlamayı hedefleyen çalıştaylar karşılıklı birbirini anlama ve empati süreci oluşturmaya yardımcı oldu. Devam eden açılım süreci neler getirecek, Alevilerin talepleri neler, neler hissediyorlar Necdet Subaşı'na sorduk.

Statükonun Alevileri kullandığı söylenir, doğru mu?

Aleviler hakkındaki “komünist”, “sol” “dini inançları sorunlu” gibi önyargıların her ke-simden seslendirilebildiğine tanık olabiliyoruz. Aleviler bir yandan bu yargıları düzeltmeye çalışıyorlar bir yandan toplumda farklılıklarını ko-ruyarak yer almak istiyorlar. Bütün bunların devletin kıyısında gerçekleştiğini söylemek pek mümkün değil. Devlet gibi her vatandaşının sicilini anlamaya onu doğrudan keşfetmeye yönelik bir organizasyonun Alevileri dışarda bıraktığını söylemek yanlış olur. Maraş, Çorum, Madımak gibi yaşanmış birkaç büyük trajediye baktığımızda Alevilerin çok fazla hırpalandığını, ciddi anlamda büyük ölçekli planlamaların içinde heder edildiklerini düşünüyorum. Ama hem Aleviler hem Sünnilerin, bu toprakların tarihine ve şimdiki gündelik gerçekliğine kulak kabartmayı öğrendiği, bu tür oyunları bozacak kaliteye de ulaştıklarını söylemek isterim.

DERSİM ÖZRÜ TOPLUMU RAHATLATTI

Alevi vatandaşların sorunlarını ve taleplerini tespit etmek için düzenlenen Alevi çalıştayları ne sağladı?

Bu süreçte yedi çalıştay gerçekleştirilecekti. Çalıştaylar ekseninde elde edilen verileri merkeze alan bir rapor hazırlanacaktı. Bunlar yapıldı. Bu rapor şimdiye kadar Alevilerle devlet arasındaki mesafenin gözden geçirilmesini sağladı. Bu mesafede devletin ne derece haklı olduğunu, Alevilerin ne derece haklı olduğu sorgulamamıza fırsat verdi. Alevilerin kaygıları, beklentileri devlete ulaştırılmış oldu.

Ne gibi kaygılar öne çıkıyor?

Özellikle eğitim politikaları konusunda kaygıları var. Cemevleriyle ilgili sorunları ve beklentileri var. Bunların bizzat kendi ağızlarından, çarpıtılmaksızın ilgili birimlere, kamuoyuna duyurulmasına ihtiyaç vardı ve rapor buna fırsat verdi. Bu rapor tarihsel bir kayıttır ve Alevilerin mevcut sorunlarının, mevcut pozisyonlarının, beklentilerinin hülasasından ibarettir. Bundan sonra olması gereken ilgili birimlerin, toplumsal birlik bütünlük kaygısı içinde bu raporda bildirilen görüşler ekseninde gerekli adımları atması ya da nasıl adımların atılacağı konusunda yeni bir takım siyasetler belirlemesidir. Bu tabii ki siyasi bir nokta. Biz tartışmayı raporlama noktasına getirinceye kadar işin politik boyutuyla ilgilenmedik ancak rapor doğaldır ki politik bir tartışmanın merkezinde.

Alevilerin çalıştaylara katılırken siyasi bir sonuç beklentisi vardı ama değil mi?

Tabii, bu büyük bir heyecan üretti. Bu sürece katılan 500'e yakın önemli aydın, düşünür, Alevi camiasının çok yakından tanıdığı isimler var. Alevilik'le ilgili o tarihsel burukluklar, dışlanmışlıklar diyalog ve müzakere çerçevesinde azalacak ya da ortadan kalkacak düşüncesinin sonucu sürece herkes katıldı. Ama sadece Alevilerle başlayan ve onlarla biten süreçten bahsetmiyoruz. Hemen öne çıkan bazı sorunlar var. Dini tercihlerde bulunanların yaşadıkları bir sürü problem var. Toplumun bir bölümün kayırmaya yönelik bir laiklik siyaseti gütmek yerine tüm vatandaşları eşitlikçi temelde görmeye onların beklentilerini karşılamaya yönelik adımlar atmaya ihtiyaç var. Doğrusu ben bundan sonrası süreçte bu tür beklentilerimizim karşılanacağı konusunda iyimserim.

Dersim konusunda özür dilenmesini Aleviler nasıl karşıladılar?

Bunu tam olarak bilmek mümkün değil. Bu politik bir süreçti. Kendi konumumu dikkate alarak çok rasyonel açıklamalar yapabileceğimi sanmıyorum. Ancak bunların toplumda bir rahatlatıcılık sağladığını, yaraya su serptiğini, bir şekilde rahatlama sağladığını söyleyebilirim. Ancak takdir edersiniz ki toplumsal sonuçlara ilişkin beklentiler belli bir yere kadar retorik gider ama retorikten sonra adım atmak somut birtakım adımları gerektirir. Ben bunların da bir aşama olduğunu bu aşamaları atlayarak bu etapları gözardı ederek toplumsal sorunların çözülemeyeceğine inananlardanım.

Açılım devam ediyor mu?

Evet. Hükümet benim de yakında takip ettiğim vesilelerle bu süreci sıcak tutuyor. Birtakım adımlar atıldı. Madımak Oteli'ndeki o çok acıtıcı olaydan sonra neredeyse yirmi yıl olmuş ve geçen yıl orası bir kültür merkezine dönüştürüldü. Buranın yeni yapılanması Alevileri mutlu etmiş midir, etmemiş midir çok tartışmalı bir konu ama en azından bir hatıra formuna dönüştürülmesi güzel bir şey diye düşünüyorum. Din dersi müfredatına Aleviliği konu alan başlıklar da eklendi. Bu adımlar ne derece de gerçekçidir, ne derece tatminkardır olduktan sonra tartışılacak şeyler. Ben önümüzdeki süreçte bu adımların daha soğukkanlı bir biçimde tartışılacağını ve bu tartışmanın sonuçlarında da toplumun daha nefes alabilecek hale geleceğini düşünüyorum.

ALEVİLER RİTÜEL KAYBINA UĞRADI

Aleviliğin ritüel kaybına uğradığını söylüyorsunuz. Ne tür ritüeller bunlar?

Aleviler Osmanlı döneminde kenarda, merkezden uzak yerlerde elden geldiğince göze batmamaya çalışarak yaşıyorlardı. Bu tercihe zorlayan yaşadıkları fiili durumlardı. Ancak Cumhuriyet'in verdiği rahatlatıcılık içinde şehirlere indiler. Alevilik gibi daha çok şifahi gelenekten beslenen yer yer duygusal, yer yer ritüalistik bir gelenek, modern akılcı saldırılar karşısında nasıl direnebilir? Nasıl cevaplar üretebilir? Dedeler modern dünyanın ataklarına karşı Alevileri ve Aleviliği koruyacak bir dile bir retoriğe sahip midirler? Tartışmalı konular bunlar. Ama Türk mo-dernleşmesinin uzunca bir süre örgütsel bir yapıya sahip olmaktan uzak duran Alevileri, mesela Sünnilere göre daha hızlı bir şekilde dönüştürdüğünü iddia edebiliriz. Bu dönüştürme ritüel kaybında, söylem kaybında, inançlara olan sadakatin aşınmasında oluyor. Kültürel süreklilik, bilişsel süreklilik azaldıkça kimlik de kendini yenileyemez duruma geliyor. Bugün çok farklı Aleviliklerin, heyecanlı bir şekilde kimliğe dönüş çağrısı yapmalarının altında bu kayıpları telafi etme endişesi yatıyor.

Neden Alevilerde daha hızlı gerçekleşti aşınma?

Belki kırsal dünyada yaşamaya, kırsal gelenekler içinde kendini konumlamaya alışmış bir yapının şehrin yaşama desenleri içinde sendelemesinden kaynaklanan bir şey. Bütün küçük yerel gelenekler büyük kültür ve gelenekler karşısında önemli bir sendeleme yaşarlar. Bugün Alevi dünyasında ortaya çıkan arayış bir panikten çok durumu kurtarmaya, yeniden düzenlemeye ve Alevi kimliğinin modern zamanlarda da yaşatılmasına yönelik bir arzudan kaynaklanıyor. Başlangıçtaki panik hali yok.


Aleviler cemevlerinin bir ibadethane statüsünde kabul edilmesini istiyorlar. Bu mümkün olabilir mi?

Bu sorunun cevabı Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan alınmaya kalkıldığı sürece dini müktesebat içinde buna cevaz vermesi zor gözüküyor. Diyanet İşleri Başkanlığı öteden beri dini grupların tek bir ibadethanesi olabileceği kanaatinden yola çıkarak camiyi ve mescidi İslami geleneğin olmazsa olmaz temsili ibadet mekanı olarak görüyor. Cemevini bir ibadethane olarak tanımladığı an dinde ciddi bir bölünmenin önünün açılabileceğine dair bir kaygıdan hareket ediyor.

Daha farklı taleplerin gelebileceği mi düşünülüyor?

Cemevini ibadethane olarak tanımladığınızda Diyanet onların farklı dini bir grup olarak değerlendirileceği gibi bir tereddüde düşüyor. Dinde çok farklı bir mekan algısına onay vermek acaba dinsel bütünlüğü zedeleyici bir sonuç yaratabilir mi kaygısı var. Aleviler son 15- 20 yıl içinde gelenekten olduğundan çok daha farklı bir şekilde cemevlerine rağbet gösterip, ibadethane olarak algılıyorlar. Cemevlerinin ibadethane olması konusunda derin bir entelektüel tartışmaya, sıkı bir akademik analize pek fazla ihtiyaç duyulmaksızın gündelik hayatın hızı ve akışı içinde bir yol aranıyor. Alevilerin cem sırasında gerçekleştirdikleri erkan ve ritüel var. Bu ritüellerin illaki cem evinde olması gerektiği konusunda Alevi camiada yaygın bir bilgi var. Bu durumda devletin bu beklentileri doğru algılayarak bunları nasıl karşılayacağı konusunda farklı bir çerçeve üreterek bu topluluğu da rahatlatması gerekiyor.

Alevi dedelerine maaş bağlanması konusunda adım atılacak mı?

Onlar şu anda Alevi toplumunun da hiç gündeminde olan sorunlar değil ama Alevi toplumunun geleneğini taşıyan, geleneksel söylemini kuşaktan kuşağa aktaran, cemlere önderlik edenler dedelerdir. Ancak bugün dedelerin pozisyonun ne olacağı konusunda Aleviler arasında da üzerinde mutabakata varılmış bir resim yok.


Aleviler neden hep Cumhuriyet'e yakın durmuşlar bugüne kadar? Alevilik deyince neden akla “Sol” geliyor?

Bu çok doğal bir şey. Bu soru neden Sünnilik deyince “Sağ” akla geliyor diye de sorulabilir. Doğrusu benim aklıma gelmiyor ancak kamuoyu bilgisi böyle oluşmuş. Cumhuriyet'le Aleviler arasında zaman zaman gerilim gibi yansıyabilecek olaylar yaşansa da, Aleviler Cumhuriyet'in onlar için bir nefes alma imkanı yarattığını düşünüyorlar.

Osmanlı'nın hoşgörü ortamı Aleviler için geçerli değildi o zaman?

Osmanlı'nın kendisini İslam'ın Sünni kolunun sahibi olarak tanımlaması, Çaldıran'dan başlayarak Türkiye Aleviliği ile kendisi arasındaki bazı huzursuzlukların varlığı, ister istemez genel Alevi kamuoyunda Osmanlı'ya karşı bir ezberin olmasını sağlıyor. Ortalama her Alevi'nin Osmanlıya karşı bazen şiddetli, bazen hafif bir kırıklık taşıdığını söylemem lazım. Cumhuriyet'le birlikte, dini kurumlara karşı bazen radikal sayılabilecek tavırların etkisi, Alevilerde bir rahatlama ve güven duygusu geliştirmiş olabilir.

AZINLIK GİBİ HİSSETMELERİ DOĞAL

Bu görüş bugün aynı şekilde devam ediyor mu?

Bugün Aleviler Cumhuriyet'le aralarındaki ilişki biçimlerini de tartışıyor. Pekçok Alevi, Cumhuriyet'in Alevilere ne getirip götürdüğü, ne kazandırıp ne kaybettirdiği konusunda daha soğukkanlı sorular soruyor. Her halükarda Cumhuriyet'in yapılanma biçimi Alevilere Osmanlı'dan daha sıcak gelmiştir.

Aleviler toplumda azınlık psikolojisi mi yaşıyor?

Bu kaçınılmaz bir şey. Siz genel toplumun içinde sizi var eden ilkelerinizi rahatlıkla ifade etme gücüne sahip değilseniz, ifade ettiğinizde dışlanacağız kaygısı varsa, ifade ettiğinizde kişisel bile olsa örseleyici bir takım tavırlara tanıksanız, bu ister istemez sizi mahrum topluluk haline getiriyor. Mahrumiyet psikolojisi içine sokuyor. Cumhuriyet'in son döneminde Alevilerin kayıplarının telafisine yönelik birtakım adımlar atılmadı değil.

Ne gibi adımlar atıldı?

Devlet eskiden beri Aleviliği bir sorun olarak gündeme taşıyan konuların nasıl aşılacağı konusunda arayışlar içindeydi. Alevi açılımı bu adımların en somut, en hızlı ve en çok ses getireni oldu. Bu arayışların içinde “gönlünü almak”tan başlamak üzere, onların taleplerine kulak vermek ve yerine getirmek gibi çok farklı seçeneklere sarkan bir dizi beklenti oluştu. Ama Aleviler büyük toplumdan kendilerini ayırmak, o toplumun kıyısında kendilerini yaşamaya mahkum etmek gibi bir zihinsel tercihle karşı karşıya değiller.

ÖNYARGILAR ZAMANLA GİDECEK

Nasıl düşünüyorlar?

Onlar da herkes gibi demokratik yurttaşlık temelinde hakkını arıyor taleplerinin yerine getirilmesi için coşkuyla ses çıkarıyorlar. Fakat inançsal düzeyde kendilerini var eden temel ilkeler konusunda belli düzeyde bir dışlanmaya maruz kaldıklarını iddia ediyorlar. Bunu çok sert noktalara götürenler var. Alevilere biraz daha tolerans ya da yakınlık gösterilmesini tatminkar bulabilecek ılımlı gruplar da var. Öyle ya da böyle Aleviler sorunları olan ve bu sorunların devlet nazarında bilinmesini isteyen bir topluluk.

Alevilerin toplumdaki algılanma biçimleri değişti mi? Sünni deyince Aleviler ne anlıyor?

Maalesef bu konuda çok uç örneklere rastladık ama aynı hızla da azaldığını söyleyebiliriz. Gruplar arasında birtakım ön yargıların, yanlış anlamaların olması doğal ancak bunları abartmamak lazım. Geçmişte özellikle Alevilerle ilgili genel Müslüman camiada her bir Alevi'yi incitebilecek çok acı değerlendirmeler, imalar olmuştur. Bunlar tarafların kamusal alana ortaklaşa dahil olmalarıyla çözülebilecek bir şey. Bu coğrafyada dindarlarla ilgili, laiklerle ilgili algılarda da sorun var. Bunların köklerine indiğinizde grupların birbirleri hakkında doğru bilgiye ulaşmalarını sağlayacak bir girişimin çok yavaş ilerlediğini görüyoruz.

Yavaş ilerleme sebebi nedir?

Bir ulus devlet olma çabasının sonuçları olarak bu noktalara geldiğimiz iddia edilebilir. Bütün bu ayrışmanın gerçek sebepleri üzerine kültürümüzden başlamak üzere dinsel ilgilerimiz ve yorumlarımızla ilgili analizler yapmak gerekiyor. Osmanlı İslam ve diğer dinler hakkında kayda değer bir yapı üretmiş ancak kendi dini ekseninde farklılaşmış gruplarla nasıl bir arada yaşarız konusunda parlak bir örnek yok. Osmanlı'nın yarım bıraktığı bir projeyi belki modern Cumhuriyet aydınları, seçkinleri halledebilirler. İçimizdeki farklılaşmaları nasıl kabul edeceğimizin, bir arada yaşamanın uygun formüllerini bulacağız. Ama bu konuda aydınlara entelektüellere, bilgi dünyası İslam'la biçimlenmiş alimlerimize çok iş düştüğünü, süreçte hem modern hem gelenek hem de çağdaş İslam dünyasına açık Alevi aktörlerin de rol alması gerektiğini düşünüyorum.


Alevilerin Diyanet'e bakışı nasıl?

Pekçok Alevi Diyanet İşleri Başkanlığı'nı bir Sünni organizasyonu olarak görüyor. Aleviliğin de Diyanet'in içinde temsil edilmesini, Diyanet'in hizmet akışından yararlanmayı arzu edenler olduğu gibi tamamen ortadan kaldırılmasını isteyenler de var. Bugün gelinen noktada Diyanet bütün toplum kesimlerinde olduğu gibi Aleviler arasında da müzakere ediliyor.

Diyanet Alevileri nasıl tanımlıyor? Bir mezhep olarak mı görüyor, bir din olarak mı?

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın herhangi bir camiayla ilgili herhangi bir analizinden söz etmek mümkün değil. Kurumun kendisine tanınan statüsü her türlü siyasi, mezhebi ve kültürel oluşumların üstünde kalmayı zorunlu hale getiriyor.

Peki Alevilerin kendileri hakkında herhangi bir tanımlamaları var mı?

Alevilik bazı Alevilere göre bir mezhep, bazı Alevilere göre kültürel bir seremoni, bazı Alevilere göre bir inanç grubu, bazı Alevilere göre politik bir dinamizm, bazı Alevilere göre muhalif bir dil. Bütün bu çeşitlilik içinde Anadolu'nun hemen her yerine yayılmış, kendilerini Alevi olarak tanımlayan, bu kategorilerle ilişki içinde olmaktan rahatsızlık duyan vatandaşlar da var.

Bütün bu çeşitliliğe baktığımız zaman devlet talepleri karşılayabilecek mi?

Karşılanacak durumdaysa Diyanet İşleri Başkanlığı talepleri zaten karşılıyordur ya da karşılamak zorunda. Onlar kendi taleplerinin mevcut yapılanma içinde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından karşılanmasının olanaksız olduğunu gördükleri takdirde, devlet onların İslam'ın içinde farklı beklentilerini göz önüne alıp farklı bir hizmet üretmek durumunda.

Alevilerden köylerine zorla cami yapıldığı şeklinde iddialar oluyor?

Bu çok büyük bir ezber. Alevi inancını yaşatmak isteyen bölgelerde devletin zorla cami inşa ettiği yolundaki iddialar artık bu saatte gerçekliği yansıtmıyor. 12 Eylül döneminde Tunceli'de birkaç köye vali tarafından o köylülerin istekleri hilafına cami yapılmış. Ancak bugün öyle bir şey söz konusu değil. Bulundukları yerde köylüler cami istiyorlar ve yapıyorlar. O camiye karşı olanların kendi köylerinde inşa edilen bu yapıyı, kendi köylülerine değil de devlete yüklemeleri bir paradoks.







12 yıl önce