|

Ortadoğu''ya yeni oyun kurucu aranıyor

Ortadoğu ve Afrika uzmanı Prof. Zekeriya Kurşun, ABD'nin Ortadoğu'da geri çekilip kendini kurtarmak gayretinde olduğunu söylüyor. Kurşun'a göre eksen ülke diyebileceğimiz ülkelerden bir kısmı içinde istikrarın bozulup yeniden kurulması oyunu oynanıyor.

Emeti Saruhan
00:00 - 31/10/2013 Perşembe
Güncelleme: 22:58 - 30/10/2013 Çarşamba
Yeni Şafak
Ortadoğu''ya yeni oyun kurucu aranıyor
Ortadoğu''ya yeni oyun kurucu aranıyor

Ortadoğu ve Afrika konusunda uzman olan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Zekeriya Kurşun aynı zamanda Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği, ORDAF'ın da başkanlığını yapıyor. Bölgenin nabzını yakından takip eden Kurşun'a Ortadoğu'yu nasıl bir geleceğin beklediğini sorduk.

Türkiye'nin dış politika açısından durduğu yeri nasıl buluyorsunuz?

Etik olarak doğru buluyorum ama siyasi olarak toplumdan ve bilimsellikten yeterli derecede beslenmeyen bir yapıda olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar Dışişleri Bakanımız akademiden giden ve bu işleri en iyi bilen biri olsa da o kadar çok mesail var ki! Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili her konuda yeterli düzeyde bilgilendirilmiş olmalarının mümkün olmadığını düşünüyorum.

MISIR'LA İLİŞKİ TEKRAR KURULABİLİR
Mısır'la ilişkilerimiz önümüzdeki günlerde nasıl gelişecek sizce?

Mursi ile başlayan süreçte - ki Türk Mısır ilişkileri Mursi'den önce de varolan, hakikaten Türkiye'nin de çok önemsediği bir ilişkiydi- önemli şekilde ivme gösterdi ve takdir edilir bir noktaya geldi. Türkiye'yle Mısır arasındaki ilişkiler sadece tarihi bağları kullanılarak değil bölgede iki güçlü ülkenin bölgede müşterek siyaset yapma düzeyine çıkarıldı. Çok takdire şayan bir süreçti fakat darbe yaşandı. Burada Türkiye'nin ahlaki bir duruş sergileyerek darbe olduğunu ilan etmesi ve karşısında durması kesinlikle kabul edilmesi gereken bir şey. Ama ikinci aşamada Türkiye'nin ilişkilerini sadece siyasi ilişkilerle sınırlı tutup, siyasi ilişkileri kestiğinizde Mısır'la ilişkileri de kesersek bu Türkiye'nin zararınadır, Mısır'ın zararınadır, iki toplum iki halkının zararınadır.

İlişkilerin yeniden kurulması gerektiğini mi söylüyorsunuz?

Bunun mutlaka bir şekilde çözülmesi lazım. Mısır basınında Türkiye aleyhine çok ağır tahrik edici yazılar yazılıyor. Bazı kesimlerde Türkiye ile ilişkileri tamamen keselim gibi bir yaklaşım var. Fakat bunları aşabilir Türkiye, kanalları çok daha güçlü. Tekrar bu ilişkiler kurulabilir ve kurulmalıdır da. Üstelik Türkiye Mursi döneminde 2 milyar dolarlık bir kredi açtı ve 27 kadar anlaşma yaptı. Bu kredinin akıbetinin ne olacağı, bu anlaşmaların devamının nasıl geleceği konusunda bir takım kanalların devrede olması gerekiyor.

ORTADOĞU'DA İSTİKRAR ZOR
Mısırla ilişkilerin yeniden kurulması darbeye meşruiyet kazandırmaz mı?

Siyasette mutlaka med ve cezirler vardır. Siyaset bu demektir. İlk andan gördüğünüz bir gelişme karşısından ortaya koyduğunuz tavrınızı zaman içinde ortaya çıkan gelişmelerle değiştirebilirsiniz. Bundan dolayı kimse sizi yadırgamaz. Bunun adına siyaset denir. Türkiye yine darbeyi tanımamak konusundaki ısrarını sürdürür. Darbeyi tanımamak başka, fakat Mısır'da bir devlet geleneği olduğunu, devlet kurumlarının işlerliği olduğunu, orada 80 milyon halkın Türkiye ile gönül bağı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Mısır'da büyük bir iktidar mücadelesi var. Neler olur sizce Mısır'da?

Siyasi istikrarsızlığı çok olumlu şeyler vadetmiyor. Ama genel olarak Ortadoğu'da zaten çok büyük istikrarları kuramazsınız. Ortadoğu'nun özellikle soğuk savaş sürecinde kurulmuş olan yapısından çıkan sonuç budur. Gelin burası istikrara kavuşsun sonra iyi ilişkiler kuralım derseniz bu hiçbir zaman olamayacak. Darbeden sonra Ashton defalarca Mısır'a gitti geldi. ABD yeni bir tavır geliştirmemiş durumda. Yanı başımızda körfez ülkeleri ilişkilerini sürdürüyor. Bunun gayrı ahlaki olduğunu söyleyebiliriz fakat siyasi olmadığını söyleyemeyiz.

Dünyada bir çok darbe arkasında ABD olduğu söylenir. Mısır'daki darbede ABD'nin payı nedir sizce?

Amerika her darbenin arkasındadır cümlesi hem doğrudur hem yanlıştır. Evet bir çok olayda Amerika ümit verici, teşvik edici oluyor, bazen de fiilen operasyonel bir güç olarak varlık gösteriyor. Burada Amerika'yı ilgilendiren en önemli husus İsrail'in güvenliği meselesiydi. Öyle sanıyorum ki İsrail'in güvenliği konusunda gerekli teminatı Mursi vermişti. Dolayısıyla bu hareketin arkasında doğrudan durmuş olmasını izah edebilecek yeterli delilimiz yok. Ama bu darbeyi onaylaması aynı zamanda arkasında olduğunu gösterir.

ABD, Obama'nın özellikle 2. süreciyle birlikte Ortadoğu'da biraz geri çekilmek ve kendini oradan kurtarmak gayretinde. Bence asıl şey burada aranmalı. Ortadoğu'da yeni oyun kurucuları aranıyor.

EKSEN ÜLKELERİ KARIŞTIRDILAR
Kimler olacak bu oyun kurucuları?

Kim olacağı netleşmiş değil. Bu yüzden ortaya çıkan 'mihver ülke', 'eksen ülke' diyebileceğimiz ülkelerden bir kısmı içinde istikrarın bozulup yeniden kurulması oyunu oynanıyor. Mesela şu anki darbe yönetimi, Suudi Arabistan'la müşterek yeni oyun kurucu olabilir mi? İkisinin müşterekliği İran'ı hangi noktada tutabilir? Suriye'nin durumu belli değil. İran'a karşı yeni güçlü bir ittifaka ihtiyacı var. Türkiye zamanında İran'a sahip çıktığı için ABD'ye güven vermiyor. Irak'ta yapılan müdahale değil İran'ı engellemek tam tersine İran'ı Irak'a yerleştirdi. Böyle bir müdahaleyi de göze alamıyorlar. Bu durumda o coğrafyada İran'ı durduracak, petrol akışını sağlıklı bir şekilde sürdürecek, aynı zamanda bu rekabetten dolayı başta ABD olmak üzere Batı silah endüstrisinin canlı kalmasını sağlayacak bir yapı oluşturması lazım. Bundan sonra ABD'nin fiili olarak üslerinin bile kalmasına gerek kalmaz. Bugün Suudi Arabistan Mısır ekseninde böyle bir yapılanmanın olma ihtimali çok yüksek .

Türkiye Afrika'da rahatsızlık veriyor
Türkiye Afrika'ya son dönemde büyük ilgi gösteriyor. Sizce Afrika'daki rekabet içinde yer alabilecek mi?

Bütün dünya Afrika'da rekabet halinde. Hatta bunu üç temel rekabet grubuna indirebiliriz. Amerika ve İngiltere'nin yer aldığı Anglofon grup, Fransa'nın başını çektiği Frankofon grup ve üçüncü grup da Çin. Bu üç grubun büyük bir rekabeti var Afrika'da. Türkiye Batı ve Orta Afrika ile 2006'dan sonra kısmen ilişki kurdu. Afrika'da varlığı bile okunmuyordu. Bu açıdan gerçekten sevinilecek bir süreç. Çok hızlı bir şekilde 30'a yakın ülkede büyükelçilik açılması ve bir çok noktaya THY'nin taşınmış olması müthiş bir şey. Bunların hızlı olmuş olması biraz önce bahsettiğimiz üç ayakta sanki dördüncü bir rakip geliyormuş havası oluşturdu ve bu yüzden kimi kesimler rahatsız oldu. Kendi aralarında yeterli bir rekabet varken yeni bir rakip gücün varlık göstermesini istemiyorlar. Gerçi onların varlık şekli ile Türkiye'nin varlık şekli farklı ama bu onlar için her halukârda yine kabul edilebilir bir durum değil.

Genel olarak Türkiye'nin Afrika politikası doğru ve yerinde bir politika. Desteklenmeli ve ilgi gösterilmeli. Afrika bu yüzyılın ve geleceğin kıtası. O bölgede varlık gösterebilenler gelecekte dünya siyasetine yön vermede birer unsur olacak. Türkiye'nin Afrika'da ne işi var gibi söylemler tamamen cehaletten kaynaklanıyor.

Sınırlı muhatap seçiyoruz
Dış politikamızda, her konuda yeterince bilgilendirme yapılamaması ihtimalinden bahsettiniz. Bu sorun nereden kaynaklanıyor olabilir?

Türk dış politikasının en önemli eksiği dış politika uzmanlarımızın eksikliği, bölge uzmanlarımızın yetersizliğidir. Her konuda bir tek otoritenin karar vermek zorunda kalmasıdır. Ben de alanımla alakalı daha çok konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle konuda uzman kişiler yetişsin diye ORDAF'ı kurduk. İşleyen politika açısından Türkiye en azından bu son on yıl içinde denediği proaktif politikadan biraz pasif politikaya kaymaya başladı. Belki uluslararası konjonktür de bunu gerekli kıldı. Türkiye'nin en önemli mesele olarak gördüğü iki konu vardı. Bunlardan biri Avrupa Birliği, diğeri Ortadoğu ve Afrika mesaili.

PASİF POLİTİKAYA KAYDIK
Bugün için ne durumdayız bu iki konuda?

AB ile ilgili devlet bakanı başbakanlar konumundaki müzakerelerden, komisyonlara aktarılmış bir süreç başladı. Sarkozy dönemi Fransası ve Almanya'nın tavrı Türkiye'nin aktif politikasını yavaşlatmış gözüküyor. Tabi ki AB'nin 63'ten beri temel politikası buydu fakat bizim proaktif politikayı ya da daha alternatifler geliştirecek uzmanlık alanlarımız oluşmadı. Ortadoğu ve Afrika'ya gelince özellikle Arap Baharı diye başlayan süreçte Türkiye'nin, tabi olarak bir çok ülkede olduğu gibi, bir halk hareketine olumlu bakış sergileyip, arkasından da bu coğrafyanın bir parçası olması ve kendisini o coğrafyanın bütün sorunlarında taraf görmesiyle aktif olma arzusu ortaya çıkmıştı. Maalesef bu aktif olma meydanlarda görünmenin ötesine pek geçemedi. Hatta meydanlarda görünme de bir şekilde devre dışında bırakıldı.

Neden?

Birçok sebebi olabilir. Bana kalırsa bizim sorunlarımızdan bir tanesi ilgili olduğumuz ülkelerde muhatap seçerken sürekli olduğunu zannettiğimiz sınırlı muhataplar seçiyoruz. Muhataplar değişince iş başka bir yöne gidiyor. Dış politikada muhatap olduğumuz ülkelerdeki muhataplarımızı çeşitlendirmemiz gerekiyor.

İran ABD yakınlığı Suudileri kızdırdı
Suudi Arabistan BM Güvenlik Konseyi'ne geçici üye olmayı kabul etmedi. Türkiye de BM'yi çok eleştiriyor. Bu gelişmeler BM Güvenlik Konseyi'nin yapısının değişmesini sağlar mı?

Hayır, Suudi Arabistan'ın tavrı daimi üyelerin üzerinde çok ciddi bir etki sağlamaz ama BM ilk defa tarihinde yaşadığı bu olay karşısında küçük de olsa bir şok yaşadı. Gelecekte benzer durumları yaşamamak için yeni bir yapılanma veya arayış içine girebilir. Ama Suudi Arabistan'daki bu durum da çok ilginç. Ben kendimi Suudi Arabistan uzmanı olarak tanımlıyorum. Yıllardır hazırlık yapıyor, Amerika'da danışmanlar eğitiyordu. 2 yıl kalacağı bir üyelik için hazırladığı alt yapı çok büyük bir meblağ tutuyordu. Birden bundan vazgeçmiş olmasını şaşkınlıkla karşıladım.

Sizce sebep ne olabilir?

Muhtemelen ABD'nin Suudi Arabistan'ı İran karşısında duran bir güç olarak hazırlayıp sonra da geri çekilip İran'la müzakerelere başlaması Suudi Arabistan'ı rahatsız etti. Çünkü Suudi Arabistan ABD'nin talepleri doğrultusunda, hızlı bir şekilde askeri darbenin yanında yer almış olabilir. Hızlı gelişen süreç içinde hiç gündemde olmayan bir şekilde ABD'nin İran'la müzakereleri de gündeme girdi. Suudi Arabistan tepkisini BM'den ziyade kendi müttefiki olan ABD'ye göstermek istemiştir.


10 yıl önce