Bütün darbeler kötüdür. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan… hepsi iktidarı ele geçirmek için laikliğin yıpratıldığını, cumhuriyetin tehlike altında olduğunu, milli birlik ve beraberliğimizin dinamitlendiğini, siyasilerin gaflet, dalalet hatta derin hıyanet içinde olduklarını dillendirdiler. Her darbe halka karşıdır, halkın iradesine başkaldırıdır. Sizin için neyi iyi olduğuna ancak ben karar veririm küstahlığı, hatta çılgınlığıdır. Bunlar haddini aşmış, gücünü elindeki silahtan, devlet görevindeyken gasbettiği imkanlardan alan çeteci zihniyetin demokrasiye isyanıdır. Her darbe ve her darbe girişimi suçtur. Bizde bu suç, suçluların yüzüne okunmadığından süreklilik kazanmış bir darbeler tarihi vardır. Hatta kahraman darbecilerimiz de. Bütün darbeler kötüdür, bütün darbeciler suçludur. Ve bu yola tevessül edenlerin tamamı travma geçirmiş, fikri saplantılı, kendini "kurtarıcı" gören ruh hali sakat kişilerdir. Ergenekon Terör Örgütü üzerinden şimdi bütün darbecilerle, ilham kaynaklarıyla hesaplaşma zamanı. Son darbecileri uğurlamanın hazzını yaşarken bu "büyük insanlık suçunu" yüzlerine öyle bir kararlılıkla okuyalım ki, tarihin sonraki serüvenlerinde kimse darbeci insan türüne rastlamasın.
Şerif Mardin'e göre Atatürk devrimleri devrim değil, hızlandırılmış reformlardır.
Çok köklü değişikliklere devrim denir. Cumhuriyet aslında Tanzimat'la başlayan reformların sonucu ama toplumda bir travma yaratıyor. Cumhuriyet entelijansiyasının rasyonalite dışı, toplumu imar etme, kurma, yaratma gibi son derece şehevi bir arka planı var.
Bunda askerin siyaset dışına yerleştirilmesi planı da var. Fakat 1960'ta tarihi askerin siyaset üzerindeki ağırlığı diye yeniden yazdık.
Evet. 27 Mayıs etkisi hâlâ süren bir büyük kırılmadır.
Tartışılacak bir tarafı yok, yeni bir devlet kuruldu halka bir proje uygulanıyor. Cumhuriyet devrimlerinin travma yaratmadığını söylemek cumhuriyeti küçümsemek olur.
Bunu bir sebep sonuç ilişkisi olarak görmek lazım. Cumhuriyeti kuran kadrolar ağırlıklı Makedon ve Çerkes'dir.
Her ikisi de ana vatanlarını kaybetmiş insanlardır. Bu, cumhuriyeti anlamak için çok önemli bir nokta. Bir de çok büyük bir aydın birikiminin tüketilmesi söz konusudur.
Cumhuriyeti kuran kadroların kâbusları devrimler için itici güç oldu. O kadar büyük bir travma yaşamışlar ki yeni cumhuriyeti sağlamlaştırmak için toplumun geleneklerini değiştirmeye girişiyorlar. Bu arzunun arkasında bu neslin yaşadığı travmaları dikkate almak lazım. Cumhuriyetin kurulmasında Anadolu halkının çok fazla payı yoktur.
Bu tesadüf değil. Anavatanlarını kaybetmiş insanlar bunlar. O acıyı derinden yaşamışlar. Anadolu düşman çizmesini, yurt kaybetmeyi tatmamış. Bakın, cumhuriyetin kurucusu Atatürk anavatanını kaybetmiş biridir.
Tam anlamıyla travma…
27 Mayıs cumhuriyetin nitelikleri dahil olmak üzere her şeye karşı bir darbe. Atatürk inkılaplarına ters düşen zümre neresi ona bakmak lazım. Atatürk devrimlerini iktidarı gaspetmek, dikta yönetiminin gerekçesi olarak kullanmak isteyenlerin yol açtığı travma, cumhuriyet tarihi boyunca karşılaştığımız en büyük travmalar dizisi olmadı mı?
Pekçok şeyin dönem noktası 27 Mayıs'tır. Halk aşağılandı, devletle halk arasına mesafe girdi. Demokratik tecrübe bıçakla kesildi. Senin seçtiğini biz asarız dediler halka.
Biz bugün üniversitelerde, yargıda ve orduda cumhuriyetin kurduğu düzeni değil 27 Mayıs'ın kurduğu düzeni yaşatıyoruz. Çeteci, Baascı azınlık iktidarının kurduğu düzeni.
Bu mezardan gelen bir ses, bunun bir karşılığı yok. Arkaik bir iktidar yapısını sürdürmek için ölüyü diriltmeye çalışıyoruz. Bugün Kemalizm'in hiçbir ilkesinin karşılığı yok.
Atatürk'ün ilahi, kutsi bir kişiliğe dönüştürülmesi, onun üzerinden toplumun tahakküm altına alınması niyetleri hep oldu ama bu Atatürk'e aykırıdır.
Şemdinli çok önemli bir turnusol kağıdıydı. Şemdinli'nin üzerine gidilseydi bugün böyle olmazdı. Hâlâ cinayetle devleti yaşatacağını düşünenler var. Şemdinli "eğer PKK yapmıyorsa PKK terörünü de biz yaparız" şeklinde bir mantığın eseriydi. Bugün orduda iki eğilim çatışıyor.
Bunlar da o sorunun bir parçası. 1951'de NATO'ya girdik 53'te Sovyet tehlikesine karşı Özel Harp Dairesi kuruldu… 1989'da Sovyetler yıkıldı. Geçen sene Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı ile ilgili tartışmalar üzerine Genelkurmay; "Bu birim, soğuk savaş yıllarında özellikle Sovyet yayılmasına karşı gayrinizami savaşı örgütlemek için kurulmuştur, çok önemli görevler yerine getirmiştir" dedi.
Ergenekon, bir siyasî parti. Devlet iktidarını ele geçirme veya kontrol altına alma amacını taşıyor. Komünist ve faşist partiler gibi illegal yapı ve yöntemler kullanıyor. Gizlilik içinde iş görüyor. Paramiliter bir örgüt, ancak militer yapı merkezde yer aldığına göre faşist gizli partilerin hiyerarşik ve otoriter yapısına daha yakın. İçinde şiddet usullerini kullanacak niteliğe uygun aparatlar bulunuyor.
Gayrınizamî savaş yöntemleri ile toplumu ve siyaseti bir hiyerarşiye bağlama fikri, Ergenekon yapılanmasının temel hareket noktasını oluşturuyor. Atatürkçülüğün üçüncü dünya solculuğu versiyonu, laikliğin inadına demokrat olmayan militan bir yorumu, dünyada olup biten her şeyi komplo olarak niteleyen anti-küreselleşmeci bir ulusalcılık bu kontrolün ideolojik dayanaklarını oluşturuyor.
Türkiye'de geleneksel bürokratik solculuğun iktidar şansının fiilen olmaması, muhafazakâr merkez partilerin etki menzili dışında kalanlar için bu örgütlenmeyi bilinçsizce de olsa bir cazibe merkezine dönüştürüyor. Savcılığın soruşturmasına karşı kampanya yürütenlerin çıkarttığı sesler, bu illegal siyasî partiye kitle desteği hakkında fikir veriyor.
Türk devletinin bekası, milletin saadeti ve ülkenin güvenliği için bu örgütün deşifre edilerek tasfiye edilmesi şart.
Ergenekon'un kirli ideolojisi CHP'yi ve CHP'lileri de hedef müşteri kitlesi olarak görüyor. Ergenekon ile CHP arasında ideolojik düzeyde organik bir bağ var. Bu bağı PKK ile DTP arasındaki bağın ideolojik yönüne benzetmek mümkün. Ergenekon da PKK gibi şiddet yöntemlerini benimseyen siyasi bir örgüt. Ulusalcılık adı verilen ideoloji ile kendini ifade ediyor ve bu ideoloji aracılığıyla kitle desteği elde etmeye çalışıyor. Genel Başkanı cezaevinde olan İP gibi, organik uzantısı olan siyasi partilerin yanında, CHP'nin ve CHP'lilerin siyasi dünyası ve endişeleri ile çok geniş bir ortak paydaya sahip görünüyor.
CHP'ye gönül veren kitlelerin iktidar umutları yok. Bu yüzden ulusalcı dozda bir askerî darbeye gönüllü veya kerhen sıcak bakan CHP'liler var. Ergenekon terör örgütünün beslendiği kesim de, umudunu darbeye bağlayanlardan meydana geliyor…
Eğer böyle olursa, kendi halkına karşı gayri nizami savaş yürüten bir yapı varmış gibi algılamalar olur. Önümüzdeki seçimde iktidara gelmesi muhtemel bir CHP olsaydı ne asker muhtıra verir, ne yargı böyle olur, ne de üniversiteler hop oturur hop kalkardı.
AK Parti'yi iktidara getiren bu korkular oldu. 60 darbesi olmasaydı 61'de CHP değişecekti Türkiye iki partili bir düzene girecekti.
CHP beceriksiz bir parti, askerlerin kendisine verdiği rolün bir iktidar alanı yarattığını düşünüyor.
Bir siyasi parti gibi duruyor. Bilgi Eylem Destek Planı'ndaki vurgularına dikkat edin orada TSK kendisini Türkiye Cumhuriyeti'nin yerine koyuyor, tam anlamıyla bir siyasi vizyon var.
Bir toplumun "ne zaman darbe olacak" endişesi ile yaşamasından daha büyük travma mı olur. Aslında bir yargı darbesinin içindeyiz.
İyi tarafları var, yargıçlarla akıl ve mantık sınırları içinde bir ilişki kurabilirsiniz. Bunu askerleri aşağılamak için söylemiyorum, Taha Akyol'un naklettiği Çevik Bir'e ait bir anekdot var; Aydın Doğan'la birlikte gazeteye geliyor. Taha Akyol'un "biraz sosyologlara danışsanız" sözüne Çevik Bir, "onlar bizim kafamızı karıştırıyor" diye karşılık veriyor.
Bence kapatılmayacak. Darbe adı üstünde vurduğunuz zaman bir dağılmanın olması lazım. Şimdi bu ham bir hayal, darbeden bir sonuç çıkmaz. Anayasa Mahkemesi de son kararıyla varlık sebebini kaybetti. Buna parti kapatmayı da ilave ederlerse yargı diye bir şey kalmaz. Ben bunu bir intihar eylemi olarak görüyorum. Bu süreci devlet içindeki iktidarın çıkarlarına göre oluşmuş bir koalisyon yürütüyor.
Medya sonuca bakacak etki alanını muhafaza etmeye çalışacak. Mesela TÜSİAD'ın önerisi önemli, demokrasiye tam uygun olmasa da sonuç itibarıyla bu darbenin başarısız olduğu tescil edilmiş vaziyette. Tıpkı 27 Nisan bildirisi gibi.
Çok emin değilim ama biraz geri çekileceğini, uyum aradıklarını düşünüyorum.
Uzlaşma arayışı Başbuğ'dan geliyor, zor durumda olan o. Büyükanıt da yaralı bir şekilde oturmuştu o koltuğa. Bu buluşma da Başbuğ'u yaralı hale getirdi. Sonuç itibarıyla bu görüşmenin ardından sular durulmaya başladı. Taç giyen baş akıllanır diye bir söz var.
Laiklik toplumda sayıca az olanları korumak için geliştirilmiş bir prensiptir, çoğunluk zaten güçlüdür. Biz toplumun geniş kitlelerine itiraz ve azınlığın iktidarını meşrulaştırmak için kullanılıyor.
"AKP'nin laikliği yaşam tarzı olarak kabul etmemesi bile kapatılması için yeterli" diyen yazarlar var. Böyle bir yaşam tarzı yok. Dini inancın belirlediği bir hayat alanına düşmanca bakarak laikliği savunursanız, laikliği de karşı bir din olarak savunursunuz. Öyle bir felsefi müracaatta karşınıza pozitivizm çıkar. Fakat laikliğe uygun, bilime dayalı yaşam ne demek buna cevap veremezler. Kimsesinin bilmediği ama herkesin itaat etmesi gereken bir yaşam en başta bilime aykırıdır. Bu tür bir laikliği hayata geçirmek için ya Arnavutluk ya da Sovyetler tarzı bir ateizm gerekli.