Başlangıçta barışcıl olan, sınıf temeli ağır basan Suriye gençlerinin önemli bir kısmının çok kısa sürede silahlanan, mezhepsel çatışmaya dönüşen, iç savaşa evrilen süreci başlattı. İşin içine küresel ve bölgesel aktörler de girince, bu yürek parçalayan hale geldi.
Aslında herkes, herkesle savaşıyor desek daha doğru olur. Ve ne yazık ki bedelini Suriye halkı ölerek, evinden olarak, işkence görerek, kaçırılarak, tecavüze uğrayarak, aç kalarak ve yok olarak ödüyor ama kimse de bunu gerçek anlamda önemsemiyor. Başta rejimle muhalifler savaşıyor ama muhalifler de birbirleriyle, yok sınır geliri, yok nüfuz alanı gibi gerekçelerle çatışıyorlar.
Hür Suriye Ordusu denilen dağınık yapıyla, Nusret Cephesi ve Irak ve Levent İslam Devleti denilen El Kaide''ye yakın iki grup da, aralarındaki ayrım çok net olmadığı halde zaman zaman çatışmaya giriyor. PYD ve HSO birkaç kez saldırmazlık anlaşması imzalasa da zaman zaman savaşıyor. PYD ve Nusret Cephesi de çatışıyor. PYD ve diğer Kürt gruplar arasında da yakın bir tarihe kadar suikastlerle sonuçlanan süreçler yaşanmıştı. Silahlı Arap grupları bütünlük içinde değiller. Bu gruplar için savaşanlar daha fazla ganimet, silah falan için başka bir gruba geçebiliyor, ya da bir komutanı, bir diğerine tercih ettiği için.
Suriye küresel ve bölgesel anlamdaki soğuk savaşların da sıcak sahnesi oldu. Batı ile İran''ın mücadelesinin, İran ve S.Arabistan çatışmasının, Körfez ülkeleriyle İran''ın sorunlarının, Sünni-Şii rekabetinin, Rusya''nın ''ben de varım'' tavrının, Rusya ve ABD''nin anlaşmazlıklarının bütün bu örtülü çatışmaların bedelini de Suriye halkı ödüyor.
İşine geldiği için. Hizbullah''a ve Hamas''a destek verdiği için hiç hoşlanmadığı Suriye rejimi epey kan kaybetti. İran, öyle bir ekonomik ve askeri destek veriyor ki Suriye''ye, Batı ''Suriye, İran''ın Vietnam''ı oldu, beter olsun'' diye seviniyor. Avrupa ülkelerinin istihbaratlarının tehlike gördüğü kişilerin bir kısmı Suriye''ye savaşmaya gitti, ''kurtulduk, ölürler orada'' diye seviniyor. Batı''nın çıkarlarına hizmet etmeyeceği belli olan Arap isyanları, Suriye''de durduruldu. Bir taşla epey kuş avladılar yani. Batı açısından ''yesinler birbirlerini'' durumu.
Bununla beraber, Afganistan ve Irak deneyimlerinden korkuyorlar. Müdahele etseler, sonra ülkenin yeniden yapılandırılması için ellerini ekonomik anlamda taşın altına koymak zorundalar ama Suriye''nin sömürülebilecek kaynakları Batı açısından zahmete girmeye pek değmiyor. Rejim değişikliği sonrası, neyin iktidara geleceği konusunda şüphelere sahipler. Rusya''nın da direnci var ki ellerini bağlıyor biraz. Suriye halkı da hiç umurlarında değil.
''İran her zaman Suriye''nin dostudur ama Suriye her zaman İran''ın dostu değildir'' diye bir laf vardı Ortadoğu''da. İran, Suriye''yi hiç yalnız bırakmadı. Suriye''nin coğrafi konumu, İran''a stratejik derinlik sağlıyor, Lübnan''a uzanan Şii hilalinin önemli bir halkası. Suriye rejimi giderse sıranın kendisine gelebileceğini düşünüyor Tahran. Rusya''nın, Akdeniz''deki askeri üssü Suriye''de. Putin, Libya müdahelesi sırasında kandırıldıklarını düşünüyor ve Rusya''sız iş yapılamayacağını, dünada tek süper güç olmayacağını Suriye üzerinden gösterme kararlılığında.
Çok donuk, gri, kahverengi, tozlanmış, çürümüş ama dipten ve içten içe kaynamaya başlamış bir ülkeydi Suriye. Mafyokrasiyle yönetilen, halkının –mış gibi yapmaya zorlandığı, yönetimin de –mış gibi davrandığı, uluslararası denklemdeki zaafları iyi okuyabilen ve bunları kullanan ilkesiz bir rejimin işbaşında olduğu bir ülke.
Çok uzak olmayan bir tarihte Arap milliyetçiliğinden tutun da, komünizme kadar her türlü fikrin savunulduğu, partileştiği bir ülkeydi. Politik düzlemde canlı tartışmaların yaşandığı bir yerdi. Ortadoğu''da ticaretin, kültür ve sanat birikiminin kalbiydi. Fransız mandasına karşı defalarca ayaklanmış, onurlu bir mücadele vermiş bir ülkeydi. Halkının Filistin meselesini öteden beri önemsediği ve bu uğurda savaştığı bir ülkeydi.
Esed, Suriye''yi dengelerini ince ince ördüğü bürokrasiyi ve orduyu da yanına alarak, mafyavari yöntemlerle idare etti. Suriye halkının mafyokrasi olarak adlandırdığı bu yönetim, siyasal faaliyette bulunmayan halkı ''korumaya'', vatandaşlarını çok fazla ihmal etmeden ekonomik çıkarı yandaşlarına bölüştürmeye ve farklı mezhepleri biraz baskı, biraz rızayla birarada tutmaya zorladı. Sanki, mafya lideri ''baba'' Esed ile, koruması altına aldığı ama babaya itiraz etmeyi aklından bile geçirmemesi gereken halk arasında, razı olmaktan çok korkudan imzalanmış bir senet vardı.
Oğul Esed döneminde de bu düzen aşağı yukarı devam etti. Beşar Esed''ın reformculuğu, Çin tipi kalkınmayı hedefleyen ekonomik alanla sınırlı bir reformculuktu ama ekonomi de bile ürkek adımlar atıldı çünkü Hafız Esed sistemi öyle bir kurmuştu ki, bir tuğlasını değiştirmeye kalksanız, hepsi çökecek durumdaydı çürümüştü özetle.
Türkiye''nin Suriye ile ilgilenmeme lüksü olamaz. İlgilenmese de Türkiye''nin geleceğini belirleyecek. Açık kapı politikası doğruydu, zulümden kaçan insanı dışarıda bırakacak hali yoktu. Sığınmacılara BM''nin örnek gösterdiği koşullar sağlıyor doğru ama Türkiye''nin oturmuş bir mülteci politikası hala yok. Oysa Türkiye, yalnızca Suriye için değil başka ülkelerden gelenler için de Avrupa''ya giden yol olmaktan çıkıp, yerleşilmek istenen ülke oldu. Suriye kavgası Türkiye''nin kapısının önünde olan, bir çok unsurun karıştığı, her yolun mübah olduğu korkunç bir kavga. Nusayri Aleviler ve Türkiye Alevileri inanç olarak yakın sayılmazlar ama kendi Alevileri ile halleşmiş, Kürt sorununu çözmüş ve mülteci politikası oturmuş bir Türkiye''nin bu kavgada koruyucu zırhları olurdu.
Amaç Suriye halkını korumak falan tabii ki değil. Biraz prestij kurtarma operasyonu, biraz da kimyasal silah kullanmayı düşüneceklere, ''sakın ha'' gözdağı verme çabası. Biraz İran''ı cezalandırma. İran, hiç çıkmamacısına Suriye''ye yerleşti ve bu durumundan memnun değil Batı. Sınırlı askeri müdahele, iç savaşın şimdiki seyrinde devamını sağlamaya da hizmet edebilir.
Muhalefet yorgun ve dağınık, rejim kuzeyde bazı bölgeleri kaybetmeyi fazla önemsemiyor ama kıyı şeridinde bir kısım, Şam, çevresi ve bazı noktalarda kontrolü tutmak, ömrünü epey bir uzatıyor. Denge biraz rejimden yana. Sınırlı bir askeri müdahale, rejimi çok az geriletibilir ama o kadar.
Batı da çok iyi biliyor ki, rejime karşı sınırlı müdaheleden sonra muhalefet ne kadar yüklenirse yüklensin, mevcut koşullar altında, büyük bir değişiklik olmazsa rejimi devirebilecek güçte değil.
Bölgesel ve küresel güçlerin, rejimin, muhalefetin durumuna bakınca, imkansız gibi gözükse de, tek çözüm diplomasi. Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan istifa ederken, bütün bu unsurların kendi çıkarlarından geri adım atabilecek cesareti gösteremediği sürece, Suriye korkunç bir yıkımdan kaçınamayacak, demişti ki hem fikirim, üstelik o yıkıntının altında bütün dünya kalabilir ve herşey kontrolden çıkabilir ya da hiç hesapta olmayan sonuçlar doğrabilir, o yüzden hemen şimdi herkes ama herkes bir adım geri.