|

Türkiye'nin faciası= DB2

Ülkenin yaşadığı en büyük felaketi CHP ve Deniz Baykal olarak ifade eden Zeynep Tanbay; muhalefeti tanımlamak için matematikten yararlanmış. Formulü şu: "Türkiye Faciası= DB2"

Murat Aksoy
00:00 - 29/11/2009 Pazar
Güncelleme: 22:51 - 28/11/2009 Cumartesi
Yeni Şafak
Türkiye'nin faciası= DB2
Türkiye'nin faciası= DB2
Birçok insan onu darbeye karşı girişimlerde tanıyor. Galatasaray'da metin okurken, Lice'de Ceylan Önkol'un ailesinin yanında görüyor onu. Ama o bir dansçı. Türkiye'nin ilk modern dans topluluğunun kurucusu Zeynep Tanbay. 1998'de Türkiye'ye döndüğünden bu yana aktivist. ”Sanatçılar girişimi"yle başlayan aktivistliği Sema Pişkinsüt'ün Toplumcu Demokrat Parti'sinin kurucu üyeliğine kadar geniş bir alana yayılmış. Aktivistliği, vicdanına ve yaşananlara tahammül edememesine bağlayan Tanbay; darbeyi hâlâ en büyük korku olarak görüyor.


Türkiye'de çok özel sayılabilecek bir meseleğiniz var. Modern dansçısınız ama aynı zamanda bir sivil toplum aktivistisiniz. Aktivistliğinizin kaynağı ne?

Evet, ben topluma uzak sayılabilecek hatta elit sayılabilecek bir sanat dalı ile uğraşıyorum ama vicdanım var. Aktivistliğimin en büyük nedeni vicdanım. Hem dansçı hem aktivist olmak insanları şaşırtıyor ama, mesleğim vicdanlı insan olmama engel değil.

Sadece vicdan mı?

Bu bir seçim meselesi. Ben bunu, seçme özgürlüğümü kullandım. Ama bunu seçmemek de bir özgürlük. Ben hiçbir şekilde niye başka insanlar, başka sanatçılar sokağa çıkmıyor diye kimseyi suçlayamam. Ama başkasının da beni suçlamasını kabul edemem. Ben bu yolu seçtim ve mutluyum. Bir de şu var ki, artık karşı karşıya olduğumuz manzara bende mide bulantısına yol açıyor. Buna da dayanamadığım için aktivistim. Gururuma yediremiyorum bu kadar pisliğin içinde hiçbir şey olmamış gibi durmayı.

Sizi daha çok darbe karşıtı girişimlerin içinde gördük. Birçok eylemde en önde oldunuz, metin okudunuz. Önceliğiniz darbe karşıtlığı mı?

Vicdanımın beni sokağa itmesinde en büyük etken darbedir. Ben 70 Milyon Adım Koalisyonu'nun içinde yer alıyorum. Darbe, Türkiye'nin hâlâ en büyük sorunu. Türkiye'de gerçek anlamda demokrasi yok. Bunun da en büyük nedeni, bizim ordu tarafından yönetilmemizdir. Demokratik bir sistem tam olarak oturmuş değil, yeni yeni oturuyor ama ona da sürekli engel olmaya çalışanlar var. Bunun en somut göstergesi şu andaki hükümetin başına gelenler. Hükümet, bir taraftan bir şeyler yapmaya çalışıyor, bir taraftan durdurulmaya çalışılıyor. Hükümete karşı darbe girişimleri, kapatma davası bunun örnekleri.

Peki toplum nasıl bakıyor bütün bu gelişmelere?

Toplum bence politikleşiyor ve barış, demokrasi, özgürlük konusunda devletin ilerisinde. Eskiden iletişim imkânları kısıtlı iken daha çok muhafazakârdı. Oysa şimdi bütün bu imkânlar var. Artık bilgilenme, fikir alışverişi çok daha kolay oldu. Bütün bunlar aslında toplumsal algı ve bilgilenmeyi arttırdı. Bu süreç aynı zamanda yeni bir toplumsal sınıfın sosyalleşmesi ve politikleşmesi oldu. İşte AK Parti bu dalga üzerine oturdu. Onların taleplerini siyasete taşıdı. Bu özellikle kendilerini Türkiye'nin eliti zannedenlerde bir şok etkisi yarattı. Şimdi kendisi ile aynı imkânları kullanan ama başka yaşam tarzına sahip insanları görüyor. Bundan hareketle şeriat korkusu üretiyor. Muhafazakârların kamusal alanda görünmesini elitler şeriat korkusu olarak sunmaya çalışıyor. Yok böyle bir şey.

AK PARTİ HALKÇI BİR PARTİ
Siyasi partilerin performanslarını nasıl buluyorsunuz?

CHP ve MHP'nin tarihte korkunç şekilde yargılanacaklarını düşünüyorum. Türkiye'ye bu kadar büyük zarar veren başka partiler oldu mu bilmiyorum ama bunlar öyle. Bence Türkiye'nin başına gelmiş dört büyük felaket var. Bunlar; 12 Eylül Darbesi, 17 Ağustos Depremi, Hrant Dink'in öldürülmesi ve Deniz Baykal'dır. Barış deyince bir insanın kanının donması, bu normal bir şey değil. Psikolojik bir vaka durumu ve tedaviye ihtiyaç duyma noktasıdır. MHP'yi tasvip etmesek de anlamak mümkün, aşırı milliyetçi bir partiden beklenilen. Ama bu iki parti gerçekten Türkiyenin felaketidir. Benim şöyle bir formülüm var: Türkiye faciası =DB2

SOL MUHAFAZAKÂR OLABİLİRLER
AK Parti…

AK Parti benim için sağcı ve muhafazakâr bir parti. Ama buna rağmen hiçbir sağcı partinin olmadığı kadar da halkçı bir parti. CHP'den yüzbin kez daha halkçı bir parti. Bugüne kadar gelmiş en iyi sağcı ve muhafazakâr partidir AK Parti. Türkiye AK Parti sayesinde nefes almaya, normalleşmeye başladı. Bunu AK Parti'ye bırakan ve kendine solcu diyen partiler ve solcular utansın. AK Parti solcu değil ama sol partilerin hepsini solladı. Diğer partiler AK Parti'nin sağında kaldılar. Bu kadar basit. Belki AKP kendi kendinden memnun kalır ve "sol muhafazakâr" olur. İşte Kürt açılımı. AK Parti'nin Türkiye'nin en önemli sorununun üzerine giderek demokratik açılımı başlatmış olması başlı başına olaydır. Ben, bu açılım ilk gündeme geldiğinde Başbakan'a teşekkür mektubu yazdım. Bu kadar önemli bir sorunu çözme iradesi ortaya koyduğu için.

Cevap geldi mi?

Gelmedi. Zaten cevap da beklemedim. Ama şunu gördüm ki, bu mektuptan sonra hemen AK Partili mi oldun soruları geldi. Hayır, ben AK Partili olmadım ama AK Parti Türkiye'nin en önemli sorununu çözmek için adım atıyorsa ona destek olmak insanlık görevidir dedim. İşte siyasette CHP ve MHP'nin yapmadığı bu. Başbakan Erdoğan ne yaparsa onlar tersini söylüyorlar. Bundan mantıksız bir şey olabilir mi? Benim Kürt sorununu AK Parti çözüyor diye demokratik açılıma karşı olmam, kendime karşı olmam demektir. Demokratik açılımı desteklemek beni AK Partili yapmıyor. AK Parti'yi birçok politikasından dolayı eleştirebilirseniz ama bunu yapabilmeniz için önce onun doğru yaptıklarına da destek vermeniz gerekiyor.


Modern dans pul koleksiyonculuğu gibidir

Türkiye için 'modern dans'çok ütopik bir şey mi?

Benim Türkiye'de modern dans projesini hayata geçirmeye çalıştığım dönem; bu konuda yeterince gelişme sağlanmadığı bir dönemdi. 2000'de Zeynep Tanbay Dans Projesi'ni kurduğumda özellikle özel sektörün bu konuya ilgisi çok azdı. Biz dans topluluğunu kurduğumuzda sadace klasik bale toplulukları ve Ankara Devlet Opera Balesi bünyesinde bir modern dans topluluğu vardı. İlk beş yıl yani 2000-2005 arası proje bazında çalıştık. Projeyi gerçekleştirip dağılıyorduk. 2002'den bu projeye Akbank'ın sponsor olması benim için büyük bir şans oldu.

Özel sektör sanatın birçok alanına sponsor oluyor bildiğim kadarıyla…

Evet ama dans konusunda yoktu. Bu açıdan çok önemli oldu sponsorluk. 2005 yılından itibaren daha yerleşik hale geldik ve dansçıların da buradan olduğu bir topluluğa dönüştü. Bunda da Akbank'ın payı büyük gerçekten. Bu tarihten itibaren sürekli bir arada, aynı çatı altında, ödenekli çalışan bir topluluk oldu ki, bu modern dans alanında ilk "profesyonel" ekip oldu.

10 yıl oluyor. İlgi ve izleyici açısından bir değerlendirme yapabilir misiniz?

Bu süre içinde ciddi bir izleyici kitlesi oluştu. Özellikle İstanbul'da ciddi bir izleyici var. Ankara ve İzmir'de de öyle. Ama biz bu süre içinde Antalya, İzmir, Eskişehir, Edirne, Bursa, Gaziantep, Adana'ya gittik kendi imkânlarımızla. Çünkü başka illere gitme konusunda sponsorluk imkânlarımız kısıtlı. Ama başka illerde düzenlenen festivallerde yer almak isteriz. Eğer davet edilirsek Türkiye'nin birçok iline gitmeye hazırız. Özellikle belediyelere bu konuda çağrımız var, bizi davet edin, biz gelmeye hazırız. Mesela Gaziantep Belediyesi bizi davet ettiğinde salon yine doluydu ve birçok insan gösteri sonrası, ilk kez modern dans izlediklerini ama sahnede kendilerini bulduklarını söylediler.

Modern dans, adı üzerinde modern, topluma biraz uzak bir his var adında. İzleyicilerinizle ilişkiniz nasıl?

Evet, Gaziantep'de bize söylenen tam bu oldu. İnsanlar bambaşka bir şey hayal ediyorlar, ama gösteri sonnrasında, hiç de uzak olmadıkları bir hikâyeyi sahnede buluyorlar. Bunda benim benimsediğim tarzın da etkisi olabilir. Çünkü bizim koreografimiz bu topraklara ait hikâyeleri, toplumsal hikâyeleri anlatıyor. İzleyicilerimiz arasında toplumun farklı kesimlerinden insanlar olduğunu görebiliyoruz. Mesela, bizim bazı provalarımız açık oluyor. Onu izlemeye başörtülü genç kızlar da geliyor. Dans dersi verdim, örtülü kadınlar da dans eğitimi almaya geldiler. Bunun tamamen kültürel bir algı ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan İslami kesimin modernleştiği gerçeğini görmek gerekiyor.


Sol, kitapları aşamadığı için başarısız

Siz Ufuk Uras'ın eşisiniz. Ufuk Uras da ÖDP lideri idi. Ayrıldı, yeni sol arayışların içinde. Neden başarılı olamıyor sol arayışlar?

Solun demode olmasından. Solun satatükocu olmasından. Solun hâlâ eski kitaplardan yola çıkmasından. Kendini yenileyemeyip, kitapların arasına sıkışmasından. 21. yy.'dayız, Marksizm diyoruz evet ama aşmak lazım. Bir ideolojiyi, bir kitaba, bir adama indirgediğiniz zaman bu son kaçınılmaz oluyor galiba. İşte AK Parti avantajı tam burada ortaya çıkıyor. İdeolojik refansını bir kitaba, bir kişiye bağlamamış. İslami ama şeriat ya da Kur'an'ı ana referans yapmıyor. Esnek ve kendini duruma göre yenileyebiliyor. Yani özgür. Beni de AK Parti'ye yaklaştıran şey benim de bir kitabımın olmaması.

GENÇ SİVİLLERLE PARTİ KURMAK BENİ HEYECANLANDIRIR
AK Parti hakkında söylediklerini Ufuk Uras'a söylediniz mi?

Çok söylüyorum. Mesela yeni bir parti kurmayı düşünüyorlar. Ufuk bana gelip, Genç Siviller'le parti kuruyoruz deseydi çok heyecanlanırdım. Eminim bu toplumda da heyecan yaratırdı. Ama kimle kuruyorlar yeni partiyi? SHP ile Alevilerle. E yani diyorum. Bu mu yeni? SHP'yi, Alevileri biliyorum. Tek başına bunlardan bir şey olabilir mi zor. Ama Ufuk umutlu.

Ufuk Uras'ın performansı nasıldı?

Ben başarılı buluyorum. Ama ne yazık ki medyaya bu yeterince yansımıyor. Ufuk Uras aslında Meclis'te tek başına çok önemli bir işlev yerine getiriyor.

Son olarak yeni projenizden bahseder misiniz?

Bu yıl topluluğumuzun 10. yılını kutluyoruz. Yeni projemiz ARAZ'ın prömiyeri, 4 Aralık 2009 tarihinde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda gerçekleşecek. 10 Aralık'ta ise Caddebostan Kültür Merkezi'nde izlenebilecek. Konsept ve koreografisini ben yaptım. ARAZ, 14 bölüm ve 20 ayrı dansla bir bütün oluşturuyor.

Nedir ARAZ?

Gösteriyi izledikten sonra ARAZ'ın ne/nasıl/nerede/ne zaman/neden/kim olduğunun sorularının doğru yanıtını bulanları, minik bir 'ödül' bekliyor.


En büyük korku hâlâ darbedir

Darbe girişimleri Ergenekon'la yargılanıyor mu?

Ergenokon Davası, Türkiye'nin geçmişte yaşadığı bütün pisliklerin ortaya çıkmasıdır. Bu dava Türkiye'nin karanlıktan, aydınlığa çıkabilmesi için tek çaredir. En son Mart 2009'a ait bir darbe girişimi (Kafes) ortaya çıktı. Bakın dört-beş ay öncesinden bahsediyoruz. Bize hep soruyorlar; "Hâlâ darbe korkusu mu var, en büyük tehlike şeriat değil mi?" diye. Ben şeriat korkusu görmüyorum ama darbe korkusunu her an yaşıyoruz. AK Parti hükümetine baktığımda da ben şeriat korkusu görmüyorum. Olduğu zaman ona da karşı olurum. Şu anda şeriat korkum yok ama darbe korkum var.

Sol içinde Ergenekon konusu bir ayrışmaya yol açtı sanki...

Ergenekon Davası aslında solda bir turnusol kâğıdı işlevi gördü. Kimin solcu, kimin sağcı olduğunu ortaya çıkardı. Ergenekon bıçak gibi indi ve taraflar ortaya çıktı. Aslında daha acı bir şey söyleyeyim arkadaşlıklar bile bölündü.

Sizin oldu mu?

Olmaz mı? Ben dostlarımı kaybettim.

Nasıl önlenecek darbe girişimleri?

Ordu esas görev alanına, kışlasına dönmesi ve kendi içinde bir iç temizliğe gitmesi yani cuntacıları sivil yargıya teslim etmesi ile. Çünkü tanık subay örneğinden de biliyoruz ki, ordu içinde de bu cerahatların temizlenmesini isteyen bir grup var.

Bunu yapabilir mi?

Zor. Bakın Başbuğ hâlâ görevde, Cemal Temizöz görevde, Dursun Çiçek görevde. Ama bu durum Türkiye'yi oyalamaktan başka bir işe yaramıyor. Bu süreç, ordu ne kadar farkında bilmiyoruz ama en fazla orduyu yıpratıyor. Kamuoyu artık her şeyi daha açık biçimde görüyor, soru soruyor ve en önemlisi sokağa çıkıyor. Şehit annesi, oğlum niye öldü diye soruyorsa, bu işin sonu gelmiş demektir. Komutan askerin eline bomba veriyor, dört asker ölüyor. Kaza oldu deniyor, öğreniyorsunuz ki cinayet. Böyle nereye kadar gidilebilir ki? Bu kadar pislikle nereye kadar yaşanabilir ki?



14 yıl önce