Babam Selçuk Yaşar TÜSİAD kurucularındandır. 1988 yılında Ali Nail Kübalı gruptan ayrılınca babam, rahmetli amcam Selman Yaşar ve ben Yaşar Holding'i temsilen TÜSİAD'ın üyeleri olduk. Cem Boyner zamanında beni yönetim kuruluna almak istediler ancak babam “İzmir'de işlerimiz çok yoğun” dedi ve birinci yedek yazdılar. O zamanlar genç olduğum için genel kurulda iki defa kâtiplik yaptığımı hatırlıyorum.
Evet doğru. 1993 yılında bugün de günümüzün önemli sorunlarından biri olan Kürt sorunu o günlerde yine gündemdeydi. TÜSİAD, 1995 yılında profesörlere yaptırdığı araştırma raporlarını benimseyip açıklama yaptı. Hazırlanan Kürt sorunu raporu benim ve bazı üyelerin kabullenemediği öneriler ortaya koymuştu. Kürtlere özerklik tanınması gibi... TÜSİAD'ın o dönemki başkanları bu raporu tüm üyeler adına kabul etti. Oysa ki bu tür raporların üyelerle yapılacak genişletilmiş toplantılarda tartışılması ve gerekirse düzeltmeler yapılması gerekirdi. Ben de bizlere sormadan açıklanan bu görüşe tepki olarak istifa ettim.
Aynı dönemde Türk Eğitim Vakfı (TEV), TEMA Vakfı gibi önemli vakıfların kurucularından biri olan Aydın Bolak ve İş Bankası Genel Müdürlerinden Cahit Kocaömer de ayrılmıştı. Sanırım onlar da benzer sebeplerle ayrıldılar. Konuşma fırsatı bulamadım. Sivil toplum örgütlerinde katılımcı demokratik bir ortamın sağlanması beklenir. TÜSİAD'da böyle bir ortam maalesef bulamadık.
Tabii ki denedim. TÜSİAD'a üye olduğum dönem Halis Komili başkandı. Düşüncelerimi o sırada görevde olan tüm yetkililerle paylaştım. Ancak netice alamayınca raporla aynı fikirleri taşıdığım düşünülmesin diye istifa ettim. Raporlar profesörlerin imzasını taşıyordu ancak toplum tarafından derneğe üye olan kişilerin savundukları fikirler gibi algılanacaktı.
Eğitim programları çok önemli. Eğitim sisteminden çıkacak iş gücünün kapasitesi sanayicileri dolayısıyla işadamlarını da ilgilendiren bir konudur. TÜSİAD'ın bu konuda görüş beyan etmesi doğal karşılanabilir. Eleştirim TÜSİAD'ın çalışma şekline. Benim zamanımda da katılımcı bir yapısı yoktu bugün de yok. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, kendi bünyesindeki kurumların temsilcileriyle görüştükten sonra 'şöyle bir eğitim sistemi Türkiye için daha doğru olur' şeklinde beyanat verseydi bu çok daha doğru olurdu. TÜSİAD'ın 100'den fazla üyesi var ve bu üyeler arasında Ümit Boyner'den farklı düşünenler olduğuna eminim. Ama aynı üyeler eğitim konusunda sessizler. Sadece bir kişinin sesi çıkıyor ve dolayısıyla TÜSİAD'ı sadece bir kişi temsil ediyormuş gibi görünüyor.
Ben kesintili eğitim programının ne olduğunu, neyi amaçladığını tam olarak anladıklarını sanmıyorum. Sessizliklerinin bir nedeni bu olabilir. Üyelik yapısı ve şekli ise bir başka neden. Diğer yandan 4+4+4 kesintili eğitimin demokratikliğin gereği olan çoklu bir tartışma platformunda dile getirilmesi gerekirken, TÜSİAD ile AK Parti arasında bir söz düellosuna, bir tür çekişmeye dönüşmesi üzücü. Tabii burada kişiliklerin de etkisi var. TÜSİAD başkanlarının savunduğu fikir ve düşünceleri, üye olduğum dönemde olduğu gibi bugün de üyeleriyle geniş çaplı bir toplantı sonrasında konuştuğunu hiç sanmıyorum. Katılımcı demokratik ortamın hâlâ sağlanamadığını düşünüyorum. Ama bu bir kültür, bu geçmişten gelen bir gelenek. Beş yılda on yılda değişecek bir durum değil! Her şeye rağmen daha iyi noktalara geleceğimiz kanısındayım.
TÜSİAD gibi derneklerin Anadolu'da yaygınlaşması sağlanmalı bence. Bunun için de sivil toplum örgütlerinin yapılanmasıyla ilgili yasada değişiklik yapmak gerekebilir. Biliyorsunuz, yasaya göre derneğe şahıs olarak ortak olabiliyorsunuz, tüzel kişilik olarak değil! Kanunda değişiklik yapıp, hem şahıs hem de tüzel kişiliklerin üye olmasının sağlanması çok önemli. Tüzel kişilik olarak da sivil toplum örgütlerine üye olma hakkı tanınırsa çok daha demokratik bir ortama kavuşulacağına inanıyorum. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in şimdiye kadar yaptığı tüm açıklamalar geçmiş ananelere uygundu ama bu sistem artık değişmeli. Değişmenin zamanı geldi de geçiyor bile...
Bu konuda size sadece iki tane atasözü söyleyeceğim. Üzerine bir söz söylemeye bence gerek yok! 'Diktatörden diktatör doğar', 'Armut dibine düşer'. Askeri vesayet-TÜSİAD ilişkisiyle ilgili bunu söyleyebilirim. Ama bugün bence asker de değişiyor. Eski vesayetçi anlayış tamamıyla geçmişte kalacak.
Artık dünyada çocuklar çok erken yaşta okul öncesi eğitime başlıyor. En az 2 yıl okul öncesi eğitim şart! Hatta bu eğitimlerde dil öncelikli oluyor. Çünkü o yaşta dil öğrenmek çok daha kolay. 4+4+4 eğitim, temel eğitim olarak olabilir. Ancak ilk 4 yıldan sonra çocuklar hiçbir şekilde sınav stresine sokulmamalı, geçişler otomatik olmalı. 14 yaşındaki çocuğu yeteneklerine göre yönlendirebilirsiniz. Türkiye'ye kimsenin radikal dincilik, ırkçılık gibi kavramları getirmeye gücü yetmez. Bu açıdan bence dün dündü, bugün çocuklarımızı iyi yetiştirme zamanı. Ayrıca çocukların kılık kıyafetinden dolayı eğitimden yoksun kalması da kabul edilemez. Başörtüsü yasağı olmamalı. İyi yetiştirilmiş meslek lisesi mezunları sanayide ve tarımda olduğu gibi hizmet sektöründe de gerekli. İş olanağı olan yeni meslekler eğitim programımıza girmeli. Düz lise yüzde 30 mezun veriyorsa bu oran meslek liselerinde yüzde 70 olmalı. Ayrıca meslek liselerinde en az 2 yabancı dil mecburi eğitimi de sağlanmalıdır.