|

28 Şubat'tan mağdur olanlar da suç duyurusu yapabilir

1982 Anayasası'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasından sonra darbeciler için Türkiye'nin her yerinden suç duyurusu yapıldı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin'e 28 Şubat ile ilgili de suç durusu yapılıp yapılamayacağını sorduk. Ergin; “28 Şubat sürecinde bir suç algısı var ise buna ilişkin olarak savcıların harekete geçmesinin önünde bir engel yok” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 20/09/2010 Pazartesi
Güncelleme: 00:31 - 20/09/2010 Pazartesi
Yeni Şafak
28 Şubat'tan mağdur olanlar da suç duyurusu yapabi
28 Şubat'tan mağdur olanlar da suç duyurusu yapabi
Referandum geride kaldı ve Türkiye için artık yeni bir dönem başladı. 2011 seçimlerine kadar değişen 26 madde için yapılacak uyum yasaları ve düzenleme-ler var. Bunun için hükümet kanadında hummalı bir çalışma var. 12 Eylül'de kabul edilen paketin en somut sonucu anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılmasıyla 12 Eylül'den mağdur olanların Türkiye'nin her yerinden darbecileri ilişkin suç duyurularında bulunmaları oldu. Ve ilk soruşturma için de karar çıktı.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da referandum sürecinde ve bundan sonrada gündemde olacak isim var; Adalet Bakan Sadullah Ergin. Ergin ile geçen hafta Hakkari'de yaşanan mayınlı saldırı günü konuştuk. BDP'lilerle yapacakları görüşme iptal olunca randevumuzu daha erkene aldık. Ergin ile ayrıca hem referandum sürecini hem bundan sonraki süreci konuştuk. Türkiye'nin 2011'den sonra yeni bir anayasası olacağını ifade eden Ergin, bunu en geniş katılımla yapmak istediklerini de ifade etti. Ergin Türkiye'nin yeni bir anayasa fırsatının 2008 yılında da yakaladığını ama CHP'nin bu fırsatı yok saydığını söyledi.

Referandum sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Referandum sonuçları milletimizin hassasiyetini ve demokratik gelişime verdiği desteği, Türkiye'nin AB projesine verdiği desteği ortaya koyması açısından son derece önemliydi. Değişen anayasa maddeleri içinde Türkiye'de vatandaşlarımıza yeni hak arama yolları getiren, bireysel olarak vatandaşın hukukunu güçlendiren ve Türkiye'de zaman içerisinde yaşanmış olan hukuksuzlukları koruma altına alan düzenlemeleri anayasadan çıkartan önemli maddeler var. Bunların kabul edilmesi ile birlikte Meclis'in gösterdiği iradeyi halk da onaylamış oldu ve Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda önemli bir adım daha atıldı. Ama asıl önemlisi, kabul edilen değişikler hem Türk demokrasisi hem de AB ile yürütmekte olduğumuz müzakerelerin geleceği açısından çok önemlidir.

Anayasa paketinde iki madde çok tartışıldı: HSYK ve Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değişmesi. Bunlar artık daha bağımsız ve tarafsız mı yoksa yürütmenin etkisene mi girdiler?

Ben AK Parti'de siyaset yapıyorum ve hükümetin üyesi-yim. Eleştiri yapan CHP, MHP mensupları da kendi durdukları yerden sübjektif değerlendirmeler yapabilirler. Ben de yapabilirim. Ama bizim iddiamız şu; bu kurumlara uluslararası standartları getiriyoruz, evrensel hukuku kendi iç hukukumuza uyumlu hale getiriyoruz. Kısaca güven veren bir adalet sistemini inşa etmek istiyoruz. Ama CHP ve MHP, yargı kuşatılmak isteniyor diye feryat ediyorlar.

Bakın CHP, paketi Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Anayasa Mahkemesi, verdiği kararın gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi'nin yapısına ilişkin şunları söyledi; “Anayasa Mahkemesi parlamentonun üye seçecek olması mahkemenin demokratik meşruiyetini sağlayacaktır”. Ayrıca “Avrupa'da baktığınız zaman Anayasa Mahkemesi'nin oluşumunda parlamentolar yoğun bir şekilde önemli ölçüde müdahiller ve Anayasa Mahkemesi'ni onlar oluşturuyorlar. Dolayısıyla Türkiye'de yapılmış olan bu düzenleme hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesine uygundur” diye bir tespit yapıyor.

HEDEFİMİZ YARGI BAĞIMSIZLIĞI

HSYK için de benzer tespitler var sanırım…

Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararında HSYK açısından yaptığı değerlendirmede; “Kurulun tabanı genişletilmiştir, değişik yerlerden üye gelmesi sağlanmıştır. İlk derece mahkemelerdeki hakim ve savcıların kurulun oluşumuna demokratik katkılımı sağlanmıştır. Teftiş Kurulu, bakanlıktan alınıp HSYK'ya bağlanmıştır. Kurulun üç daire olarak çalışması öngörülmüş ve Bakanın, bu dairelerin çalışmasına katılıp oy kullanması engellenmiştir. Kurulun kendine özgü sekretaryası oluşturulmuş, ayrı binası ve özerk bütçesi öngörülmüştür. Tüm bu düzenlemeler HSYK'nın daha bağımsız olmasını sağlamakta ve yürütmenin etkisini azaltmaktadır.” tespitlerinde bulunmuştur. Yapılan tüm bu değişikliklere uluslararası referans kaynaklar ne diyor, birde ona bakalım; Avrupa Konseyi'nin danışma organı olan Venedik Komisyonu bizim kriterlerimizle uyumlu olan düzenleme diyor. Avrupa Parlamentosu sözcüleri bu değişikliği desteklediklerini ifade ediyorlar. Genişlemeden sorumlu üye aynı değerlendirmeyi yapıyor. Dolayısıyla bu değişikliklerin ve adımların, Türkiye açısından doğru ve Türkiye'yi AB'ye yakınlaştıran düzenlemeler olduğu açıktır.

Muhalefet dışında herkes olumlu buluyor sanırım...

Evet, şimdi Anayasa Mahkemesi'nin tespiti ve uluslararası referans kaynaklarının tespitleri ortada. Siyasilerin kendi penceresinden veya siyasi ideolojik yaklaşımlarını bir tarafa koyacak olursanız, bu paketin getirdiği götürdüğü nedir diye baktığınızda, yargıda demokratik meşruiyeti sağlayan, katılımcılığı sağlayan ve evrensel hukukun aradığı şartları Türk yargısına kazandıracak düzenlemeler olduğu açıktır. Bu tartışmasız şekilde ortada.

AK PARTİ TÜRKİYE'NİN ÇİMENTOSUDUR

Referandum sonuçlarının, Türkiye'yi coğrafi olarak üçe böldüğü görüşüne katılıyor musunuz?

Türkiye'de AK Parti gibi bir parti olmasaydı, o değerlendirme gerçek olabilirdi. Bakın; BDP sadece Güneydoğu partisidir, CHP sadece ise sahil partisidir. Ama AK Parti Türkiye'nin her tarafında temsil edilen ve her tarafta kabul gören tek partidir. Bu yapısıyla AK Parti, Türkiye'nin farklı kategorilerine bölünmesini önleyen ve birliğinin teminatı olan bir parti olduğunu yeniden ortaya koymuştur.

Peki, neden yeni anayasa değil de sınırlı değişiklikleri içeren bir paket geldi?

Bizim getirmiş olduğumuz düzenlemeler, Türkiye'nin AB üyeliği için kısa vadede yapmaya söz verdiğimiz düzenlemeleri kapsıyor. Belli fasılları açabilmek için Türkiye'nin AB müzakerelerinde mevzi kazanabilmesi için sınırlı da olsa, bu değişiklikleri yapmak gerekiyordu. Bu 26 maddeye bakarsanız her birinin arka planında AB ile 35 başlıkta yürüttüğümüz müzakerelere bir atıf bulursunuz. Burada Adalet Bakanlığı'nın doğrudan sorumlu olduğu 23. fasıldır. Bu faslın gayri resmi açılış kriteri olarak görülen Yargı Reformu Strateji Belgesi 2009 yılı Ağustos ayında Avrupa Komisyonu'na sunulmuştur. Avrupa Komisyonu bu belgeyi doğru yönde atılmış bir adım olarak değerlendirmiştir. Strateji belgesinde kısa vadede yapılması öngörülen AYM ve HSYK yapısına ilişkin değişiklikler, Türkiye'nin vaat ettiği değişikliklerdi. Bu paket içerisinde yer alan bir diğer düzenleme ise askeri ve sivil yargının görev alanlarının yeniden belirlendiği anayasanın 145. maddesinde yapılan değişikliktir. Bu değişiklik de, AB kriterlerinin gereğidir. Bununla beraber kamu denetçisi, ombudsmanlık kurumu, sendikal hakların genişletilmesi ve diğer bütün maddeler Türkiye'nin AB hedefiyle doğrudan ilgilidir.

Anayasanın 26 maddesi değişti. Uyum yasaları ile ilgili süreç nasıl işleyecek?

HSYK'ya ilişkin anayasadaki değişikliklerden sonra bizim, kurulun işleyişine ilişkin teşkilat yasası çalışmalarımız son noktaya geldi. Birkaç gün içinde, çalışmalarımız tamamlanınca bunu yargı camiası ile paylaşacağız ve bu sürecin sağlıklı yürümesi için gerekli olan eleştiri ve katkıları alıp değerlendireceğiz. Bunun dışında ilgili diğer mevzuatta yapılması gereken değişiklikler hazırlanıyor. Bunlar hazırlandıkça birbiri ardına parlamentoya sevk edilecek ve anayasadaki değişikliklerin bir an önce yaşama geçebilmesi zaman kaybına izin verilmeyecektir.

GÜNDEMİMİZDE BAŞKANLIK SİSTEMİ YOK

Yeni anayasa için nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Eğer 2008'de Köksal Toptan'ın yaptığı davete CHP de, katılmış olabilseydi bugün bu anayasa değişiklik paketi 26 maddeden ibaret olmazdı. Değiştirilemeyecek maddeler dışında, bütün maddelerin içinde yer alacağı yepyeni bir anayasa bugün milletimizin önünde olurdu. Ama biz her seçenekte anayasa konusunda en hazırlıklı partiyiz. Çünkü şuna inanıyoruz; 21. yy.'du AB üyesi olmayı hedefleyen bir Türkiye'ye darbe anayasası yakışmaz. Bizim yaklaşımımızı Başbakanımız ifade etti: Olabilecek en geniş uzlaşı ve mutabakat arayışı. Biz sonuna kadar uzlaşı oluşturma arayışında olacağız. Umarım parlamentoda Meclis başkanımızın sağlayacağı imkânlarla bu daha mümkün olacak. Biz parti olarak bu tür çalışmalara destek olacağız. 2011 seçimi sonrası gelecek siyasi aktörler de benzer katkıyı verirlerse çok kısa sürede Türkiye mutabakata dayalı yeni bir modern anayasaya kavuşur.

Sizin anayasa taslaklarınızda Başkanlık sistemi var mı?

AK Parti'nin ve Türkiye'nin gündemi bu değil. Bunun bu şekilde tartışılmasının doğru olmadığını düşünüyorum.


Geçici 15. madde kaldırıldı. 12 Eylül'le ilgili suç duyuruları yapıldı. Zaman aşımı konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bakın 12 Eylül 2010 sabahı aradan 30 yıl geçmesine rağmen bu konuyu tartışamıyorduk bile. Çok açık ve net bunun tartışılıyor olması suç duyurusunda bulunabiliyor olması Türk demokrasisi adına ileri bir adımdır.

Ama şimdi bana bakan olarak görüşümü, zaman aşımı süresinin dolup dolmadığını soruyorsunuz. Şimdi ben siz soruyorum, geçici 15. maddenin kaldırılması kötü mü oldu? O utancı anayasadan çıkarmak iyi olmadı mı? Bugün zaman aşımı ne zaman başlar? Bitti mi bitmedi mi? 80'de mi yoksa 83'de serbest seçimler yapıldıktan sonra mı başladı? Ya da bu bir insanlık suçu mu değil mi, bunda zaman aşımı olur mu, olmaz mı gibi tartışmalar yapılabiliyor ise bu geçici 15. maddenin kaldırılmış olmasındandır. Şimdi artık yargı devreye girmiştir ve bağımsız yargı karar verecektir ve buna ilişkin içtihatları oluşturacaktır.

28 ŞUBAT'TAN MAĞDUR OLAN YARGIYA GİDEBİLİR

12 Eylül darbesi için suç duyurusu yapıldı. 28 Şubat post-modern darbesi için de olabilir mi benzer bir yargılama?

28 Şubat sürecinde bir suç algısı var ise buna ilişkin olarak savcıların harekete geçmesinin önünde bir engel yoktur. Bizim bu yönde savcılara, talimat verme yetkimiz yok. Ama savcıların ortaya çıkabilecek talepleri değerlendirmeleri için hukuki bir engel olmadığı kanaatindeyim

YAŞ ve HYSK mağdurları kaybettikleri haklar konusunda süreç nasıl işleyecek? Mesela Ferhat Sarıkaya hiç değilse avukatlık yapabilecek midir?

Elbette ki bu uygulamalardan, ihraçlardan mağdur olduğunu düşünen kimseler var ise bunlar kendi hak arama yollarına gidebilirler. Bu kadar ağır bir kararın yargı denetimine tâbi olmadan uygulanması kabul edilebilir bir olay değildi, şimdi buna yargı denetiminin gelmiş olması vatandaşlar için bir güvencedir. Şu ana kadar meslekten ilişkileri kesilenler açısından yeni düzenlemenin uygulanması gerektiği kanısındayım. Hukukta genel ilke budur. Umarım önümüzdeki süreçte yargı bu yönde yapılacak müracaatları özgürlükler ve insan hakları açısından yorumlayıp içtihatlar oluşturur. Bu arada yasal bazı düzenlemeler gerekiyor ise parlamentomuzda bu tür ihtiyaçları gözardı etmeyecektir.


Uzlaşma aramadınız mı?

Biz bu süreci olabildiğince uzlaşmayla geçirmek için elimizden gelen gayreti gösterdik. Ayrıca bu detaylar ve paketin maddeleri parlamentoya sunulmadan önce, gerek Yargıtay gerek Danıştay Başkanlarımızla bu pakete önerilerini katkılarını almak için temaslarımız oldu, Anayasa Mahkemesi Başkanı ile görüşmelerimiz oldu. Cumhurbaşkanımız'ın bazı girişimleri oldu. Yani bütün uzlaşı yollarını zorladık. Ayrıca parlamentoda görüşülmeden önce de arayışlarımız oldu. Görüşme esnasında birtakım temaslar sağlandı. Şu anda paketle ilgili muhalefetin uzlaşma aramadılar eleştirisini hak etmediğimizi düşünüyorum. Hele hele ana muhalefet partisinin bu eleştiriyi yapma hakkının olmadığını düşünmüyorum.

2008'DE ANAYASA'YI DEĞİŞTİREBİLİRDİK

Neden özellikle ana muhalefet?

Hatırlanırsa, 2007 seçimlerinde önce AK Parti, eğer 2007'de vatandaş bize yetki verirse seçimlerden sonra yeni bir anayasa yapacağız ve bu yeni anayasada değiştirilemez hükümler dışındaki bütün maddeleri gözden geçirip gerek duyulan reformların yapılacağını taahhüt etti. Seçimlerden sonra bilim heyetinin hazırlamış olduğu taslağı muhataplarımızla paylaşmak üzere hazırlanırken, AK Parti'nin kapatma davası ile muha-tap olduk. Bu sırada muhalefet partileri de bir siyasi partinin mutfağında anayasa değişikliğinin doğru olmadığını bunun parlamentoda hazırlanmasının daha doğru olacağını bize eleştiri olarak yönelttiler. Kapatma davası süreci bittikten hemen sonra 4 Eylül 2008'de; tarih veriyorum hemen altını çiziyorum: Dönemin Meclis Başkanı Sayın Köksal Toptan, parlamentoda grubu bulunan siyasi parti başkanlarına birer mektup yazdı.

İçeriği neydi bu mektubun?

Bu mektubun içerisinde; Geliniz, parlamentoda ihtiyaç duyulan reformlar için 4 ayrı komisyon oluşturalım. Bu komisyonların oluşum tarzı da çok enteresandır. Her siyasi parti milletvekili sayısı oranında değil, eşit sayıda üye versin. AK Parti 341 milletvekili var 2 üye versin. O günkü adıyla DTP 2 üye versin, MHP 2, CHP 2 üye versin. Oluşacak 8 kişilik komisyon çalışsın ve komisyonun tamamının evet demediği hiçbir şey Meclis'e gelmesin. Yani bir partinin evet demediği hiçbir değişiklik yapılmasın. Bu kadar hoşgörülü, bu kadar uzlaşıya açık en küçük grubu bile en büyük grup ile eşit derecede temsil imkanı getiren bu öne-riye AK Parti, DTP ve MHP evet dedi ve üye verdi. Ama ana muhalefet partisi bırakın üye vermeyi, TBMM Başkanı'na cevap dahi vermedi. Bundan daha uzlaşmacı bundan daha hoşgörülü bir yaklaşım ne olabilirdi? Ama ben hayır uzlaşmam görüşmem diyen bir muhatapla neyi konuşacaksınız neye ulaşacaksınız? Yani CHP baştan uzlaşma yolunu ka-pattı. Sıkılı yumruklarla uzlaşmanız mümkün müdür?

CHP'DE MUAHTAP KiM BiLMiYORUZ

Peki, Baykal gitti Kılıçdaroğlu geldi. Değişiklik var mı CHP'de?

Üslup yöntem açısından bir değişiklik olacağı beklentisine girdik ama maalesef orada da bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Sayın Kılıçdaroğlu gerçekten zaman zaman farklı bir takım şeyler söylüyor ama onun söylediği sözleri, ya yardımcıları, ya da parti yetkilileri 'düzeltme' yoluna gidiyorlar. Sayın Kılıçdaroğlu söylüyor, bir parti yetkilisi “o kendisini bağlar” diyor, ya da bir saat sonra düzeltme geliyor; “o böyle demek istemedi de, böyle demek istedi” diye. CHP'de böyle bir problem var. Sayın Kılıçdaroğlu'nun beyanları ile CHP'nin kurumsal görüşünün örtüşmediği görülüyor. Bir kere bunun örtüşmesi gerekecek. Biz hangi beyanın ortada kalacağını, hangisinin sahipleneceğini bilemiyoruz. O yüzden CHP'nin Genel Başkan ile parti organları arasında uyum sağlanabilirse, Türkiye'nin sorunlarının çözülmesi için birlikte çalışmanın yoları da açılmış olabilir

Daha yapıcı muhalefet istiyorsunuz yani…

Elbette ki, kısır siyasi çekişmelerin ötesinde ülkenin ve toplumun sorunlarını çözecek sorumluluğu herkes taşırsa daha faydalı ve sorun çözücü olur diye düşünüyorum.


Siz bugün BDP heyeti ile görüşecektiniz ama Hakkari'de meydana gelen olay bu görüşmeyi iptal etti. Ne olacak bundan sonra?

Bu ülkede terörden, şiddetten, anarşi olaylarından çok çekmiş insanlarımız var. Geçmişten bugüne yaşanan bütün şiddet olayları bu ülkenin önüne konulmuş bariyerler. Bu ülkenin 73 milyon insanının her birinin birey olarak insan haklardan yaralanmasını, hukukunu güçlendirmek, hukuk devletinin tam anlamıyla yerleştirilmesi güven veren adalet sisteminin tesis edilmesi için çalışıyoruz. Ülkenin demokratikleştirilmesinde, ekonomik olarak kalınmasından tüm Türkiye'nin eşit biçimde yararlanmasını istiyoruz. Bunun içerisinde kalkıp Laz'ın, Çerkez'in, Arap'ın kalkıp bana şunu neden sağlamadın gibi bir sorusu anlamlı bir soru değildir. Kürtlerin de bu yönde sorusu anlamlı değildir. Biz bu ülkede yaşayan herkes için bu hakları getiriyoruz. Tüm vatandaşlarımızın eşit olduğu bir Türkiye için çabalıyoruz.

Biz bunu sağlamaya çalışırken, diğer yandan da ısrarla ben elimde silahla terör yoluyla değişik taleplerimi karşılamak istiyorum diyenlerle, bu devlet en geniş şekilde mücadele etme hakkına sahiptir. Bu mücadelede de asla zafiyete düşmeyeceğiz. Bugün 10 vatandaşımız maalesef kör bir terör bombasıyla hayatını kaybetti. Hangi insani değer adına böyle bir eylem savunulabilir? İnsan canı kanı üzerinden bir mücadelenin 21. yüzyılda bir anlamı olabilir mi? Bu saldırı resmen vahşettir.

Yani siz genel demokratikleşmenin Kürt sorununu da çözeceğini mi söylüyorsunuz?

Evet. Türkiye demokratikleştikçe, standartlarını yükselttikçe sorunlar bir bir çözülecektir. Biz bu konuda çaba harcıyoruz ve Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyenleri de, bize yardımcı olmaya çağırıyoruz.

Terörle bir yere varılmayacağını PKK kendisi ifade ediyor. Neden şiddete başvuru,yorlar?

Bakın şunu ifade edeyim; Türkiye, demokratikleşiyor, ekonomik olarak büyüyor ve güçleniyor, küresel denklemede güçlü ve söz sahibi bir aktör oluyor. Türkiye'nin bu yeni misyonuna karşı olanların buluştukları tek ortak nokta ise terör ve şiddet. Biz bunun farkındayız ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlayıcı tedbirlerimizi alıyoruz.




14 yıl önce