Toplum yazarıyla helalleşmeli...
Gözyaşı döken aydının dünyasında öteki yoktur, bütün acıları duyan bir vicdan vardır. Vicdanla yaşamak zordur, vicdansız yaşamak ise daha da zordur. Hayat düşünenler için, idrak basamaklarını tırmananlar için "sürekli duyarlılık" yolculuğudur. Her şeye ve her yere duyarlılık… O, insandan insanlığa, insanlıktan insana gidip gelir, kosmosta dolaşır durur sürekli. Her yerde âlemler kurar, kurulmuş âlemleri keşfeder. Ötekileştirme değildir çabası, hayatı alışkanlığa, reflekslere indirgememek için ötekini arar, bulur, konuşur, dinler. Yazar toplumun yaşadığına ad koyar. Yazar toplumun ve yapabildiği ölçüde insanlığın hem mazisidir, hem de gelecek yazıcısı… Gerçekleri de ütopyaları do o yazar. İçinde bütün insanlığı bütün halleriyle tutan vicdan var olduğu müd-detçe yazarın gözyaşları akar ve ardından dili usulca çilesini, gözyaşlarını, hakkını helal etmeye dair samimi bir cümleye tercüman olur… Yazar toplumuyla helalleşme erden ve cesaretini taşımalı ki, çağına ses olsun, varlığı, etkisi fani ömrü ile bitmesin… Akıl, ahlak, adalet, adap ve aşk varsa yazarda helal edilmeyi bekleyen gözyaşları da vardır elbet…
Rusya benim Türkiye rehberim" dediğiniz Gogol'ün izinde serisinin üçüncü kitabını yayınladınız; Eyy Uhnem! Ey Uhnem!.. Rusya'yı anlayabildiniz mi?
Çok iddialı bir cevap ama Rusya hakkında artık pek çok yanılmıyorum.
Hiç gitmedi ki.
Biz Osmanlı'dan ne kadar besleniyorsak, onlar da o kadar reddetmiyorlar. Birden fazla yerden besleniyorlar. Rusya'nın yeniden 'kutup güç' olabilmesinin arkasında tıp var, bilimde geldikleri yer var. II. Dünya Savaşı'nda Nazileri durdurmanın gururunu taşıyorlar. 80 sonrası bu kadar sömürüye maruz olunca şaşkına döndüler. Tekrar eski özgüvenlerini kanabilirler ama artık emperyal olacaklarını zannetmiyorum.
Özelleştirme sonrası ülkeyi paylaşan 13 insan var. Bunların 11 tanesi fizikçidir. Başka bir ülkedeki burjuvazide görülmeyecek kadar iyi eğitim söz konusu. Çok boyutlu düşünüyor, kendine güveni var, hızlı hareket ediyor. Nobel'e çeyrek kalaya kadar bir eğitimi kenara itip kapitalist sistemde de başarılı oluyorlar. Kendilerinden daha çok söz ettirirler.
Tesadüf olmadığını düşünüyorum. Fizik gibi meslekler sosyal bilimlerden nasiplerini almamış mesleklerdir. Onların dünyaya bakışı daha maddeci olabiliyor. Öyle olunca da bir roketi yükseltmeye çalışır gibi para kazanmayı düşünebiliyorlar.
Tabii, vicdanla ne ilgisi olur. Gücün getirdiği bir parlama çağı… Dini ya da sosyalist ahlakı bir kenara atıp sadece daha çok para kazanmaktan sorumlu olduğunda yeryüzü sana açılır…
Orada mafyaya işadamı gibi bir bakış var. Bazı şeyler suç değildir, kanunu değiştirirsiniz yasal olur. Rusya'da neyin mafya olup olmadığını kararlaştıracak mekanizmalar eksik, bunlar her dakika değişiyor. Mafya olarak görülen biri İngiltere'de, Amerika'da baş tacı ediliyor.
Rusya emperyallik iddiası taşımıyor ki, kendini kurtarmaya çalışıyor.
Bir kere doğal kaynaklar açısından müthiş şanslılar. Altın madenlerinin bir tanesi IMF'nin borcunu ödüyor. Öyle dışarıdan tamah edilir bir coğrafya da değil ama kendileri o şartlarda yaşamaya alışık. Bu da ciddi bir avantaj. Hâlâ çok iyi bir eğitim sistemi, kadroları var. Dahası Urallar'ın altı çok sıkı bir silah deposu.
Şu anda ülkü kaybı var. Biz türban konusuna odaklandık birbirimizi hırpalıyoruz, ama Rusya'da birlikte tartışabilecekleri hiçbir şey yok. Rusya'da herkes ayrı telden çalıyor. Kendine dönüp iç düzenleme yapması lazım. Bugün orduda bile Rus milliyetçiliği mümkün değil. Evlilikler öylesine iç içe girmiş ki… 156 etnik gurup var… Bir süre içe kapanırlar. İşi Batı'nın akıl erdiremediği yöntemlerle götürecekler.
Kimseye ve hepsine. Birbirlerini klonluyorlar. Petro'yla Lenin arasında ciddi paralellik var. Klonlaya klonlaya geliyorlar. Putin zaten bir klon…
Hayır, bize çok benzetiyorum. Kadını da erkeği de ağırbaşlı…
Evet en çok benzettiğim tarafı, ezop dili diye bir kavramları kullanıyorlar. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla gibi bir şey. Tüm Rus politikacıları da buna sık başvuruyorlar. Bu açıdan bize çok benziyorlar. Bu bir güvensizlik değil, herhalde çarlık geleneği.
Tabii.
Savaş psikolojisi yaşıyorlar. Dışarıdan bakıp sulh zamanının değerleri üzerinden tartışmak çok zor. Emir komuta zinciri işlemiyor…
Burada ben ciddiye alınacak bir tane adam gördüm; Şevket Süreyye Aydemir. Çünkü gördüğünü anlatıyor. Bizde gördüğünü anlatan adam pek olmadı. Biz aldıklarımızı ideallerimizle değil olduğu gibi aldık. Rus edebiyatını da yanlış okuduk…
Bilsem paşa olacağım… AKP yüzde 47 oy alınca sevindim. Aynı oyu ÖDP alsaydı da sevinirdim, çünkü beni sevindiren oradaki bütünlüktü. Bu Türkiye'nin ortak kaygılarda bütünleşme iradesi demektir. Alınması gereken bir dönemeç vardı önünüzde. Gelir dağılımı bozuk deniyor, asıl problem olan Türkiye'de eğitim dağılımı bozuktur. 80'den itibaren Anadolu sermayesiyle yeni bir burjuvazi geldi. Bu burjuvazinin ilk kuşağı okumaya yöneldi. Birinci kuşak holdinglerde çalışacak kıvama geldi ama anne evde ve örtülü. Başka ülkelerde olmayan bir şey oldu, IMF'de çalışan kadın veya erkek annesinin elini öpmeyi beceriyor. Bu çok faydalı ve bana güven veriyor. Bugünkü dönemeç eninde sonunda gelecek, neyin dünyevi neyin seküler olduğu anlaşılacaktı. AKP ile bunu yaşıyoruz Aşamayacağımız problem yok ama konuları gündeme getirmekte ezop diline kurban gidiyoruz.
Katılıyorum. Toplum1950'de konuşmaya başladı diyorlar. Değil, DP elitistti… DP oyları ile AKP oylarının alakası yok. AKP'nin gelmesi bana şu duyguyu verdi; birileri eline çomak aldı Türkiye'nin altını üstüne getirdi. Alttakiler üste, üsttekiler alta, çorba yapmaya başladı. Çorba altını yakmadan da, karıştırmadan da olmaz. Bu beklenen bir şeydi. Bu süreci göremeyen bazı çevreler yığınakları yanlış yere yaptılar. İrtica ile savaşırken başörtüsünden başlarsanız bu yanlış yığınaktır ki bu yanlış hâlâ sürüyor. Senin söylediğin gibi Türkiye öteki ile karşılaşma dönemini yaşıyor şimdi… Dünyada birinci aydınlanma bitti, ikinci döneme girildi ama biz hâlâ birincideyiz…
Böyle bir koalisyon var mıydı ki! Ben o tarafta hep bir oportünizm gördüm şaşırmış değilim. Bir havuz kenarında bir imam, bir haham, bir kardinal birlikte oruç açıyorlarsa birisi takiyye yapıyordur ama hangisi…
Düne kadar El Fetih cephesinde savaşan adamlar, daha sonra Amerikan liberali oldularsa… Bugün böyle saflaşmaların bir sahiciliği yok…
Sayın Baykal'a bir metin yazarı lazım. Hiçbir politikacı söylediği lafı bu derece yoruma açık bırakmamalı. Galiba laiklik CHP'nin elinde tehlikede… Biz neyi müdafaa ettiğimizi anlamıyoruz.
Avakado misali, ne niyetine yersen o. Bu kadar ciddi dönüşüme giren tek toplumuz.
Yıpranıyor. Bütün renkler soldu, beyaza verdiler der ya şair bütün renkler yıpranıyor. İhlas'a para yatırırsanız sevaba girersiniz denen dönemi unutmayın… Toplum kendini koruyacak mekanizmaları üretir. Her şeyi daha az tüketerek yaşamak yine mümkündür.
Zaman benim ölçülerimde çok muhalif denebilecek yazıları basmakta hiç tereddüt etmedi, tek bir satırımızı değiştirmediler. İçeriden mırıldanmalar başlıklı son yazıda ise sanıyorum Zaman açısından yazı bir tür aceleye geldi…
İnternette iyi bir okur kitlem var. Son yazı gazetede çıkmayınca o okurlar ne oldu diye sormaya başladılar. Yani ben "Ey ahali Zaman yazımı yayınlamadı" diye feryat etmiş değilim… Benim dışımda bir tartışma başladı. Bana kalsaydı bu kadar da önemsemeyebilirdim… Birkaç yazar "yayınlanmayan yazınız elimde" dedi hayretler içinde kaldım. Metin Boşnak diye biri oturmuş iş edinmiş her yere forvad etmiş. Ekrem Bey'e de mesaj atmış, o da sinirlenmiş…
Konuştuk… Ekrem bey, ne var bu yazıda da demedi, basılmamalıydı da demedi. Sanıyorum üzerinde düşünecek fırsatı olmadı. Aynı gün başka bir yazı istediler. Kosova ile ilgili bir yazı yazıyordum, ancak o gün elektrikler sık sık kesilince yetiştiremedim…
Hayır. Zaman benden koptu mu dersen ona da hayır derim. Sanıyorum bu sıcak olayın üzerinden biraz zamanın geçmesi lazım…
Ona bende çok üzüldüm. Zaman bu kadar eleştiriyi elbette hak etmiyor. Ayrıca bu konu benimle Zaman arasındadır. Dışımızda sergilenen büyük bir çıkarcılığa şahit olduk bu süreçte. Benim üzerimden Zaman'a, onun temsil ettiği değerlere vurmak istediler… Çok tuhaf, keşke olmasaydı. Mevlam neylerse hayır eyler diyorum. Konu o kadar benim dışımda gelişti ki…
Bu durum bana çok ağır, inanılmaz bir kirlenmişlik duygusu veriyor. Zaman'ın da daha dikkatli davranması gerekirdi. Kırgın mısın derseniz, cevabım hem evet hem hayır olur. Elbette biraz daha özen görmek isterdim… Yazıyı yayınlamayabilirsiniz ama bunu benimle tartışsaydınız, birlikte metin üzerinde konuşsaydık bunların hiç biri olmazdı…
Türban seküler bir haktır, seküler düzende örtülü bir şekilde okula gitmek için dinin emri olup olmadığını tartışmaya gerek yok. Demokrasi size bu özgürlüğü veriyorsa, buna bir de dini dayanak aramayın. Bir de "Yeni kadın"dan söz ettim… Bırakın açık ve kapalı kadınlar tartışsınlar birbirleriyle… Erkekler çeksinler ellerini kadınların üzerlerinden. Türkiye'de bu tartışmanın bir disiplini yok…
Keşke bunu yapan yazarların sayısı daha çok olsaydı… O zaman daha homojen bir toplum haline gelebilirdik. Unutmayın Ruslardan 2500 yazarın intiharı var. Bakar mısınız, toplumunu, yaşadığı süreci ne derece içselleştirdiklerine… Bir çıkış yolu bulamadıklarında kendi hayatlarına son vermişler… Ama Türkiye'de hâlâ bir aydın despotizmi var… Bugün aydının etkisi gittikçe azalıyor. Buna mukabil kamuoyu önderlerinin direnci ayakta duruyor. Herkes değişiyor onlar değişmiyor.
İyi klonluyorlar kendilerini. Bunlar organik aydın ideolojisini müdafaa eden aydınlar. Yaptıklarını akla uygun kılmak için sürekli delil arıyorlar… Bunlar köşelerinden, kürsülerinden, ekranlarından toplumun birbiriyle konuşmasını, birbiriyle tartışmasını da provoke ediyorlar. Şimdi etrafları eskisi kadar kalabalık değil, yine de gençleri klonlamaya çalışıyorlar. Kaos çağının cephaneliği bitiyor... Narsizm böyle bir şeydir, kendine biçtiği değerden bir şey kaybıyla büyük sıkıntı çekerler… Narsizmin bir ilerisi sosyal sadizmdir…
Hayır. Uzak-yakın hiçbir ilgisi yok. Lenin dini öğeleri toplayarak gelmiş bir adamdır, İsa ile eşleştirildi ve insanlar kuzu gibi öldüler…
Olmayan bir ilişkiyi kurarak ne kadar cahil olduğunu seriyorsunuz gözler önüne. Bir de milletin bam teline basıyorsunuz… Nutuk'u okumayan adamların koyduğu Atatürk resmi… Her şeyi kendini doğrulamak için okuyoruz, bütünlüklü bir okuma biçimimiz yok. Bunu "çağdaşlık" adına yaptığını düşünenler de yanlış içindeler. İlericilik, çağdaşlık dediğimiz şey; "ülkeyi rahat yaşayacağımız bir hale getirmek" mesela "kaldırımlar sadece bana göre olsun" gibi paylaşımdan uzak heyecan hali…