İhvan meydan siyasetini Mısır'da en iyi yapabilecek örgüt olduğunu gösterdi. İç yapısı sağlam, seçimden demokratik meşruiyet alıyor ve meydanlara çıkan yüzbinlere bakıldığında, Selefiler de destek veriyor, halktan önemli bir destek bulmuş durumda. Sivil direnişi demokratik meşruiyetle yapabilir ve şiddete bulaşılmazsa tersi bir demokratikleşme dalgası üretebilir.
Temel sorun 25 Ocak 2011'de yaşanan devrimin sonrası sürecin yönetilememesidir. Yani devrim oldu, Mübarek gitti ama demokratikleşme süreci tartışmalı yürüdü ve aktörler arasında uzlaşma yerine iktidar kavgası hakim oldu. Ülkede örgütlenme geçmişi, tarihi en eski olan İhvan'ın desteklediği Mursi Cumhurbaşkanı seçildi. İhvan'ın öne çıkması, yine Selefi Nur Partisi'nin İhvan ile bazı konularda anlaşması başta bazı Arap ülkeleri olmak üzere Batı'da da şüphe ile karşılandı.
Haklısınız vermedi. Ama içerde devrimden sonra herkes halkı temsil etme ve devrimi tamamlama iddiasında idi. Mursi seçildiği için doğal temsilci idi ama ordu da, yargı da bu iktidardan pay istedi. Son bir yıl içinde Mısır'da yaşananlar demokrasinin yerleştirilmeye çalışılmasından çok ülkedeki iktidar odaklarının paylaşım mücadelesi oldu. Muhalefet ve Mübarek yanlıları Mursi ile çalışmama konusunda bir kararlılık gösterdiler bu da seçimle gelen bir iktidarın meşruiyetini sürekli sorgulamaya götürdü. Mursi demokrasinin sürdürülmesi konusunda yalnız bırakıldı.
Bugün Mısır'da olan İhvan'ın halkın bir kısmının desteklediği bir darbe tarafından yıkılması değildir. Sorun, demokrasi deneyiminin kesintiye uğramasıdır. Bunun süreç içinde yaratacağı etki daha fazladır. Hem Mısır için hem bölge için hem de dünya için. Mursi ve İhvan için asıl zorluk devrimden beklentisi olan farklı grupların bir araya gelememesi oldu. Mursi söylenenin tersine bu farklı grupları yönetimine katabilmek için çaba harcadı. Muhafetten, diğer partilerden çok sayıda kişiye bakanlık hatta başbakanlık önerdi, birçoğusu İhvan'ın iktidarda yalnızlaştırılması amacıyla reddetti. Mursi'nin bu çabaları karşılık görmedi.
Mursi'nin seçilmesinden iki ay sonra yani Ağustos 2012'den itibaren Mursi ve İhvan'a yönelik bir dışlama politikası başlatıldı ve Kasım 2012'den sonra da İhvanlaşma tezi çok yaygınlaştı. Özellikle medya burada çok önemli rol oynadı. 'İhvanlaşma' 'Mursi'nin sadece İhvan'ı temsil ettiği' ve 'Mısır'ın Mursi tarafından satıldığı' iddialarının propagandası konusunda özel bir işlev gördü. Sonra yargı bu yalnızlaştırma politikasının destekçisi oldu. Ve asker de bunlara katıldı. İhvan tüm bu zorluklara rağmen iktidarını güçlendirmeyi ve ülkede derin bir yara haline gelen ekonomik krizi yönetmeye çalıştı.
Bu süreç medya tarafından otoriterleşme olarak sunuldu. Mısır gibi otoriter yapının çok güçlü olduğu gelenekten bir yıl gibi kısa bir sürede tam demokrasi ortamı beklemek fazlasıyla iyimser bir beklentidir. Kısaca bu darbenin hedefi İhvan'ın Mısır siyasal sistemine rengini vurmasını engellemek; diğer bir deyişle ehlileştirmek ya da dönüştürmektir.
28 Şubat'ı kastediyorsanız, iki ülkenin dinamikleri çok farklı; Mısır'da devrim sürecinin yönetilmesi ve demokrasiye geçiş sorunu var. Türkiye'de ise seçimler ve meşruiyeti yerleşmiş durumdaydı Refah partisi iktidardan düşürülüp kapatıldığında.Şu bir gerçek ki, Mursi ve İhvan'a karşı olanlar, Mısır'da İslamcı yönetimin iktidara gelmesinden rahatsız olan ülke içindeki gruplar ve eski rejimin kurumları bir yıllık süreç içinde demokrasinin çalışmasına hep engel oldular.
Mursi'nin ekonomik talepleri, ki çok zordu, karşılamaması ile halk meydanlara indi. Ama başarısızlığı Mursi ve İhvan'a fatura etmek hata olur. Özellikle medya, muhalefet, yargı ve askerin İhvan'ı nasıl tecrit ettiğini görmek durumundayız. Düşünebiliyor musunuz piramitlerin ve Süveyş Kanalı'nın Katarlılara satıldığı medya üzerinden insanların zihnine işlendi. Hegemonik bir söylem ile İhvan tecrit edildi. İhvan'ın başarısızlığı da İhvanlaşma ya da otoriterleşme propagandasına karşı bir söylem oluşturup bu rahatsız kesimlere ulaşamadı.
Bence İslami görünürlükten ziyade İslami referanslara sahip aktörlerin bağımsız siyaset yapma ve bölgesine düzen verme isteği Batı'yı rahatsız ediyor. Sözgelimi Selefilerin daha İslami görüntülü ama siyasal aklı zayıf konumları (teröre bulaşmadıkça) Batı'yı pek rahatsız etmez. Ancak bağımsız siyasal aklı olan daha ılımlı bir İhvan uzun vadede daha rahatsız edici bulunabilir. İslam ülkelerine yönelik bir kuşatmadan ziyade bu ülkelerin aralarındaki rekabeti kendi lehine kullanan bir dünya güçler mücadelesi var gibi görünüyor.
Türkiye'nin Ortadoğu'daki denklemde yapmaya çalıştığı, Suudi Arabistan ve İran'ın mezhepçi, kutuplaştırıcı siyasetine karşı Mısır ile beraber demokrasi temelinde yeni bir hat oluşturmaktı. Hem bölgenin kendi düzeninin yeniden kurulması hem de bu kutuplaşmayı aşmak için böyle bir seçenek vardı. Son yıllarda iki ülke arasında sağlanan olumlu ilişki bu yönde mesafe alındığını da gösteriyor. Mısır'ın oyundan düşmesi Türkiye'nin bölgesel güç olmak iddialarını biraz zayıflatacağı açık. Mısır bu durumda biraz daha Arabistan'ın etkisine girebilir. Ancak toplumsal örgütlenmesi güçlü
Bunlar önemli gözlemler ve pekçok kişi tarafından ifade ediliyor. İlkinden başlayayım. Arap Baharı ile gelen dalga İslamcıları iktidara taşıdı. Tunus'ta, Mısır'da ve hatta Fas'ta. Libya ve Yemen'in geleceğinde de İslamcılar en önemli aktörler. Yine Türkiye'de İslami hassasiyetlere sahip bir hükümet var. Batı bölgedeki otoriter-seküler rejimleri desteklerken hep İslamcıların iktidara gelmesinden korkmuştu ve otoriter rejimler tarafından da korkutulmuştu. Bu açıdan Arap devrimleri Batı'ya rağmen oldu. Arap devrimleri ile başlayan süreç yıllardır korkulan bir soru olan 'İslamcılar demokrasiyle gelirse ne olur?' sorusunun cevabının verilmesi anlamını taşıyordu.
Bu cevap olumlu oldukça Batı bundan ürkmeye başladı. Sürekli İslamcıların iktidar deneyimi otoriterlikle suçlandı. Mısır'da gerçekleşen darbe bu deneyimin erken boğulma girişimidir. Bu bölge için de dünya içinde hiç iyi değildir.
Çünkü İslamcıların demokrasi ile iyi bir sınav vermesi Batı'dan çok başta Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere ülkelerini krallıkla yöneten ülkelerdeki rejimlerin sonunun gelmesi demek. Çünkü demokrasi deneyiminin başarılı olması bu topraklarda zihniyet olarak başka bir sıçrama anlamını taşıyor ve otoriter liderler en çok bundan korkuyor. Nitekim Arabistan ve BAE'nin darbeye verdikleri desteğe bakınca bunu net olarak görüyoruz.
Mısır'da şu an yaşananlar bu deneyimi biraz erteledi sadece. Ancak bu erteleme bir tür sosyal mühendislik projesi olarak tasavvur edildiği için olumlu sonuçlanmayacak. Başka bir yönüyle de demokratikleşme tartışmalarını derinleştirecek. Meydan siyaseti demokratikleşme getirir mi bunu göreceğiz. İşte şimdi Mursi taraftarları meydanda ve çok daha kararlı bir şekilde meydanlarda kalabilir. Darbe bu soruyu da cevaplayacağımız bir ortamı yarattı.
Ağırlıklı olarak İkincisi olur. Çünkü İslamcıların demokrasi deneyimin başarıya ulaşması demek Ortadoğu ve Afrika'da büyük değişimin ilk adımı demek. İhvan'ın başarılı olması durumunda bölgesel düzen çok şiddetli bir şekilde sorgulanacaktır. Özellikle petrolü zenginliği elinde bulunduran Arap rejimleri sorgulanacaklardır. Sonra ne Arabistan rejimi ne de BAE yönetimi ayakta kalabilir.
Mısır'daki darbe Esed rejimi için bir nefes almak anlamına gelir. Şimdi Esed muhaliflere karşı daha sert olabilir. Bu da savaşın sürmesi ve can kaybının artarak devam etmesi anlamına gelir. Burada Suriye'deki İslamcı grupların güçlenmesinin de Batı'yı rahatsız ettiğini görmemiz gerekiyor. Şu anda İsrail ile ABD Suriye konusunda aynı yerde duracaktır. Bunun Suriye'deki muhalefet hareketini olumsuz etkileyeceği ortada. Bu yüzden Türkiye başta Suriye olmak üzere dış politikada daha çok mesai harcamak zorunda.
Bana göre dört senaryo mümkün. İlki bu darbenin İhvan'ın örgütleyeceği meydan siyaseti ile geri çevrilmesi ya da büyük tavizlerle İhvan'ın ağırlığını koruyacağı yeni bir siyasi denklemin üretilmesi. Mürsi'nin geri getirilerek erken seçime gidilmesi. Bunu İhvan'ın dayanma gücü ve sivil itaatsizlik başarısı belirleyecek bir de Mısır ordusu içinde muhtemel bir bölünme.
Ordunun siyasi davranarak İhvan'dan bazı isimleri alarak daha katılımcı bir yapıyı oluşturması ve geçiş sürecini kendi vesayetinde bu yapı ile sağlamak. Bu senaryonun olabilmesinin önündeki engel İhvan'ın tabanı. Çünkü şu anda tabanda bir kızgınlık olduğu açık. 85 yılın üzerine siz ilk defa seçimle iktidara gelmişsiniz ve devriliyorsunuz. Bu İhvan için kolay kabul edilecek bir şey değil. Ama diğer taraftan İhvan'ın en önemli özelliği örgüt yapısının gücü ve öğrenme kabiliyetinin yüksekliği. Yani İhvan bu süreçten dersler çıkararak da çıkabilir. O zaman bu senaryo gerçekleşebilir.
Arkada asker desteğinin olduğu liberallerin önde olduğu bir model. Bu askeri otoritenin hakim olduğu bir seçenektir. Bu liberal otoriterleşme İhvan tabanı üzerinde de ciddi baskı anlamını taşır. Bunun da çok sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. Sonuncusu da…
Bu da askerin tamamen önde olduğu, İhvan'ın tamamen tasfiye edilmeye çalışılmak zorunda kalacağı bir senaryodur. Bu iç savaşa yol açabilir. Bunu da kimse göze alamaz.
Bir kere Mısır'da darbenin başarılı olması demek İslamcı örgütlerde en olumsuz duygunun siyasallaşmasına yol açar.
El Kaide gibi radikal örgütler şu propagandayı yapabilirler; 'demokrasi, sandık, seçim Batı'nın oyunu. Seçim kazansak bile bizi iktidar yapmazlar'. Eğer bu duygunun siyaseti tutarsa o zaman bu ülkelerde radikal örgütler güçlenir. Bu da bu sosyal mühendislik projelerinin en olumsuz sonucu olur.