|

CHP yüzde 30'un altında kalırsa Kılıçdaroğlu koltuğunu koruyamaz

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun, “Kılıçdaroğlu meydanlarda bir oy daha fazla almak için her şeyi söylüyor ve söylemeye devam edecek” dedi ve ekledi: “Tabanın ve örgütün rahatsız olduğu konular da var bu söylediklerinde. Eğer CHP yüzde 30'un altında kalırsa Kemal Kılıçdaroğlu'nun koltuğunu koruması zor olabilir.”

Murat Aksoy
00:00 - 30/05/2011 Pazartesi
Güncelleme: 00:20 - 30/05/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
CHP yüzde 30'un altında kalırsa Kılıçdaroğlu koltu
CHP yüzde 30'un altında kalırsa Kılıçdaroğlu koltu
12 Haziran seçimlerinde herkesin gözünün üzerinde olduğu ve sonucun en çok merak edildiği illerin başında İzmir geliyor. AK Parti'nin İzmir'de iki seçim bölgesinin ilk sırasından aday gösterdiği Binali Yıldırım ve Ertuğrul Günay ile şehirde hem kendi kaderini hem de İzmir'in kadereni değiştirmek istiyor. AK Parti, CHP'nin ideolojik temelli siyasetine hizmet siyaseti ile cevap veriyor.

CHP'li adaylar, İzmir'de AK Parti karşıtlığı üzerinden yükselen bir siyasi dalga üzerinden oy istiyor seçmenlerden.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da hem CHP'yi hem de İzmir'i bilen Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tanju Tosun var. Bölge'de saha çalışmaları da yapan Tosun ile İzmir'i, seçimleri ve CHP'nin analizini yaptık. Tosun'un hem CHP hem de İzmir için yaptığı analizler gerçekten dikkate değer. Özellikle İzmir'in ulusalcı kimliğinin inşasında İzmir sermayesinin rolü sanırım bugüne kadar pek az konuşuldu.


CHP'yi akademik olarak bilen isimlerden birisiniz. Neler oluyor CHP'de?

CHP Türkiye genelinden farklı bölgelerde farklı ideolojik dil ve söylem kullanıyor. Kılıçdaroğlu gidip Anadolu'da Kürt sorununu da çözeriz ana dili de serbest bırakırız derken, İzmir'de CHP'liler tam tersine söyleyebiliyor.

İzmir'de ne söylüyor CHP'li adaylar?

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'si ulusal düzlemde ne kadar farklı ve söylem düzeyinde olumlu sayılabilecek şeyler söylerken, İzmir adayları bu söylemleri hiç kullanmıyor.

Neden?

Çünkü, seçim stratejilerini kutuplaşma üzerine kurmuşlar ve kutuplaştırdıkça bundan besleneceklerini düşünüyorlar. Yani şu anda İzmir'de Baykal dönemi CHP'sinin 3-4 yıl önceki söylemi, siyaset yapma tarzı egemen. Yani Baykalcı dil, Baykalcı söylem, Baykalcı siyaset tarzı şu anda CHP yerel teşkilatları aracılığıyla tamamen diri tutuyor. Ondan besleniyor.

BAŞARISIZLIĞIN MALİYETİ ÖDETİLİR

Türkiye genelinde CHP ne diyor?

Benim görebildiğim kadarıyla Baykal döneminde seçim kazanmayı dert etmeyen CHP, ilk kez seçim kazanmaya aday bir parti görünümü çiziyor. Fakat CHP'yi anlayabilmek, samimiyetini test edebilmek için 12 Haziran sonrasında altı-yedi ay daha geçmeli. Şu anda kısmen popülist görünen söylemlerin samimiyetini seçimlerden sonraki süreçte göreceğiz.

Neden 6-7 ay?

Çünkü şu anda AK Parti ile siyaseten mücadele etmek için neredeyse her şeyi söylüyor, her şeyi vaat ediyor, her şeyin üzerine konuşuyor. Oysa konuştuğu şeyler çok önemli şeyler. CHP'deki o klasik devletçi çizgiden artık daha topluma yönelen bir CHP var. Ama bu retoriğin topluma temas etmesi gerekiyor. Yani bunun sahici olduğunu görebilmek açısından -mesela Kürt sorununa bakış gibi- 12 Haziran sonrası söyleme bakmak gerekecek.

Tabii sonraki altı-yedi ay şunun için de önemli; eğer seçimlerde yüzde 30'un altında kalınırsa parti teşkilatı ve tabanı bu sonuçtan bu söylemleri, bu vaatleri, bu yeni kimliği sorumlu görebilir ve o zaman yönetim değişikliğine gidecek süreç de başlayabilir. Şu anda bile Kılıçdaroğlu'nun bu açılımlarını hazetmeyen ciddi oranda parti örgüt üyesi ve delege var.

Kerhen mi destek oluyorlar?

Seçimlere gidildiği için sessizler. Ama CHP 12 Haziran'da yüzde 30'un altında kalırsa bence Kılıçdaroğlu'nun yeri çok sağlam olmaz.

Başarı kriteriniz yüzde 30 mudur?

Evet. Bence yüzde 30 altı başarısızlıktır. Bu durumda, Kılıçdaroğlu muhalifleri, Baykal'a yakın isimler bu söylemleri, bu vaatleri CHP'nin tarihsel kimliğine bir ihanet olarak siyaseten kullanabilir. Çünkü şu andaki sessizlik tamamen seçime odaklanmış. Seçim kazanmak için her şey söylenebilir, her şey söylenmelidir ama yüzde 30'ların altında kalacak bir CHP'de hiçbir şey 12 Haziran öncesi gibi olmaz.

CHP tarihi bir dönemeçte. Ya yüzde 30'u aşıp dönüşüm yolunda devam edecek. Ya yüzde 30'un altına inecek ve (uzun yıllar tek başına) iktidar hedefini kaybedecek.

BİR OY FAZLA İÇİN HERŞEY SÖYLENİYOR

Anketler yüzde 27'leri gösteriyor. O zaman bu CHP yönetimi için ciddi bir risk altında…

CHP muhtemelen kararsız seçmen kitlesine oynuyor. Bu kararsız seçmen kitlesini cezbedebilmek için birtakım vaatler var. Zaman zaman abartılan vaatlere kadar varıyor. Mehmet Haberal'ın, Mustafa Balbay'ın, Sinan Aygün'ün aday yapılmasının bence en önemli sebebi de AK Parti'ye oy vermeyecek kararsız seçmeni partiye çekmek. Çünkü Kılıçdaroğlu şunu biliyor ne kadar yüksek oy alırsa CHP içindeki konumu o kadar sağlamlaşacak. Tek mesele o. Bu da sonu çok düşünülmüş bir işbirliği değil. CHP sol bir söylemle kendisini merkezde tanımlamak istiyor. Siyaseti sonuç almaya odaklanma olarak düşündüğümüzde anlaşılabilir, fakat ideolojik açıdan tutarlılığı sorgulanan bir tablo açıkçası.

Kürt sorununda açılım yapan, dili serbest bırakacağım, özerkliği güçlendireceğim diyen bir CHP'de Ergenekon sanıklarının, DYP kökenlilerin olması gerçekten siyaseten de tezat değil mi?

Haklısınız. Mesela o isimler Kürt sorununun çözülmesine ilişkin ne düşünüyorlar? Sanmıyorum ki, Kılıçdaroğlu kadar özgür olsunlar. Hatta şunu söyleyeyim, Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışları mesela İzmir'de bile rahatsızlık yaratıyor. O yüzden buradaki CHP'li adaylar o konulara hiç girmiyorlar. Bütün bunlar partinin kafasının ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. CHP'nin işi zor gerçekten.

YENİ CHP İÇİN TABAN İKNA EDİLMELİ

Peki CHP değişebilir mi?

CHP'nin değişmesi sadece Parti Meclisi'nin değişmesi demek değil. Ki bu PM, Fikri Sağlar'ı partiye üye yapmadı, Ercan Karakaş'ı aday yapmadı ama Mehmet Haberal'ı önce üye sonra aday yaptı. Yani PM de yeni değildir o anlamda. CHP'de değişim talebi, yukarıdan aşağıya doğru değişime yönelik bir baskı kurmak zorunda. Eğer bu baskı kurulursa CHP dışında demokrat özgürlükçü sol geniş bir çevre bu değişime destek verebilir. Ama burada sorun, yönetici kadronun önce bu değişim iradesine sahip çıkması. Şu anda söylem düzeyinde bu var ama program ve tüzük düzeyinde yok.

İkincisi eğer tavanda değişim isteği samimi ise bu değişime yerel teşkilatların ikna edilmesi gerekir. Yerel teşkilatlar özellikle batıda ulusalcı, kendi içinde Kemalist sol çizgiyi dipdiri ayakta tutuyorlar. CHP'nin programının yeniden yazılması gerekiyor, CHP'nin geleceğe ilişkin tarihinin yeniden yazılması gerekiyor bence. Yani geleceğe dair bir tarih yazmak gerekiyor. Dün ile hesaplaşma-hesaplaşmamadan çok mevcut programla mevcut tüzükle CHP'nin değişimi kolay değil. Sadece ve sadece bir söylem değişikliği var. Bu değişim için yeterli değil.

Seçimden sonraki 6-7 ay bunun için mi?

Evet. Eğer CHP değişim sürecini devam ettirecekse bunu seçimden sonra kurumsallaştırmalı. CHP'nin en sade üyesi için yeni bir demokrasi ve sosyal demokrat CHP el kitabı hazırlaması gerekiyor. Yani CHP'nin ilk yapacağı iş sosyal demokrasiyi katı ulusalcı, katı Kemalist çizgiden ayıracak yeni bir tarih yazması gerekiyor. Önce o ezberlenecek önce o anlaşılacak ondan sonraki süreçte değerlendirilecek.

Bunun için kritik nokta 12 Haziran'da yüzde 30'un üzerinde bir başarı elde etmektir. O zaman değişim için bir şans var demektir. Şu anda Kılıçdaroğlu lider olarak halen test ediliyor. 12 Haziran'daki sonuç ya bir güven tazelemesi olacak ya da güven kaybı.


İzmir ne zaman böyle olmaya başladı?

2007 yılı içinde yaşananlar özellikle cumhuriyet mitingleri yeni bir politik toplumsallaşma süreci başlattı. 2007'den itibaren özel bir ulusalcı kimlik oluşmaya başladı burada. Bu sürecin en önemli taşıyıcıları yukarıda ifade ettiğimiz, İzmir'deki iktisadi aktörler. İzmir'deki iktisadi aktörlerin mantığı, Türkiye'nin geçirmekte olduğu bu dönemi anlama konusuna biraz daha ağır kalıyor. Ağır kalmak hem ideolojik pozisyon alma olabilir hem de büyümek istemiyor, dünyanın ve Türkiye'nin gidişatına entegre olmak istemiyor olabilir. Ama bu İzmir'in kaybetmesine neden oluyor.

Kıyı kısmında dolaştığımız zaman çok Avrupai bir hava görüyoruz. Biraz daha içlere gittiğimiz zaman orada başka bir İzmir'le karşılaşıyoruz. Eminim ki daha dışarıya doğru gittiğimiz zaman durum iktisadi açıdan, yerleşim açısından daha da vahim. Tek İzmir yok. İzmirler var.

2007'de başlayan bu ulusalcı kimlik inşası 2009'da nasıl devam etti?

2007'de cumhuriyet mitingleri ile başlayan süreç sonrasında yerel yönetimler 2008 ve 2009 yılında bazı sosyal projeler başlattılar, yoksul mahallerin alt yapı sorunlarını çözdüler, temizlik, ana yolların asfaltlanması gibi hizmetler 2009 yerel seçimlerinde CHP'li belediyeleri oy olarak yükseltti. CHP Belediye Başkanı'nın yüzde 50'nin üzerinde oy alması sıradan bir şey değildir. Yakın geçmişte, 80'lerde burada ANAP'lı, DYP'li yerel yöneticilerin başkanlık yaptığını düşünürseniz. Tabii ki kimlik inşasının önemli bir faktörü de medya oldu. İzmir'i öyle bir yansıttı ki… Bunu 12 Eylül referandumu izledi. Bu açıdan 12 Haziran önemli bir test olacak.

Neyin testi?

İnşa edilmeye çalışan bu ulusalcı kimliğin kendini tamamlayıp tamamlayamayacağını.

Yani…

Eğer AK Parti 2007'de aldığı yüzde 30,5'i yüzde 36-38'e taşırsa bu ulusalcı kimliği kırabilir. Ama 30'larda kalır ve CHP'de yüzde 40'ı geçerse bu kimlik tamamlanmamışsa bile sonuna gelinmiş demektir.

Kırılması bir tür normalleşmeyi mi başlatır?

Elbette. İdeolojik kutuplaşmanın törpülenmesine yol açar ve kutuplaşmanın törpülenmesi de İzmir seçmenini ortaya çıkarır. Bence bu da güzel bir şey. Şu manzaraya bakın; bir tarafta katı, kendisini Kemalist olarak tanımlayan bir kitle var. Diğer tarafta kendini muhafazakâr olarak tanımlamayan bir kitle. Eğer AK Parti'nin toplumsal tabanına baktığınızda İzmir örneğinde öyle bir şey de yok. Bence AK Parti'nin yüzde 36-38 bandına gelmesi normalleşmenin bir başlangıcı olur. Bu anlamda Binali Yıldırım, Ertuğrul Günay ve diğer adaylar iyi tercihler.


MHP'de neler oluyor bu süreçte?

İzmir için şöyle bir örnek vereyim. Çevremde birçok CHP'li; CHP nasıl olsa belli bir oranda oy alacak, MHP de Meclis'te olmalı diyip oy vermeyi düşünüyor. Çok ilginç bir durum bu?

Neye bağliıyorsunuz bunu?

CHP'liler, daha doğrusu son yıllarda CHP'ye oy verenler partileri yeteri kadar güçlü olduğu için, MHP'nin parlamentoda yer almasında katkılarının olmasını istiyorlar.

Kasetler nasıl etkiler?

Bana kalırsa Ege, Trakya ve Akdeniz kıyı bandında kasetler MHP tabanını kenetleyebilir. Çünkü MHP geleneksel tabanı olarak varsaydığı muhafazakâr seçmeni BBP'ye ve AK Parti'ye kaptırdı. Şu anda giderek kendi steril, daha kentli milliyetçi/ulusalcı kimliğine ve tabanına dönüyor. Bu açıdan ben bu seçimlerde AK Parti'ye ya da BBP'ye çok fazla MHP oyu gideceğini sanmıyorum. Şu an itibarıyla MHP tabanındaki seçmenlerin kaset skandalın dolayı gidecekleri bir parti yok.

Yüzde 10 polemikleri neden çıkıyor?

Bence MHP'nin temel problemi değişen dünya ve Türkiye'yi yeterince okuyamaması. Seçim bildirgesine ve programına baktığınızda bunu görebilirsiniz. Tabii MHP'nin varlığının önemli bir nedeni de Kürt sorunundaki durumdur. Şiddet ve şehitler MHP'yi Batı'da diri tutmaktadır. Hatta yapılan çeşitli araştırmalarda , ilçeler özelinde son yıllardaki seçimlerde MHP'nin oyu ile o ilçelerde verilen şehitler arasında korelasyon var. Bu acı bir gerçek. Ama şu var ki, MHP kendini yenileyemezse bu kez barajı geçse bile, baraj oranı değiştirilmezse, her seçimde yüzde 10 krizi yaşayabilir.

O halde bu oranlarda bir tabanı oluşuyor...

Öyle denebilir. Çünkü MHP daha muhufazakâr seçmenini AK Parti ve BBP'ye kaptırdı. Bu seçimde ve bundan sonraki seçimlerde alacağı oy oranı, MHP'nin geleneksel taban oyu olacaktır. O oyda bugün konuşulan kadardır ya da biraz daha düşebilir. Zaten değişen Türkiye'de MHP'nin oyunun artması ancak partinin kendisini değiştirmesi ile mümkündür.


İzmir denilinde CHP kalesi algısı var. Katılı yormusunuz buna?

Ben o kadar katılmıyorum. 2007 seçimlerinde AK Parti yüzde 30,5, CHP yüzde 35,5 gibi bir oy aldı. 2009 yerel seçimlerinde ve 12 Eylül referandumunda bir kamplaşma görüntüsü vardı ama ben henüz bunun "kale"ye dönüştüğüne inanmıyorum. Çünkü burayı yıllarca merkez sağdan partiler de yönetti.

Sorun ne, ideolojik mi?

Herkes öyle yorumluyor. Ama bence burada gözden kaçan bir faktör daha var. O da sermaye. İzmir sermayesinin genetik olarak küçük olsun, bizim olsun gibi bir bakışı var. İdeolojik olarak farklı dünyaların insanları olmaları siyasi iktidarla işbirliği noktasında biraz mesafeli durmalarına neden oldu. Şu anda var olan kutuplaşma görüntüsünü ve ideolojik ayrışmayı AK Parti yerel yönetimle ilişkilendiriyor ama bana göre bu durumun önemli bir nedeni yerel yönetimden çok İzmir'in sermaye yapısının AK Parti'yle irtibatlanma konusundaki sıkıntılarıdır.

YENİ SERMAYEYE SOĞUKLAR

Neden irtibatlanma sıkıntısı var?

Buradaki sermaye Anadolu'daki gibi topraktan ticarete, ticaretten sanayiye doğru evrilememiş. Dolayısıyla ticaret ve sanayi de sınırlı olduğu için çok fazla büyüme derdi yok İzmir sermayesinin. İzmir ekonomik eliti, kendi dışında yeni sermaye sınıflarının bu kentte yükselmesine pek sıcak bakmıyor. Bu da kentin kendi içine kapanmasına yol açıyor. Büyüyememesine yol açıyor. Kısaca İzmir'in bu kadar içe kapanmasına ve ideolojik bir farklılaşma var görüntüsünün altında; yerel yönetimlerin ötesinde İzmir sermayesinin, ekonomik elitinin vizyonu ile ben merkezciliği etkili.

AK Parti'ye genel olarak bakış nasıl?

Türkiye'de Konya, Kayseri seçmen davranışı açısından ne ise onun tam tersini İzmir'de görmek mümkün. Bana kalırsa Konya, Kayseri gibi Anadolu'da AK Parti'nin çok güçlü olduğu kentlerde seçmen tercihlerinde ideolojik oy vermenin çok etkili olduğunu düşünüyorum. Oy vermede birinci motivasyon; 'Bu parti benim dünya görüşümü en fazla yansıttığı için' bu bir ideolojik bakış, ikinci olarak; 'benim annem, benim babam geçmişten beri bu partiye oy verirdi' böyle bir durum da var. AK Parti'ye gelirsek. AK Parti'nin temel sorunu son seçim sürecini bir kenarda bırakırsak; yerel teşkilat kendi kabuğundan çıkamadı. Kendi içinde kapalı devre olarak çalışan bir AK Parti yerel teşkilatı vardı karşımızda. Bu bilerek, tercihen yapılmış bir şey değil, biraz vizyon, biraz öngörü meselesi. AK Parti yerel teşkilatı İzmir'de düne kadar politikaya Anadoluluğun getirdiği utangaçlılıkla yaklaştı, kendisini İzmir'e anlatamadı. Böyle olunca AK Parti'ye yönelik ön yargılar güçlendi. Anlatsaydı kabul görür müydü, o da başka bir konu. Ancak son dönemde yani seçim sürecinde özellikle Binali Yıldırım ve Ertuğrul Günay gibi isimlerin milletvekili adayı olması bu kabuğu kırdı ve AK Parti'yi İzmir'e açtı. Yani ortalama İzmirli, İzmirli sermayedarlar, genel anlamda İzmir AK Parti ile bu seçim yarışında tanıştı. Bundan önce İzmir AK Parti'yi yeterince tanımıyordu. Bu ilişkisizlik bir sosyal mesafe yaratmıştı.

SOSYAL MESAFE KAPANMALI

Şimdi bu sosyal mesafe mi kullanılıyor muhalefet tarafından?

Biraz öyle. Bunda yaşam tarzları ciddi anlamda belirleyici. Bu açıdan Ertuğrul Günay'ın buradan aday olması muhalefet için ezber bozan bir şey. Diğer AK parti adayları için de bu söz konusu. Çünkü AK Parti listelerinde olan adaylar İzmir'in ortalama yaşam biçimini temsil ediyorlar. Bu yüzden muhalefet ve özellikle CHP, AK Parti'nin önüne bir bariyer koyuyor. Bu açıdan İzmir'de eğer bir kutuplaşmadan söz edilecekse bu CHP yerel teşkilatının ciddi kutuplaştırıcı bir dili, kutuplaştırıcı bir söyleminden kaynaklanmaktadır. Bu şekilde dışlamak ve iletişim kurmayı reddetmek sosyolojik olarak da psikolojik olarak da, siyasi olarak da doğru değil.



13 yıl önce