|

Demirel'in eli 2009'dan beri CHP'nin içinde

Demokrat Parti eski Genel Başkanı Süleyman Soylu, Demirel-CHP ilişkisinin bugün değil 2009 yerel seçimlerinde başladığını söyledi. Soylu, “Bu ilişkiyi anlamak için Demirel-TMSF ilişkisine, burada Deniz Baykal'ın rolüne, Yüksek Yargı'nın Demirel şirketleri ile ilgili aldığı kararlardaki ani değişikliklere, Mehmet Haberal'ın rolüne baksın” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 16/05/2011 Pazartesi
Güncelleme: 01:27 - 16/05/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Demirel'in eli 2009'dan beri CHP'nin içinde
Demirel'in eli 2009'dan beri CHP'nin içinde
12 Haziran seçimlerine 1 aydan az bir zaman kaldı. 4 hafta sonra bugün sonuçlar belli olmuş olacak. Ve yeni Türkiye'yi kuracak Meclis aşağı yukarı ortaya çıkacak.

Şüphesiz 12 Haziran seçimlerinde en çok konuşulan parti CHP. CHP'nin Ergenekon sanıklarını ve Süleyman Demirel'e yakın isimleri aday göstermesi birçok soruyu akla getiriyor. Bu işbirliğinin anlamı ve hedefi ne? Bu işbirliği, sandıktan hedeflediği sonucu elde eder mi?

Bu ve benzer soruları eski Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu ile konuştuk. Soylu, Demirel'in CHP içindeki operasyonu AK Parti karşısında güçlü bir blok oluşturmanın bir parçası olarak niteleyerek, bu işbirliğinin 1960'larda yazılan siyasetin milletten gizlenen yasalarına ve bununla oluşan iktisadi ve siyasi akrabalığa dikkat çekti.




Demokrat Parti geleneğinden gelen biri olarak size hemen şunu sorarak başlamak istiyorum. Demirel'e yakın isimler ve Ergenekon sanıklarının CHP'den aday olmasının anlamı nedir?

Siyasette oyunu arttırmak, iktidar olmak isteyen siyasi partiler kendi bulundukları tabanla yetinmezler. Bunu genişletmeye çalışırlar. Bu Türkiye siyasetinde hep var olmuştur. Bunu yapmanın bir esprisi vardır, o da siyasi şemsiye oluşturmaktır. Özellikle muhalefetin büyüme talebi varsa bu tip konsolidasyonu içeren bir siyaset tarzı zorunludur. Bunun bariz örneği Turgut Özal'ın 1983'te yaptığıdır. Yine 1995'te Erbakan böyle bir hamle yapmıştır. Başbakan Erdoğan 2002'de 2007'de bunu yaptı. Ancak CHP'nin yaptığı yani farklı isimleri bir araya getirmesi böyle bir amacı taşımıyor. Bu biraz yeni yönetimin diyeti gibi gözüküyor.

AK PARTİ'NİN BAŞARISI

Neden bu yola başvuruluyor?

AK Parti 8-9 yıllık iktidarında şunu yapmıştır, Türkiye'de siyasetin alanını meşruiyet içerisinde daraltmıştır. Yani öyle hamleler gerçekleştiriyor ki, diğer siyasi partilerin alan açmasına, büyüyerek siyaset yapmasına, farklı kitlelerle bir araya gelmesine izin vermiyor. Bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum, siyasi bir başarıdan bahsediyorum. Bu yenileşme hamlesi diğer siyasi partilerin hareket kabiliyetini daraltıyor. İlerlemecilik ve yenilik toplumun vazgeçmediği cazibe duyduğu temel belirleyici kriterdir. İşte bu ortamda CHP'nin başına Kılıçdaroğlu geldi. Kılıçdaroğlu hem bireysel olarak hem de uyguladığı dingin ve rasyonel politikalar açısından aslında CHP'ye yeni siyaset tarzı getirmeye çalışıyor. Ancak bunu fiili olarak hayata geçirmesi için yeterli zamanı olmadı. İşte CHP'nin arayışı burada başladı. Ve Demirel devreye girdi. Demirel'in devreye girmesinin temel bir nedeni var; 12 Haziran 2011'i kendi yerleşik iktidarları için son şans olarak görüyorlar. Kendi yerleşik iktidarının yerini milletin iktidarına bırakmasına tahammül edemiyorlar. Şu anda milletin iktidarını AK Parti temsil ettiği için de, yerleşik iktidarın tüm güçleri AK Parti karşısında en güçlü olan partide yani CHP'de bir araya geliyorlar.

DEMİREL HEP DEVREDE OLDU

O zaman bu ilişki sadece bu seçimlere özgü değil. Öncesi de mi var?

Var. 2009 yerel seçimlerinde Demirel, ciddi bir şekilde CHP'nin adaylarına doğrudan destek verdi. Hatta bugün MHP'den 1. sıradan aday olan Demirel'e yakınlığı ile bilinen eski bir DYP'li bakan, şu anda bizim partimizin Türkiye'nin en popüler belediye başkanlarından bir tanesine aday olduğu zaman Demirel'i referans göstererek "Gel seni CHP'den aday yapalım" dedi. Yine Demirel Türkiye'nin önemli ticaret odalarından birisinin başkanını aradı ve CHP'yi desteklemesi konusunda ricada bulundu. Bunlar, söyleyebileceğim onlarca örnekten birkaçı. Bu ilişkiyi sadece bugüne özgü bir fotoğraf anı olarak nitelendirirsek yanılırız. 2007'de Cumhurbaşkanlığı seçiminden, seçimlere kadar AK Parti'ye yönelik çok şey denediler ama olmadı. Kapatma da buna dahil. Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına gelmesi de dahil.

Nasıl yani Kılıçdaroğlu'nun iktidara gelmesi yerleşik iktidarın operasyonu mu?

Öyle. Sadece o değil. Son günlerde MHP ile ilgili çıkan kasetler de aynı hedefin parçası. MHP'yi CHP'ye yöneltmenin bir hedefi. CHP'yi dizayn edenler, şimdi de MHP için düğmeye bastılar. Bu isimlerin CHP'de birleşmesini hızlandıran şey 12 Eylül 2010'da keybedilen referandumdur. Eğer bu kadar farklı insanlar CHP'de bir araya gelmişse siyasi amacın yanısıra; bu bir araya gelenlerin arasındaki ticari ilişkiler, siyasi akrabalıklar, siyasi çıkarlara bakmak gerekir. Bu ilişkiler ağının gizli yasası 1960'larda yazılmıştır. Bugün bu yasanın kuralları uygulanıyor.

Bu durum Kılıçdaroğlu'nun da işine geliyor olabilir. Böylece AK Parti'ye karşı bir koalisyon şemsiyesi oluşturmayı hedefleyerek seçimlerde başarı elde etmek istiyor olabilir. Ki benden sonra DP'nin başına gelen başkan defalarca söyledi; “Biz önümüzdeki seçimlerde iktidara karşı bir muhalefet bloğu oluşturmalıyız”. Burada bütün muhalefet bloğuna seslendi. Bugün bütün yaşananlar bu kurguya uygun.

İKTİSADİ ORTAKLIKLAR VAR

Bekliyordunuz yani…

Evet. Bakın bir kez daha ifade edeyim; bu ilişkiler sadece siyasi ilişkiler değildir. Bu ilişkilerin ticari bir kökeni de vardır. Herkes bu ilişkilere bakarken TMSF-Demirel ilişkilerine, burada Deniz Baykal'ın rolüne, Yüksek Yargı'nın Demirel şirketleri ile ilgili aldığı kararlardaki ani değişikliklere, burada Mehmet Haberal'ın rolüne baksın. Muhakkak siyasal güçlerini kaybetmek istemiyor olabilirler ama bunun birde iktisadi bir alt yapısı olduğunu Ankara'da, Türkiye'de bu işleri takip eden herkes biliyor. O olayların sürecini, o günkü TMSF Başkanı, o günkü kamu bürokrasisi, yüksek yargı yaşadı ve biliyor.

Biraz açsanız bu iktisadi ilişkiyi?

Demirel, şirketlerine el koyan TMSF'den kurtarmak, Yüksek Yargı'yı etkilemek için CHP, Haberal'ı ve birçok kişiyi devreye soktuğunu Ankara'da bu işleri takip edenler bilir. CHP ve Haberal lobisi Demirel ailesinin şirketlerini TMSF'den bu çabanın sonunda hukuk yollarıyla kurtararak "kuyunun dibinden çıkarmıştır". İlişkiler o kadar iç içe geçmiştir ki burada diyet var, yerleşik Ankara iktidarını kaybetmemek var, kin var, korku var, siyasi hesaplar var.

Bu bloğun ana hedefi nedir?

Bu blok, gönüllü değil, zorunlu bir muhalefet bloğudur. 12 Eylül 2010 referandum sonuçları bu bloğu daha birbirine zorunlu hale getirmiştir. Temel amacı yerleşik Ankara iktidarını millete kaptırmamak, Türkiye'de yeni anayasa yapılmasına engel olmak, olmuyorsa yapılacak anayasada temel hak ve özgürlükler, demokratik açılımları ve genişlemeyi kısıtlamaktır. 12 Haziran sonrasında Meclis'in sayısal olarak iktidar açısından çok rahat olacağı araştırmalardan anlaşılmaktadır. Ancak bu bloğun beklentisi Meclis'i çatışma alanına çevirmektir. Çünkü bu her iki taraf için de yüzyılın hesaplaşmasıdır. Benim görüşüm, halkın bunlara bu imkanı vermeyeceği yönündedir. Yeni Meclis'te önceki dönemden daha sert mücadeleler olacaktır.

Temel tartışma ekseni ne olacak?

Vesayet sistemini değiştirmek isteyenlerle, millet iktidarını kurumsallaştırmak isteyenlerin bir mücadelesi olacak. Ergenekon ile ilgili mücadele edenlerle, Ergenekoncu olarak nitelendirdiğimiz birçok insan bu yeni Meclis'te karşı karşıya gelecekler. Şu anda yargılanan Ergenekon sanıklarını siyasi çizgiye kaydırarak dokunulmazlık hedefliyorlar. Ergenekon bir anda Neo-Ergenekon'a dönüşüyor. Dokunulmazlık hedefliyorlar ve zaman kazanıp Ergenekon'u siyasallaştırma gayreti içerisindeler. Bu açık biçimde demokrasi mücadelesinin Meclis'te devam edeceğini gösteriyor. Bu mücadelenin bir alanı da önümüzdeki dönem yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri olacaktır.

GERÇEK SOLCULAR BU İLİŞKİLERE İTİRAZ EDER

Peki Alevi ve Kürt kimliği ile bildiğimiz Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorunu konusunda duyarlılığını bildiğimiz Sezgin Tanrıkulu bu ilişkiler ağına nasıl katlanacaklar sizce?

Bu onların sorunu. Ki eminim bundan rahatsız olan başka insanlar da vardır. Vicdanlı insanlar, samimi sosyal demokratlar ve solcular bu ilişkilere itiraz eder diye düşünüyorum. Şu çok açık ki, CHP, Neo-Ergenekon'a taşıyıcı annelik yapıyor. Bu taşıyıcı anneliğin hem siyasal sorumluluk açısından, hem etik açıdan hem de insani açıdan doğru olmadığını düşünüyorum. Diğer taraftan Kılıçdaroğlu'nun Kürtlüğünün ve Aleviliğinin problem olmadığını İstanbul seçimlerinde gördük. Bu bana göre Türkiye'nin geleceğine yönelik büyük bir avantajdır. Kürtlerin ve Alevi sorununun çözülebilmesi için avantaj olabilir. Kılıçdaroğlu, Ergenekoncuları sırtından atsa CHP'yi daha rasyonelleştirir ve iddialı iktidar adayı haline getirebilirdi.


CHP 12 Hazirandan sonra bölünebilir mi? Yani Ergenekon yanlıları ile yeni CHP taraftarları gibi?

Seçim sonrası çıkacak tablo Türkiye'nin önüne hiç beklemediği büyük bir sürpriz koyacakır. Millet 12 Eylül 2010 referandumunun sonucunu anlamayanlara bir kez daha ders verecektir. Sonucu görünce, Ergenekon siyasi örgütünün ayakları suya erecektir. Seçilenlere, yani siyasi temsilcilerine ne talimat verirlerse o gerçekleşir. Benim kanaatim hiçbirisinin CHP'den kopamayacağıdır. Çünkü CHP onlar için "saklama kabı" olacaktır.

Demirel neden hâlâ bu işlerin içinde?

Demirel korkuyor. On yıl siyaset yapan rahmetli Özal ile kıyaslandığında itibarının rahmetli Özal'ın gerisinde kalmasının sıkıntısını yaşıyor. Ayrıca tarihe Ergenekon ile ilişkilendirilerek, darbeler ile ilişkilendirilerek geçmekten yukarıda bahsettiğim iktisadi ilişkilerine kadar birçok korkuları var. Ben, mevcut durumdan değil, tarih kitaplarında yer alacağını umduğu durumdan korktuğunu düşünüyorum. Onun kafasında hep De Gaulle vardır. Bize komik gelebilir ama Cumhurbaşkanlığı'nın halk seçimi ile olması da aklından geçmiyor değil. "Acaba ulusalcı, milliyetçi, laikçi bloğun ortak adayı olabilir miyim" diye düşünüyordur. Tüm bunlar, onu hareketli kılıyor.

Bu proje 2009'da mı hızlandı?

Dikkat ederseniz bugün CHP'deki adayların bir bölümü 2007'de Demokrat Parti'nin adayı idi. Mesela Sinan Aygün. Mehmet Haberal'ın o günkü Demokrat Parti'ye olan etkisi şimdi daha iyi anlaşılıyor. O zaman da esas amaçları merkez sağı CHP bloğunun içerisinde çözmek ve MHP'yi buna zorlamaktı. Bu oyun 2008'de benim Demokrat Parti'nin başına geçmem ile bozuldu. Bizim çok ultra demokrat bir çizgi izlememiz, Ergenekon karşısındaki aldığımız belirgin tavır bu projeyi sona erdirdi. Ancak bize yönelik operasyona karşı koyamadık. Bazı medya gruplarının, Encümen-i Daniş'in, Güniz Sokak'a yakın işadamlarının topyekün harekatıyla, biz 2009'da yerel seçim sonrası aldığımız % 4 oy ve 150 belediye ile görevi teslim ettik. Sonra süreç malum. Benden sonra CHP sempatizanı olan genel başkan zaten projeyi deklare etti. Ergenekon ve CHP temel stratejileri oldu. Bu projenin iktidara karşı bloklaşma olduğunu ortaya koydu.

Ergenekon ne olacak?

Burada hükümetin, yargının, HSYK'nın alacağı tavır önemlidir. Basının alacağı tavır önemlidir. Bunun bir siyasal mücadele değil, bunun Türkiye'nin değişim ve dönüşüm mücadelesi olduğu düşünülürse herkes için süreç daha kolay ilerler.

Benim vicdanımda bir Ergenekon vardır. Bunlar çok uzun süredir vardı. Benim vicdanımdaki Ergenekon Menderes'i idam etmiştir. Bana göre Ergenekon 1971 muhtırasını vermiş, 1980 darbesini gerçekleştirmiştir. 28 Şubat sürecini yaratmıştır. Bu ülkenin çocuklarının sağcı, solcu diye birbirin düşürmüştür. Benim vicdanımdaki Ergenekon namaz kılanları fişlemiştir, hepimizin kafasında Alevi öcüsü yaratmıştır. Kürt sorununu şiddet kullanarak çözümsüz hale getirmiştir. Türkiye'nin yıllarca enerjini yok etmiştir. Benim vicdanımda Ergenekon mahkum olmuştur. Failleri bellidir. Ergenekon vardır. Ve bizleri tehdit olarak görmekte, fırsat kollamaktadır. Temennim Ergenekon Davası en kısa zamanda sonuçlansın. Türkiye'nin önü açılsın.


Seçimler Türkiye'nin kader seçimi mi?

12 Haziran 2011 seçimlerinde bana göre Türkiye bir karar verecek. Bu karar eski Türkiye ile yeni Türkiye arasında bir karardır. Eski Türkiye dönerek mi yaşamak istiyoruz yoksa yeni kurulan Türkiye'nin parçası mı olmak istiyoruz. Bu yeni Türkiye'nin siyasi temsilcisini bir siyasi parti olarak görmek de doğru değil. Şu anda AK Parti yeni Türkiye'nin taleplerini karşıladığı için ana akım partidir. AK Parti toplumsal taleplere sırtını döndüğü gün bu toplum yeni bir parti bulur. Toplum at değiştirmekte çok mahirdir. Ancak tekrarlıyorum, bu seçim sonuçları çok sürprizli olacak. Türkiye 12 Haziran'dan sonra karar vermekte zorlanmayacak.

12 Haziran sonrası ana gündem ne olur?

Ben Türkiye'nin üç temel sorunu olduğunu görüyorum. Anayasa sorununun ötesinde üç sorun. Bunlar Kürt sorunu, Alevilerin yaşadıkları sorunlardır, üçüncüsü de kadın, cinsiyet sorunudur. Bunlarla birlikte dindarlar ve köylülerin yaşadıkları sorunlar vardı. Bunlar da cumhuriyetin ötekileştirdikleri idi, Gayrimüslimlerle beraber. Ama dindarların ve köylülerin sorunları son 50 yılda önemli bir bölümü çözüldü. Menderes'le, Özal'la ve son dönemde AK Parti ve Erdoğan iktidarı ile bunların sorunları kısmen çözüldü. Burada AK Parti'nin hakkını teslim emek lazım. İroni yaparak söylersem Gayrimüslimlerin de sayılarını azaltarak çözdük. Ama Kürt, Alevi ve kadın sorunu önümüzde duruyor. Bunların içinde en önemlisi Kürt sorunudur. Kürt sorunu çözülmeden yeni anayasa yapmak mümkün değildir.

Neden?

Çünkü vatandaşlık tanımından, kimlik dil tanımına kadar pek çok konu gelip Kürt sorununa takılacaktır. Kürt sorunun bir çözüm üretemediğiniz durumda yapacağınız anayasa kadük kalır, işlevsiz olur. Yani Türkiye Kürt sorununun çözümü konusunda uzlaşmadan yeni anayasa yapması mümkün değildir. Yeni anayasa Kürt sorunu çözülmeden ya da çözülüyormuş gibi yapılarak gerçekleşirse 21. yy'ın hayal kırıklığı olur. Bir karar vermek zorundasınız. Kürt sorunu dar bir geçitte önümüzde duran büyük bir kayadır. Ve bu kayayı kaldırmadan bu geçitten çıkmak mümkün değildir.

Keşke Habur daha iyi yönetilebilse idi. Habur Türkiye'nin en önemli barış adımı idi. Burada kötü sınav verildi. Medya kötü sınav verdi, o projeyi yürütenler kötü sınav verdi, Kandil kötü sınav verdi, muhalefet kötü sınav verdi. Topyekün bir barış projesini heba ettik. Bu kötü bir tecrübe. Ama bunu bir kere daha denemeden barış imkânını yakalayamayız. Türkiye 21. Yy da bölgesinde küresel güç olma iddiasını, öncelikle içindeki ihtilafları minimize ederek sağlayabilir. Bu süreçteki küçük sorunlara takılmamalıdır. Yeni anayasa toplumsal barışımızın ve ilerlemecilik talebimizin önünü açacak yazılı belgesi olmaktan başka hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Anayasaların temel işlevi de budur.


MHP'ye yönelik kasetlerin anlamı ne?

Bir kere MHP, Türkiye'nin çok gerisinde kalmış bir siyasi partidir. Kürt meselesini okuyamayan bir siyasi partidir. Türkiye dönüşürken, dönüşemeyen bir siyasi partidir. Kasetlerin hedefi MHP'yi baraj altına itmek ve onu CHP'ye eklemlemek olabilir. Ama Baykal'a yönelik kasetler ile, MHP'ye yönelik kasetler aynı akıl, aynı kaynaktır. Acaba Bahçeli'den Ergenekon, kamuoyunda bilinen aracıları vasıtasıyla bu koalisyona girmesini mi talep etmiştir. Yoksa şimdi bunun hesabını mı görüyorlar? MHP'nin Demirel'in MHP Genel Merkezi'ni ziyaret ettiği tarihten itibaren ters giden işlerini sorgulaması gerekir düşüncesindeyim. Bence MHP'nin kasetlerden daha önemli sorunu vardır. MHP 12 Eylül 2010 referandumunda kendi tabanı ile ters düşmüştür. MHP 12 Eylül'de harakiri yapmıştır. MHP dünyanın ve Türkiye'nin nereye gittiğini okuyamayan arkaik bir parti haline gelmiştir.

Kasetler MHP'yi baraj altına iter mi?

Bu kasetler, şu anda kararsızlardan MHP'ye gelecek oylarda tereddüte yol açar. Kararsızlardan MHP'ye gitmesi muhtemel oyların büyük bölümü hükümet muhalifi oylardır ve bunların önemli bir bölümünü Batı oyları ve büyükşehir oyları oluşturmaktadır. Bu oylar kısa yoldan CHP'ye gider. Zaten bu kaset meselesini düşünenler bunu da hesaplamışlardır. Ki benzer bir oy geçişliliği 2009 yerel seçimlerinde yaşandı. İki parti arasında yani milliyetçi ve ulusal çizgi arasındaki geçişliliği çok rahat görebiliyoruz. Örneğin; Manisa'da CHP'lilerin büyük bölümü MHP'ye oy verdiler. Eskişehir'de ülkücüler DSP'nin adayı Yılmaz Büyükerşen'e oy verdiler. Yine Balıkesir'de CHP'liler MHP'ye oy verdi. Antalya'da MHP'liler CHP'ye oy verdi. İki parti arasında Batı'da doğal bir taban bütünleştirmesi söz konusu oldu. İki partili bir sisteme gittiğimizi düşünürsek MHP'nin süreç içinde CHP içinde erimesi de söz konusu olabilir. Lütfen şuna dikkat edelim. Bahçeli'nin son aylardaki sözleri, konuşmaları ile Deniz Baykal'ın 2007-2009 de söylediklerini bir yan yana koyun. Ne göreceksiniz? Bu söylemin çıkış yolu yoktur. MHP "ben kendimi dışarıda bırakıyorum" diye ısrar ederse de yapacak bir şey yok.



13 yıl önce