|

Faiz lobisinin son kozu terör

Süleyman Yaşar reyting kuruluşlarının Türkiye'nin notunu haksız biçimde BB'de tutmasının yıllık maliyetinin 14.5 milyar TL olduğunu söyledi. Reyting kuruluşlarının not arttırmamadaki bir gerekçesinin de Türkiye'deki kaotik ortam olduğunu söyleyen Yaşar; “Son dönemde artan terör olayları ile Eski Türkiye'nin devam etmesini isteyen 'faiz lobisi'nin bağlantısı olduğunu” söyledi.

Murat Aksoy
00:00 - 25/07/2011 Pazartesi
Güncelleme: 00:02 - 25/07/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Faiz lobisinin son kozu terör
Faiz lobisinin son kozu terör
Gündelik hayatta neredeyse her konuda bir düşüncesi olanların bile üzerine konuşurken düşündükleri, biraz yabancı oldukları bir alan var; ekonomi. Herkesin dolar, euro fiyatları konusunda bilgisi olsa da; ekonomi kendine has kopleks bir yapı. Görünen göstergeler, endeksler, paritelerin arkasında bambaşka ilişki var.

Geçen hafta AB, Yunanistan'a ikinci kez yardım elini uzattı. İrlanda, İspanya, Portekiz hatta İtalya için kriz korkusu geçmiş değil. Reyting kuruluşları bu ülkelerin bazılarının oranlarını düşürdü. Önce Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ardından Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı peş peşe iki uyarı yapınca, “kriz” gündem maddelerimizden birisi oldu.

Bu hafta Söyleşi-Yorum'da ekonomist Dr. Süleyman Yaşar ile konuştuk. Yaşar, ekonominin sadece göstergelerden ibaret olmadığını ve 'Eski Türkiye' taraftarlarının bir silahının da ekonomi olduğunu dile getiriyor. Süleyman Yaşar ile reyting kuruluşlarında AB'deki krize, Türkiye'deki ekonomik ısınmadan terör-ekonomi ilişkisine kadar birçok konuyu konuştuk. Yaşar ile söyleşiden benim çıkardığım sonuç şu; Siyasal alanda yasadığımız aydınlanmanın benzerini iktisadi alanda yaşanması gerekiyor.


"Notumuz düşecek mi, artacak mı", kritik zamanlarda hep bunu soruyoruz. Kimdir notumuzu arttırıp azaltanlar?

Notumuzu arttırıp azaltan reyting, derecelendirme kuruluşları dediğimiz kurumlardır.

Ne yapar bu kurumlar?

Bunlar, yatırımcılara şirketler ve ülkeler hakkında yatırım yapılıp yapılamacağına, riskli olup olmadığına ilişkin rapor hazırlayan şirketlerdir.

Bunlar mesela Türkiye'yi değerlendirirken neye bakıyorlar, ana gösterge nedir?

Ana gösterge ülkenin kamu maliyesinin borçlarını geriye ödeyip ödeyemeyeceğidir. O ülkedeki faiz oranı, doğrudan yatırım seviyesi reyting kuruluşlarının verdiği notlara göre belirleniyor. Profesyonel yatırımcılar bu kurumların ülke değerlendirme notlarına bakarak yön veriyorlar.

Türkiye'nin notu nedir?

Türkiye'nin notu BB.

Ne demek BB?

Yani yatırım yapılamaz. Bunun sonucu olarak hem devlet tahvillerine hem de doğrudan yatırım için daha az yatırımcı geliyor. Bunun çok önemli bir sonucu ülkedeki faiz hadlerinin yükselmesidir.

Ne demek bu?

Türkiye'nin notunun BB olması yani borçlarını geriye ödemekte zorlanıyor sınıfında olması, risk primini yükseltiyor. Bu o ülkenin ödeyeceği faizin miktarını da arttırıyor.

NOTUMUZ BB DEĞİL A OLMALI

Faizi piyasa belirlemiyor mu?

Hayır. Bu faizin belirlenmesine reyting kuruluşları önemli etki yapıyor. Türkiye'nin notu BB. Bu şu demek, Türkiye 2011 yılında bütçeden 47.5 milyar TL faiz ödüyor. Türkiye'nin toplam stok borcu 475 milyar TL. Yani kamu, toplam borcun yüzde 10'u kadar faiz ödüyor. Halbuki Türkiye'nin notu BB değil A olsa ya da BB'nin üzerinde olsa, ülke risk primi düşeceği için faiz de düşecektir. Faizin yüzde 10'dan yüzde 7'ye düşmesiyle bütçedeki faiz ödemesi 47.5 milyardan 33 milyar TL'ye düşer ve 14.5 milyar TL bütçede kalır. Bu 14.5 milyar TL'ye neler yapılır biliyor musunuz? Tanesi 25 milyon TL'den 580 tane 500 kişiyi istihdam eden tekstil fabrikası kurabilirsiniz. Hastane, okul yapabilirsiniz, alt yapı yapabilirsiniz. 14.5 milyar TL sadece 1 yılda cebimizde kalacak paradır. 14.5 miyyar TL, reyting kuruluşunun notumuzu BB'de tutmasının bize yıllık maliyetidir.

O zaman şunu sormak gerekiyor; Türkiye'nin notu BB mi olmalı?

Hayır Türkiye'nin notu BB'den daha iyi olmalı, bana kalırsa A olmalı. İsrail'in notu A. Türkiye İsrail'den daha iyi ekonomik yapıya ve göstergelere sahup olmasına reğmen notu düşük. Gelin bir karşılaştırma yapalım; İrlanda, Portekiz, düne kadar notu bizden yüksek olan Yunanistan. Bunların hepsinin notu A seviyesinde idi. Yani reyting kuruluşlarının ana göstergesi olan kamu borçlarını ödeyemeyen ülkeler. Ama notları A. Bu ülkeler kamu borçlarını ödeyemedikleri için IMF'den, AB'den para aldılar. Bu ülkelerin notu Türkiye'nin üzerinde. Düşünebiliyor musunuz, Tunus'un notu BBB, yani bizden yukarıda. Mısır'la notumuz aynı. Bu ülkelerde neler olduğunu biliyoruz. Türkiye'ye baktığınızda; bütçe açığı yüzde 3'ün altına inmiş, toplam borç yükü yüzde 96'dan yüzde 40'a gelmiş -ki bu alanda Avrupa'nın ve dünyanın en iyisi- bir ülke. Burada bir sorun var. Bu bir haksızlık, usulsüzluk ve yolsuzluk. Ve acı olan nedir biliyor musunuz, bunu yani Türkiye'nin notunun düşük olmasını içeriden de dışarıdan da destekleyenler var.

FAİZ LOBİSİ DEĞİŞİM İSTEMİYOR

Kim bunlar?

Yüksek faiz lobisi. Bakın son iki aydır bazı köşe yazarları, akademisyenler Türkiye'nin sürekli faiz arttırması gerektiğini söylüyorlar. Aynı şekilde yurt dışındaki FT, Economist gibi dergilerde Türkiye ekonomisi ile ilgili çıkan yazılarda hep aynı tema var; Türkiye faiz arttırmalıdır, Merkez Bankası geleneksel politikasının dışına çıktı şeklinde hep olumsuz yazılar var. Hâlbuki Merkez Bankası, Kasım 2010'dan bu yana doğru bir para politikası izliyor. Sıcak para girişini engellemeye çalışıyor. Geçmişte uygulanan 'yüksek faiz, düşük kur politikası' ile ithalatı ucuz hale getirdi, ihracatın rekabet gücünü kırdı. Bu istihdamı da olumsuz etkiledi. Hep şikâyet edilen cari açığın oluşmasının nedeni de bu.

İhtiyacınız olan mal dışarıda ucuzsa bunu burada temin etmezsiniz, dışardan alırsınız. Merkez Bankası Kasım 2010'dan itibaren doğru politika izliyor. Son dönemde kurların yukarıya doğru hareketinin nedeni de. Bu ithalatı pahalı hale getiriyor, ihracatı rekabet gücü yüzünden kârlı hale getiriyor. Bunun bir sonucu da Türkiye'de ara mal üretimin artması ve issizliğin de kademeli olarak azalmasıdır. Bu değişim faiz lobisinin işine gelmediği için eleştiriyorlar.

Ne diyor bu faiz lobisi?

Merkez Bankası alışılmış politikasına dönsün. Bunlar şunu göremiyor; AK Parti hükümeti bugüne kadar alışılmışın dışına çıktığı için başarılı oldu. Alışılmışın dışı şu; kamu bütçesi dağılımının değişmesi. Savunma harcamaları azalması, eğitim, sağlık harcamalarının artması. Yani fakirlerin yanında bir bütçe politikası izledi. Bunun olumlu sonuçlarını da gördü. Fert başına gelir 3 bin 400 dolardan 10 bin 600 dolar çıktı. Bu satın alma gücü paritesi açısından da 16 bin dolara takebül ediyor. Bu kamu maliyesi politikasının başarısıdır. Türkiye'nin ekonomik açıdan en büyük zaafı idi kamu maliyesinin kötü yönetilmesi. Şimdi bir adım daha atılmalı ki, onu da Başbakan Erdoğan söyledi.

ERDOĞAN REEL FAİZ 0 OLACAK DEDİ KASTAMONU SALDIRISI OLDU

Nedir o?

Reel faizlerin 0 (sıfır) olması. Türkiye'de faizler diğer ülkelere göre çok yüksek ama bu onlara yani faiz lobisine yetmiyor. Türkiye dünyada hem kısa hem uzun vadeye pozitif reel faiz veren birkaç ülke arasında bulunu-yor. Enflasyondan arındırılmış faiz anlamına gelen reel faizler dünyada, dolar, euro ve yen gibi para birimleri üzerinden negatif düzeyde seyrediyor. Güney Kore, İsrail, Malezya, Rusya dâhil pekçok ülke kısa vadede negatif reel faiz veri-yorlar. Bu bizde hâlâ pozitif. Türkiye yaklaşık yüzde 3'e yakın reel faiz ödüyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde yok. Onun için bu kolay para kazanma düzeni bozulmasın diye feryat ediyor faiz lobisi.

Hatta size bir şey söyleyeyim. Başbakan reel faizin 0 (sıfır) olacağını söyledi, arkasından Başbakan'ın konvoyuna Kastamonu'da silahlı saldırı düzenlendi, bir polis öldü.

Yani faiz lobisi ile terör arasında bağ mı var?

Bu komplo değil. Bunların faiz lobisi ile de bağlantısı var. Çünkü Türkiye'de kaotik bir ortam faizleri yükseltiyor. Dünyanın hiçbir yerinde kazanamayacakları parayı burada kazanıyorlar.

LOBİ TÜRKİYE'NİN DEĞİŞİMİNİ İSTEMİYOR

Açar mısınız bunu?

Reyting kuruluşlarına soruyorsunuz; Türkiye'nin kamu maliyesi yüzünden notu düşüktü şimdi kamu maliyesi iyi neden arttırmıyorsunuz notu? Cevap, evet kamu maliyesi düzeldi ama demokrasi açığı var. Anayasa değişikliği yapıldı, askeri ve yargı vesayeti bitiyor, yeni anayasa yapılacak, neden hâlâ not yükselmiyor? Bu kez cari açık var diyorlar. Cari açık kamunun değil özel sektörün diyorsunuz; bu kez etnik çatışma riskini yani terörü bahane ediyorlar. Bu yüzden faiz lobisinin ve reyting kuruluşlarının son kozu terör.

Seçimler bitti yeni anayasayı tartışmaya başlayacağız, ne oluyor, CHP Meclis'e gelmiyor, BDP boykot kararı alıyor. Böylece bilerek ya da bilmeyerek bu lobiye hizmet ediyorlar. Sonra bakıyorsunuz terör artıyor. Bunlar birbirinden bağımsız değil. Oyunun parçaları. Ben yüksek faiz lobisi ile terör olayları arasında ilişkinin olduğunu düşünüyorum. Çünkü kaotik ortam yaratıldığı zaman faizler yukarı doğru çekiliyor. Bu alışılmış düzeni değiştirmek istemiyorlar. Ben şunu da merak ediyorum.

Neyi?

Özellikle içeride faiz artsın diye yazan konuşan köşe yazarları ve akademisyenler bir kez bile "neden Türkiye'nin notu artmıyor?" sorusunu sormuyorlar. Neden?

Siz sordunuz mu onlar bu soruyu?

Sordum ama cevap alamadım. Ve şu kanaate vardım ki, faiz artsın diye yazan konuşanlar da bu faiz lobisinin adamları.


Türkiye ekonomisi ısındı diyor IMF. Isındı mı Türkiye ekonomisi?

Değil. İmalat sanayii kapasite kullanım oranı hâlâ düşük, hane halkı borçlanma oranı yüzde 17 gibi düşük bir seviyede. Tek risk gibi görülen şey cari açık. Ama o da devletin değil, özel sektörün. Özel sektör bu borçları alırken karşılık, teminat gösteriyor. Bankacılık sisteminde de risk yok. Üstelik şunu da belirtelim özel sektör borçlarından dolayı hiç kriz yaşanmamıştır Türkiye'de. Yine bakıyoruz sorunlu tüketici kredisi oranı yüzde 5'ler civarındaydı şimdi yüzde 2.9. Tüketici güven endeksi yükseliyor. Türkiye'de işsizlik oranı azalıyor. Öyle ki, 2008 dünya mali krizinin dış şoklarıyla 2009'da yüzde 16.1 seviyesine çıkan işsizlik, Mart 2011'de yüzde 10.8'e geriledi. Ayrıca fert başına gelir ve ücretler de reel olarak arttı. Bu da olumlu bir faktör. Kısaca bize ısındı diye yapılan eleştiriler, ısınmadan değil Türkiye'nin büyümesinden ve gelişmesinden kaynaklanıyor.

Bu uyarıların anlamı nedir peki?

İyi giden, gelişen, zenginleşen bir ekonomide olması gerekenler bize risk olarak algılattırılıp faizleri yükseltmek istiyorlar. Cari açığın arttığı ileri sürülüyor. Oysa cari açığı faizleri yükselterek kapatamayız. Çünkü dünyada faizler çok düşük. Biz faizleri arttırdığımız takdirde daha çok sıcak para girişi olacak. Çünkü ABD'de işsizlik oranı en son verilere göre yüzde 9.2'ye yükseldi. Türkiye işte böyle bir dünyada iyi bir yolda ilerliyor. Kamu kesimi borçlanma gereği azaldığı için ekonomi daha hızlı gelişiyor. Fonlar daha verimli kullanılıyor. Bunu bir ısınma ve risk olarak algılamak ya da insanlara böyle algılatmaya çalışmak hiç doğru değil.

Türkiye ekonomisinde hiç mi risk yok?

Var. Aşırı sıcak para girişi. Bunu önlemek gerekiyor. Çünkü, sizin paranızın değerini arttırıyor. İthalat ucuz hale geliyor. İhracatta rekabet gücünüzü kaybettiriyor, istihdamınızı azaltıyor. İşte yeni Merkez Bankası bunu gördü ve tedbir almaya başladı. Kurların yükselme eğilimi ile yıl sonuna doğru cari açığın düşeceğini umut ediyorum.

Kurların yükselmesi bundan mı?

Evet. Dolar 1.65-1.75 arasında olursa cari açığın kapanması daha kolay olacaktır.


Söyleşinin başına dönersek, bu reyting kuruluşlarına da bir not vermek lazım sanırım. Açık ki Türkiye'ye bu konuda haksızlık yapılıyor. Notlara itiraz etme imkanı yok mu?

Bu firmaların en ünlüleri Standard and Poors, Moody's ve Fitch. Bunlar ABD'li ve bunların notları dikkate alınıyor. Kanada, Dominik Cumhuriyeti bunları kendilerine haksız not verdiği gerekçesi ile dava etti. Bunlar da mahkemede kendilerini, ABD anayasasının verdiği düşünce özgürlüğüne istinaden fikrimizi söyledik, sorumluluk kabul etmiyoruz diyerek savundular. Ve davalar düştü. Ama bunların parayla not verdikleri, rapor yazdıkları da aşikar.

Kanada, Dominik Cumhuriyeti ve Almanya'nın iddiaları var. Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, Portekiz'in kredi notunu 4 kademe birden düşüren Moody's'i "hatalı ve abartılı" bir değerlendirme yapmakla suçladı. Aynı şekilde Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schauble; "reyting kuruluşlarının tekelini yıkmalıyız" dedi. AB, bir reyting kuruluşu kurmak için harekete geçti. Çin bu firmalara güvenmediği için kendisi bir reyting kuruluşu kurdu. Ki bu kuruluşların en güvenilir dediği firmaların hepsi 2008 krizinde battı.

Türkiye de kuramaz mı?

Ben bunu 5 yıldır söylüyorum. Geç kaldı. Eğer İstanbul finans merkezi olacaksa, Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Balkan ülkeleri, İslam Konferansı ülkelerinin ortaklığı ile bir reyting ajansı kurulabilir. Biz de bu kuruluşların tekelini kırmalıyız.


Avrupa'da iki yıldır kriz hali var. Euro ve AB'nin geleceği tartışılıyor. Nedir krizin nedeni?

Buradaki temel sorun şu. Avrupa para birliğini oluşturan 17 ülkenin gelişmişlik düzeyi bir değil. Gelişmişlik düzeyleri farklı olan ülkelerin aynı para birimini kullanmaları sorun yarattı. Bir Alman işçi bir saatte 5 kalem üretip 5 euro alırken, Yunanistanlı işçinin bir saatte 1 kalem üretip 5 euro alması sorununun nedeni. Bu verimlilik farkı kamu maliyesine zaman içinde yük getirdi. Bunu borçlanarak finanse ettiler. Buna ek olarak askeri harcamaların artmasını vs de eklerseniz ortaya bu manzara çıkmaktadır. Bugün krizle anılan ülkelerin temel sorunu bu. Aslında AB'de tek paradan önce tek kamu maliyesine ve tek orduya gitmeli idi. O zaman AB ancak federatif bir model olabilirdi. Ki bunu Paul Krugman ve Milton Friedman yazmış ve söylemişti.

Nasıl aşılacak kriz?

Bir fon kurdular. Bu 1 trilyon euroya çıkacak bir fon. Krizde olan ülkeleri fonlayarak bir krizi aşacaklar. Bu noktada şunu söyleyebiliriz kısa vadede AB e euro çökmez. Çünkü AB'nin lokomotifi olan Almanya ve Fransa güçlü ve ekonomileri büyüyor. Krizde olan ülkeleri fonlayacaklar. Ama orta vadede ne olur bilemeyiz. Eğer bu krizdeki ülkeler içerdeki verimliliği arttırıp büyümeye başlamazlarsa o zaman daha büyük bir kriz kaçınılmaz.

ALMANYA VE FRANSA KRİZE İZİN VERMEZ

AB'de kısa dönemde kriz bekliyor musunuz?

Hayır. Kısa vadede öyle bir tehlike yok.

Peki olası kriz Türkiye'yi nasıl etkiler?

Olumsuz. Türkiye AB'ye üye değil ama Gümrük Birliği üyesi. İhracatın yüzde 46'sı Avrupa'ya yapıyor. Kriz durumunda ihracat azalır, üretim azalır, istihdam düşer. Ama bu Türkiye'yi yıkmaz.

DÖVİZ GELİRİNİZ YOKSA DÖVİZLE BORÇLANMAYIN

Ali Babacan'ın uyarısını nasıl okumalıyız?

Ali Babacan'ın yaptığı sadece uyarıdır. Ve şunu söylemektedir özetle; döviz geliriniz yoksa dövizle borçlanmayın ve aşırı tüketimden kaçının. Bu nedense kriz kapıda, kriz geliyor gibi algılandı ve medya öyle sundu. Endişe yaratıldı. Ama bana göre bu endişe yersiz.

Neden?

Çünkü Türkiye'de imalat sanayii kapasite kullanım oranı yüzde 76'da. Halbuki 2008 kriz öncesinde bu oran yüzde 80, Nisan 2007'de ise yüzde 82 idi. Türkiye, Çin, Brezilya gibi ülkeler gelirleri artan ülkeler. Bu ülkelerde hem tüketim artıyor hem de tüketim kalıpları değişiyor. Bu yüzden bu ülkelerin vatandaşlarına harcamayın demeniz çok mantıklı değil. Bu açıdan uyarının dövizle borçlanmayın kısmı doğru ama harcamayın kısmı doğru olmamıştır. İç pazarın daralmasına yol açabilir.


Anladığım kadarıyla faiz lobisi için Merkez Bankası çok önemli...

Tabii hem de çok. Hem statükocu İstanbul sermayesi için hem de faiz lobisi için önemli. Hatta AK Parti'ye kadar olan dönemde Merkez Bankası Başkanlığı dahil pek çok kritik pozisyona TUSİAD onayı olmadan kimse atanmazdı. Hatta 2006 yılındaki Merkez Başkanlığı krizini hatırlayın. Hükümet kendi istediği ismi Merkez Başkanı yapamadı çünkü TUSİAD karşı çıktı. Onunla birlikte medya da karşı çıktı. Dönemin Cumhurbaşkanı da veto etti. AK Parti daha yeni kendi istediği atamayı yapabildi.

Neden önemli böyle pozisyonlar?

Bütçe yapmak için. Statükocu sermayenin faaliyet dışı gelirlerin artırarak sürdürebilmesi için. Devletten para kazanmak için. Bunun için bu statükocu sermayenin sadece bürokrasi de değil, siyasette de adamları vardı. Ve bunlar sayesinde bütçeyi kendi istedikleri biçimde dağıtıyorlardı. Bunun bir ayağı da askeri vesayetti. Şimdi askeri, bürokratik ve yargı vesayeti azalınca AK Parti ilk defa sivil ve halkın önceliklerine göre bütçe yapmaya başladı, halkın öncelikleri-eğitim, sağlık, alt yapı- öne çıktı. Kendine solcu diyen partilerden daha solcu bir bütçe ve sol politikalar izliyorlar. Halkın seçtiği insanlar halkın yararına bütçe yapmaya başladılar. AK Parti'ye yeminli düşmanlık da bu düzenin bozulması ile başladı. O yüzden AK Parti'nin yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyorlar. AK Parti gitsin de nasıl giderse gitsine oynuyorlar. Terörün artmasında da, reytingimizin yükselmemesinde de faiz lobisinin ilişkisi var.






13 yıl önce