81 yaşındaki Hoca, hala gece gündüz fetva isteyenlerin, görüş soranların telefonlarına bıkmadan, usanmadan cevap veriyor. Hatta biz konuşurken de bir vatandaş nargilenin hükmünü, biri hac ile ilgili bir meseleyi, bir başkası ise finans kurumuna altın yatırmanın hükmünü sordu. Avustralya, Çin, ABD gibi uzak yerlerde yaşayanlar ise saati şaşırıp fetva için gece yarısı Hoca'yı uyandırıyorlar.
81 yaşındayım. 1950'de tedrise başladım. Medresede okurken bile talebelere ders veriyordum. 41'de Suriye'ye gittim. Türkiye'ye de gidip geliyordum. Birçok yerde bulundum. Hem ders aldım, hem ders verdim. 1952'de Mardin'de Kızıltepe'ye yakın bir köyde bir hayırseverin yardımıyla küçük bir medrese inşa ettim. Sonra müftülük imtihanına girdim. 1960 başında Şanlıurfa'da Halfeti'ye müftü oldum. Kızıltepe'ye müftü olarak döndüm. Tedrisata ara vermedim. Doğuda halkın çoğu Şafii. Şafii mezhebine göre okutuyordum. Urfa'da 10 sene kadar müftülük yaptım.
Tayyar Bey (Altıkulaç), eski Diyanet İşleri Başkanı İstanbul'da açılan Haseki Eğitim Merkezi'nde hoca olmamı istedi. İlahiyat mezunlarının kültürel konuda iyi ama fıkıh, tefsir konusunda yetersiz olduğunu söyledi. 'Gayemiz ilahiyat mezunlarını yetiştirmek' dedi. Teklifi kabul ettim. On yıllarca insanların fıkhi sorularına verdiğimiz cevaplar, ders verdiğimiz, yetiştirdiğimiz insanlar dolayısıyla öyle Türkiye Müftüsü diyenler oldu.
Hanefi fıkhı üzerine ders veriyorduk. Fakat dört mezhebi de mukayeseli veriyorduk. Zaten bu dönemde tek mezhep yetmiyor.
Mesela Hanefi'ye göre elektrik somut bir madde olmadığı için mal da sayılmıyor. Patent hakkı, telif hakkı da bir hak değil, çünkü madde değil. Hanefi'ye göre bunları almak, satmak caiz değil. Şafii'ye göre ise alınıp satılabilir. Bu nedenle her hususta tek mezhebe bağlı kalmak yetmiyor. Yine organ nakli Hanefi'ye göre caiz değil. Fakat insan hayatı söz konusu…
Evet. Ben Şafii'yim fakat her hususta değil. Şafii'ye göre tezek, köpek satılmaz. Onlardan istifade edilemez. Hanefi ise mal olarak görüyor. Bu konuda Şafii değilim. Memleketteyken mecburen tezek yakıyorduk.
Eski taassup da kalmadı, doğru.
Tabii. Hala çok telefon gelir. Mesela dün Avusturya'dan, Almanya'dan da telefon geldi. Avustralya gibi yerlerden arayanlar saat farkını hesaba katmayınca gece telefonları da geliyor.
Birbirlerinden alıyorlar, internetten öğreniyorlar.
Daha fazla. Bugünlerde biraz yorgunum. Bu nedenle cep telefonumu saat 13.00'e kadar açmıyorum.
Maalesef cahil çok. Yersiz sualler soruyorlar. Mesela biri aradı, babam vefat etti, hanımını seviyorum evleneceğim diyor. Bu kadar ahmaklık olur mu? Tabii yerinde sorular da var. Hocalar da çözüm sormak için arıyor.
Boşanma maalesef.
Evet. Kim söyledi size?
Hiç gereği yokken boşanmak istiyorlar. Dün biri diyor ki: Hanımımı üç talakla boşadım. Çok da severim. Aklımda boşamak yoktu. Ne yapacağım ben şimdi!
Başka hocalar da var. Fakat biz hayatımızı bu işe adadık. Müftülüğe bu kadar sual gitmiyor. Sonra herkes fetva işinden anlayamıyor. Bana çok sual soruldu, yıllarca ders verdim. Bir de soruları not alıyorum.
Üç talak meselesi. Diyanet aynı anda yapılan üç talakı bir talak sayıyor. Bu dört mezhebin dışında. Ben fetva vermem, diyorum.
Yok. Fakat bazen arayan kişi ikna olmayabiliyor.
Diyarbakır, Bitlis, Muş çevresinde aşağı yukarı tüm köylerde mütevazı da olsa medreseler vardı. Kalmadı. Çünkü allame de olsa imam hatip, ilahiyat okumadan vazife alamaz. İmam da olamaz.
İmam hatipteki dersler yetersiz. Haksızlık da etmemek lazım. Kendini yetiştiren çok. Mesele Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hayreddin Karaman kendilerini müthiş yetiştirmişlerdir.
Medresede de tahsil yetmiyor. Kültür dersleri yok. Dünyadan habersiz oluyorlar.
Bunu Allah için değil, inadına yapıyorlar. Hatta namaz kılmayan da oraya gidiyor. Yaptıkları inadınadır, İslami değildir. Namazda bu tefrikayı yapmak doğru değildir. İslam'da ırkçılık yok. Kur-an'ı Kerim “Bütün müminler kardeştir” diyor. Çünkü müminler ruhlarını akıllarını Kur-an'ı Kerim gıdasıyla besliyorlar.
İpler başkasının elinde. Dinlemezler ki. Bu İslam için değil, ırkçılık meselesi. Kürt Kürtçülük yaparsa, Arap Arapçılık yaparsa, Türk Türkçülük yaparsa bizim açımızdan makbul olmaz. Müminler kardeştir. Biz sadece buna inanırız.
Hurafe çok. Biri arıyor kurşun dökeceğini söylüyor. Cin oğluma çarptı diyor, bir şeyler yazmamı istiyor. İneğim kaybolmuştur, kurdun ağzını bağla, diyor.
Şeyhim kalbimden geçeni bilir diyenler çok fazla. Vallahi peygamber de bilmezdi. Yalan söylüyorlar. Allah'tan başka gaybı bilen yok.
Valla yine de çok hurafe var. Günümüzde bile İstanbul gibi medeni bir şehirde o kadar hurafe var ki şaşarsınız, hem de dindar insanlar arasında maalesef.
Şanlıurfa'da müftülük yaparken, bir CHP'li beni şikayet etti. Nedeni ise Hilal dergisinde yayınlanan bir makalem. Muhammed İkbal'in bir kasidesi vardır, peygambere hitap ediyor. Peygamber için öyle bir insansın ki, bir Kürt olan Selahaddin Eyyubi, İslam adına savaştı, Haçlıların saldırılarına karşı durdu, fütuhatlar yaptı mealinde ifadeler kullanıyor. Ben bu kasideyi Türkçe'ye çevirmiştim. Bakanlığa kadar gitmiş. Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan müfettiş geldi soruşturma için. Kürtçülük bir yana ben Kürt bile değilim kardeşim, cevabını verdim. Tesadüfen babam da o gün yanımdaydı; babamı gösterip, bakın babam da burada ve Kürtçe dahi bilmiyor, dedim.