Mısır'da yaşanan politik kaosun diğer adı da iç savaştır. 1.000'den fazla insan, askerler tarafından katledildi. İbadethaneler, en kutsal yerler yakılarak yok edildi. Mısır'ın demokrasiyi özümseme şansı maalesef Mursi devrilerek yok edilmeye çalışıldı. Korkarım ki önümüzdeki günlerde bu durum sadece Mısır'ı değil tüm Arap dünyasını etkileyecek bir seyir izleyecektir.
Aynen öyle. The New York Times'da geçenlerde önemli bir haber çıktı. Bu habere göre Mısır'da yaşananlar Mısır Ordusu ile İsrail güçlerinin yakın temasları sonucunda gerçekleşmiş. Bu temaslar askeri darbeden 1 sene öncesine dayanıyormuş. Haber doğruysa -ki çalıştığım bir gazetedir New York Times, sahte haberlere imza atmaz- bu darbenin sorumlusunun İsrail olduğu gerçeğini kabullenmeliyiz. Bana bu durum yine İsrail'in bir projesi olan Altı Gün Savaşları'nı anımsattı. Bugün istenilen de Mısır'daki durumun tüm Arap dünyasına yayılması yönündedir.
Bu şekilde Batı; Arap ülkelerini istediği şekilde kullanabilecektir. İpler elinde olacaktır. Küresel güçler ve şirketler İslam dünyasının maden kaynaklarını çıkarları doğrultusunda sömürmeye devam edebilecektir. Sonra Ortadoğu enerji kaynakları sadece Ortadoğu'da bu kaynaklara sahip olan ülkeleri değil, aynı zamanda AB, İsrail, Rusya, Çin gibi devletleri de ilgilendirmektedir. Ortadoğu'daki ülkelerin Türkiye gibi güçlü birer devlet olmalarını isterler mi sanıyorsunuz?
Tabii ki değil! Bugün Mısır kaybedilmesi göze alınmayacak kadar önemli ve büyük bir ülkedir. Uluslararası toplumun, uzlaşma ve yeniden demokrasi tesisi için elini çabuk tutmasının ahlaki bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Bu da halkın seçtiği, Mursi gibi bir liderle olur. Bu ortamın yeniden sağlanabilmesi için de Türkiye gibi, Batılı devletlerin de elini taşın altına koyması, araziye mayın döşemek yerine, mayınları temizlemesi gerekir.
Esasında ordunun darbe yapması Mısır'da alışılagelen bir durumdur. Beni en çok şaşırtan ve üzen şey demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin devrilmesi oldu. Sözüm ona demokrasi avukatlığı yapan darbe güçlerinin; kendi vatandaşlarını katletmesiyle, yakmasıyla büyük şok yaşadım. Yaşananlara çanak tutan Batı'nın sahtekârlığı gerçekten de soğuk duş etkisi yarattı. Obama'nın dediği gibi Batı'nın değerleri kendi çıkarları ile çarpıştı. Mısır ve Suriye'de yaşanan trajedileri kenardan izlemeyi tercih eden bu değerlerin zaman içinde nasıl yok olacağına hepimizin şahit olacağından şüphem yoktur.
ABD medyası günlerdir Obama'nın Mısır ordusunun yüzlerce göstericiyi öldürmesi karşısındaki temkinli tepkisini, Kerry'nin Mısır ordusuna sahip çıkan açıklamalarını tartışıyor. El Sisi'nin darbelerden güç aldığı bilinen bir gerçektir. Demokrasi için darbe söylemine eminim ki apoletli eşkıyalar (darbeci askerler) bile gülmüştür. Daha ötesi var mı? Böyle giderse, siyaseten dışlanan Müslüman Kardeşlerin radikalleşeceğini düşünüyorum. Buna son vermek demokrasiye şans tanımakla ancak olur. Müslüman kardeşlerin de Mısır'da yaşatmak istediği budur.
Darbe öncesi ve sonrası sessizliğini koruyan AB sanırım bu hamle ile tarafsızmış gibi gözükmeye çalıştı. Ancak Mısır'da yaşananlar alelade bir gelişme değil seçilmiş bir hükümetin darbe ile devrilmesiydi yani bu durum tarafsızlığı değil aksine güçlü bir Mursi desteğini gerektiriyordu. Çünkü Mursi, Mısır'da demokrasiye sahip çıkan tek isimdi. Bu saatten sonra AB cephesinden gelecek 'kaygılıyız' tarzı açıklamaların hükmünün olmadığını söyleyebiliriz. Kaygı aşamasından icraata geçme zamanı geldi de geçiyor bile.
General El-Sisi'nin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanması gerektiği söyleniyor. Barışçıl protestoları önceden planlanan darbe girişimiyle yakıp yıkan, çoluk çocuk demeden binlerce insanı öldüren bir kişi cezasız bırakılmamalıdır.
Mısır'daki krizin kaybedeni demokrasi kavramıdır. Çünkü Mısır halkı Muhamed Mursi'nin cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yaşanan faciadan sonra rekabetçi siyasete olan inancını kaybetti. Pek tabii şiddete doğal tepki karşı şiddettir. Barışçıl yollarla, silaha sarılmadan hakkını arayan insanlara uygulanan ölçüsüz şiddete sessiz kalınması söz konusu olabilir mi? Unutulmamalıdır ki Müminler bir zulme uğradıklarından topluca karşı koyarlar. Bu nedenle yüz yıllardır birlik ve beraberlikleri kopmamıştır. Mısır'daki birçok kişinin korktuğu bir diğer durum ise Mısır'da yaşanan kaos ortamının aşırı uçtaki El-Kaide gibi örgütleri güçlendirmesidir. El-Kaide Arap dünyasındaki değişimin barışçıl olmayacağını söyleyen, Müslüman Kardeşlerden nefret eden, kendisine rakip olarak gören bir örgüttür. El Kaide'nin Arap Baharı'nın inişe geçmesinden sonra giderek kitlesel hale gelmesi rastlantısal değildir. Bugün El Kaide de en az Mısır Ordusu kadar tehlikelidir.
Türkiye adeta Mısır'ın koruma kalkanı gibi. Bunu ne sadece bölgedeki çıkarları için ne de Batı'ya muhalif olmak için yapıyor. Çünkü demokrasiye ve özgürlüklere değer veriyor. Çünkü fikir hürriyetini insanı insana saldırtan bir tecavüz silahı olarak değil, bir ikaz vasıtası olarak kabul ediyor. Türkiye; Batı'ya İslam ile demokrasi sentezinin doğru ellerde nasıl güçlü olabileceğini gösterebilen tek ülkedir. Bu durum tabii Batılı devletleri rahatsız etti. Batı kendini İslamcı diye tanımlayan güçlerin -Türkiye gibi- ayaklanmalarla oluşan boşluğu doldurmasından korktu. Peki ama bunun sonucu darbe yapan Mısır ordusunu desteklemek mi olmalıydı? Bu özellikle uzun vadede sadece yanlış değil çok zararlı bir politikadır.
Demokratik bir Müslüman ülke olarak Türkiye sağlam ekonomisiyle -özellikle Afrika ve Orta Doğu'da- dünya sahnesinin majör oyuncusudur. Birçok ülke için rol modeli olmuştur. Türkiyesiz bir Ortadoğu, Kuzey Afrika düşünülemez.
Somali iyileşiyor. En kötü günlerini, yaşanan krizleri teşekkür borçlu olduğu Türkiye'nin zamanında ve etkili müdahalesi ile geride bıraktı. Türkiye Somali'nin sahip olduğu en önemli müttefikidir. Geçenlerde Başbakan Erdoğan'ın Somali'ye gidişinin ikinci yıldönümüydü. Erdoğan o kadar büyük bir liderdir ki, Somali'ye el uzatmasıyla Somali'deki hayatı yeniden canlandırmıştır.