|

İsrail ve İran Arap Uyanışı'na karşı

Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Genç, Ortadoğu'da yaşanan 'Arap Uyanışı'ndan rahatsız olanın sadece İsrail olmadığını söyledi. Genç, “Bu süreçten İsrail kadar İran da rahatsız. Çünkü İran sürecin kendisine de geleceğini biliyor. Bu süreci durdurmak için 'savaş' dahil her şeyi yapabilirler” dedi.

Murat Aksoy
00:00 - 21/11/2011 Pazartesi
Güncelleme: 03:06 - 21/11/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
İsrail ve İran Arap Uyanışı'na karşı
İsrail ve İran Arap Uyanışı'na karşı
Güney komşumuz Suriye'de şiddet her geçen gün biraz daha artıyor. Türkiye'nin açık taraf olduğu gelişmelerde Beşşar Esad halkın taleplerini şiddetle bastırmaya çalışıyor. Tunus ve Mısır'da yaşanan yönetim değişimi aradan geçen 8 aya rağmen Suriye'de gerçekleşmiş değil.
Bu hafta Söyleşi-Yorum'da Suriye'de yaşananları, yönetimin neden devrilmediğini, Türkiye'nin pozisyonunu ve Arap uyanışını Fatih Üniversitesi'nden Doç. Dr. Savaş Genç ile konuştuk.

Şuradan başlayalım. Tunus ve Mısır'da kısa süren halk ayaklanması Suriye'de neden bu kadar uzun sürdü?

Yaşanan süreci isimlendirme konusunda bir düzeltme ile başlayayım. Yaşanan süreç Arap Baharı değil, Arapların uyanışıdır.

Neden?

Arap baharı tamamen medyatik ve Ortadoğu'da olup biteni izah etmekte yetersiz, küçümseyici bir tabir. Siyasi literatürde kullanılan ve karşılığı olan bir kavram da değil. Devrim diyebilmemiz için de yıkılan sistemlerin yerine gerçekten alternatif ve başarılı muadillerinin ikame edilmesi gerekiyor. Ortadogu'da vuku bulan hadisede siyasi bir devrim hareketinden ziyade öncelikle haysiyet mücadelesidir. Bu nedenle kısaca Arap devrimine doğru yol alan Arapların uyanışı diyebiliriz.

BASKI SONUÇ VERECEKTİR

Neden Suriye'de süreç uzun sürdü?

Arap uyanışında kritik rolü bu ülkelerdeki ordu yani silahlı güç oynadı. Silahlı gücün halktan yana tavır aldığı ülkelerde devrim daha hızlı oldu. Tunus ve Mısır'da böyle oldu. Oysa Suriye'de rejime sadık bir ordu olduğu için süreç daha uzun oldu. Bu ilk neden. İkinci neden ise Suriye'de örgütlü bir muhalefet geleneğinin olmaması. Mısır'da bu gelenek vardı. Ayaklanmalar sırasında ajansların Mısır'dan geçtiği resimlere bakın; onbinlerce insanın Tahrir'de gösteri yaptığını gördük. Oysa Suriye'den geçilen resimlere bakın; Cuma namazından çıkmış 300-500 kişi vardır. Rejimden rahatsız olan milyonlar olmasına rağmen organize olamadıkları için meydanlara çıkamıyorlar. Üçüncü bir neden ise Suriye'de Baas rejimi çok örgütlü ve azınlık üzerinden yapılandığı için şimdilik bölünme de yaşamıyor. Ve rejimin bütün unsurları süreç içinde giderek daha fazla birbirine kenetlendi. Şu anda Suriye'de askerde, poliste ya da istihbarat'ın üst kademelerinde büyük oranda bir bölünme olması mümkün değil. Zaten sisteme muhalif olanlar ilk fırsatta kopup ya ülke dışına çıktılar ya da muhalif saflarda mücadeleye katıldılar.

Arap Birliği'nin üyeliği askıya alması, yaptırım kararı alması sonuç verebilir mi?

Evet verebilir. Çünkü, Suriye, Libya gibi petrol ülkesi değil ama milli gelirinin çok büyük kısmını petrolden elde ediyor. Şam rejiminin elinde Kaddafi gibi yüklü miktarda nakit bulunmuyor. Mal varlıklarına el konulan 18 kişi açıklandı. İzleyebildiğimiz kadarıyla bu kişiler tedirgin olmaya başlamışlar. İsimleri sistem ve dolayısı ile katliamlarla anılan kişiler panik yaparak Esad'in arkasından çekilmeye başlarlarsa, Şam'ın çöküşü hızlanabilir. Zaten bu aşamadan sonra Suriye'de rejim ancak psikolojik hamlelerle kazanılacak. Yaptırım bunlardan birisi. Bu süreç tespihte ipin kopması gibidir. Eğer ip koparsa, tespihteki bütün taneler dağılacak. Suriye'deki süreç buna benziyor. Şu anda Arap Birliği ve AB bunu yapmaya çalışıyor. Ben bunun sonuç vereceğini düşünüyorum.

TÜRKİYE ÇIKAR DEĞİL DEĞER SİYASETİ İZLİYOR

Türkiye'nin Suriye politikası hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'nin Suriye'deki pozisyonu reelpolitik değil değerler siyaseti yaklaşımı ve bana göre doğru olan tercih de buydu. Yoksa Türkiye, Suriye ile her şeye rağmen arasının iyi tutup ticari olarak gelirlerini katlayabilirdi Şam rejimi için sığınılacak bir liman olabilirdi ama bunu yapmadı. Ve Suriye'de çıkarlarını yakın gelecek içinde devam ettirebileceği rejimden ziyade halkın yanında yer aldı. Esad bunun beklemiyordu.

Neden?

Esad, Türkiye'nin sonuna kadar yanında duracağını sanıyordu. Erdoğan'la kurduğu güçlü ilişkiler üzerinden bunun olacağını umuyordu ama Türkiye sivil halkın direnişine paralel olarak kısa vadeli geleceğini değil de uzun vadeli geleceğini düşündü. Esad bunu kabul etmedi. Türkiye için kırılma...

Ne zaman oldu?

Artan sivil katliamına paralel olarak Dışişleri bakanı Davutoğlu'nun Suriye'ye yaptığı ve Esad ile baş başa süren uzun görüşme son şanstı ama olmadı. Ve Türkiye açık olarak Esad'ı gözden çıkardı. Bu Esad'ın kendi tercihi oldu.

TÜRKİYE TAŞERON DEĞİL SİYASİ AKTÖR

Suriye neden bu kadar önemli?

Başbakan'ın şu söylemi var; “Suriye'de olanlar bizim dış politikamız değil bizim iç politikamızdır”. Ülkenin içişlerine karışmak gibi algılanmasın, bu ifadeden benim anladığım Suriye'de olup bitenler bizim iç politikamız kadar önemli. Bizim için herhangi bir ülke değil. Arap toplumları içinde bize en yakın ülke. İkincisi güvenliğimiz açısından önemli ülke Suriye. En uzun kara sınırımız olan ve güvenlik için en çok yatırımı yaptığımız ülke. Burada oluşacak güvenlik boşluğu hem PKK'nın büyümesine hem de tahmin edemediğimiz kadar kitlesel göçlere neden olabilir.

O zaman teşeron iddiası da anlamsız...

Ankara Batı'nın ya da Amerika'nın taşeronu değil. Türkiye Ortadoğu'da tek başına düzen kurmaya çalışan bir aktör olmasa da soğuk savaş algısı ile bölgeyi okumaya çalışanların iddia ettiği gibi ABD veya Batı'nın taşeronu da değil. Klasik olacak ama küreselleşen bir dünyada siyaset üretiyoruz ve büyük güçler bile bu büyük oyun içinde artık tam bağımsız ve tek başlarına hareket edemiyorlar. Eksen kayması tabirini kullananlar da, Ankara ABD'nin komutasındadır yakıştırmasın da bulunanlarda fotoğrafın tamamını göremeyenler ya da görmek istemeyenlerdir.

Esad neden direniyor?

An itibari ile maalesef Esad'ın direnmeken başka hiçbir seçeneği kalmadı. Esad artık istese de barış ve reform eksenine dönüş yapamaz. Eğer Kaddafi daha erken yakalanmış olsa idi, belki Esad'ın planları değişebilirdi ama artık o şans da yok. Esad, NATO'nun ve Batılı güçlerin piyadesini topraklarına sürerek müdahale edemeyeceğini biliyordu. Lakin NATO Libya'da farklı bir yöntem denedi. Hava harekatı gerçekleştirirken muhalifleri silahlandırıp onlara eğitim verdi. Çok sevdiğim askeri bir tabir vardır: “Zafer piyadenin süngüsünün ucundadır” diye. Esad o piyadenin Batılı askerler olamayacağını bildiği için yanlış hesap yaptı. Üstelik arkasında İran, Rusya ve Çin olduğu halde hesap etmeye değer doğalgaz ve petrolü olmadığı için kendisine kolay kolay dokunulamayacağını düşünüyordu.


Türkiye ile Suriye arasında uzun yıllar PKK gölgesi vardı. Acaba Türkiye'nin Suriye'ye açık tavır alması ile PKK'nın artan şiddeti arasında bir bağ olabilir mi?

Şunu söylemek yanlış olmaz. PKK uzun yıllara Suriye'de konuşlandı. Öcalan uzun yıllar burada yaşadı. Baas rejiminin de PKK ile ilişkisinin olduğu da malum. Ama PKK'nın artan şiddeti ile Türkiye'nin Suriye'ye karşı politikası arasında açık bir ilişki olup olmadığını bilmek zor. Lakin bu eylemlerin Suriye'nin işine geldiği de çok açık. Çünkü Ortadoğu'da önemli bir ülke olan Türkiye PKK'nın saldırıları ile bir anda kendi iç sorununa döndü ve kendi derdiyle uğraşmaya başladı. Yani eylemler Suriye'nin işine geldi, ülkedeki sivil katliamları birinci haber olmaktan çıktı bir anda. Belki de Şam, Ankara'ya benimle uğraşacağına kendi 'isyancılarına' bak demek istedi. Bunu söyleyebilirim ama ilişkinin varlığı konusunda ileriye gidebilmek için şüphelerden öte kanıtlarımızın olması gerekir.

Mesela...

Bakalım PKK'ya. Ne diyorlar Kürtlerin hakları için mücadele ediyoruz. Kürt kimliğinin tanınmasını istiyoruz, eşit vatandaşlık istiyoruz vs. değil mi? Peki bakalım bu hakların Suriye'de hangisine sahipsin? Kürt olarak Suriye vatandaşı mısın, Suriye kimliğin var mı, örgütlenebiliyor musun? Hayır. E peki bu haklar için neden Suriye'de tek bir silahlı eylem yapmadın. Üstelik örgütün en az 1/4'ü Suriyeli.

Neden sizce?

Bu soru altın değerinde. Suriye rejimi tarihinin en zayıf günlerini yaşıyor. PKK istese ülkede vatandaş kabul edilmeyen, kimlikleri olmayan Kürtlerin tanınması, hatta statü kazanması için pek çok şey yapabilir ama yapmıyor. Çünkü artık PKK'nın derdi Kürt hakları, Kürtler değil.


İran'ın Suriye ile ne ortaklığı olabilir? Sonuçta İran'da İslam Cumhuriyeti, Suriye'de seküler ve otoriter bir rejim var. İran'ın Suriye'yi desteklemesi çelişkili gibi. Ne dersiniz?

Evet hem de büyük bir çelişki var. Sokaktaki dindarlar seküler Şam rejimini devirmeye çalışırken; dindar olduğunu iddia eden İran seküler Suriye'nin rejimin arkasında. İran'ın burada reelpolitik davrandığı açık. Ve bunu Suriye için değil kendi güvenliği ve Ortadoğu hesapları için yapıyor. Hem İsrail'e karşı bir tampon hem de şu an güvendiği bir çok alanda ortak hareket edebildiği rejimi kaybetmek istemiyor.

Suriye sokaklarında kaybeden sadece Esad değil aynı zamanda uluslararası sistem. Başbakan'ın haklı çıkışı var Batı'ya karşı. Libya'da petrol olduğu için iştahla müdahale karar alıp Kaddafi rejimini devirdiler. Oysa Suriye'de daha fazla sivil kayıp yaşanmasına rağmen müdahale etmediler. Hayatlarını ortaya koyarak özgürlük ve haysiyetli bir yaşam için evlerine geri dönmeyen muhalifler Suriye'ye uluslararası bir müdahaleyi kaçınılmaz kılmıştır.

Neden Suriye'ye Libya gibi uluslararası müdahale yapılmadı? Gerçekten Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi petrol olmadığı için mi?

Muhakkak Suriye'nin enerji rezervleri ve Batı'nın enerji güvenliği Suriye tercihlerinde önemli rol oynamıştır lakin tek sebep bu değil. Suriye'deki rejimi seküler bulan Batılı güçler Esad'ın devrilmesi akabinde ülkenin hangi siyasi eksende yol alabileceğini öngöremedikleri için kendilerince ehven i şer olan Esad'a göz yumdular.

Rusya ve İran'ın desteği nereye kadar sürer rejime?

Suriyeliler özgürlük için kurşunlara karşı yürümeye devam ederse çok uzun sürmez. Suriye de İran da artık Esad rejimin ömrünün sınırlı olduğunu görmeye başladılar. Ve geçen ay için de onlar da Suriyeli muhaliflerle görüşmeye başladılar. Aslına bu görüşmeler Esad rejimin ömrünün uzun olmadığını göstermesi açısından önemlidir.

Bu olumlu bir gelişme mi?

Elbette. Baas rejimine karşı ayaklanarak birliklerini terk eden muhalif subayların oluşturduğu Hür Suriye Ordusu ve Suriye Geçiş Konseyi şu anda Türkiye'nin de Batı'nın da muhatap aldığı yapılar olmaya başladı. Bu olumlu. Zaten uluslararası sistemde önemli olan muhatap alınmak ya da tanınmaktır. Sistemin bunları muhatap alması çok önemlidir ve psikolojik gücü de çok olacaktır.


İran'ın Suriye'deki seküler rejimi desteklemesinin paradoks olduğunu söylediniz. Bunu biraz daha açsak...

Yukarıda da değindiğim gibi İran reelpolitik davranıyor ve bildiği, desteklediği ve destek gördüğü bir rejimi koruyor. Ama bunu yaparken daha makro bir hedefi var İran'ın.

Nedir o?

İran bir yandan Irak savaşı sonrasında güçlendirdiği Şii hilalini korumaya çalışırken diğer yandan da adım adım kendisine yaklaşan Arap uyanışının önünü kesmek istiyor. O yüzden Suriye'deki rejimin ayakta kalması Tahran için önemli. İran, Arap toplumlarının özgürleşme hareketinden başından bu yana rahatsız oldu ve süreci destekler gibi görünerek önlemeye çalıştı. Mısır'da ılımlı Müslüman muhalefeti bile kullanarak, Batı'ya Arap uyanışının kendi gücünü arttırdığı mesajını verdi. Sanki gelişmelerden çok hoşnutmuş gibi Tahran ısrarla 'bu bir İslam Rönesansıdır' açıklamalarında bulundu. Arap uyanışını henüz anlamakta zorlanan Avrupa Basını da İran'ın bu manipülasyonunu dikkate aldığı zamanlar oldu. İran, Batı'nın hassas olduğu noktaları kullanmayı iyi bilen, propagandayı çok rahat kullanan bir ülke. Bu propagandayı Türkiye içinde de gerçekleştiren fikir lejyonerleri var. Özgürlük ateşi Suriye'ye gelip dayanınca Tahran'ın maskesi düştü, işin rengi değişti.

İRAN'IN DERDİ REJİMİN AYAKTA KALMASI

Şimdi uyanışın İran'a uluşmasını engel- lemeye çalışıyor...

Evet. İran, Suriye rejimi destekleyerek aslında hem uyanışın kendisine ulaşmasını engellemek istiyor hem de Türkiye'nin daha fazla ön plana çıkmasını istemiyor. İran'ın tek gerçeği vardır rejimin ayakta tutulması, diğer her şey teferruattır. Şu anda İran, Türkiye'ye karşı örtük bir mücadele veriyor. Değişmeyi hedefleyen ülkelerin gözlerini Türkiye modeline diyemesek de Türkiye tecrübesine çevirdiklerini görüyoruz. Bu yörünge değişimini Tahran da görüyor. Demokratikleşmek isteyen Arap ülkleri şüphesiz kendi modellerini oluşturacaklar. Lakin bu ülkelerin Ankara'nın yaşadığı tecrübelerden örnekler alma çabasını hepbirlikte gözlemleyeceğiz. Ortadoğu'da giderek yalnızlaşan Tahran bu rüzgarın nerede duracağını kestiremiyor. Tıpkı İsrail gibi.

İsrail'de İran'ı tam bu dönemde yeniden tehdit etmeye başlaması tesadüf mü?

Bu tam da İran'ın istediği bir şey. Çünkü bu tehditle birlikte İran yeniden Arap dünyasında İsrail karşıtlığının sigortası rolüne soyunmayı hedefliyor ve Arap uyanışının İran-İsrail çatışması gölgesinde kalmasını arzulayan bir girişim. Özetle: şu anda hem İran hem de İsrail Arap uyanışından rahatsızlar ve bu süreç onları giderek yalnızlaştırıyor. Bu süreci barışçı yollarla durduramadıkları ve istedikleri gibi yönlendiremedikleri için de savaş ve korku ile gölgelemeye çalışıyorlar.

Yani saldırı tehdidi ile uyanışın etkisini kırmak istiyorlar...

Aynen öyle. İsrail'in tehdidinden İran da mutlu. Çünkü bu ikisinin de işine geliyor. Tabiî ki, çatışmadan beslenen iki rejim Ortadoğu'nun dikenli bir tel gibi ellerinden kaydığını hissediyorlar ve zaman aleyhlerine işliyor. Bu süreçte beni endişelendiren iki kutup Tel Aviv ve Tahran kutbudur. Her iki başkentin de çatışma çıkarma gücü tahmin ettiğimizden fazladır.

Kendi geleceklerini korumak için çatışmaya muhtaç hale mi geldiler?

Ben İsrail'in de İran'ın da Arap uyanışından rahatsız olduklarını gidişatın kendi istedikleri gibi olmadığını sezinlediklerinde süreci durdurmak için sıcak çatışma da dahil olmak üzere birçok şeyi riske edebileceklerini düşünüyorum. Halbuki Ortadoğu'daki değişim rüzgarı İsrail'in Arap toplumları ile barışma en azından barışma girişimi sürecine dönüşebilirdi.

İSRAİL BATI'YI DİNLEMEYEBİLİR

Batı izin verir mi İsrail'e? Batı'nın da İsrail'le sorunları var...

İzin vermek istemez çünkü gerçekten böylesi bir tercihin sonuçları öngörülebilir değil ama iş o noktaya gelince İsrail'in ABD ve Avrupa'yı da dinlemeyeceğini düşünüyorum. O riski alabilir. Ama bu da çözüm değil.

Çözüm...

Ortadoğu üzerinde herkesin farklı bir hesabı var ve maalesef bu hesapların hiçbirinde 'Ortadoğulular için huzur' tercihini ilk sıraya yazan güçlü bir aktör yok. Ortadoğu'da bütün ülkelerin barış içinde bir arada yaşayabilecekleri bir model inşa etmek gerekiyor. Wall Street i işgal edenlerin çok hoşuma giden bir sloganları vardı, 'Biz sizin bankalarınızı kurtardık, sıra sizde!'. Ortadoğu Batı'nın daha rahat yaşaması için sömürüldü, öldürüldü ve işgal edildi. Şimdi Ortadoğu için bir şeyler yapma zamanı. Halkların taleplerinin gerçekleşeceği ama İran'ın da, İsrail'in de masada olacağı bir düzen. Bunun yolu da rejimlerin toplumları ile halkları ile barışmasından ya da egemenlik devrinden geçiyor.



12 yıl önce
default-profile-img