|

Kendi sanatımızı yorum gücünden yoksunuz

Yeni Şafak yazarı ve eleştirmen Ömer Lekesiz sanat felsefesi üzerine yazdıklarını ''Sanat Bizim Neyimize?'' adlı kitabında derledi. Sanatın tanımından başlayarak içinde bulunduğumuz sanat algısını eleştiren ve ''İktidarlar sanatı desteklemeli'' diyen Lekesiz devletin sanatçılara istikamet biçmesinin doğru olmadığını söylüyor.

Kübra Sönmezışık
00:00 - 17/06/2013 Pazartesi
Güncelleme: 23:05 - 16/06/2013 Pazar
Yeni Şafak
Kendi sanatımızı yorum gücünden yoksunuz
Kendi sanatımızı yorum gücünden yoksunuz

Ömer Lekesiz sanatı ''sanat'' kelimesinin tanımından başlayarak masaya yatırıyor ve muhafazakar sanat, iktidar ile sanatçı ilişkisi, din, gibi konu başlıklarını, Profil Yayınları arasından çıkan ''Sanat Bizim Neyimize?'' isimli kitabında enine boyuna ele alıyor. Lekesiz''in düşündürücü tespitleri arasında Kemalist ve muhafazakarların sanata aynı yerden bakması yer alıyor.

Cumhuriyet döneminde geleneksel sanata yabancılaşmamızın sebebi Kur''an ile olan bağımızın zayıflamasından mı kaynaklanıyor?

Tabii. Zihniyet değişimini Tanzimat Fermanı ile alacak olursak, son 175 yıldır ciddi bir zihni deformansyon ile yüz yüzeyiz. Kendi değerlerimizin unutulduğu Batı''ya dair şeylerin el üstünde tutulduğu, onların yaptığı işlerin daha makbul olduğu bir telkin ortamındayız. Toplumda baskın olan ve sistemin desteklediği ''Batılılar gibi yaparsak iyi yapmış oluruz'' düşüncesi var. Bunun yanında ''Batılılar gibi yapmak durumunda değiliz, bizim sanatımızın kendine özgü bir iç mantığı var. Bu iç mantığı oluşturan dinamikleri eğer kavrarsak daha iyi bir şey yapmış oluruz'' diyenler var. Son on yılda ortaya çıkan bir sanat tarzı daha var o da sentezciler.

Sentezciler?

Erol Akyavaş ile başlayan bir süreç içinde geleneksel sanata ait figürlerle Batı sanatına ait alanların birleştirilmesi ile ortaya çıkarılan bir sentez doğdu. Bu sentezin niteliği, içeriği ve düzeyi tartışılır.

Sentezcilik Türk sanatına ne katıyor?

Sentezcilik; melezciliktir mulemmadır alacalı kalmaktır.Hikmet Müslümanın yitik malı ise ve ben Müslümansam bu hikmeti küfrün ortasında bile olsa gider alırım. Çünkü Batı sanatındaki somuttan soyuta geçme çabası olanlar bu bakış açısına sahip. Picasso ya da Salvador Dali''nin yapmış olduğu eserler hat sanatından çok uzak değil, ama hat sanatı da değil. Klasik Batı resminde doluluk önemlidir. Bunun göz tarafından reddedildiğini ve gerilemeye neden olduğunu gören Kandinsky gibi sanatçılar anlamlı bir boşluğu yaratmak suretiyle harflerin figüratif olarak düşüşü gibi figüratif bir resme yöneldiler. Oysa Erol Akyavaş Batı ve Doğu arasında durup ikisini birleştirip farklı olan bir şey üretmek için figüratif bir vav çizip fırça ile boyayıp sonra o vav üzerinde birtakım tadilatlara girişmiştir. Bunun adı resim değil, kolajdır. Kolaj sanatçılık değil, zanaatçılıktır.

Sanatın nasıl olması konusunda kafası karışık bir toplum sanatına ne kadar sahip çıkabilir?

Sahip çıktığımız söylenemez. Son on yılda İSMEK tarzı kursların yaygınlaşmasıyla halk tezhip ve minyatür gibi geleneksel sanatlara yönlendirildi. Fakat geleneksel sanatlara ilgiyi uyandırırken zihniyet anlamında bomboş bir yapıyı sunmuş oldu. Kur''an sanata biçim değil, öz verir. Çünkü o ilahi olandır ve vahiydir. Vahiy dünyevi olan hiçbir şeye indirgenemez.

Cumhuriyet döneminde sanat ve dinin birbirinden ayrılması, eserlere nasıl yansıdı?

Malzeme anlamında çok iyi şeyler çıktı fakat geleneği dönüştürmek, benzeşenden hareket ederek benzeşmeyeni üretmek, orijinal olanı ortaya koymak, konusunda hiç bir yol kat edemedik.

Peki hat sanatı?

Hat sanatında hep tekrarın içinde durduğumuzu zannederiz. Oysa bir tekrar söz konusu değildir. Çünkü hiç bir hattat bir başka hattatın yazgısına tabi değildir. Onun o harflere yüklediği şiir, nefes ve nefs mutlaka başka durur. Burada asıl sorun bu sanatı üretenlerin sahiden bir şey üretip üretmediğinden ziyade bunların üretilebileceğini anlayan bir gözün olup olmadığıdır.

Kendi sanatçılarımızı yorumlayacak bilgiye sahip değil miyiz?

Değiliz. Biz hangi zihniyetin içinde duruyoruz ki bu insanların ürettiklerine o zihniyet perspektifinden değerlendiriyoruz? Hat bakıldığında okunamayan, okunduğunda bakılamayan bir sanattır. Çift düzeylidir ve her iki düzeyde de hem insan olarak vahiy içinde hem de dünyanın içinde tutar. Biz hat sanatına böyle bakmadığımız için ne üretiliyor olursa olsun, onların değerinin bulacağı zeminde ciddi bir boşluk var. Bu boşluğun doldurulması gerekiyor.

Sanat düşmanlıklardan doğar
Kibir dinin kabul edemediği bir şeyken, bugün sanatçıların bir çoğu kibirden kendilerini alamıyor. Bu gafletin kaynağında ne var?

Bu nefsaniyetimizle ilgili. Her sanatçı kendisinin seçilmiş olduğunu düşünmekte mazurdur. Bunlar sanatın geleceğini belirleyen şeyler değil, sanatçıların kendi aralarındaki ilişkiyi belirleyen şeylerdir. Belki böyle olmasında da yarar vardır. Gizli bir rekabeti parlatıyordur. Sanat rekabetten ve düşmanlıklardan doğar ama nereden doğarsa doğsun sanat sanattır. Biz sadece güzel olanı görürüz. O yüzden bu tarz şeyleri ciddiye almamamız gerektiğini düşünüyorum.

İktidar istikamet biçmemeli
Sanat hep iktidarın sözcüsü olmuştur. Bugün de öyle mi?

Sanat maliyeti yüksek, uzun soluklu bir meşguliyet. O meşguliyete sahip olan insanlarında maddi olarak desteklenmesi devletin görevidir. Ancak tarihte Kemalizm destek olurken kendi zihniyetini sanata dayattığı için bugün Kemalist sanattan söz ediyoruz. Kemalist sanat demek yeni bir sanat tarzını topluma dayatmak demektir. Eğer bugün siz muhafazakar sanat adını verip, imkanlar elinize geçti diye dayatma yapıyorsanız tersine Kemalizm uyguluyorsunuz demektir. İktidar sanatçıyı desteklemeli, ancak sanatçıya ödev vermesi, istikamet biçmesi ve konu tahsis etmesi yanlıştır. Sanatçı özgür ve özgün çalışmak mecburiyetindedir.


11 yıl önce