İslam dünyası dağınık, tedirgin, hatta çaresiz. Ortadoğu kan gölü. Filistin, Lübnan yanıyor. Irak'ta her gün yüzlerce insan ölüyor. Uluslar arası anlaşmalara, kuruluşlara, ortak değer ve kurallara rağmen bu bölge üzerindeki emellerini kanlı bir şekilde gerçekleştirmek isteyen Amerika ve müttefikleri yeni bir Ortadoğu haritasından bahsediyor. Böyle bir dönemde olup bitenlere ne dediği, ne yaptığı en fazla merak edilen yapılanma ise İslam Konferansı Teşkilatı (İKT). 57 üyesi ile Birleşmiş Milletlerden sonra dünyanın en büyük birliği olan ve 1 milyar 3 yüz milyon nüfuslu İslam coğrafyasını temsil eden İKT, 1969'da Mescid-i Aksa'nın kundaklanmak istenmesi üzerine kurulmuştu. Bugünkü durum malum. İslam dünyasında birlik ve beraberliği sağlaması, ortak güce ve caydırıcı etkiye sahip olması beklenen İKT'ye büyük görev düşüyor o yüzden. İKT'nin Genel Sekreterliğini, İKT'nin tarihinde ilk kez seçimle gelen Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu yapıyor. Ocak 2005'ten bu yana görevde olan ve göreve gelir gelmez reform paketleri açan İhsanoğlu, hem İKT'nin hantal yapısını değiştirmek, hem de teşkilatın uluslar arası gücünü artırmak için çalışıyor. İhsanoğlu önemli görüşmeler yapmak üzere dün Beyrut'a gitti.
Basına ilk özel röportajını Yeni Şafak'a veren İKT Genel Sekreteri, röportaj başında İKT ile ilgili ne düşündüğümü sordu. Ben de açık yüreklilikle İKT'nin ağır ve atıl kaldığını, işaret ettiği hedeflerin ve beklentilerin hayli uzağında durduğunu söyledim. Sorularımı sabırla cevapladı, röportaj bittiğinde "Şimdi ne düşünüyorsunuz" diye sordu. Kanaatimin 'kısmen' değiştiğini, yapılamayanların neden yapılamadığını anladığımı, çabalarına inandığımı söylediğim. "Bunu yazın mutlaka" dedi, "Böyle düşünenler için çok önemli çünkü."
Sorunuzun kısa cevabı evet. Bu yolda belli bir mesafe kat edildi. BM, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT, Asean, Afrika Birliği, Arap Ligi ile olan münasebetlerimiz ilerledi, 57 ülke içinde İKT'nin konumu dinamik hale geldi. İKT tarihinde ilk defa ben göreve geldikten sonra başbakanlar, bakanlar genel sekreterin ziyaretine geldi. Bu, daha önce yapılmış şey değildi. Düne nazaran çok daha iyi noktada olduğumuzu herkes görüyor.
Ben bu kanaatte değilim. En azından benim göreve başladığım 1 Ocak 2005'ten bu yana iKT önemli hadiseler karşısında, benim aldığım inisiyatifler ve yaptığımız değişikler yoluyla hızlı hareket etme kabiliyetine kavuşmuştur. Lübnan hadisesinden sonra, Lübnan Arap Liginin kurucu devleti olmasına rağmen Arap Liği zirve toplantısı yapılabilmiş değil hâlâ. Yapılan dışişleri bakanları toplantısında alınan karar ise Lübnan'ın hedeflerini kapsayacak belgenin çok uzağında kalmıştır. İKT'nin yaptığı zirve toplantısı ise yüksek seviyede oldu. Çok sayıda devlet başkanı, bakanlar katıldı. Ve Lübnan'daki krizin teşhisini en iyi şekilde yaptı, Lübnan hükümetine en büyük desteği verdi. Ve bu destekle BM Güvenlik Konseyinin bir takım mesafeler aldığını söyleyebilirim. İKÖ hızlı hareket imkanını belli ölçüde yakalanmıştır.
Hayır. Daha iyisinin yapılması lazım ama küçük bir kayığı bir kaç kürek hareketiyle hareket ettirebilirsiniz ama büyük bir gemi için vakit gerekiyor. Ayrıca başka gemiler de var. Onların içinden sıyrılıp yeni yönü almak zor oluyor o yüzden.
Mezhep ya da etnik bazlı kutuplaşmalar Ortadoğu'nun felaketi demektir, çok vahim sonuçlar doğurur. Yapmamız gereken bunu durdurmaktır. Biz İKT olarak geçen sene Irak'ta seçimlere katılmayan büyük Sünni kesimi, seçime yani demokratik prosese katılma hususunda ikna ettik. Telkinlerimiz meyvesini vermiştir. Bugün Sünni Iraklılar ülke siyasetinde söz sahibidirler. Fakat öbür taraftan maalesef çok kanlı boyuta gelen bu karşılıklı öldürmeler bizi korkutuyor. Bu konudaki ilk açıklamayı size yapıyorum: Önümüzdeki günlerde Sünni ve Şii din adamlarının bir araya gelmesini sağlayıp, onların Kur'an-ı Kerim'e, Peygamber Efendimizin hadislerine ve İslam dininin umdelerine dayalı olarak, Irak halkının tüm kesimlerine öldürme katletme insanları perişan etme ve insanlık suçlarının zincirleme yapılmasını önleme konusunda 'namus sözü' vermelerine gayret edeceğiz. Bir 'şeref belgesi' sağlamak üzere çalışacağız. İslam adına ister Sünni, ister Şii olsun hangi mezhebe dayalı olursa olsun, başka insanları öldürme hakkı kimseye ait değildir. Kuranı Kerim'de bir insanı öldüren sanki bütün insanlığı öldürmüş gibi kabul edilir ve kınanır.
Önümüzdeki günlerde, yaz tatili bittikten sonra yapacağız.
Ortadoğu'da etnik mezhep ya da milliyetçilik bazında bloklaşmak en büyük tehlikedir. Bunda ne Türkiye'nin ne Suudi Arabistan'ın, ne dünya barışının menfaati vardır. Ortadoğu'da yapılması gereken bloklaşmak değil güvenlik ve ekonomik yardımlaşma bazında işbirliğini sağlamaktır. Bölge ülkeleri güvenlik, ekonomik ve sosyal kalkınma problemlerini II. Dünya savaşı sonrası Avrupa örneğinde olduğu gibi kendi şartları içinde ayarlayabilirlerse bölgedeki bu tür ihtilaflar azalacak, problemler çözülmeye başlayacak, huzur ve refah gelebilecektir.
İKT hepsini yapmakla mükelleftir ve en iyi şekilde yapmak için çabalarını artırarak sürdürüyor. Fakat şahsi kanaatime göre daha öncelikli olan kalkınmadır. İslam dünyasının bugün yaşadığı problemlerin kaynağı "geri kalmışlık". İKT'nin felsefesi, mottosu İslam dayanışmasıdır. İslam dayanışmasını bu kanala aktarabilir, bu yolla İslam ülkelerinin geri kalmışlığını ortadan kaldırabilirsek o zaman problemlerin büyük kısmını çözmüş oluruz.
Irak'ın bölünmesi insanların daha çok felaket, fakirlik ve ıstırap yaşaması, kan ve gözyaşı dökülmesi demek. Gördüğüm kadarıyla insanlar öç alma dairesine girmişler. İntikam duygusu içinde insanların bugünün gerçeklerini ve geleceğin ihtimallerini görmeleri azalıyor. Yapmamız gereken Irak toplumunu bu öfkeli halin dışına çıkartıp bunun kimsenin hayrına olmayacağını söylemek ikna etmektir.
Irak hükümeti, Bağdat'ta bir ofis açmamızı istiyor. Bu yolda bir takım adımlar atacağız. İKT ülkelerinin sefaretlerinin yeniden açılmasını da istiyor. Çalışıyoruz ama tabii her şeyden önce Bağdat'ta huzurun ve güvenliğin sağlanması lazım.
Ortadoğu dünyanın en önemli enerji kaynağına sahip olduğu için dış güçlerin menfaatlerinin çarpıştığı bir bölge. 1916'da Osmanlı mirası paylaşırken suni şekilde çizilen Ortadoğu haritası, Osmanlı rahminden sezeryanla doğurtulmuş prematüre çocuklara neden oldu. 90 senenin ardından haritanın yeniden oluşturulması çok daha büyük felaketlere yol açacaktır. Bölgenin problemlerinin çıkar yolu kendi aralarında güvenlik ve ekonomik işbirliğini sağlamaktır. Değişik etnik, mezhep, din mensubu insanların huzur içinde olması, yeni bir Pax Ottomana'da yaşamaları, 21. Yüzyılın sulh ve sükun anlayışında olmalarını sağlamak lazım. Bunun yolu da bölgeye yeni bir anlayışın tesisidir.
Buradaki temel nokta tarihi gerçekleri ve bugünkü realiteleri objektif olarak ortaya koyup bu tezin sağlam temelli olmadığını Batıya anlatmak. Bu da bir günübirlik bir iş değil, bir orkestra işi. Ben AGİT'te, Avrupa Komisyonu'nda BM genel kurulunda konuşmalar yaptım, Batı medyasına röportajlar verdim. Ayrıca Avrupa Konseyi ve AB ile İslamifobi konusunda yürüttüğümüz çalışmalar var. Geçen Haziran'da İngiliz Dışişleriyle çalışan bir stratejik araştırma merkeziyle çok önemli bir toplantı yaptık. Avrupa'nın Dışişleri Bakanlıklarından, medyadan, müslüman ve Avrupalı sivil toplum kuruluşlarından sorumlular geldi. Bunlara devam edeceğiz. Amerika ile de da buna benzer bir şey yapacağız. Plan halinde daha.
Şüphesiz bu çok ağır bir yük. Ancak her şeyden önce ben 25 yıldır bu teşkilatın içindeyim. Yapılan tüm zirve toplantılarda, çalışma mekanizmalarında bulundum. Devlet başkanlarıyla, hükümetlerle, kamuoyunu yönlendiren toplum adamları, kültür adamları ve entelektüellerle geliştirdiğim önemli ilişkiler var. Ayrıca İKT'nin ve İslam ülkelerinin işbirliğinin artırılması gereğine yürekten inanıyorum. Bunun nasıl olabileceğine dair çeyrek asırlık tecrübem var. Göreve başlar başlamaz sunduğum öneriler var. Mühim kısmını ilk günden itibaren başlatmış bulunuyorum. Bütün bunlar benim bu görevi daha rahat şekilde yapmamı sağlamıştır.
Türkiye'nin son dönemdeki dinamizmi, bu hükümetin programına ve inisiyatifine bağlıdır. Irak'a Komşu Ülkeler İnisiyatifi, Başbakanımızın İspanya Başbakanı ile başlattığı Medeniyetler İttifakı gibi adımlar var. Bunlar İKT'ye katma değer oluyor. Onlar sayesinde İKT'nin çalışma sahası genişliyor. Bu hükümet, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül bizim çalışmalarımıza büyük destek veriyorlar. Bunu şükranla kaydediyoruz.
Şüphesiz ki bir takım hükümetlerin farklı pozisyonları oldu. Halk idealist yaklaşımlar içinde meselelere hak ve batıl ikilemi üzerinden bakıyor. Ne kadar güçlü olursa hükümetler ise dış politikalarını uluslar arası dengeleri göz önünde bulundurarak dizayn etme, pozisyonlarını tespit etme durumundalar. Halkın tavrı İslam dayanışma ruhunu, mahşeri gücünü gösteriyor. Bu tavrın önemine çok inanıyorum. Bunun sağlıklı şekilde idare edilmesi lazım. Hükümetlerin de dış politika denklemi içinde bu ağırlığın gücünü görmeleri lazım.