Yerli araştırmacılar kimliği ile yabancı araştırmacılar ise pasaportu ile geldiğinde kurumumuzda aynı gün çalışmalarına başlayabiliyorlar. Ancak Osmanlı dönemi kayıtları ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına ait kayıtlar için öncelikle Osmanlı Türkçesi’ni bilmek gerekiyor. Aksi halde Osmanlı Türkçesi bilmeyen araştırmacı milyonlarca belgeye kapıyı kendisi kapatmış oluyor. Sonra, bu belgeleri okutabileceği kişilere başvurmak zorunda kalıyor. Bir de halkımızın bu belgelere, yalnızca bir zümrenin okuyup anladıkları kadar istifade etmek yerine, kendisinin de nüfuz etmesi gerekiyor.
Belgelerimizden Amerikalı, İranlı, İngiliz, Mısırlı ve diğer ülkelerden pek çok araştırmacı istifade ediyor. Şu ana kadar Devlet Arşivlerinde 102 ülkeden 8.000’i yabancı olmak üzere 55.000 farklı araştırmacı incelemelerde bulunmuştur. Üstelik bunların bir kısmı akademisyen olmayıp, kendi özelleri üzerine araştırma yapanlardır.
Evet en fazla karşılaştığımız sorulardan birisi bu oluyor aslında. Osmanlı Devleti’nde 1831’den itibaren nüfus sayımları var. Biz diyoruz ki defterler Osmanlı Türkçesi ile tutulmuş, bunu araştırabilmek için Osmanlı Türkçesini bilmeniz gerekli. On binlerce nüfus defteri var arşivimizde. Kendi köyünüze ait kayıtları okuyabilmek için öncelikle Osmanlı Türkçesi ile yazılmış yazıyı okuyabilmeniz gerekiyor. Bunlar birkaç örnek tabi. Osmanlı Türkçesi’ni biliyorsanız bu kadar belge içerisinde sizi veya yakın çevrenizden birilerini ilgilendiren bir belge bulmak hiç de zor değil.
Resmi yazışmalar bu dönemden itibaren yeni harflerle yapılıyor. Bilimsel eserler de yeni harflerle yazılmaya başlanıyor. Lakin insanların birçoğu günlük tutarken, mektup yazarken alışkanlıklarını devam ettiriyorlar. 1927’nin kitapları 1930’da okunmaya devam ediliyor. 1920’lerde olduğu gibi 1930’larda da, bugün de istifade ettiğimiz, yeni harflerle değerli eserler meydana getiriliyor. 1927’de yazılan ancak yeni harflere aktarılmamış kıymetli bir eseri yok sayamayız. 1928’de Harf İnkılabının gerçekleştirilmesi, Osmanlı Türkçesi’nin kullanımını bütünüyle engellemiyor. İnsanlar alışmış oldukları yazıyı bir anda terk edemiyorlar tabi.
Devlet yöneticilerine yazılan yazılar arasında bunu görebildiğimiz gibi, devletin yönetim kademelerinde olan kişilerin de Osmanlı Türkçesi harflerini kullandığını sıkça görebiliyoruz. Örneğin Genel Müdürlüğümüz Cumhuriyet Arşivi’nde “1958’de Başbakan Adnan Menderes’e yazılan Osmanlıca bir mektup” yer alıyor. Necip Fazıl Kısakürek’in 1950 ve 1960 yılları arasında Osmanlı Türkçesi ile yazmış olduğu mektuplar bulunuyor. Necip Fazıl’ı anlamak biraz da Necip Fazıl’ın yazdığı harfleri ve kelimeleri bilmekten ve anlamaktan geçiyor. Bunların örneklerini çoğaltmamız mümkün.
Bir diğer hazine de dış ülke arşivleri elbette. Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti veya nüfuzu altında bulunan ve sonradan bağımsızlıklarını kazanan ülkelerde Osmanlı Türkçesi ile yazılmış çok sayıda evrak bulunuyor. Bazı ülkeler için bu sayı milyonları bulabiliyor. Bu ülkeler özellikle bizden yardım talep ediyorlar. Bu belgelerin tasnifinin yapılması ve okunması için. Bu konuda TİKA’nın desteğiyle ortak projeler yürütüyor ve bu evrakın görüntülerini ülkemize kazandırıyoruz. Belgeler sadece Osmanlı coğrafyasında bulunmuyor. Osmanlı Devleti ile münasebeti bulunan pek çok ülkenin arşivinde bugün Osmanlı Türkçesi ile yazılı çok sayıda evrak bulunuyor. İngiliz Arşivi’nde yaptığınız araştırmada Osmanlı Türkçesi ile yazılmış belgeler karşınıza çıkar. Rus, Polonya ve Avusturya arşivlerinde de keza öyle. Osmanlı Devleti’nin savaş durumunda olduğu veya kültürel ilişkilerini sürdürdüğü tüm ülkeler buna dâhildir.
Osmanlıca sadece evrak açısından değil çeşitli eserlerin bilinebilmesi adına da son derece önemlidir. Nitekim edebiyat, tarih, felsefe, matematik, astronomi gibi dallarda Osmanlı’dan günümüze intikal eden on binlerce eser, gazete ve dergi bulunmaktadır. Bunların araştırılıp incelenmesi ve akademik anlamda değerlendirilmesi belki de yüzlerce yılı alacaktır. Bu anlamda Osmanlı Türkçesinin tabana yayılması büyük önem taşıyor.
Osmanlı Devleti’nin altı asırlık tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile ilgili bütün metinlerin Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmış olduğunu unutmayalım. Bu, tarihimizin oldukça uzun bir kesiti. Yakın döneme gelirsek, Osmanlı Türkçesi bilinmediğinde, İstiklal Marşı’ndan bir şey anlamayan bir neslin yetişeceğini unutmayalım. “İstiklal”in ne demek olduğunu bilmeyen bir nesle neyi verebilirsiniz? Bu açıdan kültürel mirasa sahip çıkmak için Osmanlı Türkçesini bilmek elzemdir. Somut anlamı ile düşündüğümüzde bile dedesinden kalma tapuyu okuyamadığı veya okumak için uğraşmaya bile tenezzül etmediği için “Miras Kaybı” yaşayanlarımızın olmadığını söyleyebilir misiniz! Bu anlamda Osmanlı alfabesinin bilinmesi pek çok bilgiye erişim açısından önemli bir araçtır.
Osmanlı Türkçesi tarihsel anlamda kültür ve medeniyetimizle olan bağlarımızın odak noktasında yer alır. Halen milletimiz ve akraba topluluklar diyebileceğimiz kesimlerin yer aldığı bölgelerle bağlantımızı kurar. Aksi halde yani geçmişimizle bağlantılarımızı kopardığımız, aynı kültürün bir parçası olarak bulunduğumuz unsurlarla irtibatımızı kestiğimiz bir ortamda, bölgemizde ve küresel çapta yalnızlaşmamız kaçınılmazdır. Bu anlamda yeni harflerin kabul edilmiş olmasının eski harfleri öğrenmeye engel olmaması gerekmektedir.
Özellikle açılış sürecinde Osmanlı Arşivlerinin yeni hizmet binası ve yeri konusunda bir takım eleştiriler oldu? Kurumunuz bu iddialara cevaplar verdi. Ancak verilen cevaplara rağmen konu yeniden gündeme getiriliyor. Ne söylersiniz bu konuda?
2 Haziran 2013 tarihinde şu an Cumhurbaşkanımız olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan tesis, Osmanlı Arşivlerinin derli toplu bir mekâna kavuşmasını ve faaliyetlerinin hızlanmasını sağladı. Günümüzde artık tamamen modern bir tesise kavuşmuş oldu. Bazı gazete, sosyal paylaşım sitelerinde üzülerek görüyorum ki, burası ile ilgili olumsuz haberler de çıkıyor. Bunlar tamamen asılsızdır.
Yeni arşiv sitemizde bütün depolar ve çalışma mekânları, modern arşivciliğe en uygun şekilde tasarlanmıştır. Sitenin tamamında, dünyada kabul gören en son iklimlendirme teknolojisine göre oluşturulmuş bir iklimlendirme sistemi bulunmaktadır. Depolarımızın raf kurgusu, bütün arşiv malzemesinin sağlıklı bir iklimlendirme ortamında korunmasına göre dizayn edilmiş ve hiçbir asitik malzeme bulunmayan açık raf sistemi kullanılmıştır. Gerek depolarda, gerekse belge bulunan çalışma alanlarında 24 saat otomasyon merkezinden kontrol edilen bir iklimlendirme sistemi bulunmaktadır. Bu sistemle, ısı ve nem oranları uygun değerlerde tutulmakta, arşiv malzemesinin sıhhatli bir şekilde korunması ve devamlı kontrolü sağlanmaktadır. Ayrıca, yangına karşı da tedbirler alınmıştır ve yine dünyada kullanılan en son teknoloji olan FM200 ve Argon gazlı ve yine otomasyonla takip edilen Gazlı yangın söndürme sistemi bulunmaktadır. Bu sistemin kendi içinde yedekleri ve alternatifleri de oluşturularak, ek tedbirler de alınmıştır.
Tarihi süreci içerisinde birçok badireler atlatan Osmanlı evrakı, ısı ve nem konusunda uluslararası standartlara ancak bu yeni sitede kavuşabilmiştir. Arşiv sitemizi şu ana kadar birçok ülkeden arşiv uzmanı ya da idarecisi ziyaret etti. Arşiv sitemizde uygulanan bu teknoloji, ziyaret eden bütün dünya arşiv yönetimlerince takdirle ve gıptayla karşılandı. Buraya gelen gerek araştırıcılarımız, gerekse ziyaretçilerimiz bu sistemi tanıdıklarında ve belgelerin bulunduğu depo ortamlarını gördüklerinde hayranlıklarını ifade etmektedirler ve ülkemizin böyle bir teknolojiye sahip olmasından dolayı gururlanmaktadırlar.