|

Prof. Dr. Mehmet Sağlam: Halk iktidarı için Tayyip Bey Köşk'e çıkmalı

Prof. Dr. Mehmet Sağlam, “Çankaya'ya çıkma sırası Tayyip Bey'de. Kemal Karpat bugünkü durumu “1950'den de ileriye giden bir halk hareketi” olarak vasıflandırıyor. Türkiye'yi geri bırakan o zihniyet değişmedikçe Türkiye'de halk gerçek anlamda iktidar olamayacaktır” dedi.

Mehmet Gündem
00:00 - 16/04/2007 Pazartesi
Güncelleme: 00:43 - 16/04/2007 Pazartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Mehmet Sağlam: Halk iktidarı için Tayyip
Prof. Dr. Mehmet Sağlam: Halk iktidarı için Tayyip
Yalan bir hayat kimi mutlu etti ki?

Yalan bir hayat

kimi mutlu etti ki? Asıl sorun şu ki, bu ülkede insanlar ve kurumlar mutsuz.

Çünkü onlar yaptıkları işi sevmiyorlar ve yaptıkları işten haz duymuyorlar.

Sevgisizlikten tetiklenen davranış bozukluğuyla “kendi işine yoğunlaşmak” yenine “ötekinin işine” yoğunlaşmayı ve orada var olmayı hayal ediyorlar sürekli.

Bir ömür tatminsizlikle geçiyor oralarda.

Sanki en baştan hayata yanlış yerden başlamış gibi bir durum var.

Kendini unutup ötekinde fani olmak denen bu olsa gerek.

Öyle zamanlar yaşadık ki, kimi üniversiteler kışla gibi, kimi askerler siyasi gibi davrandılar, yeni roller icat ettiler kendilerine.

Umumi bir huzursuzluk var ülkede.

Hırsın dayattığı bir şeydir bu aslında;

Ötekini reddederek uzaklaştırma ve ülkenin, cumhuriyetin tabusunu kendi mülkü haline getirme uğraşı.

Kimi cumhurbaşkanları muhalefet lideri gibi…

Kimi dernekler milis kuvvetleri gibi...

Kimi hukukçular emir eri gibi...

Kimi gazeteciler düşüncesiz ve yazısız kabile üyeleri gibi...

Kimi gazeteler ve ekranlar “ele geçirilmiş” yayın organları gibi…

“Olma” ile “davranma” arasındaki boşluk mutsuzluk kaynağıdır.

“Olma” kişinin ve kurumun aslı varlığı, fıtratının gereğidir.

“Davranma” ise dıştan biçilen iğreti bir roldür.

Özümsenmemiş ve kan uyuşmazlığı taşıyan her rol huzursuzluk kaynağıdır, hayat boyu bir ızdıraptır taşıyan için.

Çünkü birincisi “gerçek” ikincisi “yalandır”.

Başka bir ifadeyle birincisi “hakkın” ikincisi ise “gaspındır.”

“Yalan ve gasp” kimseyi mutlu etmedi etmeyecek…

Büyük değişimin sancıları yaşanırken “gibilerden” kaçınıp “olmayı” tercih etmek gerek.

Vazgeçin “rol çalmaktan” ve kendinize mutluluğun yolunu açın.



1995 'te YÖK Başkanlığı'nı bırakıp siyasete geçtiniz ama siyaset mi, YÖK mü sorusu peşinizi bırakmadı…

Siyasete girene kadar ne bir partinin ne de bir siyasal derneğin önünden geçtim. YÖK Başkanlığı'nın da siyaset yeri olmadığının bilincindeydim...

Sizden sonra gelenler YÖK'te sadece “siyaset” yaptılar. Siz mi titizdiniz, yoksa YÖK'ün yapısı siyaset yapmaya uygun muydu?

Akademik hürriyet, öğretim üyelerine, gerek kendi alanı gerekse memleket meselelerinde kitap, makale ve medya ile kendini ifade etme özgürlüğü verir. Fakat özellikle dekanlar, rektörler, YÖK Başkanı gibi kişiler kurumsal olarak siyasi fikir belirtemez, kurumsal olarak siyasete karışamazlar. YÖK Disiplin Yönetmenliği'nde bunlar yasaktır.

Geçen hafta rektörler toplandı ve nasıl bir Cumhurbaşkanı istediklerini (kimi istemediklerini) beyan ettiler. Bu eğer yasaksa, rektörlerden kim hesap soracak?

YÖK son 12 yılda yalnız Tayyip Bey'le ve iktidarı ile değil, bütün iktidarlarla kavgalıdır. Bu kavga 1995'te sonra başlamıştır. Rektörler Komitesi diye bir organ var ama bu organ ne Anayasa'da ne de 2547 sayılı YÖK Kanunu'nda yok. Yetkisini Anayasa'dan almayan hiçbir kamu kurumu icrai karar alamaz. Kemal Gürüz'le başlayan sorumsuz ve yetkisiz bu kurum Sayın Teziç'le devam ediyor, üniversiteler adına açıklamalar yapıyor, siyasal alana giriyor. Hesap sorulmalı, disiplin soruşturması açılmalı, Cumhurbaşkanı YÖK Başkanı'nı çağırıp görevlerini hatırlatmalı, ama pratikte pek mümkün gözükmüyor.

EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM…

YÖK'ü bırakmakla üniversite sistemine zarar verdiğinizi düşünüyorsunuz?

Üniversite üzerinde YÖK'ün merkezi otoritesi fazla diye Doğramacı döneminde çok eleştirildi. 92-95 arası eleştiriler azaldı, sistem oturmaya başlamıştı. Benden sonra gelecek arkadaş sorun çıkarmaz, sistemi işletir beklentisiyle ayrılmakta sorun görmedim. Fakat yanılmışım, kurduğum sistemi tersine çevirdiler, üniversiteler merkezi otoritenin etkisine girdi. Hayattaki en büyük pişmanlığım YÖK'ü bırakmaktır.

Üniversiteler üzerinde etkin olan güç nedir, militarizm, bürokrasi mi, siyaset mi, lobiler mi?

Üniversite önemli ve etkin bir kurumdur ve orada herkes kendini göstermek ister.

Üniversitenin ideolojik refleksle hareket etmesi demokrasiye zarar vermedi mi?

Evet. Buna neden olan YÖK'ün yönetimle ilgili tutumudur. Bu tutum analiz edildiğinde yapılan işin eğitimcilik olmadığı görülür. Hatırlasınız olmadık ithamlara uğrayan rektörlerin gözyaşlarını televizyonlarda izledik. Hukuksuzca görevinden alınan rektörler oldu. Yıldırma operasyonları geçirdi birçok öğretim üyesi… Demokrasiyi kendi içinde işletmeyen kurum, topluma da kötü mesajlar verdi.

DEMİREL “UNUT” DEDİ AMA GÜRÜZ'Ü ATADI

95'te siyasete DYP'den girdiniz. Demirel'i iyi tanırsınız. Demirel sizden sonra neden YÖK'te başlayan iyileşmeyi sürdürecek bir ismi değil de Gürüz'ü atadı?

Demirel'e sormadım... Beni Özal atadı, Demirel'le birlikte çalıştık. Ayrılırken, “kim olsun” diye ısrarla sordu, “gerekirse atama yapmayalım seçimi bekleyelim” dedi. İsim zikretmem nezaket almazdı, “takdir sizindir” dedim. 5 tane isim söyledi, hepsine olur dedim…

Gürüz o isimler arasında mıydı?

Hayır. 5 kişinin özgeçmişlerini istedi. Tam kapıdan uğurlarken, “Kemal Gürüz de olur mu?” dedi. “Takdir sizindir ama sistem oturuyor bu arkadaş hadise çıkarır” dedim, başka izahlarda da bulundum. “Tamam unut onu” dedi fakat 10 gün sonra Gürüz'ü YÖK Başkanı olarak atadı.

Demirel'in tercihini nasıl izah ediyorsunuz?

İzahı mümkün değil. Bütün arkadaşlarım, vatandaşlar “nasıl oldu da bu adamı tavsiye ettin. Süleyman Bey sizi sever, tavsiyen olmasa atamazdı” diye üstüme geldiler ama hadisenin seyri anlattığım şekilde.

Bu günah benim değil diyorsunuz…

Olayın iç yüzünü anlatmasam üzerimde kalacaktı.

YÖK'TE GÜRÜZ'ÜN ETKİSİ SÜRÜYOR

YÖK Başkanı Teziç'i nasıl buluyorsunuz?

Gürüz döneminde YÖK'e hiç gitmedim. Sayın Teziç atandığında ümitlendim. Gittim, tebrik ettim. Aradığım beyefendi insanı orada gördüğümü düşündüm ama olmadı. Sayın Teziç'i fazla suçlamıyorum çünkü Gürüz'ün 8 senede kurduğu yapının etkisi YÖK'te devam ediyor.

Yani YÖK'te bir Gürüz örgütlenmesi mi var?

Kesinlikle. YÖK'teki bu yapının değişmesi uzun zaman alır.

Sezer'in YÖK'e dair tasarrufları da üniversite özerkliğini sağlayıcı nitelikte olmadı…

Olmadı… Sol kesimdeki insanları atadı. Atadıkları arasında liberal, muhafazakar ya da sağ görüşlü hiç kimse yok. Atananlar arasında YÖK'e karşı çıkanlar da vardı. Onların oluşturduğu bir kurum ahenkli çalışmadı. Atadıklarının bir kısmı tenezzül edip İstanbul'dan Ankara'ya gelmeyince sistem işlemez oldu. Bu atamalar sorunludur.

Hukukçu olan Cumhurbaşkanı neden sistemi tıkayan tercihler ortaya koyuyor? Yoksa Cumhurbaşkanı devlet içinde örgütleniyor mu?

Bilemem ama YÖK'e atadıkları üzerinden siyasi ve ideolojik tercih yaptığını söyleyebilirim.

ÇANKAYA'DA SİVİLLERE TEPKİ VAR

Çankaya seçimi tartışılıyor, karşı mitingler yapılıyor. Geçmişten bu güne Köşk seçimi tartışmalarını analiz ettiğinizde tartışmanın merkezinde ne görüyorsunuz?

1946'dan itibaren bakalım. CHP'ye karşı DP kuruldu. 46 seçiminin dürüst bir seçim olduğunu iddia eden yoktur. 1950 seçiminde iktidar değişimi oldu. Bu değişimi dünyanın önemli siyaset bilimcileri, Türkiye'nin alışılmış asker-siyaset karışımı bürokrat yönetimine karşı Anadolu hareketi olarak kabul ederler, Anadolu ilk defa iktidardır ve bu bir “sosyal devrim” olarak nitelendirlir. Celal Bayar cumhurbaşkanı seçilir. Devrin ideolojik şairlerinden biri Kavaklıdere'de şöyle der; Derenin kavakları/Dökülür yaprakları/Celaliler sarmışlar/Yukarı konakları. Bayar Atatürk'ün silah arkadaşıdır ve onun Başbakanı'dır ama sivil bir adamdır. Bu yüzden ona “Celali” yakıştırılması yapılır, çünkü Çankaya'ya uygun görmezler. Sonra 61 müdahalesiyle kimin devlet başkanı olduğu hiç tartışılmaz. Çünkü askerdir. Demirel AP Genel Başkanı olur, ikinci günkü “Morrison Süleyman”, “İşte irtica geliyor”, “Bunlar cumhuriyete, laikliğe karşı devrim güçleridir” denir. Ardından 80 müdahalesi ve yine devlet başkanı tartışılmaz. İhtilal yapmış orduya rağmen iktidar olur Özal. Merkezdeki karşı güçlere rağmen de sivil cumhurbaşkanı olarak Çankaya'ya çıkar. Bir teğmen “içime sinmiyor” der ve meslekten atılır. En deneyimli, vizyon sahibi Cumhurbaşkanı olmasına rağmen Özal için “içime sinmiyor” denmesi; halkın tercihinin sivil Cumhurbaşkanı olmasındandır.

Askerler Çankaya'ya oturduğunda kimse tartışmıyor, siviller geldiğinde tartışılıyor. Bu tartışmalar nereden organize ediliyor?

O merkezi bilmiyorum ama bir zihniyet meselesi var. Bugün de aynı zihniyet, aynı karşı çıkış, aynı kelimelerle sürüyor…

HALK İKTİDARI İÇİN BU ZİHNİYET DEĞİŞMELİ

Demirel de sivildi ama Köşk'e çıktığında pek tartışılmadı…

Başlangıçta olmuştur fakat Cumhurbaşkanlığı döneminde tartışılmamıştır. Oraya SHP ile ortak getirildi. Çorbada sivilleri tartışan o zihniyetin de payı olduğu için Demirel'i tartışmadılar. Demirel de dengeli bir Cumhurbaşkanlığı yaptı. Kendisini getirenlere gerekli tavizleri verdi... Çankaya'ya çıkma sırası Tayyip Bey'de. Profesör Kemal Karpat Ak Parti'nin oyu ve bugünkü durumu “1950'den de ileriye giden bir halk hareketi” olarak vasıflandırıyor. Türkiye'yi geri bırakan o zihniyet değişmedikçe Türkiye'de halk gerçek anlamda iktidar olamayacaktır.




Bürokraside, bazı siyasi ve sivil oluşumlarda, “Çankaya'yı düşürmeme” direnişi var. Bu güçlü bir hareket mi?

Hayır. Bu informal bir organizasyon. Cumartesi günü yapılan mitingi de ben önemsemiyorum. Genel bir kabuldür, bir toplumda ne kadar uzlaşma olursa olsun % 20'ye yakın bir grup her zaman her yapılana karşı olacaktır. İngiltere'de Haytt Park boşuna yapılmamış... Bir tane cumhurbaşkanı seçilecek, bunun uzlaşması nasıl olacak, “sen olma” demekle uzlaşma olmaz…

BUNLAR ATATÜRKÇÜ DEĞİL

İki tılsımlı kavram Atatürkçülük ve ordu… Bunlar söze kuvvet kazandırıyor… ADD de bu iki kavramı kullanıyor…

Atatürk bir derneğin konusu olacak küçük bir adam değildir. Kendi toplumuna mal olmuş, dünyanın kabul ettiği bir devlet adamıdır. Eseri Türkiye Cumhuriyeti de ayaktadır. O, yol gösterici olarak ilmi işaret etmişti. Fakat siz bilimden, hukuktan, Anayasa'dan vazgeçip cumhuriyeti, Atatürk'ü koruyacağız diye, üstelik bunları da Atatürk'e hamlederek yapmaya kalkarsanız yoldan çıkarsınız. Gerçek Atatürkçülük milli iradeyi esas almaktır. Başka maksatlarla Atatürk'ün arkasına sığınmak Atatürkçülük değildir. Atatürk'ün adını sık kullanan bazı siyasileri, bazı generalleri… hızla Atatürkçülük'ten uzaklaşmış olarak görüyorum. Fakat çok etkin ve çok yaygın gibi gösteriliyor ama bunları da abartmayalım.

Yani bir illüzyon mu görünen?

Evet, solda büyük bir dayanışma, informal bir organizasyon var. Birbirlerini öne çıkarma konusunda büyük avantajları var. Mesela üniversitelerde, medyada hep ön cephede oldular. Edebiyatta, romanda, sinemada, müzikte de öyle. Yandaşlarını kamuoyuna daha iyi lanse ettiler. Kendilerinden olmayanları ise dejenere ederek önlerini kestiler. Sağda ise tam tersidir, dağınıklık, insanların birbirlerini anlamaması ve kendi küçük muhitlerinde kalma var.

Bu süreçte CHP'nin marjinal gruplarla ilişkisi ortaya çıktı. Bir kanala para aktarması da bunlardan birisiydi…

CHP ne pahasına olursa olsun halkın seçtiklerine karşı çıkmak üzere öteki kuvvetlerle birlikte hareket ediyor. Türkiye'yi geri götüren zihniyetin kurumsal şeklidir CHP. Halkımız her zaman meşruiyetten yanadır ve bu haliyle CHP kaybetmeye mahkumdur.



Demirel, “Erdoğan Çankaya'ya çıkmak zorunda, çıkmazsa yapılan ithamları kabul etmiş olur” dedi. Ne düşünüyorsunuz?

Arzettiğim mülahazalarımla Tayyip Bey'in Çankaya'ya çıkması gerektiğini Demirel'den çok önce belirtim. Bu zihniyetin ortadan kalkması gerektiğine inananlardanım. Herkes halkın seçtiklerini içine sindirmek zorunda. Demirel'in söylediklerine de büyük ölçüde katılıyorum. Tayyip Bey birtakım mülahazalarla vazgeçerse, kendisinin vazgeçmediği, aksine püskürtüldüğü yorumları yapılır. “Çankaya'ya gitme” diyenler, seçim meydanlarında “sistem seni Cumhurbaşkanı bile kabul etmedi, millet sana niye oy versin” derler.

Başbakan Erdoğan aday olacak mı?

Aday olmalıdır. Benim aldığım sinyal budur. Çünkü sağduyunun ve halkın adamı gözüküyor. Halk da ona bu gücü vermiş… Tek parti iktidarı var, Cumhurbaşkanı da aynı partiden olursa sistem tıkanır diyorlar. Bu büyük yalanı halka yutturmaya çalışıyorlar.

Demirel bu süreçte sessiz gibi görünüyor. Müdahale etmek istemez mi, sessizliğini anlamlı buluyor musunuz?

Demirel, meşruiyet adamıdır, bu mücadeleyle geçmiştir hayatı. Edindiği bazı tecrübelerle zaman zaman bu meşruiyeti zedeleyen çıkışları olmuştur. O, illa da farklı şeyler söylemek ister fakat son demeci gerçek kanaati gibi geliyor bana. Başka bir uğraş içinde olacağını sanmıyorum.

Asker bu süreçte sakin. Büyükanıt da beklenenin aksine hukuk ve demokrasiye bağlı tavırlar sergiledi. Bu tabloyu nasıl izah ediyorsunuz?

Müesseseler başındaki insanın gölgesidir denir. Hilmi Özkök'ün üslubu çok dengeliydi. Büyükanıt'ın da Genelkurmay Başkanı olduktan sonraki davranışları çok yerinde. Sorumluluğu aldığınız da davranışlarınız değişir, bazen kişisel görüşlerinizi bile daha dengeli hale getirirsiniz. Ordumuzdan çok ümitliyim. Çok iyi eğitim alıyorlar, vizyon sahibi komuta kademesi yetişiyor. Gelecek Genelkurmay Başkanlarının daha da sorumlu olacağını düşünüyorum.



17 yıl önce