|

Profesör Zühtü Arslan: Parlamento üzerinde vesayet var

Anayasa Hukuku Profesörü Zühtü Arslan; “İptal kararı Anayasa'nın birçok maddesinin ihlali niteliğindedir. Anayasa'yı korumakla görevli bir organın, bizzat Anayasa'yı ihlal eden kararlar alması hukuka ve devlete olan güveni sarsar. Uzun vadede hukuk devletine en büyük zararı bu güvensizlik verir” diyor.

Mehmet Gündem
00:00 - 16/06/2008 Pazartesi
Güncelleme: 01:10 - 16/06/2008 Pazartesi
Yeni Şafak
Profesör Zühtü Arslan: Parlamento üzerinde vesayet
Profesör Zühtü Arslan: Parlamento üzerinde vesayet
Siz ne kadar yaşamak istersiniz?

Hiç dönüp baktınız mı arkanıza, anlamsız ve karşılıksız korkularınız nelere kapı araladı?

Koca bir tarihi yok ettiniz. Tarihi kişilikleri “mitleştirip” onları hayatın merkezinden kenarlara savurdunuz.

Milleti oluşturan “ortak paydaları” tartışılır hale getirdiniz. Değerleri tükettiniz. Her kişiyi, her kurumu ve her değeri kendi çıkarlarınız için kullandınız. Orduyu da, yargıyı da, üniversiteleri de, sivil alanları da…

Son alarak demokrasi ile cumhuriyet ikilemini ortaya attınız, “tam demokrasiyi” cumhuriyetin temel nitelikleri ile çatışır hale getirdiniz.

Demokrasisiz, halksız, hukuksuz bir cumhuriyet sevdasına tutuldunuz. Eliniz neye değdiyse ya hızla tükendi ya da silaha dönüştü.

Hep “buyurdunuz”, kendinizi tartışılmaz ilan ettiniz. Hatadan uzak, “kutsanmış” kişiler misiniz?

Tartışılmaktan korkuyor musunuz? Düşünce karşısında tek eyleminiz defans geliştirmek mi? Neden hak ve özgürlüklerden yana değilsiniz? Statüko, baskı, korku salmak, yasaklamak nasıl mutlu ediyor sizi?

Hiç o ezberlenmiş korkularınız üzerine akıl yürüttünüz, kendinize şablonu aşan sorular sordunuz mu?

Siz bu ülkede neden ve neresinde yaşarsınız? Dünyanın da yararlanabileceği hangi “şeyi” üretiniz?

Sizin oralarda korkudan başka neler konuşulur? Darbe korkunun ilacı mıdır? Neleri konuşmaktan haz duyarsınız? Çıkar ve iktidar muhitinizi mi, evrensel dünyayı mı? Gücünüz kime yeter, milleti kapatmaya mı, Türkiye'yi dünyaya taşımaya mı?

Siz nasıl yaşamaktan hoşlanırsınız? Ve siz ne kadar yaşamak istersiniz. Gövdenizle sınırlı mı, fikrinizle yüzyıllara ulaşmış olarak mı?

Cevabı “takıntılarda” ve “adanmışlıkta” gizli…



* * *


Anayasa Mahkemesi'nin başörtüsünü serbest bırakan kararını iptali ne kadar Anayasa'ya uygun?

Kesinlikle Anayasa'ya uygun değil. Dahası bu karar Anayasa'nın birçok maddesinin ihlali niteliğindedir.

Ne gibi?

Mahkeme, Anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından denetlenebileceğini, bu denetimin de teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşülmezlik şartlarıyla sınırlı olduğunu açıkça ifade eden 148. maddeyi hiçe saymıştır. Bunun dışında bu kararla, Anayasa'nın güçler ayrılığına yer veren başlangıç kısmı, insan hakları ve hukuk devleti ilkelerine yer veren 2. maddesi, hiçbir organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamayacağına dair 6. maddesi ve Anayasa'nın yargı organları dahil tüm kurumları bağladığını ifade eden 11. maddesi de ihlal edilmiştir.

Bu karar çok tartışıldı, yüksek mahkemenin yetki gaspı içinde olduğu, siyaseti yok saydığı, Meclis'i devre dışı bıraktığı yorumları var…

Bu yorumlar büyük ölçüde doğru. Mahkeme kararıyla açıkça parlamentoya verilen Anayasa'yı değiştirme yetkisine ortak olmuştur. Meclis bundan böyle tali kurucu iktidar yetkisini mahkemeyle paylaşmak zorunda kalacak. Daha da önemlisi, mahkemenin onaylamadığı bir Anayasa değişikliği yürürlük kazanamayacak. Halbuki mevcut Anayasa bu yetkiyi münhasıran parlamentoya vermiştir. Bu, 1961 Anayasası döneminde mahkemenin aktivist ve durumdan vazife çıkarıcı tavrına bir tepkiydi.

Siyasetin alanı ne ölçüde daraldı?

Bu karar, siyasetin alanını daraltmıştır. Meclis'in tamamen devre dışı bırakıldığını söylemek abartılı olabilir. Ancak, parlamento üzerinde bir vesayet oluşturulduğu da açıktır.

Mahkemenin kararı evrensel anayasa yargısı açısından ne ifade ediyor?

Bu kararla Türk Anayasa Mahkemesi, kendisine demokratik ülkelerin anayasa yargısında bulunmayan anayasa değişikliklerini şekil görüntüsü altında esastan denetleme yetkisi tanımıştır. Böyle bir yetki anayasa yargısının mantığına da aykırıdır. Çünkü, anayasa yargısı anayasanın üstünlüğü fikrinden doğmuştur. Burada kanunların bir üst norm olan anayasaya uygunluğunun denetlenmesi söz konusudur. Anayasa hükümleri arasında hiyerarşi bulunmadığı için, bir hükmün diğerine aykırı olması da ileri sürülemez.

Bu karar Türkiye'de hukuk devletine nasıl bir etki yaptı?

Realist hukukçular, hukuku siyasetin uzantısı olarak görürler. Bunlara göre hukuk siyasetin farklı araçlarla devamından ibarettir.

ŞEKİL GÖRÜNTÜSÜ ALTINDA ESAS DENETİMİ YAPILDI

Karar realistleri destekler niteliktedir...

Evet bu karar hukukun siyasallaşması ve siyasetin yargısallaşması olayının tipik bir göstergesidir. Yargının siyasallaşması ve siyaseten alınması gereken kararların da yargı tarafından alınması hukuk devletinden sapmadır. Ayrıca, hukuk devleti tüm kişi ve kurumların önceden belirlenen anayasal ve yasal kurallara göre davranmasını gerektirir. Anayasa'yı korumakla görevli bir organın, bizzat Anayasa'yı ihlal eden kararlar alması hukuka ve devlete olan güveni sarsacaktır. Uzun vadede hukuk devletine en büyük zararı bu güvensizlik verecektir.

Kararın gerekçesinin “Anayasa'nın değiştirilmesi teklif edilemez maddelerine aykırılık” olacağı tartışılıyor. Böyle olunca şekli denetimi yapılmış olur mu?

Elbette olmaz. Zaten yapılan şekil denetimi değil. Böyle olsaydı davanın reddedilmesi gerekirdi. Muhtemelen bu kararın gerekçesinde 148. maddedeki “teklif çoğunluğu” şekil şartının aynı zamanda “teklif edilebilirliği” de içerdiği, dolayısıyla teklif edilebilir nitelikte olmayan değişikliklerin Anayasa'nın 4. maddesine aykırı olduğu söylenecek. Bunun adı, şekil görüntüsü altında esas denetimidir.

Mahkeme laikliği nasıl yorumlamış oldu?

Kararın gerekçesi yayınlanmadığı için bunu bilmiyoruz. Ancak, önceki kararlarından hareketle tahminde bulunmak zor değil. Büyük ihtimalle 1989 ve 1991'de verdiği iki karara atıf yapacak. Bu kararlarda mahkeme laikliği özgürlükler karşısında korunması gereken bir kavram olarak yorumluyor. Laikliği özgürlüklere kıydırmamak gerektiğini söylüyor. Bu yoruma isim bulmak gerekirse, bunun adı militan laikliktir.

KARARIN HUKUKEN GEÇERLİLİĞİ SORGULANMALI

Başbakan mahkemenin kararının kabul edilemez olduğunu açıkladı.

Mahkeme kararlarını herkes eleştirebilir. Kararların bağlayıcılığı, onların eleştirilemeyeceği anlamına gelmez. Üstelik bu kararın hukuken geçerliliği de pekala sorgulanabilir. Bizzat Anayasa Mahkemesi'nin geliştirdiği “yokluk” tanımı uyarınca, yetki aşımı ve gaspı örneği olan bu kararın yok hükmünde olduğu savunulabilir. Anayasa'ya açıkça aykırı olan bir kararı, bu kararı hangi kurum alırsa alsın, kabul edilemez ilan ederek eleştirmek doğaldır.

Anayasal sistem içinde AK Parti ne yapabilir?

Meclis'in erken seçime gitmesi her zaman mümkündür. Bu yasama organının önündeki seçeneklerden biridir. Parlamento çoğunluğuna sahip bir iktidar partisi anayasal demokrasilerde ne yapabilirse AK Parti de teorik olarak bunları yapabilir. Ancak, hakkında kapatma davası açılan bir iktidar partisinin manevra alanının da çok geniş olmadığı ortada.

Bundan sonra AK Parti muktedir iktidar değil mi?

Tartışılan karar, belki dar anlamda iktidar partisini iktidarsızlaştırmayı amaçlayan bir karar olarak okunabilir. Ancak, bu okuma bence yanlıştır. Bu yapısal bir sorundur. Türkiye'de bundan sonra demokratik siyasetin yeniden iktidarla buluşturulması meselesi tartışılmalıdır. Bu karar, kısa vadede AK Parti'yi etkilese bile, uzun vadede demokratik siyasetin alanını daraltacak niteliktedir. Dolayısıyla, iktidarı ve muhalefetiyle bir bütün olarak siyaset kurumu, bu kararla belirginleşen jüristokratik kuşatmayı ortadan kaldırma gayreti içinde olmalıdır.

Mahkemenin gerekçe açıklamadan karar açıklaması Anayasa'ya açıkça aykırı. Bunun hukuki yaptırımı nedir?

Evet, haklısınız. Anayasa'nın 153. maddesine göre mahkemenin iptal kararları gerekçe yazılmadan açıklanamaz. Ancak uzun süredir mahkeme bu kuralı ihlal ediyor. Ayrıca, mahkeme 1993'ten beri son iptal kararında olduğu gibi aynı zamanda yürürlüğü durdurma kararı veriyor.

Bu yetkinin de kaynağı Anayasa'da yok.

Üstelik yürürlüğü durdurma kararlarında gerekçe de yazılmıyor. Normalde gerekçesi yazılmayan mahkeme kararlarının Resmi Gazete'de yayınlanmaması gerekir. Yani yaptırım, gerekçesiz kararların yayınlanmaması, dolayısıyla uygulanmamasıdır. Ancak nedense bu yapılmamıştır bugüne kadar.

TÜRKİYE'NİN BİR ANAYASA MAHKEMESİ SORUNU VAR

Hükümet Anayasa'da mahkemenin yetkilerini kısıtlayan bir değişiklik ve düzenleme yapabilir mi? Anayasa'yı toptan değiştirebilir mi?

TBMM, Anayasa'nın 175. maddesine göre ilk üç madde dışında Anayasa'yı toptan değiştirebilir. Bu çerçevede elbette mahkemenin oluşumunda ve yetkilerinde değişiklik yapılabilir. Ancak, bunun içinde bulunduğumuz şartlarda realize edilebilir olup olmadığı ayrı bir konudur.

Zor gözüküyor...

Görünen o ki, mevcut Meclis en azından iktidar partisi hakkındaki kapatma davası sonuçlanıncaya kadar, mahkemenin yapısı ve yetkilerine dair değişiklik yapmayacak. Bu Türk Anayasa yargısında reform ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Nitekim bizzat Anayasa Mahkemesi 2004'ten bu yana mahkemenin oluşumu ve yetkilerini yeniden düzenleyecek değişiklik önerileri sunmaktadır. Bugün olmazsa yarın bu öneriler yeniden gündeme gelecek. Zira diğer birçok problemin yanında, Türkiye'nin bir Anayasa Mahkemesi sorunu vardır. Anayasa Mahkemesi'nin yeniden düzenlemesi kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Ne yapılabilir?

En başta, Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde parlamento söz sahibi kılınabilir. Anayasa yargısına yer veren hemen tüm demokratik ülkelerde, anayasa mahkemelerinin üyelerini tamamen ya da kısmen parlamentolar seçmektedir. Bu, bir anlamda yasama sürecinin bir parçası olarak çalışan anayasa mahkemelerinin demokratik meşruiyeti için de kaçınılmazdır.

VESAYETÇİ DEMOKRASİ RANT ÜRETİYOR

Bu süreçte çaplı bir demokratikleşme girişimini statükocu güçler rejim krizine dönüştürebilirler mi?

Bizde demokratikleşme süreçleri hep sancılı olmuştur. Vesayetçi demokrasiden siyasi ya da ekonomik rant devşirenler her dönemde olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Bu güçler, rejim krizi söylemini bir iktidar tekniği olarak kullanabilmektedir. Rejim krizi, hukukun ve özgürlüklerin askıya alındığı bir duruma neden olabiliyor.

Türkiye bugün hukuki ve siyasi bir olağanüstü hal yaşıyor denebilir mi?

Evet, bir süredir ilan edilmemiş bir olağanüstü hal yaşıyoruz. Siyaset teorisinde buna “istisna hali” deniyor. İstisna halinde, normalde geçerli normlar geçersiz hale gelebiliyor.

İstisna haline neden tehdit algılaması mı?

Evet. Devletin varlığına ya da rejime yönelik tehlike algılandığında hukuk kuralları paranteze alınabiliyor. Tehlikenin veya düşmanın değişen şartlara göre yeniden üretilmesi, istisna halinin süreklileştirilmesini doğuruyor. Aslında yaşadığımız bir kısır döngü. Normalleştiğimizi zannettiğimiz bir anda tehdit algılamasındaki yoğunluk artıyor, siyaset dışı unsurların müdahalesiyle yeniden olağanüstü hale giriyoruz.

HUKUK TEMELİNİ DEĞİŞTİREN BİR YARGI DARBESİ YAŞIYORUZ

Peki bu açıkça bir yargı darbesi mi?

Bu kavram, anayasa literatüründe de tartışılıyor. Askeri darbeden farklı olarak, yargı darbesi iktidar değişimini ifade etmiyor. Yargı darbesi, hukuk düzeninin normatif temelini değiştiren radikal yargı kararları için kullanılıyor. Bu anlamda Anayasa Mahkemesi'nin son iptal kararını, geçen yılki 367 kararı gibi bir yargı darbesi olarak nitelemek mümkündür. Çünkü bu kararla anayasal düzenin temel paradigmalardan biri, belki de en önemlisi, değiştirilmiştir.

1960'ta Anayasa Mahkemesi olsaydı Menderes asılmazdı deniyor.

Bu söz 27 Mayıs'ın sorumlusu olarak DP'yi gören, dolayısıyla bir anlamda darbeyi meşrulaştıran bir zihniyeti yansıtıyor. Ayrıca sormazlar mı insana, Anayasa Mahkemesi olmayan İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerde neden başbakanlar asılmıyor? Anayasa Mahkemesi, darbe önleyici bir güce sahipse neden 12 Mart muhtırasını ve 12 Eylül darbesini önlemedi?

Siyaset ne yapmalı?

Siyasetin önceliği, siyaset dışı unsurların daralttığı siyasal alanı genişletmektir. İsterseniz buna demokratik restorasyon da diyebilirsiniz. Türkiye'nin normalleşmeyle olağanüstü hal arasında gidip gelen kısır döngüden kurtulması lazım. Bunun için de tam ve gerçek demokrasiden başka çare yoktur.


Bu kararın ardından AK Parti'nin kapatılacağına kesin gözle bakılıyor…

Olabilir. Bazıları da kapatma davasının en büyük gerekçesinin artık ortadan kalktığını söylüyor. Doğrusu, ben bu konunun artık eskisi kadar önem taşıdığına inanmıyorum. Türkiye'nin meselesi, artık demokratik siyasetin jüristokratik kuşatmadan nasıl kurtulacağı meselesidir.

AK Parti'nin kapatılması halinde Başbakan'ın bağımsız aday olarak milletvekili seçilebileceği ve yeniden başbakan olacağı tartışılıyor. Hukuken bu mümkün mü?

Evet mümkün. Aslında biraz da bu nedenle iktidar partisinin kapatılması davasının sonuçları bakımından çok önemli olmadığını düşünüyorum. Meclis'in üye kompozisyonu değişmediği takdirde muhtemel bir kapatma kararı, sadece hükümet değişikliğine yol açacaktır. Başbakan'ın milletvekilliği düşse bile, dışarıdan kabi-neye girmesinin önünde hiçbir engel yok.


Ahmet İyimaya “Meclis bu kararı tanımasın, askıya alsın” dedi. Bu mümkün mü?

Kanada'da bunun örneği var, ancak yaygın bir uygulama değil. Tartışılması gereken, Anayasa'nın ne anlama geldiği konusunda son sözü kimin söyleyeceği meselesidir. Anayasal demokrasilerde son söz tali kurucu iktidar yetkisine sahip olan parlamentolara aittir. Bizde de son iptal kararına kadar durum böyleydi. Meclis, mahkemenin iptal ettiği yasal hükümleri Anayasa değişikliği olarak yeniden çıkarabilmekteydi. Son kararla bu yol kapanmış görünüyor.

Türkiye'nin artık jüristokratik bir devlete dönüştüğünü yazdınız.

Eğer bir ülkede özelleştirme, yabancılara mülk satışı, kimin cumhurbaşkanı olamayacağı ve Anayasa'nın değiştirilip değiştirilemeyeceği gibi konularda son sözü, demokratik yollarla işbaşına gelenler değil de atanmış yargıçlar söylüyorsa burada bir sorun var demektir. Yargı organlarının hukukilik denetiminin ötesine geçip, yerindelik denetimi yapması bizi jüristokrasiye yani hakimler yönetimine götürüyor.

Bu jüristokratik iktidar gücünü nereden alıyor?

Demokratik siyasal alanın son derece daraltıldığı bir bürokratik düzenden alıyor. Jüristokrasi bu düzeni hem besliyor, hem de ondan besleniyor.






16 yıl önce