|

Yüksek yargının ekonomik maliyeti 600 milyar dolar

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, yargı söz konusu olunca sadece siyasi sonuçların konuşulduğunu ama yüksek yargının yerindelik denetimi ile 1980'den bugüne Türkiye'yi 600 milyar dolar zarara uğrattığını söyledi.

Murat Aksoy
00:00 - 16/08/2010 Pazartesi
Güncelleme: 23:52 - 15/08/2010 Pazar
Yeni Şafak
Yüksek yargının ekonomik maliyeti 600 milyar dolar
Yüksek yargının ekonomik maliyeti 600 milyar dolar

12 Eylül'e adım adım yaklaşırken, referandum tartışmalarına PKK'nın Ramazan dolayısıyla ilan ettiği ateşkes eklendi. Referandum tartışmalar paketten ziyade liderlerin şahıslarında kişiselleşirken, PKK'nın ilan ettiği ateşkesin referanduma nasıl bir etki yapacağı da konuşulmaya başlandı. Bu ateşkes, boykottan evet dönüş yolunda ilk adım mı? Yoksa silahların ebediyen susması için yeni bir fırsat mı?

Bu hafta Söyleşi-Yorum'un konuğu AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Çelik yoğun programı arasında bize vakit ayırdı. Çelik ile referandumdan YAŞ toplantısına, PKK'nın silah bırakmasından demokratik açılım ve yargı reformuna kadar bir ufuk turu yaptık. Çelik, 2011 seçimlerinden sonra yeni anayasa çalışmasının müjdesini verdi. PKK'ya silahları sadece Ramazan'da değil ebediyen susturmaları çağrısı yapan Çelik, yargı reformunun da HSYK'dan başlayacağını söyledi.


Referandumdan başlayalım. 4 hafta kaldı. Çalışmalar ne aşamada?

Bir kere şunu söyleyeyim, Türkiye'de anayasa konusunda birkaç referandum daha oldu. 1961 Anayasası halka sunuldu evet demek serbestti ama hayır demeyi beyan etmek yasaktı. Gazetelerin bununla ilgili yayın yapması da, propaganda yapmak da yasaktı. 1982 Anayasası da keza. Evet demek serbestti, hayır demek yasaktı. Türkiye'de ilk defa bir anayasa değişiklik paketi kamuoyunda bu düzeyde tartışılıyor. Bu çok önemli. İlk defa hayırcılar gerekçelerini, evetçiler de gerekçelerini anlatıyorlar. Ve kamuoyu ilk defa kendine ait olan bir meseleyi bu derecede hür bir ortamda tartışıyor. Bu Türkiye demokrasisi açısından önemli bir gelişme. Biz AK Parti olarak paketin Meclis'e sunulmasından itibaren bunun önemini anlatıyoruz. Çünkü biz iktidarımız boyunca yaptıklarımızın daha büyüklerini yapabilmenin yolunun, maddi durumumuzun, refahımızın hem özgürlük alanlarımızın hem ekmeğimizin büyümesi için Türkiye'nin ayaklarındaki prangaların sökülmesi gerektiğine inanıyoruz.

REFORM ÜLKEYE KAZANDIRACAK
Bunlardan birisi anayasa mı?

Bu prangalardan birisi 12 Eylül Anayasası'dır ve çok önemlidir. Ümit ediyorum ki 30 yıl sonra yine bir 12 Eylül'de Türkiye bunlardan kısmen de olsa kurtulacak. Süleyman Yaşar'ın yaptığı bir çalışma var: Bugüne kadar yüksek mahkemelerin yerindelik denetimi yapmasından dolayı kamunun zararı 80'li yıllardan bu yana 600 milyar dolardır. 600 milyar doları telaffuz etmek bile çok zordur. Zaman zaman muhalefet, bu paket Türkiye'ye aş, iş verir mi diye soruyor ya, evet bu değişiklik ekmeğimizi de, aşımızı da, işimizi de büyütecek. Demokrasiye giden yolda bir kilidi daha açacağız bu değişiklikle.

Yani yüksek mahkemeler sadece siyasi olarak değil ekonomik olarak da Türkiye'ye darbe vuruyorlar...

Evet. Rakamlar bunu söylüyor ama nedense bu çok önemsenmiyor. Düşünün Türkiye yaklaşık 30 yılda 600 milyar dolar gelirden olmuş yüksek mahkeme kararları ile. Bediüzzaman, “Ben ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz asla” demiştir. Biz bir kere insanımızı özgürlükle ekmek arasında bir tercihe zorlamıyoruz. Güvenlikle özgürlük arasında bir tercihe de zorlayamayız. Bunların hepsinin bir arada olması lazım. Bu anayasa paketi 1982'den bu yana yapılmış en kapsamlı ve en can alıcı noktaları olan bir değişiklik paketidir. Bu yüzden de en çok eleştirilen, en çok konuşulan değişikliklerdir. Özellikle yargı ile ilgili tartışılan maddeler, Türkiye'de yapılacak yargı reformunun çok önemli bir başlangıcıdır.

TABANLARI 'EVET' DİYECEK

Beklentiniz nedir referandumda?

Açıkçası ben fark atarak evet çıkmasını bekliyorum. Yüzde 60'lara yakın evet bekliyorum. Bakın diğer partilerin tabanlarından çok evet çıkacak. Gördünüz CHP, Eşref Erdem'in “evet” demesine tahammül edemedi. “Evet” diyen Belediye Başkanı'nı disipline verdi. Evet diyecek seçmenini ne yapacak CHP?

MHP tabından da “evet” bekliyor musunuz?

MHP tabanı milliyetçi muhafazakârdır. Ama Devlet Bahçeli ve etrafındaki yöneticiler ulusalcıdır.

Ne farkı var ulusalcılıkla milliyetçiliğin?

Büyük fark var ve MHP tabanının buna dikkat etmesi lazım. Ulusalcılık, milliyetçiliğin bütün manevi sinirleri alınmış biçimidir. Sabih Kanadoğlu da, Yekta Güngör Özden de, Ahmet Necdet Sezer de ulusalcıdır ama Devlet Bahçeli de ulusalcıdır. CHP'ye çok yanaşmalarının sebebi budur. MHP'nin eski muhafazakâr tabanı zaten bize oy veriyor. Yozgat'ta 6 vekilin 5'ini biz, 1'ni MHP aldı. Çankırı 3'ün 2'sini Kırıkkale'de 4'ün 3'ünü biz aldık. Bütün İç Anadolu böyle. Şimdi bir sahil milliyetçiliği kışkırtması yapılıyor. Özellikle Kürt göçlerinin yoğun olduğu yerlerde bir sahil milliyetçiliği yeşertilmeye çalışılıyor, MHP bundan nemalanmaya çalışıyor. Ama ben vicdanlı MHP'lilerin bu referandumda üzerlerine düşeni yapacağını biliyorum.

PAKETE SÖYLEYECEK SÖZLERİ YOK

Doğu ve Güneydoğu'dan beklentiniz…

PKK, vatandaşı sandığa gitme konusunda zorlamaz ve korkutmazsa Doğu ve Güneydoğu'da % 70'in altında kalan il çıkmaz.

Evet çıkarsa, yeni anayasayı unutacak mıyız?

2011'de milletimiz bize yeniden yetki verdiği zaman içinde YÖK'ün, MGK'nın ve daha birçok kurumun da olduğu yeni bir anayasa için hemen çalışmaya başla-yacağız. 2011'de yeni anayasa yapmak için oy isteyeceğiz.

Referandum evet-hayırdan ziyade hükümete güvenoyuna mı dönüştürülüyor?

Katıldığım bir TV programında Cumhuriyet Gazetesi'nden bir yazar bana, “siz beni bu paketin içeriğini tartışmak gibi bir tuzağa düşüremezsiniz” dedi. Bu şu demektir, “ben paketin içeriğine söz söyleyemem, ben AK Parti'nin bunu yapmasına taktım”. Meydanlarda paketin içeriğine ilişkin bir şey söyleyemeyince, havuz, villa, fıskiye üzerinden bize saldırıyorlar. Şu arabaya bindin, şuradan emekli oldun, olmadınla bize saldırıyorlar. Maalesef toplum meşgul ediliyor. İçerik konuşulmuyor. Bu bir genel seçim de, yerel seçim de değil. Bu bir halkoylamasıdır. Unutmayalım, anayasa yürürlüğe girdiği zaman, sadece AK Partilileri bağlayan bir anayasa olmayacak. Herkesi bağlayan, herkesin yararlanacağı bir anayasa olacak. Bu yüzden herkesin aynı duyarlılığı göstermesi gerekiyor.

KILIÇDAROĞLU EZİKLİK ALTINDA

Yani duyarlılık gösterilmiyor mu?

Hayır. Kullanılan dil, üslup vs. bakınca insan üzülüyor gerçekten. Sayın Kılıçdaroğlu, 12 Eylül darbe anayasasının savunuculuğunu yapmanın ezikliği altındadır. Darbe anayasasının kalması yönünde irade beyan ettikleri için ve CHP'nin geçmişinde hep militarizm olduğu için, hep darbe teşvikçiliği olduğu için rahatsızlık duymaktadır. O yüzden bir kere çok geçici ve arızi manevralar yapıyor, göstermelik işlere soyunuyor. İşte Büyükanıt'ı mahkemeye vermek, işte 35. maddeyi gündeme getirmek. Bu arayışların hepsi pakete hayır demenin, bu ağırlığın altında ezilmenin verdiği sıkıntılardır. Ama kurtulamazlar.

Nasıl kurtulur bundan CHP?

CHP'nin kurtuluşu devletin partisi olmaktan çıkıp, milletin partisi olmaktan geçiyor. Siyasi partiler iki türlüdür: bir devletin partileri, bir de milletin partileri. Milletin partileri, millet adına devlet nezdinde siyaset yapar. Devletin, statükonun partileri devlet adına millet üzerinde siyaset yapar. Devletin doğrularını, devletin ideolojisini halka da-yatmak 'halkı adam etmek' gibi bir işlev beklenir bu partilerden. CHP böyle konumlanmıştır. Ben statükonun bekçisiyim dedi CHP. İşin tuhaf yanı MHP de, sen gündüz bekçisiysen, ben de gece bekçisiyim, vardiyalı çalışalım dedi. Ve CHP'nin peşine takıldı. Millet partisi olarak, milletin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel taleplerini devlete taşıyan, devletin bürokratik mekanizmasını çalıştırarak buna çareler, çözümler üreten bir millet partisi var o da AK Parti'dir. Diğerlerinin statükoyla bu flörtleri devam ettikçe gerçek manada demokrat işleyişe sahip siyasi partiler olamazlar.

Peki, BDP?

BDP, MHP'nin Kürt versiyonudur. Birisi Kürt etnisitesi, diğeri Türk etnisitesi üzerinden siyaset yapıyor. BDP de, MHP de orta vadede de, uzun vadede de, kısa vadede de toparlayıcı olamazlar. BDP bölgesel bir parti olarak etnik temelli siyaset yapmaktadır ki, bu son derece tehlikelidir. Türkiye'yi Makedonyalaştırır. Makedonya'da seçimler nüfus sayımı gibidir, her etnik grup kendi partisine oy verir. Bu son derece sıkıntılıdır. Dini değerler üzerinden, etnisite üzerinden siyaset yapmak, ne o siyasi partiyi ne de ülkeyi iflah eder.

AK Parti için de din üzerinden siyaset yapıyor eleştirileri var…

Siz bunu ciddiye alıyor musunuz? Biz almıyoruz. Bizim 8 yıldır bırakın söylediklerimiz, yaptıklarımız ortada. Bu söylem, bize karşı kullanılan en kaba saldırıdır.


YAŞ toplantısına gelelim. Ne oldu gerçekten?

YAŞ'ta olması gereken oldu. Sayın Kılıçdaroğlu, “ordunun teamülleri var karışmayın” dedi. Teamül amelden gelir, tekrarlana tekrarlana alışkanlık haline gelen davranışlara teamül denir. Mesela Türkiye'de teamül, darbe yapmaktır. Teamül, muhtıra vermektir. Teamül, sivil ve askeri bürokrasinin millet iradesinin üstünde olmasıdır. Teamül, askerin siyaseti vesayet altında tutmasıdır. Teamül, toplum mühendisliği yapmaktır. Bunların hepsi teamül. Peki devam etsin mi bu teamüller?


Referandumda 2 önemli madde var HSYK, AYM yapısının değiştirilmesi. Bunlar yargıyı ele geçirme girişimleri mi?

Önce şunu söyleyim, 1950'ye kadar yargı, “siyaset bize müdahale etmesin” diye bir tek cümle kullanmıyor. 1950'de DP iktidara gelince jakobenler, dayatmacılar, totaliter devlet özlemcileri iktidardan düşünce ilk defa o zamanki Yargıtay Başkanı, adli yılın açılışında “siyaset bizim işimize karışmasın” diyor.

Bizim yargıyı kuşatmamız, yargıyı vesayet altına almamız söz konusu değil. Üstelik bu iddiayı bizzat AYM reddetti. AYM şekil açısından CHP'nin ileri sürmüş olduğu iddiaları kesin dille reddetti. AYM'nin reddettiği bir başka husus, AYM ve HSYK'nın özerkliğinin ortadan kaldırıldığı ve siyasetin yargıyı vesayet altına aldığı iddiasıdır. Yani AYM, CHP'nin bu konulardaki iddialarının da doğru olmadığını söyledi. Dolayısıyla bu iddia yersiz bir iddiadır. HSYK'nın üye sayısını 22'ye çıkarıyoruz. Bunun 16'sını da yargı kurumlarının kendisi seçiyor. Peki, nasıl yargıyı kuşatmış oluyoruz biz? Burada mevcut yapının buna itiraz etmesin sebebi şu: Kapalı bir kast sistemi var. Yargıtay'a, Danıştay'a üye seçiyorlar, onlar da bunları seçiyor. “Biz bu halimizle mutluyduk, niye gelip bu işlere burnunuzu sokuyorsunuz” diyorlar özetle...

HSYK ISLAH OLMADAN YARGI REFORMU OLMAZ

Bu ilişki normalleşecek yani…

Referandum yargı reformunun başlangıcıdır. HSYK çatıdır, çatının her tarafı akarken evde boya yapılmaz. HSYK ıslah olmadan Türkiye'de yargı reformu yapamazsınız. Yargı bağımsız diyorlar ya, biz gelirken “bakımsız” yargıydı. Bütün hâkim ve savcıların adalet dağıttığı yerler 500 bin metre kareydi, şimdi 2,5 milyon metre kare. 7-8 yılda % 500 artış. Adalet kurumları tepeden tırnağı bilişim teknolojisiyle donatıldı. Bitti mi, bütün hâkim ve savcıların özlük hakları diğer kamu çalışanlarıyla mukayese edilemeyecek kadar artırıldı. AK Parti dönemlerinde bütün kamu çalışanlarının enflasyondan arındırılmış artışı % 26,4'tür, hâkim ve savcıların ise % 55'tir. AYM'nin, Danıştay'ın binası yoktu biz yaptık. Yargıtay binasının projeleri yapıldı, binası yolda. Biz kendi yargımıza karşı olabilir miyiz? Yargı bağımsız olsun ama aynı zamanda tarafsız olsun. Yargı reformunu yapabilmek için önce HSYK'nın reforme edilmesi lazım.


Demokratik açılım ne oldu, bitti mi?

AK Parti'nin demokratik açılım sürecinde ülke adına samimi bir gayreti vardır. Açılımdan vazgeçmedik ve vazgeçmeyeceğiz de. Ne şiddet ne törör bizi yolumuzdan döndürebilir. Biz bu noktaya ülkede Kürt yoktur söyleminden geldik. Buradan geriye dönmemiz mümkün değil.

AÇILIM 2002'DE BAŞLADI

Peki yapılmayan ne?

Bakın biz başından beri söyledik bu bir süreç. Ve süreç 2009'da başlamadı. Biz iktidara geldiğimiz gün, parti programını yazdığımız gün başladı demokratik açılım. Bakın son yıllarda neler yapıldı. Bazılarını sayalım. Bizden önce gırla faili meçhul vardı. General çıktı “bu devlet politikasıydı” dedi. Bir bölgeyi OHAL ilan ederek bölmüşsünüz. İşkence sistematik hale gelmiş, insanlar yaylasına gidemez olmuş, köyü boşaltılmış vs vs. Bu memlekette 40 küsur bin insan ölmüş. Oradan veya buradan. AK Parti, böyle gelmiş böyle gitsin mi demeliydi? 1984'den bu yana siyasi iktidarlar bu işi askere ve polise bırakmışlar. Sonuç ortada. Nereye kadar böyle gidecek? İşte AK Parti, kendisinden önce böyle gelmiş, böyle gider anlayışına dur dedi. Daha fazla ana kuzusu ölmesin dedi. Bunun için OHAL uygulamasını kaldırdık. İşkenceyle mücadele ettik. Faili meçhul cinayetlerin üzerine gittik. Yerinden edilmişlerin geri dönebilmesi için yasa çıkardık. Oğlunu cezaevinde ziyaret edip Kürtçe konuşamayan annenin, babanın derdini çözdük. Kürtçe öğrenmenin önündeki yasakları kaldırdık, 24 saat Kürtçe yayın yapan devlet TV'si kuruldu. Özel Kürtçe yayın yapmak isteyenlerin önü açıldı. Bunun gibi daha birçok adımı biz attık. Bunları atmak zorundaydık. Bunlar bizden çok çok önce yapılması gereken ama yapılmayanlardı. Bunlar lütuf da değil, geçmişte yapılmış bir yanlışın düzeltilmesidir. Bizi birilerine ihsanda bulunmadık. Olması gereken buydu. Ben dağdaki teröriste diyorum ki, “eskiden bağımsız Kürdistan dediniz, vazgeçtiniz. Peki, federasyon, ondan da vazgeçtiniz. Şimdi niye insan öldürüyorsunuz peki?”

ŞİDDET ÇÖZÜM DEĞİL

Yani dağa çıkma gerekçeleri ortadan kaldırdınız…

Evet. 21. yüzyılda şiddet bir ifade ve çözüm aracı olmamalı. PKK'lılar diyor ki, “bunlar kendiliğinden mi oldu, biz mücadele ettik de oldu”. O zaman soruyorum, “bunun için mücadelenin en yoğun olduğu 1990'larda neden bunlar olmadı?” Dolayısıyla siz kan döktüğünüz diye kimse bunları yapmadı. AK Parti bunlar yapılması gerektiği için yaptı. Demokratik açılım tabii ki bitmedi. Biz, bu bir süreç diyoruz, kimse hokus pokusla bizden çözüm beklemesin. Ben Türkiye'de toprak bölünmesi olacağına hiçbir zaman inanmadım. Çünkü hiç bir Hakkârili, Vanlı Antalya'ya pasaportla gitmek istemez. İstanbullu da Van'a vize ile gitmek istemiyor.

PKK SİLAHLARI BIRAKMALI

Sorun ne, Öcalan'ın durumu mu, dağdakilerin dönüşü mü?

PKK, hiçbir şeyin geçmişteki gibi olmadığını biliyor. Abdullah Öcalan'ın rahatı, onun İmralı'da rahat etmesi ve PKK'nın lider kadrosunun kibri ve inadı Kürtleri felakete sürüklüyor. Burada amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Amaç üzüm yemek olsa, şiddetin gerekçesi olan onca hak ve özgürlük sağlanmışken hala elde silah şiddet peşinde koşmazlardı. Artık silah bırakma zamanı geldi. Sadece Ramazanda ateşkes yapmışlar, lütfetmişler! Bayramlık, Ramazanlık ateşkes olur mu? Ramazan'da adam öldürmek iyi değil de, Ramazan çıkınca öldürmek mi iyi bir şey midir? Silahların büsbütün bırakılması lazım.




14 yıl önce