Yeşilçam döneminde de benzer bir tablo ortaya çıkmıştı. Ama 30 senedir ilk kez bu noktaya ulaştık. Açıkçası sektörün dönmesi için bir girdi sağlıyor bu istatistik. Bu sebeple de yerli sinemadaki çeşitliliğin artmasını hızlandıracaktır. Seyircimizin kendi dilindeki filmlerle buluşma arzusunun genelde komedi filmleri üzerinden canlanması, elbette bu türde seviyesiz üretimleri arttırıyor. Ama Fransa’nın az farkla üzerine çıkılması Hollywood ve Bollywood gibi yeni bir isim takmamızı da salık veriyor. Bundan sonra Türk sinema sektörü için ne denir bilinmez. Fakat bu toprakları onore edecek bir durum bu. Yeter ki Fetih 1453 gibi gerçek bir blockbuster gişe rakamlarında zirveyi bir kez daha görsün.
Kendi sinema filmlerini izleyen ülkeler arasında birinci olmamız çok sevindirici bir gelişme. Filmlerimizin teknik ve sanatsal düzeylerinin yükselmesine bağlı olduğu gibi sanatçılarımızın özlerine dönmelerinin de büyük etkisi var. Son bir iki yıl içinde çok rağbet gören filmlerimiz her ne kadar komedi ağırlıklı olsa da klasik Türk Sineması özelliklerini yeniden uygulamaya koymaya başladılar. Yüksel Aksu’nun, Atalay Taşdiken’in, Çağan Irmak’ın filmlerinde Ertem Eğilmez, Atıf Yılmaz, Halit Refiğ gibi usta yönetmenlerimizin usta işi Anadolu insanı anlatımlarını neşe ve hüzünleriyle tekrar perdeye getirdiklerini görüyoruz. Seyirci perdede kendi örf ve adet, hal, hareket, yöresel ifade, mimik ve esprilerini görünce ilgi gösteriyor. TV. dizilerinin gereksiz uzatılarak seyirciyi bıktırması da başka bir etken. Sinema filminde gereksiz uzunluk yok, sözde olsun harekette olsun kısa, öz ve vurucu ifadeler kullanılıyor.
Hollywood yapımlarında eskisi kadar heyecan verici ve yeni şeyler bulamayan seyircimiz yüzünü Türk sinemasına döndü. Yerli yapımlarda niteliğin artması da bunda etkili oldu. Teknik anlamda artık aynı şartlarda ‘iş’ üretiliyor olması bu açıdan yerli filme sıcak bakmayan seyircinin fikrinin değişmesini sağladı. Yeni kuşakların sinemaya girişiyle potansiyel sinema seyircisinin beklentilerini bilerek film üretiliyor artık. Bir de tabii Yeşilçam’dan bu yana ülkemizde sinema seyircisi gülmek ya da ağlamak için film izler. 1990’lardan bu yana hız kazanan film üretiminde gişe getiren filmler de hep bu iki damar üzerinden yürüdü. Sanat sinemasını ‘sıkıcı’ bulan sinema seyircisi çalkantılı ülke gündeminden sinemaya sığındı.
Sinemamız sektörel olarak gelişirken, özellikle nitelikli popüler filmler önemli senaryo sıkıntıları barındırmalarına rağmen teknik düzeydeki artış seyircinin de yerli film algısında önemli değişikliklere yol açarak talebi arttırdı. Halk nezdinde çok popüler TV dizilerinin fenomen hale gelen oyuncularının sinemaya transferi de bu ilgide önemli bir etken. Korku sinemamız ise emekleme döneminde olmasına karşın genç bir kemik kitleye sahip oluşu olumsuz bir etki olarak vasatın çok altında korku denemelerinin ardı sıra vizyona girmesine yol açsa da seyirci artışını devamlı olarak destekler durumda. Halkın en büyük ilgiyi gösterdiği vasatın çok altındaki, belli formülleri benimseyen komedi ve romantik filmler ise seyircilerin televizyonun da etkisiyle her geçen gün artan ‘daha fazla gülmek veya ağlamak’ isteklerine peşi sıra vizyona girerek cevap verirken, seyirci de bu çok ‘salonlu’ bombardımana ilgi göstererek gitgide büyüyen bu kısırdöngüye destek oluyor.