|
Haziran depremi…
2002 Kasım'ında başlayan öykü ilk büyük kırılmayı yaşadı.

AK Parti'nin yüzde 9 civarında oy kaybetmesi, tek başına iktidar olma imkanını kaybetmesi başka türlü tarif edilemez.

Neden?

En önemli neden, son bir kaç yıldır yaşanan seri krizler, AK Parti'nin bu krizlerdeki yeri, bu krizleri yönetme biçimi, tüm bunların seçmende oluşturduğu birikimdir.

AK Parti'nin özgürlükçü iklimden uzaklaşmasının, iktidarın şahsileşmesinin, liderinin keyfi ve çatışmacı davranışlarının bu parti ve demokrasi üzerinde yarattığı “tahribat”ı bu köşede ve başka yerlerde pek çok kez dile getirdim. Özellikle Tayyip Erdoğan'ın son aylarda kişisel tercihiyle başkanlık sistemini zorlaması, çözüm süreci gibi konularda öne çıkması, koyduğu ağırlıkla hükümeti dar bir alana hapsetmesi bunlar arasında ayrı bir yer tutuyor.

Seçim sonuçları bu tahribatın en açık ve yakın tercümesidir.

Türkiye'de toplum, gerekçesi ne olursa olsun, paralel yapıyla mücadele gibi haklı ve kaçınılmaz haller de olsa, otoriterleşme eğilimine ve iktidarın şahsileşmesine belli bir noktada, ölçünün kaçtığı yerde tepki gösterir. Bu tür durumlar bir anda kitlesel tepkilere dönmezler, enerji birikir ve bir anda boşaltırlar.

AK Parti uzun süre toplumun farklı kesimlerini eşitlleyen reformcu ve özgürlükçü politikalar izlemiş, ancak sıra bu farklı kesimler arasında köprü kurmaya, onları aynı anda kuşatmaya gelince sıkıntılar yaşamaya başlamıştır. Ayrıca kendi döneminde doğan yeni talep ve sorunları görmemiş, yanlış tercihler yapmış, kesimler arası değer farkı üzerinden yol almıştır. Bunların yarattığı gerilimleri ise ataerkil bir tepki siyasetiyle yönetmeye kalkmıştır. Dolayısıyla hem bir eşiği geçememiş, hem siyaset tarzında milli irade ve meşruiyet arasındaki bağları sağcı ve otoriter bir yorumla kurmuştur.

Seçim sonuçları bu açıdan toplumun AK Parti'ye yaptığı ciddi uyarıdır.

Bir uyarı olmanın da ötesinde, sıkışan bir siyasi sistemin gerginliğini azaltacak, toplumun çatışma hallerine siyaseten hakemlik yapmasını ifade eden bir durumdur.

En azından böyle okunmalı ve böyle kabul edilmelidir.

Nitekim bu sonuçların bir dönemin sonu olup, bir inişin başlangıcı olup olmayacağına karar verecek olan AK Parti'nin kendisidir.

AK Parti, bu durumu hafifseyip, sonuçları kendisine yönelik komplolarla, psikolojik harekatlarla açıklayıp, siyaset tarzında hukuk ve meşruiyeti dışlamaya devam mı edecektir yoksa bu tarzı gözden geçirip, özgürlükçü iklime ve dile geri dönmeye mi çalışacaktır?

Esas mesele şu andan itibaren budur.

Bu seçimlerin diğer büyük sonucu HDP'yle ilgilidir. Bu siyasi parti oylarını toplamda yüzde 7 civarında arttırmıştır. Bu son derece önemli bir gelişme ve yüksek bir orandır.

Başka bir ifadeyle yükselen siyasal ve toplumsal bir dalgayı ifade etmektedir.

Bu dalganın iki anlamı var.

İlki bir muhalefet arayışıyla ilişkilidir. Bu çerçevede, söz konusu dalganın heterojen bir yapısı vardır ve siyasi taşıyıcıyla ilgili tanım eksiklikleri bulunmaktadır. Zira yükseliş temel olarak bir muhalefet krizinden doğmuştur. AK Parti'nin karşısına çıkabilecek, onu frenleyebilecek bir siyasi partinin yokluğu, artan gerginlik ve kutuplaşma ortamında, dağınık ve tepkisel oyların HDP'ye kaymasına neden olmuştur. HDP böylece bünyesinde hem Kürt meselesine ilişkin hassasiyeti, hem bu meseleye mesafeli kesimlerin AK Parti'ye yönelik tepkilerini barındıran bir yapıya kavuşmuştur. Bu iki çizgi arasında kesişme noktaları olduğu kadar, gerilim noktaları da vardır. HDP'ye akışın sürüp sürmeyeceği, buradan bir bütün çıkıp çıkamayacağı HDP'nin tavrına ve zamana bağlıdır. Ancak Kürt hareketi ile Türkiye'deki beyaz muhalefetin iç içe girmesinin kolay bir proje olmadığı açıktır.

Yeni dalganın ikinci anlamını Etyen Mahçupyan güzel ifade etmiş: “Her ne kadar emanet oylar üzerinden yaşanmış olsa da, sonuçta Kürtler nihayet siyaseten eşit konumda ve belirleyici bir güçle parlamentoda yer alacaklar. Bu noktadan sonra Kürtleri dışarıda bırakacak bir siyaset ne düşünülebilir ne de buna teşebbüs edilebilir. Söz konusu normalleşmeyi hazmedemeyenlerin bu toplumu birlik içinde tutabilme imkânı da artık yok…”

Açıktır: Kürt hareketi ile Türkiye'nin, Kürt meselesiyle toplumun ilişkisi farklı bir aşamaya gelmiştir.

HDP'nin başarısını olumlu ve riskli yanlarıyla, gerektirdiği hamleler ve politik çabalarla böyle okumak gerekir.

Kıyıdan görüntü budur.

Ufuğa bakıldığında ise göze çarpan bir “istikrarsızlık” halidir.
#ak parti
#kürt hareketi
#seçim sonuçları
9 yıl önce
Haziran depremi…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?