|
Başkanlık için ilk adım mı?

Cumhurbaşkanı’nın Bakanlar Kurulunu toplamasıyla ilgili olarak MHP lideri Devlet Bahçeli’nin değerlendirmesini işitince küçük dilimi yutacaktım.

Bahçeli’nin ağzından, “Sayın Başbakan’a ve Bakanlar Kuruluna bir hakarettir, TBMM’ye bir hakarettir” sözlerini işitince hafızam beni yanıltmasın diye hemen arşivime müracaat ettim.

Bakanlar Kurulu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında toplanmış sağında Başbakan Bülent Ecevit oturuyor solunda ise her zamanki saygılı tavrıyla Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli.

Allah’tan ki sözün önünde ne var arkasında ne yer alıyor diye bakma huyum var.

MHP lideri, ”Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın anayasal hakkını kullanmasına söyleyeceğimiz söz yoktur. Çünkü Anayasamıza göre, Cumhurbaşkanları arzuladıkları takdirde Bakanlar Kurulu toplantısına katılır” diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa’nın 104.Maddesinden aldığı yetkiyle kabineyi topladı. Aynen kendinden önceki 6 Cumhurbaşkanı’nın yaptığı gibi. Ayrıca Erdoğan henüz Cumhurbaşkanı adayı olmadan önce bunu yapacağını deklare etti. Seçim kampanyasında bunu dile getirmekten imtina etmedi. Millet bunu bile bile oy verdi.

Yani daha önce böyle bir teamül olmasa, Anayasa’da bu yönde bir yetkisi bulunmasa ve Erdoğan, Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmeyeceğim dediği halde bunu yapsa o zaman şaşırtıcı olurdu.

Bir ilk olması açısından önemli ama sürpriz değil.

Bundan bir Erdoğan-Davutoğlu sürtüşmesi çıkar mı? Çıkmaz... Yıllarca Erdoğan-Gül kavgası çıkacak, AK Parti çatlayacak buradan bize ekmek çıkacak diye bekleyenler avuçlarını yaladılar.

Hem Erdoğan hem Gül, Türk siyasetinde ender görülen bir fazilet örneği sergileyerek, sancısız bir değişimi gerçekleştirdiler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı konusundaki süreci maharetle yönettiği gibi, geçmişte Özal ve siyaset kurdu olan Demirel’in yapamadığı liderliği sergileyerek kendisinden sonra AK Partinin dümenine Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçmesini sağladı.

Erdoğan ile Davutoğlu arasında ise sürtüşme değil, sinerji doğar. Milletin aradığı, istediği, özlediği de budur.

AK Parti kurulduğu 14 Ağustos 2002 tarihinden bu yana geçen çok büyük badireler atlattı.

Parti kapatma davası, 367 kararı, muhtıra, liderinin seçimlere sokulmaması, Ergenekon operasyonu ve nihayet paralel yapının darbe girişimi gibi.

Tüm bunları aşarken en büyük gücü birlik ve beraberliğini muhafaza etmesiydi.

AK Partinin lider kadroları birbirlerine güvendikleri için millette onlara güvendi.

AK Parti birlik ve beraberliğini koruduğu için millette onların peşinden gitti.

Böylece 13 yıllık tek başına iktidarını korudu. İçinden 2 Cumhurbaşkanı, 3 Başbakan çıkaran ve Türk siyasetine damgasını vuran bir hareket oldu.

AK Parti artık sadece Türk Milletinin umudu değil. Ümmetin umudu haline geldi. Filistin’deki Yasin’den, Mısır’daki Esma’ya, Paris’teki Cezayirli Ahmet’e kadar...

AK Parti’yi yöneten kadrolar omuzlarında bu yükün ağırlığını hep hissettiler. Hissetmek zorundalar.

Ümmetin umudu olmak ne kadar ulvi bir hakikatse, o yükü taşımakta o denli büyük bir fazilet gerektiriyor.

Bugün AK Parti’nin şahsı hırslar ve kişisel ikbal düşüncesiyle hareket etme lüksü yok.

AK Parti’nin üzerinde sadece kendisine oy veren milyonların değil, Etiyopya’dan, Malezya’ya, Mısır’dan, Pakistan’a kadar bir ümmetin hakkı var.

Bu ümmet mazlum.

Bu ümmet sahipsiz.

İslam dünyasının her yanından feryatlar yükseliyor, büyük acılar yaşanıyor.

İşte bakın Mısır’a, Irak’a, Afganistan’a, Bangladeş’e, Suriye’ye...

Ama bu mazlum millet Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun şahsında kendisine sahip çıkan bir irade gördü.

Ürdün sokaklarında, Pakistan’ın caddelerinde, ”Erdogan, Erdogan” diye bağıran insanların gözlerinde gördüm ben bunu.

AK Parti bu misyonu taşıdığı için bugün en az 10 yıl daha rakipsiz gözüküyor.

AK Parti 13 yıllık iktidarı boyunca sorunlar yaşadı elbette ki.

Ancak Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı seçilmesine öncülük ettiği Ahmet Necdet Sezer’le kavga etti. Ülkemiz çok ağır bir siyasi ve ekonomik kriz yaşadı.

Turgut Özal ile kendi partisinin başındaki Mesut Yılmaz ile sürtüşmeler yaşadı. Demirel-Çiller kavgasını ise hatırlatmaya gerek yoktur.

Sonuç ne oldu? Millet tepede kavga edenleri sildi.

AK Parti, Ahmet Necdet Sezer’le yaşanan sorunları dahi krize dönüştürmemeyi başardı.

Vazoyu çatlatmadı.

Tam aksine Erdoğan-Gül, Erdoğan-Davutoğlu uyumu ile bir sinerji oluşturmayı başardı.

Bu uyumun devam etmesi gerekiyor.

Bu değerli vazo çatlamamalı.

Bu vazoyu kim çatlatırsa, millet onu affetmez.

Bu vazoyu kim çatlatırsa, ümmet onu affetmez.

Bu hareketin tartışmasız lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bu hareketin en büyük değerlerinden biri Başbakan Ahmet Davutoğlu.

Milletin görmek istediği tablo ise Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın, Usta ile Hoca’nın millete hizmette el ele kol kola olması.

Dünkü Bakanlar Kurulu toplantısı bunun fotoğrafıydı. Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısı, başkanlık sisteminin bir provası mıydı?

Erdoğan farklı bir lider.

Şimdiye kadar iki tarzı siyaset hakim oldu.

Biri devleti temsil eden ve CHP’nin temsilciliğini yaptığı siyaset.

İkincisi ise DP, AP, ANAP, DYP ve milli görüş gibi milleti temsil eden çizgi.

Erdoğan ise AK Parti ile siyasette yeni bir ekol oluşturdu. AK Parti hem kendini hem de milleti dönüştürdü. Erdoğan AK Parti’yi geliştirirken milleti de dönüştürdü.

Erdoğan’ın AK Parti’yi kurduğu günle bugünkü Türkiye’ye bakın ne dediğimi anlayacaksınız.

Muhtar bile olamaz denilen adam Cumhurbaşkanı oldu, başörtüsünden dolayı hakkında kapatma davası açılan partinin artık başörtülü milletvekilleri var Meclis’te.

Ötesi var mı? Erdoğan olduğu sürece var.

Ötesi var mı? Erdoğan-Davutoğlu uyumu devam ettiği sürece var.

#MHP
#Devlet Bahçeli
#Süleyman Demirel
٪d سنوات قبل
Başkanlık için ilk adım mı?
Şehre bir ‘emin’ seçmek
“Siz yalancı medyasınız”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar