|
Çözüme nasıl ulaşıldı

15 Ağustos 1984 tarihinde PKK’nın Şemdinli ve Eruh baskınından sonra Özal’la birlikte Şemdinli’ye giden gazetecilerden biriydim.

Özal’ın, dağlara bakarak, üç beş eşkıyaya pabuç bırakmayacağız diye konuşmasını dün gibi hatırlıyorum.

İtiraf edeyim o zaman kanlı bir savaşın içine çekildiğimizi idrak edecek durumda değildim. Ama yıllar içinde çekilen acılar neyin ne olduğunu öğretti bize.

28 Şubat Cumartesi günü PKK’nın silahlı mücadele sürecinde tarihi bir an yaşandı.

15 gün önce Öcalan’ın silahlı mücadeleyi bırakma çağrısı yapmasının an meselesi olduğunu yazan biri olarak, çağrının yapıldığı anlarda büyük bir heyecan yaşadım.

15 gün önce Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın makamında yapılacaktı ortak açıklama. Yine aynı isimler yer alacak, noktası, virgülüne kadar aynı metin açıklanacaktı. Ama Kandil’in direnci nedeniyle mümkün olmadı. Ama 15 gün zarfında bu sonuca ulaşmak kolay olmadı. Arka kapı diplomasisi devreye sokuldu. Kamu Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu Ankara-İmralı arasında mekik dokudu. HDP heyeti birkaç kez Kandil’e, 2 kez İmralı’ya gitti. Ve bu sonuç elde edildi. Ulaşılan nihai bir sonuç değil, yeni bir başlangıç.

15 günlük gecikme neden yaşandı. Eğer kararlı duruş olmasaydı, süreçte bir savrulma yaşanır mıydı?

6-8 Ekim’de sergilenen vahşet, hem süreci yöneten aktörlerde hem de kamuoyunda ciddi tereddütlere yol açmıştı. AK Parti’nin Afyon kampında bir grup milletvekili sürece karşı ciddi bir tavır içine girmişti. Kamuoyunda “Biz çözümden bunu anlamamıştık. Yoksa aldatılıyor muyuz?” kuşkusu oluşmuştu.

O nedenle bir çağrıya ve irade beyanına ihtiyaç vardı. Yani birilerinin pazarladığı gibi hükümet, bu çağrıyı kabullenmek zorunda kalmadı. Tam tersine çözümün üzerindeki bulutların dağılması için çağrının yapılmasını isteyen hükümetti. Öcalan ilk başlarda, nasıl olsa silahların bırakılması aşamasına gelinince bu endişelerin yersiz olduğu ortaya çıkacak diye mesafeli durdu bu isteğe karşı. Ancak bir süre sonra çözümün selameti açısından bir irade beyanına ihtiyaç olduğunu gördü. Ve çok güçlü bir çağrı ile çıktı. 2013 Nevruz’unda, “Silahlar miadını doldurdu silahsız mücadele dönemi başlıyor” demişti. Öcalan, 4 Şubat’ta HDP heyeti aracılığıyla Kandil’e gönderdiği mesajında,” Silahlar miadını doldurdu. Silahsız mücadele dönemi başlıyor. Silahsızlanmayı görüşmek üzere PKK kongresini toplantıya çağırıyorum” dedi.28 Şubat’ta açıklandığı gibi

15 günlük gecikme yine birilerinin iddia ettiği gibi hükümetin, Öcalan’ın mesajına karşı direnmesinden dolayı değil, Kandil’in direnci nedeniyle yaşandı. Arzu eden HDP heyetine sorabilir. O günlerde, “HDP, Öcalan’ın mesajını niye açıklamıyor” diye sormuştum. Daha önce 2 kez Öcalan’dan çok net mesaj bekleyen Kandil, beklediğinden daha açık bir mesajla karşılaşınca, bu kez mesajın kamuoyuna açıklanmasını engelledi. Yoksa 15 gün önce de aynı ortak açıklama yapılacaktı. 4 Şubat’tan itibaren artık sorun Öcalan ile kandil arasında bir bilek güreşine dönmüştü. Kimin dediği olacaktı. Öcalan’ın mı, Kandil’in mi? Kandil’in dediğinin olması demek, Öcalan’ın diri diri toprağa gömülmesi demekti.

Bu sürede hükümet, sürecin arkasında çok kararlı bir duruş sergiledi. Öcalan, liderliğini gösterdi, Kandil’i istediği noktaya çekti. Böylece HDP-hükümet ortak açıklaması yapıldı. Bu çağrı ile tereddütler aşıldı. Ayrıca 2013 Nevruz’undan bir kaç adım ileri gidildi. O zaman bir niyet beyanı söz konusuydu. Bu kez takvimlendirmenin önünü açan bir çağrı yapıldı. Başbakan Davutoğlu’nun deyimiyle, ”Ortadoğu’nun en hayırlı işi” başarılmış oldu. Etnik ve mezhep savaşlarının ortasında kavrulan Ortadoğu’ya bir barış modeli geliştirildi.

Bundan sonra ne olacak? Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda 21 Mart’ta ya da Nisan ayında PKK Kongresinin toplanması bekleniyor.

Ortadoğu’da Kürtleri de hedef alan Suriye ve Irak’taki iç savaşları ve IŞİD nedeniyle Kandil’in kapısına kilit vurulması beklenmiyor. Bunu talep etmek bu aşamada çözümü sabote etmek demektir. Onun yerine PKK’nın Türkiye’deki silahlı faaliyetlerine son vermesi isteniyor.

Bu süreçte Kandil’in kuzu kuzu silah bırakacağını kimse beklemesin. Cumhurbaşkanı Erdoğan, o nedenle uygulamayı görelim diyor. Zor ve sancılı olacak ama silah bırakma kararı alınacak.

Tabi bu arada Hükümet,

1-İmralı’daki mahkumların değişimi

2-Hasta KCK’lı mahkumların tahliyesi

3-İzleme Komitesinin kurulması

İzleme Komitesinin sayısının 10 civarında olması düşünülüyor. Öncelikli olarak Akil İnsanlar Heyeti’nden grup başkanları düşünülüyor. Deniz Ülke Arıboğan gibi heyetten ayrılan isimler var. Ancak Tarhan Erdem, Rıfat Hisarçıklıoğlu, Yılmaz Ensaroğlu, Can Paker, Ahmet Taşgetiren, Yusuf Şevki Hakyemez isimleri geçerliliğini koruyor. HDP’nin önerdiği isimlerle takviye edilerek, İzleme Komitesi oluşturulacak.

Komite ilk olarak Kandil ve İmralı ile görüşecek. Bir yol haritası çizilecek. Komite, geri çekilmeyi ve silahların bırakılmasını izleyecek.

Silah bırakma kararı aldıktan sonra barışın inşası gibi çok tarihi bir süreç başlayacak.

Öcalan’ın 10 madde halinde sunduğu perspektif yararını bu aşamada gösterecek.

Çözümün Anayasal güvenceye kavuşturulması için yeni, sivil ve özgürlükçü bir Anayasa süreci bu.

Kimlik sorunu da orada çözülecek.

Eyvah Kürtler silahı bırakıyor! diye telaşlananlara sesleniyorum. Evet Kürtler, Türkiye topraklarında savaşı bırakıyor ve biz Türklerle Kürtler savaşmak için mevzilere girmek yerine barış için omuz omuza veriyoruz.

#PKK
#Özal
#Öcalan
9 yıl önce
Çözüme nasıl ulaşıldı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?