|
“Roja ve Baş be”
Süleyman Demirel, eski bakanlardan Ekrem Ceyhun'un anılarının giriş bölümünde şöyle yazıyor:

“Hakkari ili demirbaş defterinde, “Mekkare katırı” ifadesi görülmektedir. Çünkü, valinin Van'dan Hakkari'ye, Hakkari'den, Van'a gitmesi, yol boyunca yer yer katırdan yararlanması ile mümkündür. Yani Türkiye Cumhuriyet valisini 1954'te Hakkari iline götürememektedir” Ya da başka bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti valisini 1954 yılında Hakkari'ye katır sırtında götürmektedir.

Makam aracı mekkare katırı…

51 yıl önce valisinin makam aracı katır olan Türkiye Cumhuriyeti dün Hakkari-Yüksekova havaalanını açtı.

1984 yılıydı.

Kennedy Caddesi'ndeki ANAP'ın ilk genel merkez binasındaydık.

Özal'ın başbakanlıkta ilk yılıydı.

Mesut Yılmaz'ın top sakallı olduğu günler diyeyim gerisini siz anlayın.

Van'a gidilecekti, bunun için ANAP özel bir uçak kaldıracaktı.

Halil Şıvgın'ın yardımlarıyla uçakta yer buldum.

Hulki Cevizoğlu, Emin Varol, Bülent İşmen, Canan Gedik, Orhan Uğuroğlu ve Gülten Arslan başarılı muhabirlerdi.

Başbakan Özal'la Van'a gittik. Akşam saatlerinde ise Özal'ın Şemdinli ve Eruh'a gideceği belli oldu.

Biz “Gece çıkalım, sabah Şemdinli'de oluruz” diye konuşurken Emniyet müdürü, “Gece çıkamazsınız, Van-Hakkari yolunda ufak tefek güvenlik sorunu var” diye uyardı. Sabahın ilk ışıkları ile birlikte yola çıktık. Ama “güvenlik sorunu” kafamıza takılmıştı. Apocular diye bir gruptan söz ediliyordu. Biz de cehaletimiz ortaya çıkmasın diye bu Apocuların hangi aşiretten (! ) olduğunu soramıyorduk. Sabah saatlerinde Yüksekova'ya girdik. Açık bir pastane vardı. İçeri girdik, bir çocuk vardı. Bizi görünce kaçtı. Kahvaltımızı kendimiz hazırladık. Çıkarken de ücretini masanın üzerine koyduk.

Özal'ın, Şemdinli dağlarına bakıp, “Üç beş çapulcuya fırsat vermeyeceğiz” diye konuştuğu gün. O gün olayı üç-beş çapulcu işi olarak gören Özal, daha sonra Kürt sorununu en iyi anlayan liderlerden biri oldu.

Ondan sonra Yüksekova'ya çok gittim. Hep olayları izlemek için. 90'lı yılların cehenneminde ise Yüksekova artık gidilemez olmuştu. Bir yanda PKK, diğer yanda Yüksekova Çetesi. Bir gidenin bir daha gelmediği yıllardı. Hakkarili Yılmaz Erdoğan'ın, Oto Gargara Showu'nda, “Sadece gidiş bileti veriyoruz” dendiği yıllar… OHAL'in kaldırılmasıyla birlikte bölge adım adım rahatladı. Çözüm süreciyle birlikte ise, nabız tutmak için bölgede olduk.

Özal'ı izlemek üzere Şemdinli'ye gittiğimiz 1984 yılında, Yüksekova-Şemdinli yolunun genişliği dikkatimi çekmişti. Bir savaş halinde zorunlu kalındığında yolların savaş uçaklarının iniş kalkışı için çok geniş yapıldığı kulağımıza fısıldanmıştı.

O gün yolların savaş uçakları için hazırlandığı söylentilerinin dolaştığı Yüksekova'da dün havaalanı açıldı. 90'lı yıllarda bölgeyi izlemiş birisi olarak, 'Yüksekova'ya havaalanı yapılacak, yolcu uçaklarının biri inip biri kalkacak' denilse inanmazdım.

Çünkü o günlerde helikopterlerin biri iniyor, diğeri kalkıyor. Ya operasyona asker taşıyor ya da yaralı getiriyordu.

AK Parti'ye kadar Kürt sorunu hep askere havale edilmiş, sivillerin elini sürmeye korktuğu bir sorundu. Menderes dönemi hariç! 27 Mayıs'ta Milli Birlik Komitesi'nin Yassıada'da Menderes'le tek bir görüşmesi var. Darbeciler kısa bir süre sonra asacakları Menderes'e, “Bölgeyi nasıl yönettin. Tek parti döneminde isyan eden Kürtleri, DP döneminde isyan etmeden nasıl yönettin” diye sormuşlardı. Bugün Kürtlerin evlerinin bir köşesinde hala Menderes'in fotoğrafı asılıdır. Bugün havaalanının açılışının yapıldığı

Hakkari'ye ilk yolu 1954 yılında yine Adnan Menderes yaptırmıştı.

Bugün 27 Mayıs…

Ne zaman ki 27 Mayıs olsa yüreğime bir sızı gelir oturur.

Darbelerin anasıdır 27 Mayıs.

12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı, 27 Nisan e- muhtıra onun çocuğudur.

27 Mayıs'la Başbakan'ı asanlar, 12 Mart'ta Deniz Gezmiş'i, 12 Eylül'de yaşını büyüterek Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanoğlu'nu asmışlardı.

27 Mayıs'ta darbecilerin Menderes'i asarak, Kürtleri Sivas kampına sürerek ektikleri ayrılıkçı tohumlar 12 Eylül'ün Diyarbakır Cezaevi'nde boy verdi.

Sonrası 30 yıla varan, çatışma süreci.

Başbakan Davutoğlu, Hakkari Yüksekova Selahattin Eyyubi Havaalanı'nın açılışında, “Hakkari'de Bir Mevsim” filmine gönderme yaptı.

12 Eylül döneminde yasaklanmıştı bu film.

Yasaklı bölgenin yasaklı filmi.

Orada bir sahne var.

Köye giden öğretmenle köylüler arasında şöyle bir diyalog yaşanıyor:

-Kalıcısan

-Kalıcıyım

-Sahi

-Sahi

Yıllarca sürgün yeri olarak görüldü Hakkari.

Havaalanının açılışında Başbakan'ın, “Hakkari'yi barış diyarı yapacağız” demesi önemliydi.

Sürgün yeri değil, barış yeri…


AK Parti, Kürt sorununun çözümüne iki kanatlı olarak yaklaştı.

1-Hizmet siyaseti

2-Çözüm süreci

Seçim dönemi nedeniyle inişler çıkışlar olmasına rağmen ben Türkiye'nin çözüm sürecini başarıya ulaştıracağına inanıyorum. Hakkari'de havaalanı açılışı dahi aslında çözüm sürecinin bir başarısıdır. Bugün operasyon ve çatışma sürecinde bölgeden dışarıya çıkamayan, kurduğu partiler kapatılıp, cezaevi ile dağ arasına sıkışmış olan Kürt siyaseti, çözüm sürecinin hazırladığı zeminde bugün yüzde 10 barajını zorluyor. 7 Haziran'dan sonra PKK-HDP çizgisinin bir karar vermesi gerekiyor. Bir elde silah, diğer elde siyasetle yollarına devam. Silahı değil siyaseti tercih ettikleri takdirde Türkiye'yi yönetmeye talip olabileceklerini gördüler. 7 Haziran'dan sonra kendilerini bir samimiyet testi bekliyor. “Silah Kürtlerin sigortasıdır” anlayışı ile bir elde silah diğer elde siyasetle yollarına devam ettikleri takdirde, bu günleri mumla arayabilirler. Ama tercihlerini siyasetten yana yaptıkları takdirde önleri açık.

Yazımı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Hakkarilileri Kürtçe selamlaması ile bitirmek istiyorum.

“Roja ve Baş be”

Gözünüz aydın olsun.

Gözün aydın Hakkari….
#seçimler
#erdoğan
#demirel
#hdp
9 yıl önce
“Roja ve Baş be”
Alman bilim adamlarının ABD’li uyuşturucu simsarlarına armağanı: Zombi Hapı
İşçi hakkında deneme süresi uygulaması
2024 yılı için memurların bilmesinde fayda olan pratik güncel bilgiler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?