|
ABD ve Avrupa için yolun sonu görünüyor
1940’ların sonlarına doğru başlayan “Soğuk Savaş”, Aralık 1991’de “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”nin yerini “Rusya”nın almasıyla son buldu. Ondan evvel, Batı ile Doğu’yu ayıran “Berlin Duvarı” yıkılmış, Doğu Almanya ile Batı Almanya birleşmiş, “NATO”nun rakibi olan “Varşova Paktı” dağılmıştı. Soğuk Savaş’ın ‘Doğu’ kanadının civataları inanılmaz bir hızla yerinden oynayarak sökülmüştü. Batı tarafında yer alan ideologlar ve stratejistler SSCB’nin dağılmasını “tarihin sonu” olarak ilan ettiler. Artık Batı Avrupa için ‘Rus korkusu’ da, ‘Komünizm tehlikesi’ de bertaraf olmuştu. Soğuk Savaş dünyasında, sahnedeki iki oyuncudan biri ‘iyi ve güzel’, diğeri ise ‘kötü ve çirkin’ rolde oynuyordu. Sahneyi izliyorsanız, iyi ve güzel görüneni seçiyordunuz. Bu sahnede Batı ‘daha güzel’ duruyor, Sovyetler Birliği ve uyduları ise “çirkin kral” pozu veriyordu.

“Soğuk Savaş” sonrasında, insanlık için bir “mutluluk dünyası” olarak yansıtılan Batı’nın yüzündeki boyalar dökülmeye başladı, kırışıklıklar, çöküntüler iyice ortaya çıktı. “Batı o kadar da güzel değilmiş yahu” homurtuları yükselmeye başladı. Sonraki süreçlerde Batı’nın kusurlu çizgileri daha fazla göze batar oldu. Doğu’dan gelecek fırtınaya karşı konuşlandırılmış olan NATO, fırtına korkusu yayan Varşova Paktı gibi kendini feshetmedi, tam aksine yeni roller üstlenerek genişledi. Varşova Paktı’ndan boşalan üsleri NATO doldurdu. Öte yandan neoliberal ekonomi finansallaşarak küreselleşti ve kendini dünyanın geri kalanına dayattı. Aslında “Tarihin sonu” gelmemişti, gelen, dizginlerinden boşalarak dünyayı daha büyük bir yıkıma doğru sürükleyen kapitalizmin yeni liberal dalgasıydı.

Bu dalga Batı dünyasındaki yerleşik kurumları alt üst etti. Daha önce, Doğu’yu daha çirkin Batı’yı daha güzel göstermek için tahammül edilen pek çok şey, bir an önce defedilmesi gereken yüklere dönüşüverdi. Sendikalar büyük ölçüde işlevsizleşti, kapitalist ekonomiyi dizginleyen kamusal düzenlemeler gevşetildi. Emek ucuzladı, istihdam daraldı, reel ekonomi güçsüzleşti. Sermaye küreselleşme aracılığıyla daha az maliyetli ama daha fazla kâr getiren şaibeli finansal işlemlere kaydı. Bu arada ucuz emek pazarına konuşlandırılmış milyonlarca göçmenin renkleri, dilleri, dinleri mesele haline geldi. Avrupa’da “yabancı düşmanı” partiler yükseliyor. 1960’larda tumturaklı merasimlerle Batı sanayisinde işe koşulan göçmenler daha önce mesele değildi, şimdi Avrupa’nın en ciddi meselesi oldu.

Batı’nın Atlantik ötesindeki partneri Amerika’da benzer gelişmeler yaşanıyor. “Siyahlar”a ve renkleri daha az koyu Latin Amerikalı göçmenlere “Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan” olmadıkları için daha iyi bir yaşamı hak etmedikleri hatırlatılıyor. Bu hatırlatmalar Kolomb sonrası Amerika’yı hatırlatan bir vahşilikle yapılıyor. Markettten bir karton sigara çalan ‘Siyah Amerikalı’ ağır hapse mahkum edilirken, bir Siyah öldüren ‘Beyaz Amerikalı polis’ serbest kalıyor. Sanki Amerika 1800’lere geri dönmüş, son yüzyıl hiç yaşanmamış gibi görünüyor. ABD Başkanı Obama kararnameyle göçmenlere bazı kolaylıklar sağlarken Temsilciler Meclisi’nden bu kararnameyi kadük hale getiren bir karar çıkıyor. Dahası var, 17 eyalet, kendisi de melez olan Başkanlarını mahkemeye vererek göçmenler için hayatı yaşanmaz hale getiren koşulların devam etmesini istiyor. İnsanlık için tarihin sonu elbette gelmedi ama ABD ve Avrupa için galiba yolun sonu görünüyor.
#soğuk savaş
#nato
#abd
#rusya
#abdullah muradoğlunun yazıları
9 yıl önce
ABD ve Avrupa için yolun sonu görünüyor
Bayram ve endişeli modernler
Barok Dindarlık
Sıcak parayı soğutmak
Muhafazakarlığın zaferi
Evvelbahar