|
Akdeniz ya da Batı’nın ‘Utanç Duvarı’..
700'den fazla Afrikalı “Akdeniz”de öldü. Daha bir kaç gün önce 400'den fazla Afrikalı can verdi ve ondan önce binlercesi. Ajanslar dün de 20 Afrikalının öldüğünü bildirdiler. Ölümü göze alarak yola çıkıyorlar, umutla, inatla ilerliyorlar. İnsanlığımızı soktukları vicdan girdabında bizler boğulana kadar devam edecekler. Uygar Batı hazretleri Akdenizi Afrikalılar için, ucunda ölüm olan bir “utanç duvarı”na çevirdi. Akdeniz artık uygarlıkları, kültürleri biraraya getirmiyor, ayırıyor, öldürüyor, yok ediyor. “Kuzey” ve “Güney” ayrımı tarihin hiçbir döneminde hiç bu kadar net görünmemişti gözlere.

İnsanlar yaşadıkları hayattan o kadar bezmişler ki, küçük bir umut bile olsa, ölüme inat, peşinden gidiyorlar. Umutsuzluğa karşı bu ölümüne direniş insanlık adına belki de umut vericidir. Belki ölmeye yüz tutmuş vicdanlar harekete geçer.. Belki Fırat kıyısında bir kurt bir kuzuyu kaparsa kendisini sorumlu hisseden yürekler çağıldamaya başlar.. Belki kışın karnında saklı kalan bir bahar doğar ve kimbilir belki de güzel şeyler oluverir.

Batılı güçler “Latin Amerika”yı, “Afrika”yı, “Asya”yı iliğine kadar sömürdüler ve arkalarında viraneler bıraktılar. Başlarına ise zalim muhafızlar koydular. Kurda kuzu teslim eder gibi, insanları zalimlerin ellerine bıraktılar. İnsanları öz yurtlarında “parya” haline getirdiler. Batılılar bu zorbalara kendi halklarını bastırmaları ve gerekirse öldürmeleri için para ve silah veriyorlar. Bunca zulme rağmen insanların yüreğindeki umudu öldürmeyi başaramadılar. Karanlık dalgalar arasında tutunacak tek dal oluyor umut. İnsanların katledilmesinin, umudun katledilmesinden daha acı olmadığını ise Akdeniz'in dalgaları arasında can veren genç Afrikalılar bize ispat ediyorlar.

“Avrupa Birliği” yoksul Afrikalıların kendi sahillerine ulaşmaması için çaba harcıyor sadece. Buldukları çözüm, bu insanları geri püskürtmek. Açıkçası, “Yaşadığınız cehenneme geri dönün” diyorlar. Batılı muktedirler ikiyüzlü siyaset izliyorlar. Kishore Mahbubani “Doğu ve Batı arasındaki Farkı Anlamak” kitabında bu ikiyüzlülüğü şöyle betimler:

“Üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarının çoğunun gözünde insan hakları kampanyaları genellikle acaip bir konudur. Çoğuna aşağı yukarı şöyle görünür: Bu vatandaşlar, çoğunun, içinde kaybolacağı vahşi dalgalarla boğuşan kırık dökük bir teknenin aç ve hasta yolcularıdır. Teknenin kaptanı sert bir kişi, bazen hakkaniyet ölçüleri içinde davranıyor. Nehrin kenarında bir grup zengin, iyi beslenmiş, munis görünüşlü insan duruyor. Ne zaman bir kişinin dövüldüğünü, hapsedildiğini ya da konuşma hakkının elinden alındığını görseler hemen tekneye çıkıp olaya müdahale ediyorlar ve yolcuları kaptandan koruyorlar. Ancak yolcular hâlâ aç ve hasta. Yolcular nehrin kenarında kendilerine yardım eden gruba doğru yüzmeye çalıştıklarında hemen geri çevriliyorlar. Bu soyut bir benzetme değil, Haitililerin ne hissettiklerinin tam bir açıklamasıdır. Bu, 'Soğuk Savaş'ın bitiminden beri Batılıların insan hakları konusunda yürüttükleri saldırganca kampanyaların saçma yanlarından sadece biri.”

Batılı muktedirler diktatörlerin sırtlarını sıvazlamaya devam ettikleri sürece daha yüzbinlerce, belki milyonlarca insan Akdeniz duvarlarını zorlayacaklar. Dünya tarihi, yaşamak için daha çetin coğrafyaları sel gibi akarak geçen yığınların tarihidir aynı zamanda. 21. yüzyılın dünyası ise hayatları cehenneme çevrilen kitlelerin öfkelerinin büyük patlamalara gebe olduğu bir sürece doğru ilerliyor.
#Avrupa Birliği
#göçmenler
#insan kaçakçılığı
9 yıl önce
Akdeniz ya da Batı’nın ‘Utanç Duvarı’..
Kara dinlilerle milletin savaşı
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!