Liberalinden muhafazakârına, solcusundan batıcısına kadar geniş bir siyasal yelpazede AB üyeliğine dair müthiş bir destek ve beklenti oluşturuldu. Siyasal iktidarın geldiği sosyolojik kökene rağmen geniş kesimden destek geldi. Muhafazakârların toplumsal desteği ile AB karşılığında iktidar erkinin elde edeceği kazanımlar birleşince “bir medeniyet projesi” olarak AB süreci hızla başlatıldı. Türkiye’nin talepkar tavrına rağmen daha işin başında AB tarafının tam üyelik vaadini muğlak, belirsizlik içeren bir sürece yayması niyetini belli etmekteydi. Ne var ki, bizdeki AB taraftarlarının buna yükledikleri anlam, Batılılaşma ve nihayet medeniyet projesi fikri tüm bu belirsizliklerin görmezden gelmeye yetti.
Sürekli vurguladığımız gibi, AB’nin hiçbir zaman Türkiye’yi içine almaya niyeti yoktu. Ancak Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin kendi başına bırakılması gibi bir lüksü de yoktu. Yani Türkiye AB’ye alınamayacak kadar büyük, tümüyle dışlanamayacak kadar da stratejik öneme sahipti. Batı’ya icbar edildiği tarihsel süreçte ne kadar mesafe alırsa alsın Türkiye, derin AB gözünde farklı bir medeniyetin, kültürün temsilcisi idi.
Buna rağmen başlatılan tam üyelik süreci iki tarafın da birbirine karşı samimi davranmadığı, resmi söylemin dışında karşılıklı güvensizliğin olduğu ama yine de sorun yokmuş gibi davrandıkları ve bu “mış gibi” durumun karşılıklı olarak farkında oldukları tuhaf bir ilişki biçimi bugüne kadar devam etti ve henüz gerçek niyetlerini iki taraf da açıklamış değil. Türkiye’deki siyasal elit ve devlet AB’ye tam üyeliğin gerçekleşeceğine inanmadan süreci sürüklüyor, AB aklı da son aşamada içine almayacağı bir ülkeye beklentilerini dikte etmeye çalışıyor.
Yani iki taraf da bu işin resmi talep ve düzenlemelerden ibaret olmadığını, daha derin meselelerin belirleyici olduğunu ilan etmese de farkında olarak süreci sürüklemekle meşguller.
Asıl soru ise Türkiye gerçekten AB’ye girmeli mi sorusudur. Ve bu soru İslami duyarlılığı olan kesimlerde ve muhafazakâr sağ kesimde yeterince tartışılmadan siyasal konjonktüre kurban edildi. Avrupa Birliği’nin bir medeniyet projesi olduğu doğru bir tespitti. Burada sorulması gereken bu medeniyetin bizim medeniyetimiz olup olmadığıdır.