Görünen o ki Ortadoğu'da kurulmakta olan yeni denklemin bir ayağını Kürt kartı diğer ayağını IŞİD kartı oluşturacak. Kobanê 'deki Kürt-IŞİD çatışması lokal bir krizden çok bölgesel denklemin mikro ölçekte sahneye konmasından ibaretti.
Bu tür gelişmelerde akıl yürütmeler, komplo teorileri, stratejik varsayımlar elbette her şeyi açıklamaya yetmez. Böylesi açıklamalar mümkün olan tüm ihtimaller üzerinde konuştuktan sonra kendi pozisyonunuzu her halükarda haklılaştırma aracına dönüşebilir.
Bu çerçeveyi göz önüne alarak Ortadoğuda şekillenen yeni denklem; bölgenin iç dinamikleri ile küresel aktörlerin amacına uygun olarak bu dinamikleri manipüle etmeye çalıştıklarına işaret ediyor. Var olmayan unsurlar üzerinden strateji geliştirmenin başarılı olamayacağını olsa bile kalıcı olamayacağını bölgede son yüzyılı aşkın sömürge ve işgal tecrübesi yaşayan güçlerin müdrik olduğunda kuşku yok. Irak'ı sudan bahanelerle işgal eden Amerika'nın hiç bir şey olmamış gibi çekip gitmeyeceği anlaşılıyor. Zira işgalin gerekçesi olan uzun vadeli stratejik hedefleri hala geçerliliğini koruyor.
Bölgede, adeta yüzyıl öncesi şartlara dönüşü ima edercesine eski yorgun sömürgeci Britanya donanmasının geri dönerek üs kurmasının anlamı askeri olamktan çok sembolik değeri daha fazla.
Ortadoğu'nun etnik ve mezhep farklılığı, zenginliğini derin çatışmaya bırakacak bir projeye dönüştüren niyetlerin ayak sesleri duyuluyor. Hem Amerika'nın hem Avrupa eksenli vektörel güçlerin Kürtler üzerindeki hesapları nedeniyle doğrudan taraflarından biri oalrak Türkiye denkleme dahil ediyor. Sorun Kürt kartını oynamak isteyen taraflardan hangisinin elinin daha güçlü olduğu ile bunu muhatapların ne derece doğru okuyup iç dinamikeri harekete geçlirebileceği ile alakalı. Türkiye hem kendinin hem de bölgesel sorun olarak gelişmeleri doğru okuyup gerektiği zamanda gerekli adımları atabildiği oranda bölge içi kazanıma dönüştürebilir. Ne var ki çok farklı bileşenlerin müdahil olduğu uluslararası bir sorun olarak bölge dışı güçlerin farklı çıkarlarının en fazla yoğunlaştığı jeokültürel ve jeostratejik alna da burasıdır.
Türkiye'nin bölgedeki gelişmelerde belirleyici bir aktör olmaya 'niyetlenmesi'nden kendini belirleyici güç konumunda gören bölge dışı aktörlerin pek hazzetmediği ortada.
Irak'ta adeta üçüncü partner gibi devreye giren IŞİD sadece bölgedeki unsurlarla değil, uluslararası güçlere karşı sınandığı hatta bu vesile ile belli politikalarının rehin alındığı stratejik kırılma hattına dönüştü. İçeride yükselen Ortadoğu'ya yeniden yönelme heveslerinin başı ve sonu, hedefleri, araçları iyi tayin edilmiş, hesaplanmış bir bölgesel stratejiye dönüşmesi beklenir. Bölgedeki her devletin hele Türkiye gibi konumu belli bir gücün böyle bir vizyonu olmasından doğal ne olabilir?
Gelişmeler Türkiye'nin niyeti, potansiyeli ve stratejisi arasında oransız bir denge sorunu ortaya çıkardı. Şimdilerde ise Amerika'nın başını çektiği koalisyon Türkiye'nin bölge ile ilişkisini tarihi, kültürel zeminden çekip yabancılaştırıcı bir operasyonun parçası haline getirecek taleplere zorluyor.
Bu stratejik kumpasın oluşmasında Türkiye'nin zaafları, yanlışları bir yana büyük oyun kurucu kapasitesini hala elinde tutanlar belirleyici oluyor. Amerikalı en üst düzey yöneticilerini İngiltere başbakanının, muhtemelen daha başkalarının da ısrarla ikna etmeye çalıştıkları konu; tüm kötülüklerin kaynağı haline gelen IŞİD karşıtı cepheye Türkiye'nin sürülmesi meselesidir. Bir anda bu kritik ziyaretler sırasında ortaya sürülen Irak'ta ölen Türk istihbaratçıların isimleri, terör bağlantısı gibi haberlerin çoğalması diplomatik pazarlık unsurlarının parçası olduğu muhakkak.
Yakın coğrafyanın bu kadar hareketlendiği, kartların yeniden karıldığı bir coğrafyada olup biteni oturup seyredemezsiniz elbette.