|
Bozgunda tarih düşü
Bozgunda fetih düşüne yatırılmış bir milletiz. Yahya Kemal'in fetih şiirleri bir yanda tarih algımızın bir parçası haline gelirken diğer tarafta
o tarihle sahici bir ilişki kurmayı
iptal eden bir işlev gördü. Uzak tarihin şanlı sayfalarıyla kurulan bir anakronizmdi bu. Osmanlı'yı reddetmenin başka biçimi olarak resmi tarih kurgusunu ördü. Tüm kurumlarıyla reddedilen, aşağılanan Osmanlı vardı; bir de bugünle doğrudan teması olmayan uzak Osmanlı... Bu tarih biraz da bozgunda fetih düşüydü.

Hala fetih düşüne yattığımız bozgunları yaşıyoruz.

Bozgunda fetih düşüne yatanlar fetih bilincini kaybederler.

Oysa 'feth'e açılmayan zihinlerin dünyaya, insanlığa söyleyecekleri bir sözleri olamaz.

Fethi yanlış okuyanlar geleceğe dair anlamlı bir cümle kurmak yerine içe kıvrılırlar.

İstanbul'un fethine dair bunca şaşaalı söyleme rağmen her geçen gün künhüne vakıf olmaktan uzaklaşıyoruz.

Fetih bizde İstanbul'un fethi demektir. Fethe dair tüm tasavvurlarımızı büyük ölçüde İstanbul'un fethi belirler. Bir şehrin alınmasından öte; dini, tarihi misyon yüklenen, adeta ortak kimliğimizin inşa edici çağrışımları vardır.

Fethe dair algımız bir zafer algısıyla sınırlıdır. Bozgunda fetih düşünün bir parçasına dönüştürülen bu kutlu fethi, oryantal bir süzgeçten geçirmeyi de ihmal etmeyiz. Bir çağı açıp bir cağı kapatan, Rönesans'ı başlatan Batı merkezli ben idrakinin inşasına dönüşür.

İstanbul'un fethini anlamak Fatih'in kişiliğinin doğru çözümlenmesini gerektirir. Tıpkı fetih gibi Fatih de tarihe bakışımızın prizmasında kırılmaya uğrar. Tüm erdemi bir İtalyana portresini yaptıracak kadar (Batı'ya) açık fikirli oluşuna indirgenir adeta. Biraz daha zorlansa bir Aydınlanmacı profil çıkarmak işten bile değil. Kendi tarihini, kendi kimliğini, medeniyet ufkunu en fazla teberrüz ettirdiği bir dönemi bile Batı algısıyla inşa eden resmi tarih düşünün anakronizmidir bu.

Fatih için, kişiliği itibariyle Osmanlı tarihinin en önemli şahsiyeti denilse yeridir. Eğer Osmanlı bir dünya devleti haline gelmişse bunu Fatih'in attığı temellere borçludur. Devraldığı devlet geleneği ve soyuna ait töreleri harekete geçirirken, mahzurlu yanlarını da görüp bunlarla hesaplaşabilen bir devlet adamı.

Bir kere kendisini yetiştiren ortam, aldığı eğitim ve terbiye, edindiği donanım ve kişilik özellikleri bir araya geldiğinde Fatih'in hiç de tesadüfen ortaya çıkmadığı anlaşılır. Sadece Fatih'in defterindeki eskizlere bakmak bile ilgi alanlarına ve yetişmesine dair hazır kalıpları parçalamaya yeterli.

Son derece iyi yetişmesinin yanı sıra, kişilik özellikleri onun kurucu bir lider olma ve devleti beylikten imparatorluğa dönüştüren inşa edici özelliği askeri başarılarından daha öndedir. Siyasi dehası, vizyonu, onu sadece çağının devlet adamlarından değil, tüm Osmanlı padişahlarından ayrıcalıklı bir yere kor.

Devleti sadece siyasi anlamda yeniden kurmakla sınırlı kalmadı; Osmanlı medeniyetinin temellerini oluşturacak dinamikleri sistematize etmesi, harekete geçirmesi onun geniş ufkunun göstergesi. Batı'dan, Doğu'dan davet edip teşvik ettiği bilim adamlarıyla İstanbul'u bilim, kültür ve sanat merkezi yapmayı başardı.

Tarihimizin büyük adamının, Fatih'inin de bir beşer olduğunu unutmak, tarih nostaljisinin hülyalı sularına sürükleyebilir.

Tarihi anlamak, anlamlandırmak yargılamaktan farklı bir şeydir. Anlamak ve anlamlandırmak için yüzleşme cesaretini gösteremeyenlerin fetih düşüne yatmaları kaçınılmaz olur. Sonuçta Fatih de bir devlet adamı, yani bir siyasetçi. Siyasetin çelişkili labirentlerinde at koşturan biri.

“Devletin bekası için” aldığı kararların değer hükmü ve insani yönüyle, tarihi sonuçlarını birbirinden ayırmak gerekir.

Sonuçlar ve gereklilik ölçüyü değiştirmeyi gerektirmez. Zaten bildiğimiz tarih, daha çok nelerin başarılmış olduğuna odaklanır; nasıl başarıldığını fazlaca sorgulamaz.

Fatih'i ve fethi anlamak sadece tarihimizin dinamiklerinin değil, bugünün tarihle, yani bir bakıma kendimizle kurduğumuz çapraşık ilişkinin çözülmesi demektir. Zira tarihin kimlik inşa edici olabilmesi için sadece zaferler ve başarılar tarihi olmaktan çıkarılması şarttır. Zaferler kadar acıların, bozgunların; erdem ve idealler kadar pragmatizmin, ihanetlerin; bilgi ve bilinçler kadar kör yobazlığın da olduğu bir bütün... Bakmasını bilebilirsek... yani, ideal tarih yazımı için idealleri, ilkeleri feda etmezsek...
#istanbulun fethi
#Osmanlı
#Devletin bekası
#fatih
9 yıl önce
Bozgunda tarih düşü
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’