|
Eklemlenme halleri

Güç ve iktidar ilişkisi ne kadar çetrefilli bir konu ise güç ve iktidar tanımı da o kadar karmaşık bir konudur. Herkesin tutkun olduğu, kaçındığı, meşrulaştırdığı iktidarı farklı olabilir. Tanımlar ne kadar farklı olursa olsun ilk akla gelenin siyasal iktidar olduğu kesin.

İktidar olmadan adalet ne kadar mümkün olabilir? Muktedir olmayan iktidarla adaletten değil, ancak acziyetin ortaya çıkardığı anomi ve haksızlıklardan bahsedilebilir.

Önemli olan iktidarın meşruiyet kaynaklarının nereden beslendiği, iktidarı kullanma yöntem ve hukukunun neye yaslandığı meselesidir. İktidarla ilişkiye geçenlerin de bu ilişkilerindeki ilkeleri, amaçları ve iktidarlarının işleyiş biçimi, bizatihi ilişkinin meşruiyetini verir. Yoksa mutlak iktidarın olmadığı bir ütopya, adalete ihtiyaç duyulmayan bir toplum hayali demektir.

Müslümanların mevcut dünya şartlarında iktidar ilişkilerinin, hem bireysel hem toplumsal düzeyde, referansını nasıl sağladığı, neyi amaçladığı ve nasıl gerçekleştiği sorusu sorulmadan hüküm çıkarılamaz.

Devlet gibi iktidar biçimlerinin ve güç ilişkilerinin meşruiyetini nereden aldığı sorusu kadar bu farklı iktidar biçimleri karşısında geliştirilen duruşların, tavır alışların gerekçeleri, referansları da bizzat gücün kendisi kadar belirleyicidir.

Parçalanmış bilinçler en çok güç-iktidar ilişkilerinde kendini gösterir. Müslümanların modern zamanlara özgü insanlık sorunları karşısında Müslümanca yaşama imkânları, Müslümanca var olma koşulları üzerine tefekkür etme, alternatif geliştirme çabalarını da belirleyen pratiklere dönüşüyor. Hem ahlaki hem ilkesel düzeyde müslümanca yaşayabilme imkanları ararken güç karşısında yenik düşülen, yahut gücün belirlediği iktidar ilişkilerinin düşünce dünyamızı, hayat tarzımızı şekillendirdiği bir çelişkiler çağındayız. Zira en az iki yüzyıllık bir süredir dolaylı ve doğrudan olarak Müslüman ümmetin siyasi, iktisadi hayatını, hatta düşünce yapılarını biçimlendiren küresel sistem kuşatması altındayız. Bu kuşatmanın illa doğrudan sömürgecilik olması gerekmiyor; son yüzyılda İslam dünyası zihnen olduğu kadar toplumsal, siyasal, kültürel alanlarda da referansını Batılı paradigmalardan alan sistematik bir kuşatma altındadır. Bu nedenle reaksiyoner olmakla suçlanan İslamcılık, sadece yerel siyasal iktidarlar düzeyinde değil, küresel dünya sistemi karşısında da muhalif olmak zorundadır. İslamcılığın muhalefeti alternatifsiz, tepkisel olmasından çok, cari güç ilişkilerine karşı varoluşsal bir tavırdır. Muhalif olmak, bizatihi bu nedenle meşruiyetini kendi referans siteminden almaktadır. Bu noktada meşruiyet sorununu daha derin yaşayanlar, iktidarla ve güçle en fazla ilişkili olanlardır.

Parçalanmış benliklerin, bölünmüş bilinçlerin iktidar ilişkilerinde parçalı referanslar kullanması, kendi içinde çelişkilere düşmesi kaçınılmaz görünüyor. Hem bir medeniyet sorunu olarak meseleyi ele alıp çözüm üretmede yaşanan tıkanıklıklar, hem de acil çözüm amaçlı pratik gerekçeler ilkesel düzeyde zikzaklara neden olacaktır, olmaktadır.

Siyasal iktidara karşı muhalif, uzlaşmaz, radikal tavır takınırken ekonomik küresel iktidar karşısında son derece uyumlu, eklemlenmiş bir tavır sergilemek bu halin en çarpıcı, yaygın pratiklerinden biridir.. İslam adına finans kapitalizminin mabedine varını yoğunu verenin, hatta kredi çekerek “kendinden saydığı” finans yapılanmasına destek olanın açmazı ile, her türlü sınırı aşıp küresel finans ağlarıyla ekonomik, ticari ilişkilerde beis görmemek arasında temelde bir fark olduğu söylenebilir mi?

Siyasal muhalefet yaparken ekonomik eklemlenmeyle küresel sisteme odun taşımak parçalanmış bilinçlerin başka bir boyutudur.

Bu durumun tersi de mümkün ve bir o kadar da yaygın. Günlük hayatından ekonomik faaliyetlerine kadar harama bulaşmamak için çaba sarf ederken siyasal duruşuna, söylemine küresel kavramların, seküler modellerin biçim verdiği bir eylemlilik de şaşırtıcı. Bir alanda son derece radikal, diğer alanda son derece eklemlenmiş kişiliklere dönüşüyoruz.. Modern hayat zihin dünyamızı, ahlak anlayışımızı, siyasal ve sosyal duruşlarımızı belirlerken aynı zamanda kişiliklerimizi bölüyor, bilinçlerimizi parçalıyor. Günlük hayatta Müslümanca yaşamaya çalışırken zihin kalıplarımız, düşünüş biçimlermiz ve kavramlarımız tümüyle ödünç alınmış modellerle kuşatılmış olabiliyor.

Ya siyasette demokrat, iktisatta radikal yahut bankada mudi, siyasette asi tiplere dönüşüyor Müslüman kimliği. Küresel güçlerle küresel fanteziler uğruna pragmatist ilişkiler kurarken güce eklemlenmediğini iddia etmek ne kadar mümkün? Bürokratça yaşayıp, hayat konforundan hiç taviz vermeden kafa konforunu tatmin eden, uzlaşmasız retoriğe sığınmak da modern zamanların zihninize dayattığı derin çelişkilerden birkaçı.

Güç ve iktidar ilişkileri ne pragmatist gerekçelerle her yapılanı meşrulaştırmaya yeterli, ne de eklektik bir seçmecilikle ret ve uzlaşmalar arasında mekik dokumak ahlaki.

#meşruiyet
#Güç ve iktidar
#Müslümanlar
9 yıl önce
Eklemlenme halleri
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler