Kürtler adına Marksist-Leninist bir hareketin ortaya çıkıp bu coğrafyada hak aramaya çalışması ne kadar zorlama ise bunun şu veya bu şekilde taban bulmasını anlamamak ya da tabana yayılmasına, siyasallaşmasına imkan verecek yanlışları görmemek de o derece şaşırtıcıdır. Biri, adına hak talep ettiği toplumun tüm değerlerine karşı savaşıyor; diğeri, başka türde yabancılaşmış ideolojik uygulamaları insana rağmen sürdürmeye çalışıyor. Bu çelişkinin bu zaman kadar sürdürülebilmesi normal şartlarda mümkün değildi.
Bu arada gözden kaçan can alıcı husus ise yeni neslin yabancılaşmasıdır. Kürtlerin haklarını elde etmesi adına dökülen kanın bakiyesi tam bu yerlilik, aidiyet tanımları üzerinde etkisini gösteriyor. Bunca kanlı çatışma ortamının getirdiği travma bir yana, yeni nesil siyasal Kürt aktörleri ve gençler üzerindeki etkisi tam bir yabancılaşmadır. Bu topraklara, bu kültüre, İslam kültürünün beslediği ortama, ve kendilerinin dışında kalan tüm kesimlere yabancılaşma...
Tüm Türkiye’de tanık olunan yeni nesillerin değerlerden uzaklaşması, dinden ve dini değerlerden uzaklaşan seküler ve pozitivist eğitim, medya ve popüler kültür etkisi bu bölgede çok daha can yakıcı bir şekilde tezahür ediyor.
Bir daha kanlı ortama dönmemek, siyasi ve stratejik anlamda yerli aktörlerin yerli formül üretmesine bağlı ise gerçek barışın tesisi için zihinlerin, aidiyet bağlarının da yerli olması gerekir. Kürt-Türk ayrımı temelli bir zihinsel algı ve aidiyet anlayışı toplumsallaştıkça her iki taraf da kaybeder. O zaman siyasal anlamda yerli dinamikler, inisiyatifler de karşılık bulmayabilir.