|
Hukuk da üstün, milli irade de

Süleyman Demirel, rahmetli Bülent Ecevit için “İktidar oldu; muhalefette gibi davranıyor” derdi. Şimdi ise tam tersi bir durumla, tüm müzmin muhaliflerin AK Parti hükümeti mensuplarından sanki iktidar değillermiş gibi davranmasını talep edişlerine tanık oluyoruz. İktidarda olacaksın ama muhalifmiş gibi düşüneceksin. Bu paradoksal ve aslında absürd halimize herhalde dünyanın bizden başka hiçbir ülkesinde rastlayamazsınız.

Üzerine bastıkları halıyı zeminden hızla çekmeye kalkışan ve o günleri yaşamış büyük küçük bu memlekette yaşayan herkesin –kendilerini ait hissettikleri dünya görüşüne bağlı olarak- akıllarından kolay kolay çıkaramayacakları 17-25 Aralık süreçlerinde, mumla aranan ‘hukukun üstünlüğü’ kavramı günümüzde neredeyse bir ‘hukuk savaşı’na dönmüş durumda. 17-25 Aralık’ın müsebbipleri iktidar zeminini sallarken o ‘üstünlük’le hem yasa hem etik anlamında bağlarını koparmayı (telekulaktan montaja) pekâlâ göze almışken, şimdi her birinin Voltaire kesilmesini izah edebilmek kolay değil elbette.

Türk hükümetinin, hakkında tutuklama kararı çıkarılan Fethullah Hoca Efendi’nin ABD’den iadesini isteyip istemediğine yönelik bir soruya ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki’nin verdiği yanıt, bir ısınıp bir soğuyuveren ‘Diplomasi dili’nin buzlaşmış şahane örneklerinden biri olarak gülümsetti bizi:

“Haberleri gördük. Politikamız gereği, Dışişleri Bakanlığı, iade taleplerine ilişkin yorum yapmaz, iade talebi yapıldığını onaylamaz ya da iade talebi yapılmış olduğunu inkâr etmez. Ayrıntıları Türk hükümetine sormalısınız.”

Son üç dört yıl içinde ülkemizin siyasi arenasındaki inşa süreçlerinde meydana gelen görülmemiş hızdaki toplumsal fay hattı kırılmalarının, bir dönemin gündemdeki isimlerini bugün ‘hırpalıyor’ görünmesini psikolojinin ilgi alanındaki hislenmelerle açıklamak yerine, tabloya ‘milli irade’ye talip olan siyasi güçler açısından bakmanın en azından daha sağduyulu bir yaklaşım olacağını ifade edelim.

Siyasi iletişimin iktidar için yapıldığını bilenler, milli iradeyi arkasına takıp yola devam etmeyi başaranların raylar üzerindeki makaslarda asla geriye dönmeden, rotası gereği ilerlemek durumunda (zorunda) olduğunu da gayet iyi bilirler. Öyle görünüyor ki, 17-25 Aralık süreçlerinde kırılmış fay hatlarının üzerinde büyük mücadelelerle inşa edilmiş demiryolu hattının ‘istikrar’ ve ‘tutarlılık’ sayesinde yeni istasyonlara ulaşabileceğini, AK Parti kadroları idrak etmiş durumdadır. Katılırsınız, katılmazsınız, psikolojik olarak zorlanır ya da zorlanmazsınız bilemeyiz ancak meseleye bizim gibi siyasi iletişim açısından bakmak durumunda olan kalem sahipleri için mesele çok nettir:

Bir ‘Büyük’ mücadelede ‘Büyük Fikir’ ve ‘Büyük Lider’e sahip olan sonucu da belirleyen taraftır. ‘Hukukun Üstünlüğü’ gibi dünya ölçeklerinde değerli bir kavram karşısına ‘Milli irade’yi zihinlerinde bir zıt kutup konumlamasıyla karşı karşıya getirenlerin yenilgiyi de baştan kabul etmelerinde –kendilerini yormamaları açısından- sayısız yarar vardır.

Hiç de yerlerde sürünmeyen bir oy potansiyelinin sahibi olmasına rağmen, hangi akla hizmetle ‘milli iradeyi’ küçümsemeye kalkıştığını bir türlü idrak edemediğimiz; AK Parti’ye oy veren halkı Hitler’e oy veren kitlelerle eşdeğer görebilecek kadar siyasi hayal gücünden yoksun bir muhalefet, ‘hukuk mücadelesi’nde nasıl başarılı olacaktır dersiniz? Bu yargı sisteminden şikayetçiler... Peki yeni bir hukuk sistemini mevcudun yerine ikame edebilmek için uzun vadeli stratejileriniz var mı? (Uzunu olursa kısa vadeyi de görebilecekler çünkü.) Oysa ki, siyasi iletişim araçları açısından duruma bakıldığında 2015 seçimlerinde milli iradeyi arkasına alanın, hukuk mücadelesinde de ileri adımlar atacağı apaçık bir gerçekliktir.

Sır değildir; iktidar muhalefet gibi davranmadığı sürece yerini korur ve hedeflerine doğru yol alır. Bu nedenle iktidar gücünü eline geçirmiştir. Yine sır değildir, muhalefet de gerçek manada siyasi güç sahibi olmasını bilir, “Büyük Fikir – Büyük Lider”ine ne zaman kavuşursa işte o zaman iktidardan talep ettiği ya da eleştirdiği ne varsa hepsini gerçekleştirme iradesine kendisi sahip olacaktır.

Şu andaki tablo, muhalefetin kendi düşüncelerine tıpatıp uygun gelecek aksiyon planlarıyla AK Parti hükümetinin şapkadan tavşan çıkarmasını beklemektedir. Hem de kendilerinin bir türlü çıkaramadığı o tavşanı. Saflıkla ve samimiyetle... Bu nedenle de istekleri yerine gelmediği için çok kızıyorlar.

Yeni yıl yaklaşırken

Yine bir yılbaşı yaklaşıyor. Ramazan’da ve kandillerde tahammül sınırlarını zorlayan fabrika çıkışı (default) oradan buradan kopyalanmış, hiçbir kişisel özellik taşımayan, sekreterler aracılığıyla yasak savma hissi verecek biçimde postalanmış kartpostalların ya da maillerin, bir farklılık sunmayan üstelik kullanışsız ajandaların armağan niyetine yollanacağı ve tuhaf bir kültür karmaşasının alabildiğine yaşanacağı günler bizi bekliyor.

Noel Baba sanki yılbaşında gelecekmiş gibi (oysa Hıristiyan inancına göre bu ziyaret Noel’de, yani 24 Aralık’ta (dün) gerçekleşir) insanımızın kandırılmaya çalışıldığı, üstüne üstlük kadınlara Noel Baba kıyafetleri giydirilerek hazırlanmış reklamlarla satın alma davranışımızın değiştirilmeye kalkışıldığı ve de ille de eğlenmek için tepinenlerle, ‘Yılbaşı gavur işi, işimiz olmaz!” diye kestirip atanların karşılıklı didiştiği tuhaf günlerle baş başa kalacağız.

Oysa aynı başörtü ya da Osmanlıca meselesinde olduğu gibi kimse kimseye karışmasa, kimse diğerine bildiğini dikte etmeye kalkışmasa, ecnebiler ecnebiliklerini, yerliler de yerliliklerini gönüllerince yaşasa. Yani Osmanlı İmparatorluğu’nu yüzlerce yıl ayakta tutan kültür ve değerlerin barış içinde bir arada yaşama sistematiğini hayatımıza tekrar geçirebilsek...

#Süleyman Demirel
#Bülent Ecevit
#AK Parti
#17-25 Aralık
9 yıl önce
Hukuk da üstün, milli irade de
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset