İş dünyasından kimle karşılaşsak bir hoş sohbetten sonra konu mutlaka ‘oraya’ geliyor; hem de hayli standart sayılabilecek bir soru kalıbıyla: “Nasıl görüyorsunuz durumu?”…
Daha çok ABD İngilizcesinde kullanılan bir kavramdır… “Gözleri tavana dikip” öylece bir süre daldıktan sonra serdedilen görüş ve fikirleri bir ölçüde aşağılamak için kullanılır… ‘Ceiling watching’…
Bizde bu durum, ‘Olsa olsa’ diye karşılayabileceğimiz; tahminleri, dayanakları payandaları pek de sağlam olmayan tespitler için daha çok argo kavramlarla ifade edilir… “Sallamak” gibi, “Atmak” gibi… Bir tür ‘şavullama’ da denilebilir.
Her seçim öncesinde sıkça başvurulan yöntemlerden biridir… İşin içine bir tutam da, sübjektivizm (öznellik); “keşke şöyle olsa” dileğinden gücünü alan ‘temenni’yi de koydunuz mu; alın size düş kırıklığı yolunda atılmış sağlam adımlardan biri… Geçmişte çok yaşamış olmamıza rağmen, bazı arkadaşlar bu yaklaşımlarından kendilerini bir türlü kurtulamazlar. Hani Ekmeleddin Bey %60’la geliyordu… Hani CHP hem 2011’de hem de yerel seçimlerde %40’ı aşıyordu vb…
Biz bugüne kadar pek yanılmadık… Aşırı iddialı bir söylem gibi duruyor; ancak sonuçları kestirebilmenin nedeni çok basit… Acayip ‘siyasi analiz kabiliyeti’, müthiş bir ‘tecrübe ve tahmin yeteneği’ falan değil… Yaptığımız iş, en az 9 araştırma şirketinin tahminlerinin matematik ortalamasını almak. Hepsi bu… Yanlı, taraftar olduğu iddia edilen, ya da bilinen araştırma şirketlerinin sonuçlarını bile katsanız, yanılma payınızı bu şekilde bir hayli azaltabilirsiniz…
Bir de Anar, Konda, Genar, Pollmark, Adil Gür gibi bazı araştırma şirketlerinin seçim sonuçları dışında bazı konularda seçmen düşünce ve duruşu üzerine yaptıkları çalışmalar var ki; arada onları da dikkate almak, yol haritası çizerken yararlı olabilir…
Bizim en çarpıcı bulduğumuz sonuç ise şu: Sormuşlar: “Başkanlık sistemi denince aklınıza ilk gelen şey nedir?” Yanıtlar hayli dağınık:
Bu gecikmiş belgesel de elbette Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğini perçinlemeye katma değer getirmez. Çünkü iletişim, gerçekler üzerinden yürütüldüğünde meyvelerini verir. Güçlü ve meşakkatler içinden siyasete giren ve bir parti başkanlığına yükselen her siyasetçi olmasına rağmen Sayın Kılıçdaroğlu ve kurmay heyeti en başta ‘iletişim’ disiplinini hafife aldıkları için, Halkla İlişkiler ve Reklam’ın önemini yok hükmünde saydıkları içindir ki, biz bu belgeseli bu kadar gecikmeyle izleyebiliyoruz. Son dönem CHP’nin gerçeği de budur. Yaptıklarını anlatamamak. Gerçeklerini kendilerine saklamak. Ve de ‘anlaşılamamak’…