|
Türkiye’yi okuyamıyorlar

Sanıyoruz ki şimdi söyleyeceklerimiz şirketler için de geçerlidir, aileler için de; ülkeler için de hayatın kendisi için de... Mevcut koşulları subjektivizm filtresinden geçirmeden, kendi hissiyatını ve isteklerini ön plana çıkarmadan baktıkları ne varsa röntgenini çekmeyi, bir başka ifade biçimiyle “Okumayı” becerenler, hangi alanlarda karar alıyorlarsa alsınlar başkalarına oranla daha başarılı olurlar.

Bireyleri okuyabilmekteki tek aracımız, bilindiği gibi mülâkattır.

Kitleleri okuyabilmekteki araç ise araştırmalar... Hani o işimize gelmediği zaman horladığımız, karşı çıktığımız, kusurunu bulmaya çalıştığımız araştırmalar...

Bizim ise başka bir fener bulunmadığı sürece mevcut navigasyon aletleriyle bu ışığı aramayı sürdürmekten başka önerimiz olamaz. Sadece belki küçük bir tavsiyeden söz edebiliriz. İki ışık huzmesinden yararlanarak bakmayı mesela:

Bir: Birden fazla araştırmayı karşılaştırmak

İki: Çeşitli zamanlarda yapılmış araştırmalardaki eğilimi değerlendirmek.

Bugün de bazı farklı araştırmalardan söz edecek ve ülkeyi okuma konusunda ‘bilmek’le, ‘subjektif tahmin yürütme’ arasındaki farkın altını çizmeye çalışacağız.

Konda Araştırma Şirketi, Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair, “Algı, memnuniyet ve beklentiler” üzerine yaptığı araştırma sonuçlarını yayımlamış. 2627 kişiyle yapılan yüz yüze görüşmelerin son derece çarpıcı sonuçlarından bazılarına göz atalım. Önce şu temel gerçekliği görelim:

Toplumun yüzde 43’ü çocukken Kur’an kursuna birden fazla kez, yüzde 25’i bir kez gittiğini ifade ediyor.

Şimdi gelelim dikkat çekmek istediğimiz başkaca üzerinde düşünülmesi gereken sonuçlara:

“Diyanetin varlığı laikliğe aykırıdır” cümlesine yüzde 72’si katılmadığını söylemiş. “Çevrenizde sizin ihtiyacınız açısından cami, cemevi, kilise sayısı yeterli mi?” diye sormuşlar. Yüzde 71’i “Yeterli” demiş.

Deneklerin yüzde 50’si Diyanet’in tarafsız olduğunu düşünüyormuş. Yüzde 71 ise Diyanet’te kadın görevlilerin sayısının artırılması gerektiğini söylemiş.

Merak edenler İslam’ın ülkemizde nasıl yaşandığı konusunu daha derinlikli olarak araştırabilirler. Örneğin kaç kişinin oruç tuttuğunu, kaç kişinin beş vakit namaz kıldığını, kaç kadının türban kullandığını, kaç kadının çarşaf giydiğini öğrenebilirler. Bu rakamları burada yazmayacağız. Ama şunu ifade edelim ki Türkiye’yi medyadan edindikleri bilgiyle öğrenmeye çalışanları büyük şaşkınlığa uğratacak sonuçlarla karşılaşıldığına pek çok kez tanış olmuşuzdur.

AK Parti’nin kan kaybettiğini ve 2015 seçimlerinde iktidarın bir koalisyonla kurulacağını hayal, ümit ve iddia edenlerin GENAR’ın son araştırması karşısında neler hissettiklerini tahmin etmek çok zor değil. Ancak neredeyse birebir aynı sonuçları en az üç değişik araştırmada gördüğümüz için biz olaya daha serinkanlı bakılmasından yanayız. GENAR’ın 4-8 Aralık 2014 tarihlerinde 25 şehirde 5 bin 115 kişiyle yaptığı ankete göre siyasi tablo şöyle görünüyor:

AK Parti: Yüzde 48.2

CHP: Yüzde 25

MHP: Yüzde 14.1

HDP: Yüzde 9,

Diğer: Yüzde 3.7

Partilerin oy oranlarına bakıldığında yerlerini korudukları, HDP’de ise dikkat çekici bir artış görülüyormuş.

Seçmenin yüzde 13.1’i CHP’nin tek başına iktidar olacağını düşünüyormuş.

“2015 seçimlerinde iktidarda hangi hükümetin olmasını istersiniz?” sorusuna “AK Parti” karşılığını verenlerin oranı yüzde 49.5 iken, “CHP” diyenlerin oranı yüzde 20.1, koalisyon diyenler ise yüzde 21.2’ymiş.

Türkiye’ye dışarıdan, Batı medyasından bakışla Türkiye’nin içinden Türkiye’ye ‘Batı bakışıyla’ bakanların buluştuğu nokta çok farklı değil. ABD’li ve NewYork Times’lı Andrew Finkel her zamaki Andrew Finkel:

“Erdoğan diktatör parodilerinden fırlamış gibi.”

Baş tacı etmeye hazır olduğumuz ekonomist Daron Acemoğlu: “Türkiye kurumlarıyla hep padişahlar devleti oldu.”

Der Spiegel, The Economist, Financial Times ve de özellikle bilumum Alman gazetelerinde Türkiye faşizmle yönetilen ve de batmak üzere olan en zor durumdaki Afrika ülkelerinden de beter bir şekilde sürüm sürüm sürünen bir ülke...

Şahsen ben çevremdeki ecnebi Türk aydınlarından en az üç yıldır “Bu iş bitti abi. Yakında hepsi gidici...” lafını duymaktan bıkmadım, onlar söylemekten bıktı. Şimdilerde şu noktaya geldiler:

“İş bitti aslında da, zaman meselesi”..

Beni uyaranlar bile var:

“Abi, sen zaman zaman itidalli ve eleştiren yazılar da yazıyorsun ama biraz araya mesafe koy, sonra başın ağrımasın.”

Onları çok iyi anlıyorum. “Algılama Yönetimi” kuramına göre insanın kafasında iki ‘dokunmatik alan’ var ki, hemen her şeyi belirliyor:

Filtreler, 2) Kotalar.

Bu ikisinin tasallutundan kurtulmadıkça ne sağduyulu düşünmek mümkün ne de benim bugüne kadar yazdığım binlerce makaleyi ve dört kitabı “okumak.” Bırakın bunları okumayı Allah rızası için araştırmaları okuyun. Belki yanılma oranınızı bir nebze olsun düşürürsünüz.
Bozcaada’yı kurtarın sayın Güllüce

Biz ailece yarı Bozcaadalı sayılırız. Nüfus kaydımız orada değil ama evimiz orada. Rum mahallesinde Ege Oteli’nin hemen arkasında Sevgi ablanın yönettiği Adahan pansiyonunla karşılıklı, hemen aynı sarmaşıkların altında.

Sık sık giderdik Bozcaada’ya. Artık eskisi kadar sık gidip, çok kalmıyoruz. Bir, huzur veren sakin ortam yerini kalabalıklara bıraktı. İki, o kalabalığa hizmet verecek alt yapı ve tesis ne yazık ki yok. Bu nedenle neredeyse her koyunu mükemmel tesislerle tertemiz yöneten Yunanistan adalarına hayran hayran bakacağımıza, Bozcaada’nın elimizin altından kayıp gitmesine nasıl izin verebiliriz ki, diye hayıflanıp durduk yıllarca.

Bizim gibi başkaları da hayıflanmış olmalı ki, bir yandan Belediye Başkanı’nı değiştirdiler, diğer yandan da binlerce kişinin tıkış tıkış doluştuğu, tuvaletsiz koyları nasıl adam ederiz, diye kafa yormaya başladılar. Devlet de yasal düzenlemelerle olaya el attı. Ancak devletin olaya el atması, benzetmek istemeyiz ama, kocaoğlanın yavrusunu severken nefessiz bırakması gibi de olmasın... Siz tutun, imar planı çıkarın, parsel parsel adayı satmaya kalkın. Ada halkı ayaklansın. Bunun üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın İdris Güllüce, mükemmel bir açıklama yaparak ortalığı sakinleştirsin:

”Adada referandum yaparız, ada halkı ne isterse ona göre hareket ederiz.”

Ancak geçen yıl Mayıs ayında çıkarılmış olan yönetmelik kapsamında siz tutun adanın cânım koylarını ihaleyle özel sektöre vermeye başlayın... İlk ihaleyi alan kim dersiniz? Sayın Güllüce’nin bakanlığında çalışan ve 30 bin lira emeklilik parasını denk getirip bir koydan ayakbastı parası alarak yolunu bulacağı izlenimi yaratan bir vatandaş... Biz bunu mu demiştik? Yoksa adaya dünya standartlarında dört başı mamur tesislerin mi yakışacağını iddia etmiştik.

Şimdi ada halkı ve adayı sevenler sayın Güllüce’den bir akıllı ve cesur adım daha bekliyorlar:

Bozcaada’dan yola çıkarak tüm ülke sahillerine, “Biz herkesten daha çok çevreciyiz” diyen sayın Cumhurbaşkanı’nı haklı çıkaracak çağdaş bir yaklaşım...

#Konda Araştırma Şirketi
#GENAR
#Bozcaada
#İdris Güllüce
9 yıl önce
Türkiye’yi okuyamıyorlar
Son başlangıç...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…