|
Çözüm sürecindeki fasit daire…
Çözüm sürecinde tren bir türlü hız kazanamıyor. Tersine kendi etrafında dönen bir yılan gibi, fasit bir daireye mahkum görüntü taşıyor.

Ne HDP heyetinin İmralı ve Kandil görüşmesi, ne Öcalan’ın taslağı, ne siyasi iktidar ile Kürt milletvekillerinin yaptıkları görüşmeler bu açıdan tek başına büyük ve belirleyici bir anlam taşıyor.

Hiç bir temas ve görüşme tarafların üzerine anlaştıkları bir metin, bir taslaktan, sözlü bir mutabakat üretmiyor. Hatta iyi niyet ve çözüm sürecine yönelik irade beyanı dışında umut veren, somut bir açıklama dahi yapılmıyor.

Resmi biraz daha genişletelim…

Öcalan’ın HDP heyetine verdiği bir taslak var. Bu taslak ana dilden genel affa, anayasal değişikliklerden özerkliğe kadar pek çok hususu içeriyor. En önemlisi her anlamda müzakereyi, gerek silahın gerek siyasetin müzakeresini öngörüyor.

Kürt tarafı bu metni ana metin olarak dolaşıma sokmuş durumda, basına taşıyor, bu istikamette bir kamuoyu oluşturma politikası izliyor.

Bu politikanın farklı seviyelerde yürütüldüğü de muhakkak.

Bir yanda çözüm sürecine inancın altı özellikle çizilirken, şiddet yerine siyaset fikri işlenirken, öte yanda Kandil’den gelen eylem tehdidi, Demirtaş’ın diline yansıyan “yasaya karşı sokak meydan okuması” ortalıkta cirit atıyor.

Devlet ve onun işletmecisi siyasi iktidar tarafı ise bu duruma ve bu çerçeveye “buz” gibi bakıyor. Müzekere kelimesinin kullanılmasından irite oluyor. Görüşmeden, heyetlerden, çözüm sürecinden silahların terki ve geri dönenlerin entegrasyonunu anlıyor, bunu her fırsatta tekrarlıyor, yeniden anlatmaya çalışıyor. Son dönemlerde çözüm sürecine zarar vermeye çalışmadan, Öcalan’ın taslağını Kürt tarafının metni olarak gördüklerini ve sorunu bu metin bazında tartışmayacaklarını vurguluyorlar.

Resme bu mesafeden bakıldığında, Rojava ve Kobani’yle patlayan tıkanıklığın onu üreten nedenle birlikte hala orta yerde durduğu söylenebilir.

Diğer bir ifadeyle tarafların tanım ve beklenti farkları yarattığı blokaj, bugün farklı bir şekilde varlığını sürdürüyor, şiddet değil siyaset yoluyla ifade ediliyor, ancak kritik bir noktaya gelmiş bulunuyor.

Bugün içinde bulunduğumuz safha ise, her iki tarafın birbirini kendisine çekmeye çalışma hamleleriyle tanımlanabilir.

Bu hamlelerin içinde görüşmeler de, meydan okumalar da, risk almalar da bulunuyor.

Sık dile getirilen, siyasi iktidar tarafından önkoşul ilan edilen “kamu düzeni” meselesi de bu zorlamaların ve tanım farklarının tam merkezinde bulunuyor.

Devlet için kamu düzeni, “örgütün silahları çekmesi yanında tüm alan kontrolu çabalarını durdurması, Güneydoğu’daki siyasi merkez oluşumunu ve fiili özerklik oluşumunun yapılanmasını” ifade ediyor. Kamu düzeni, bu açıdan, geleceğin belirsizliği veri alan, dolayısıyla temel olarak şiddetin durduğu ve yasal sınırlar içinde özgür siyasete dayalı çözüm süreci fikrinin ana işletme unsuru…

Önkoşul olmasının anlamı da burada yatıyor.

Buna direnç gösterilmesine karşı üretilen silah ise iç güvenlik paketi, yani asayiş poltikası tehdidi…

Kürt hareketinin ise kamu düzeni tanımı, “siyasal alanın yeniden yapılandırılmasını ve egemenliğin paylaşılması anlayışı” üzerine kurulu. Çözüm sürecinden beklenen yarı fiili mevcut paylaşımın yasallaşması, yapılanması, tanımlanması.

Bunun devlet tarafından reddine yönelik tehdit ise sokağın direnmesi, yani çatışma tehdidi…

Önümüzdeki asli soru hala değişmedi.

Soru şudur: Bu mesafe nasıl kapanacak? Karşılıklı tehdit ortamından nasıl çıkılacak?

Kritik tarih 21 Mart’tır.

Nasıl?

Önümüzdeki yazılara…
#kürt
#çözüm süerci
#hdp
9 yıl önce
Çözüm sürecindeki fasit daire…
Örneklerle kamu kurumlarında yaşanan acı etik ihlalleri
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü