|
Gezi Parkı’na dönüş...

Kamusal alan meselesi, mikro siyaset talepleri, bunun karşısında ataerkil iktidar krizi, katılımcı demokrasi tartışması, cemaat kumpası iddiaları, polis şiddeti, gençlik patlaması, ayaklanma girişimi, Taksim-Tahrir bağlantısı, darbe beklentileri ve darbe endişeleri...



Bu ve benzeri daha pek çok ifadeyi alt alta yazmak mümkün.



Hepsi bir arada ya da her biri ayrı ayrı Gezi olaylarına, bu olayların farklı algılanma biçimlerine gönderme yapar.



Ancak hangi açıdan bakarsanız bakın şu gerçek değişmez:



Bu olaylar siyasi-toplumsal ittifaklar ve algılar açısından AK Parti döneminde kritik bir eşiği oluşturur.



Bu eşik, siyasi iktidarın artan kimlikçi ve ahlakçı söylemi üzerinden biriken karşı enerjinin boşaldığı bir kopuş anıdır.



AK Parti iktidarının çeşitli evrelerinde yan yana gelmiş, zaman zaman el ele vermiş, karşılıklı olarak endişe gidermeye çalışan, toplumsal etkileşimin kurallarına tabi olan, (muhafazakar ve dindar çevreler, laik ve modern kesimler, liberaller, sol liberallerin oluşturduğu) iki farklı zihniyetin, tekrar ve keskin biçimde karşı karşıya geldikleri kopuş anı...



Bu gruplar, Gezi olaylarıyla görece ittifaktan kalıcı biçimde açık gerginliğe ve çatışma iklimine geçtiler. Başka bir ifadeyle Gezi olayları meydanda toplanmış insanların kendi mahallesine geri dönmesinin başlangıç noktasını oluşturdu.



Siyasi iktidar o dönemde bu olayların sol-seküler çevrelerin değerlerine, sinir uçlarına dokunduğu, bunun ulusal ve uluslararası sisteme sirayet eden bir hassasiyet oluşturduğunu görmek istemedi.



Aradan üç yıl geçti.



Cumhurbaşkanı'nın bir kaç gün önce yaptığı açıklama, Gezi Parkı'na kışla yapma konusuna geri dönüşü ve ısrarı, bu konuda çok yol alınmadığını gösteriyor.



Tayyip Erdoğan bugün gücünün zirvesinde. AK Parti'nin, siyasetin ve devletin kaptanı konumunda. Bu konumdaki siyasi liderden beklenen, toplumdaki açık sinir uçlarına dikkat göstermek, yaralara pansuman yapmaktır. Tersine soyunmak, bunların üzerine gitmek ise izahı zor bir meydan okumadır.



Tekrar etmek isterim. AK Parti'nin en büyük başarısı kurucu modelin dışladığı muhafazakar kesimleri, bu kesimlerin simge ve değerlerini merkeze taşımak, onları seküler-modern kesimle eşitlemek olmuştur. Eşitleme, bir anlamda, bir “alan temizliği politikası”dır. Daha çok eski düzene dair bir yıkım hamlelerini ve arada yeni kanal açma girişimlerini içerir. Bu evre tamamlanmıştır.



Şimdi, (aslında son 3-4 yıldır) yeni dönem ve düzenin tesisi meselesi öne çıkmıştır.



Yeni dönem iki türlü kurulabilir:



“Eşitlenen kesimler arasında köprü kurarak, senteze itecek doku oluşturarak”

ya da “simgeleri ve değerleriyle bir kesimi diğerinin önü geçirerek, bu açıdan bir iktidar değişikliğiyle yetinerek”...



Tercih ilki olmalıdır.



Ancak gidişat ikinci yönde.



Meydan okuma ve gerginlik ima eden ve hızla çark etmek gereken bu gidişat yanlıştır. Türkiye'yi zor yönetilir bir ülke haline sokacak bir gidişattır. Böyle bir ülkenin, bugün pek çok örneğini yaşadığımız gibi, devletiyle, yargısıyla, bürokrasisiyle otoriterleşeceği tecrübeyle sabittir.



Gezi, belli ki, tekrar gündeme gelecek.



Gezi'nin, bu tercihe ve Türkiye'nin yarınki düzenine dair bir gösterge olduğunu kimse, özellikle siyasi iktidar aklından çıkarmamalıdır.


#Gezi Parkı
#Taksim
#AK Parti
8 yıl önce
Gezi Parkı’na dönüş...
Dizideki o yüzük
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?