|
Sistem inşası
Olağanüstü bir durum yaşadık ve olağanüstü tedbirler sayfası açıldı.

Olağanüstü durumlar ve olağanüstü tedbirler hemen her zaman hem bir gerekliliğe hem endişelere işaret ederler.


Gereklilik, bizdeki örnekte,

topluma, devlete, rejime dair bir tür olmak ya da olmamak meselesi, bir beka sorunudur. Ordu, adliye, eğitim başta olmak üzere tüm bir devlet yapısından hasta doku temizlenmeli, onlardan boşalan yere ise sağlıklı doku yerleştirilmelidir.



Endişe

ise çok yönlüdür, pek çok soruyu beraberinde getirir.



İlk soru demeti şudur:



Bu kirli doku temizlenebilecek midir? Bu kadar etkin olabilmiş bir dokunun toplumsal katmanlarda, devlette yaygınlığının önüne geçilebilecek midir? Örgüt derinliğine ve yaptığı ittifaklara dair bilinmeyenlerin bu kadar çok olduğu bir ortamda, yaşadığımız felaket tekrar eder mi?



İkinci soru grubu şöyledir:



Tekerrür korkusu, evin içine kadar sızabilen, tüm sistemin damarlarına yayılmış gizli teşkilat endişesi ürettiği güvensizlik ruh haliyle, siyasi iktidarı, siyasi liderleri

“mutlak biat/sadakat”, “tam aidiyet arayışı”

na ve devleti bu istikamette inşa etmelerine iter mi?



Üçüncü soru grubu:



En az 100.000 insanı konu alan idari ve adli tedbirlerde (açığa almalarda, meslekten çıkarma, müsadere kararlarında, tutuklama ve kovuşturmalarda kaçınılmaz görünen) hata payı ne olacaktır? Kötüye kullanma ya da baskının sıradanlaşması, örneğin emniyette, adliyede, idarede yetkililerin

“başıma iş gelmesin, benden çıksın”

ya da

“araya şu da karışsın”

eğilimi ne kadar öne çıkacaktır?



Bu soru ve sorunlar sadece Türkiye için değil, bu tür bir durumla karşı karşıya kalacak tüm ülkeler için geçerlidir.



Deneyimle sabittir: Şüphe ve güvensizlik, kişisel ve ideolojik sadakati hedef alan kurum yapılanması, hemen her zaman, en tehlikeli kapıyı, otoriterleşme kapısını açmıştır.



Türkiye uzunca süredir böyle bir baskı altında...



17-25 Aralık 2013 tarihinden bu yana

“çifte otoriterleşme baskısı”

ifadesini bu köşede pek çok kez kullandım. Paralel yapının, 2013 Aralık ayındaki darbe girişimi, devlet gücünü gasp etmesi, son derece ciddi ve açık bir otoriterleşme eğilimiydi. Bu yapının tasfiyesi kaçınılmazdı. Ancak Gülencilerin gizli dokusu nedeniyle, tasfiyeler kanıt kadar tahmin ve takdirle yapıldı, kimi zaman HSYK yasasında olduğu gibi zaman zaman hukuk devleti sınırlarını zorlayan tedbirler alındı. Bu tedbirler de sistem üzerinde bir başka otoriterleşme baskısı yarattı.



Bundan bugün herkesin, dünden ders alması gereken bir noktadayız.



Zira aynı ikili baskıyı fazlasıyla yaşıyoruz.



Düne oranla yapılacak iş kimi açılardan daha kolay:



Gülencilerin bir sivil toplum örgütü ya da özgür ve muhalif bir basın grubu olduğunu söyleyen akıllı ve ahlaklı kimse kalmadı. Mecliste temsil edilen tüm siyasi partiler darbe ve alınması gereken önemler hakkında hem fikir. Siyasi iktidarın olağanüstü hali kendi çıkarına, muhalefeti susturmak için kullanma niyeti taşımadığı tüm çıplaklığıyla ortada ve bu konuda da bir konsensüs var.



Düne oranla daha zor hususlar da var:



Yediğimiz ve devleti sarsan, yeniden inşayı gerektiren büyük vurgunun tahribatı, devlet otoritesinin yeniden tam tesisi, devletin yeniden inşası bunlar arasında. Sevindirici olan bu sürecin iktidar ve muhalefet partilerinin işbirliğiyle yürüyor olmasıdır. Ancak liyakat-sadakat, güvensizlik-biat, kurum, asker ve memur zihniyeti gibi konular, niyet ötesinde meselelerdir, refleksler devreye girerler ve çok hassas olmayı gerektirirler.



Şunu kimse unutmamalı, bugün devletin ve sistemin yeniden inşası sırasındaki eğilim ve ilkeler Türkiye'nin yarınını şekillendirecekler.



Sorumluluk herkesin sırtında ve büyük...


#Adli tedbirler
#Otoriterleşme
#Gülenciler
8 yıl önce
Sistem inşası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset