|
Bir western başyapıtını 8 dakika 29 saniye kısaltmak...

"Efemera", farklı türden kâğıtlara basılmış, pek çoğu kısa ömürlü resmî ve gayrıresmî belgeleri ifade eden genel bir tanımlamadır. Hayatlarımızdan hızla gelip geçen, güncel değerlerini çabucak yitirdiklerinden dolayı da onlara meraklı olmayanlar tarafından kolaylıkla "ıvır zıvır" ya da "çöp" diye nitelendirilebilecek böylesi belgelerin tutkuyla koleksiyonunu yapanlara ise "efemerist" deniliyor. Eski Yunanca''dan çağımıza kadar ulaşmış bu sözcük, "bir günden fazla dayanmayan" anlamındaki "ephemeron"un (epi=bir, hemera=gün anlamında) çoğul şekli...

Geçmiş zamanların biyoloji ve botanik bilginleri tarafından "su sineği" ya da "karanfil" gibi kısa ömürlü böcek ve çiçekleri tanımlamakta kullanılan efemera deyimi, günümüzde ise aslında biriktirilmek amacı ile üretilmemiş, başlangıçta çok fazla bir ekonomik değer taşımayan, ancak sonradan meraklıları tarafından nadide birer koleksiyon malzemesine dönüştürülen her türlü nesneyi kuşatmakta...

Önde gelen efemera ürünleri arasında ise her düzeyden okul diplomaları, eski kart baskı fotoğraflar, otobüs, uçak, gemi, sinema, tiyatro, konser biletleri, her çeşit davetiye, tanıtım broşürleri, mektuplar, kartvizitler, film posterleri ve sinema lobi kartları, Millî Piyango ve Spor-Toto gibi şans oyunlarının kuponları, eski gazetelerin nüshaları, lokanta menüleri, tapu ve noter senetleri, banka dekontları, çikolata ve sakızlardan çıkan seri kartlar, sigara paketleri gibi üzerlerinde tarihin belli bir dönemindeki günlük hayatın ayrıntılarını barındıran belgeler sayılabilir. Günümüzde, özel koleksiyoncuların ellerindekiler dışında, bazı büyük ulusal kütüphaneler ve müzelerde de uygarlık tarihinin herhangi bir kesitine ışık tutar nitelikte çok değerli efemera koleksiyonları görebilmek mümkün...

Yakın dostlarımın iyi bildiği üzere, ben de ilk gençlik yıllarımdan bu yana gözü kara bir efemeristim. Öncelikli ilgi alanım ise pek doğaldır ki "sinema"; Türk ve dünya sinema tarihinden elimin erişebildiği, ekonomik gücümün satın almaya elverdiği irili ufaklı her türlü belgeyi büyük bir iştahla topluyorum uzun yıllardır... Bu alanda gurur duyduğum bir koleksiyona sahibim; ki özellikle hikâyesinde Türkiye ve İstanbul''a yer veren yabancı filmlere ilişkin olarak şimdiye kadar bir araya getirmeyi başardığım koleksiyon kendi alanında eşsizdir. Allah kısmet ederse, önümüzdeki sonbaharda, en azından İstanbul''da yaşayan sinemaseverler, "İçinden İstanbul Geçen Filmler" başlığı altındaki bir sergide onları yakından inceleme imkânı bulacaklar.

İşte, geçtiğimiz haftalarda, yine şu -çalışma odamı yıllar içinde giderek bir "çöp ev" görünümüne büründüren- efemera tutkum kapsamında, uluslararası müzayede sitesi eBay''deki rutin taramalarım sırasında gözüme çarpıp satın aldığım orijinal bir belge ulaştı elime... Amerikalı bir sinema koleksiyoncusunun satışa sunduğu söz konusu belge, iki A4 kağıdından ibaret bir telgraf metni... 3 Temmuz 1969 tarihini taşıyan bu ardışık sayfaların en tepesinde ise Hollywood''un film yapımcılığı alanındaki devlerinden "Warner Bros.-Seven Arts, Inc." ortaklığının logosu göze çarpıyor.

Telgrafı dikkatlice okuduğumda, bunun o tarihte, Amerikalı yönetmen Sam Peckinpah''ın unutulmaz western başyapıtı "Vahşi Belde"yi (The Wild Bunch) ülke çapında göstermeye başlamış sinema salonlarının tamamına aynı anda gönderilen bir "direktifler zinciri" olduğunu fark ettim. Bir sonraki adımda da satır aralarındaki bazı bilgiler ve açıklamalara iyicene bir yoğunlaştığımda ise meselenin tamamına vâkıf olacaktım.

Özellikle 1960''lar ve 70''lerde, Hollywood''un -"amiral" lâkaplı büyük usta- John Ford''dan sonra gelmiş geçmiş en önemli western anlatıcısına dönüşen, "şiddetin ozanı" nâmıyla mâruf büyük yönetmen Peckinpah (1925-1984), filmografisinin en seçkin filmlerinden biri olarak kabul edilen, günümüzde artık tartışmasız şekilde bir klasiğe dönüşmüş durumdaki "Vahşi Belde"yi 1968-69 yılları arasında gerçekleştirmişti. Büyük bir bölümü Meksika''da, bazı sahneleri de İspanya''da çekilen, baştan sona dek dostluk ve vefâ odaklı bu unutulmaz "sert erkekler" gösterisi, o dönemin rakamlarına göre yaklaşık olarak 6 milyon 250 bin ABD Doları''na mâlolmuştu. Yönetmenin bu hikâyenin başrolleri için oluşturduğu kadro ise tek kelimeyle göz alıcıydı. William Holden, Ernest Borgnine, Warren Oates, Ben Johnson, Robert Ryan, Edmond O''Brien, Bo Hopkins, Strother Martin, Jaime Sánchez gibi, o günlerin yıldız oyuncularından oluşan bu muazzam vitrin, daha filmin ilk lansmanları yapılırken bile izleyicilerde büyük bir heyecan dalgasına yol açmıştı.

"Vahşi Belde"yi 1969 yaz sezonunu kurtaracak lokomotif yapımlarından biri olarak gösterime sunmak üzere uzun süredir sabırsızlık içinde bekleyen Warner Bros. yönetimi, nihayet post-prodüksiyon işlemlerini de tamamlayarak Peckinpah''ın bu olgunluk dönemi gösterisini 18 Haziran 1969 günü ülke çapındaki binlerce sinema salonunda görücüye çıkarmıştı. Film, beklendiği üzere, özellikle western tutkunları arasında gerçek bir bomba etkisi yaptı. Öyle Ki özellikle son 15 dakikasında yer alan "onur hesaplaşması" sahneleriyle şiddet sineması tarihine o güne kadar kaydedilmiş en yüksek zirvelerden biri olarak geçeceğinin sinyallerini de ta gösterimdeki ilk haftasından itibaren vermeye başlayacaktı.

Velhasıl, Warner Bros. kurmayları, gerek eleştirmenler, gerekse izleyicileri ortak bir beğeni çizgisinde buluşturmayı başaran bu muhteşem filmin ilk günlerde elde ettiği ticarî performanstan oldukça memnun bir şekilde gelişmeleri takip ederken; bu esnada yönetmen Peckinpah da şirket bünyesinde sürekli övgülere mazhar olmaktaydı.

Ancak, o haziran ayının son çeyreğine, yani filmin ikinci gösterim haftasına girilirken, ABD''nin dört bir tarafındaki binlerce sinema salonu yöneticisinden hiç umulmadık bir eleştiri sağanağı yağmaya başladı California''daki Warner Bros. yönetim merkezinin üzerine... Salonların müdürleri, tıpkı bir zamanlar Yeniçeriler''in Topkapı Sarayı önünde kazan kaldırıp yaptıkları gibi "Biz bu filmi istemezük!" diyor, başka da bir şey demiyorlardı. Hafta boyunca kendilerine ulaşan bütün o yazılı ve sözlü tepkilerden bunalmış durumdaki stüdyo yetkilileri, en sonunda 50 eyaletteki sinema salonlarının temsilcileriyle bir toplantı düzenleyerek kendilerine şu soruyu sordular:

"Derdiniz nedir? Hem gişeniz iyi gidiyor, hem de film eleştirmenler tarafından çok beğenildi. O halde, gerek sanatsal, gerekse ticarî açıdan bu kadar başarılı bir filmi göstermeyi neden reddediyorsunuz?"

Mikrofonlar kendilerine uzatıldığında, salon işletmecilerinin cevabı da en az yapımcı şirketin sorusu kadar basit ve kısa olacaktı:

"Filmin sanatsal kalitesi bizleri hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bizim işimiz ticaret yapmak... ''Vahşi Belde''nin süresi aşırı derecede uzun, her iş gününde en az bir seansımızın iptal olmasına yol açıyor. Böylesine uzun bir filmle para kazanamayız. En azından, diğer sıradan filmlerde kazandığımız kadar kazanamayız ki bunu da asla kabul etmiyoruz!"

Warner Bros. yöneticileri, değerli yönetmenleri Peckinpah''a uzun yıllar sonra western türüne yepyeni bir soluk getiren, dahası türü yenileyen muhteşem bir film yaptırmışlardı yaptırmasına, fakat sıra filmin son kurgu aşamasına geldiğinde ise adına "sinema" denilen (bu alan üzerine ayakları yerden tamamen kesik bir vaziyette bol keseden atıp tutan kimilerinin "saf bir sanat formu", benim ise tıpkı büyük usta Luis Bunuel gibi "bolca endüstriyel ve ticarî dengenin üzerine fırsat bulunulabildiği anlarda zar zor dökülebilmiş bir kaşık sanat dozu" olarak görmeyi tercih ettiğim) iş kolunun en hassas olduğu noktayı hesap edememişti.

Evet, film, 142 dakikalık oynatım süresiyle, sinema salonlarını işleten ve yönetenlerin -ekstra sübvansiyonlar almadıkları takdirde- asla kabul edemeyeceği bir uzunluktaydı. Ve sinemanın bir "endüstri" olarak asıl hakikati de işte buydu.

٪d سنوات قبل
Bir western başyapıtını 8 dakika 29 saniye kısaltmak...
2 bin 783 Mehmetçik Azatlık’ta
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…